Yapay Zeka İklim Kriziyle Mücadele Edebilir Mi: Re-Tina’nın Devrimci Rolü

Teknoloji, her geçen gün yaşamımızı daha da kolaylaştırmanın yanı sıra çevresel sürdürülebilirlik konusunda da bize yardımcı oluyor. Özellikle yapay zeka (AI) teknolojileri, çevre dostu uygulamalar ve sürdürülebilir yaşam biçimleri için yeni kapılar aralıyor. Öyle ki, Yapay Zeka kullanımıyla 2030’da, dünya genelinde Kanada veya Japonya’nın yıllık karbon emisyonlarına eşdeğer miktarda azalma bekleniyor. 

Bu yazımızda, AI kullanımının sürdürülebilir bir geleceğe nasıl katkılar sağlayabileceğini açıklarken, yapay zekanın yeni ve devrimci kullanım alanlarından biri olan Re-Tina modelini ele alacağız.

İçindekiler

  1. Yapay Zeka İklim Kriziyle Mücadele Edebilir Mi?
  2. Re-Tina Nedir?
  3. Re-Tina’nın Temel İşlevi ve Geliştirilme Süreci
  4. Gaze Attention ve Hand-Object Segmentation
  5. Çevresel Görevler ve Re-Tina’nın Rolü

Yapay Zeka İklim Kriziyle Mücadele Edebilir Mi?

Pwc’nin yayımladığı rapora göre, çevreye duyarlı yapay zeka uygulamaları, neredeyse Dünya’daki tüm bölgeler için büyük sera gazı azaltma potansiyeline sahiptir. Kuzey Amerika ve Doğu Asya, 2030’da sera gazı emisyonlarını sırasıyla %1.6 – %6.1 ve %2.7 – %4.8 oranında azaltabilir.

Yapay zeka, enerji (%2.2’ye kadar) ve ulaşım (%1.7’ye kadar) sektörlerinde sera gazı emisyonlarını en çok azaltan teknolojidir. Ancak, tarım ve su da çevre için önemlidir. Tarımsal yapay zeka, 2030’da sera gazı emisyonlarını 160 milyon ton CO₂e’ye kadar azaltabilir ve daha fazla gıda üretirken daha az kaynak kullanabilir. 

Yapay zeka kullanımının su kalitesi ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının yanı sıra hava kirliliği, orman tahribatı ve toprak bozulmasının önlenmesi gibi alanlarda olumlu etkileri olabilir.

Örneğin, yapay zeka uydu verileri ve yer tabanlı sensörlerle orman koşullarını gerçek zamanlı olarak izleyebilir ve yasa dışı orman tahribatını belirleyerek erken uyarı sistemleri sağlayabilir. Bu, 2030’a kadar dünya genelinde 32 milyon hektar ormanın korunmasına yardımcı olabilir. 

Hava kirliliği insan sağlığı için büyük bir risk teşkil eder. Yapay zeka, hava kalitesini daha doğru ve yerel olarak izleyerek bu riski azaltabilir. Pwc’nin analizlerine göre, AI’nin bu şekilde kullanılması, 2030’da dünya genelinde sağlık maliyetlerinde ve sağlık etkilerinde 150 milyon dolarlık ekonomik fayda sağlayabilir.

Re-Tina Nedir?

Re-Tina, ecording’in geliştirdiği yenilikçi bir teknoloji olup, çevresel sorumlulukları teşvik etmek ve bireysel katkıları doğrulamak amacıyla geliştirilen state of the art bir aktivite sınıflandırma modelidir. Bu teknolojik ilerleme, bizi büyük bir küresel zorluk olan iklim kriziyle mücadeleye daha donanımlı bir şekilde sokuyor.

İklim değişikliğiyle mücadelede yapay zeka (AI) teknolojileri önemli bir potansiyel sunmaktadır. Climate-tech veya iklim teknolojileri olarak bilinen bu alan, AI’ın analitik gücünden yararlanarak çevresel etkilerimizi azaltacak stratejiler geliştirmekte ve böylece daha sürdürülebilir çözümler üretmektedir. 

Re-Tina, bu devrimin bir parçası olarak, kullanıcıların çevre dostu davranışlarını teşvik edip doğrulayarak gerçek zamanlı verilerle küresel iklim krizine aktif bir çözüm sunmaktadır.

Re-Tina’nın Temel İşlevi ve Geliştirilme Süreci

Re-Tina, ecording’in mobil uygulaması olan ecordingApp‘te kullanılan yenilikçi bir yapay zeka modelidir. ecordingApp, Dünya yararına verilen görevleri doğruladığınızda, küresel iklim krizine karşı harekete geçerken, edindiğiniz ecoCoin’ler ile de kendinizin ve Dünya’nın ihtiyaçlarını karşılayabileceğiniz bir platformdur.

Re-Tina bu mobil uygulamada kullanıcıların gönderdiği birinci şahıs bakış açısı videolarını kullanarak aktiviteleri doğrular. Model, AutoML gibi en son teknolojiler kullanılarak geliştirilmiştir ve kullanıcılardan sürekli olarak alınan video verileri ile periyodik olarak güncellenir.

Bu gelişmiş modelin temel amacı, bireylerin çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili görevleri yerine getirip getirmediğini doğrulamaktır. Örneğin, bir kullanıcının toplu taşıma kullanımını, geri dönüşüm faaliyetlerini veya enerji tasarrufu sağlayıcı davranışlarını teşvik etmek ve doğrulamak Re-Tina’nın görevleri arasındadır. 

Bu şekilde, Re-Tina, hem teknolojik ilerlemeyi hem de çevresel bilinci destekleyerek sürdürülebilir bir gelecek için bireysel katılımı teşvik etmektedir.

Gaze Attention ve Hand-Object Segmentation

Re-Tina’nın geliştirilmesinde, ‘Gaze Attention‘ modelleri ve ‘Hand-Object Segmentation‘ gibi ileri düzey teknikler kullanılmıştır. Gaze Attention, modelin kullanıcıların nereye baktığını anlamasını sağlar, bu da özellikle çevresel görevlerin doğrulanmasında büyük bir rol oynar. Hand-Object Segmentation ise, kullanıcının elleri ve elleriyle etkileşimde bulunduğu nesneleri ayırt etmekte kullanılır. Bu teknikler, Re-Tina’nın verileri daha net ve anlamlı bir şekilde işlemesine olanak tanır.

Çevresel Görevler ve Re-Tina’nın Rolü

Re-Tina’nın entegre edildiği çevresel görevler, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Bu görevler arasında;

  • Toplu taşıma kullanımı ve doğrulama,
  • Plastik şişeleri geri dönüşüm kutusuna atma,
  • Kağıt materyallerini doğru şekilde geri dönüştürme,
  • Tek kullanımlık bardak kullanmaktan kaçınma,
  • Gıda atıklarını azaltma,
  • Enerji tasarrufu sağlayıcı davranışlar gibi pek çok önemli etkinlik bulunmaktadır.

Bu görevlerin her biri, Re-Tina tarafından video analizi ile doğrulanmakta ve bu doğrulama süreci sırasında kullanıcıların çevresel etki düzeylerini artırmak amacıyla geri bildirimler sağlanmaktadır. Re-Tina’nın başarısı, %98.8 gibi etkileyici bir oranda ölçülmüştür, bu da modelin son derece güvenilir ve etkili olduğunu göstermektedir.

Re-Tina, yapay zeka teknolojilerinin çevresel sürdürülebilirlik gibi kritik bir alanda nasıl devrimci bir rol oynayabileceğini gözler önüne sermektedir. Bu model, hem teknolojik ilerlemeyi hem de çevresel bilinci bir arada sunarak, sürdürülebilir bir gelecek için bireylerin katılımını teşvik etmektedir. 

Re-Tina’nın başarısı, yapay zeka ve makine öğrenimi teknolojilerinin potansiyelini bir kez daha vurgulamakta ve bizleri daha yeşil bir dünya için umutlandırmaktadır. Bu tür teknolojilerin devam eden gelişimi, hem çevresel hem de toplumsal anlamda büyük bir fark yaratabilir.

ecordingApp’i kullanmaya başlamak için tıklayın.

5 Maddede COP28: Karbon Nötr Bir Dünya İçin Fosil Yakıtlara Veda Mı?

Her yıl farklı bir ülkenin ev sahipliğini yaptığı “Taraflar Konferansı – Conference of  the Parties (COP)”, diğer adıyla İklim Değişikliği Konferansı’nın 28.si, 30 Kasım – 12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai’de gerçekleşti. COP28, iklim eylemlerini hızlandırmak ve Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak amacıyla düzenlenen tarihi bir buluşma olarak kayıtlara geçti.

COP Zirvesi, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl düzenlenen, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzalayan tüm ülkelerin katıldığı,  uluslararası bir iklim konferansıdır. Detaylı bilgiye 2023 İklim Değişikliği Konferansı COP28: COP Nedir ve Dünya’yı Kurtarabilir Mi?” başlıklı blog yazımızdan ulaşabilirsiniz.

COP28’e dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’su Sultan Al Jaber başkanlık etmesi çok tartışma konusu olmuş, iklim aktivistleri başta olmak üzere pek çok insan için baştan umutsuz bir konferans olarak tanımlanmıştı. Peki 15 gün süren COP28’de alınan kararlar umudun mu yoksa umutsuzluğun mu göstergesi oldu? 

Dubai’de gerçekleşen COP28’de alınan kararlar şöyle:

  1. Fosil Yakıttan Yenilenebilir Enerjiye Geçiş

COP28’de alınan ve en çok beklenen kararlardan biri, hiç kuşkusuz, ülkelerin fosil yakıt kullanımından uzaklaşmayı taahhüd etmeleri oldu. Böylece COP28 , Uluslararası İklim Değişikliği Konferansı’nın 28 yılı boyunca böyle bir anlaşmanın ilk defa sağlandığı bir dönem olarak tarihe geçti. Ancak, fosil yakıtları “aşamalı olarak kaldırma” söylemi değil de fosil yakıtlardan “uzaklaşma” ifadesi metinde yer aldı. 

Fosil yakıtlara ilişkin bu tarihi karar, hem 2030’a kadar fosil yakıtların “aşamalı olarak kaldırılması”na dair net bir çağrının olmaması hem de metinde kömür, petrol ve gaz üretimi ile tüketimine izin verebilecek “çeşitli açıklıkların” bulunmasından dolayı eleştirildi. Zira, fosil yakıtların belli bir zaman çerçevesinde tamamen kaldırılması yönünde net bir taahhüt veya çağrı metinde yer almıyor.

Öte yandan ABD, Çek Cumhuriyeti, Kıbrıs, Dominik Cumhuriyeti, İzlanda, Kosova ve Norveç, “Kömürden Çıkış İttifakı”na katılarak taahhütlerini açıkladı. İttifakın üyesi olan ülkelerin sayısı 57’ye yükseldi. Ayrıca 118 ülke, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kurulu gücünü üç katına çıkarma ve enerji verimliliğini ikiye katlama sözü verdi. 

Ancak Çin ve Hindistan bu ülkeler arasında yer almadı. Türkiye ise henüz ne yenilenebilir enerji ne de kömürden çıkış konusunda taahhüt veren ülkeler arasında yer almadı.

  1. Nükleer Enerjiyi Üçe Katlama Deklarasyonu imzalandı

Dünya’nın petrol üretiminde yarıdan fazlasını temsil eden 50 şirket, Petrol ve Gaz Karbonsuzlaştırma Tüzüğü’nü (OGDC) imzalayarak metan emisyonlarının sıfırlanması, rutin alev yakmanın 2030’a kadar sona erdirilmesi ve 2050’ye kadar net sıfıra ulaşılması hedefini taahhüt ettiler.  

Net sıfır hedefine ulaşmak için nükleer enerjinin önemli bir rol oynayacağına inanan ABD öncülüğünde “Nükleer Enerjiyi Üçe Katlama Deklarasyonu” imzalandı. Bu deklarasyona imza atan 22 ülke, mevcut nükleer enerji kapasitelerini 2050’ye kadar üç katına çıkarmayı taahhüt ediyor. 

Bu ülkeler arasında, ABD’nin yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Gana, Macaristan, Japonya, Güney Kore, Moldova, Moğolistan, Fas, Hollanda, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya, İsveç ve Ukrayna yer alıyor.

  1. Küresel Stok Değerlendirmesi ve ve İklim Eylem Planları:

Küresel Stok Değerlendirmeleri (GST), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altında, 5 yılda bir gerçekleştirilen, kapsamlı bir değerlendirme sürecidir. İklim eyleminin ilerlemesini değerlendirmek, Paris Anlaşması hedeflerine uygunluğu kontrol etmek ve uygun olması durumunda daha fazla eylem almak için tasarlanmıştır. Katılımcı bir süreç olan Küresel Stok Değerlendirmesi, tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerini kapsayarak, şeffaflık ve hesap verebilirliği arttırmayı amaçlar. 

COP28 çerçevesinde, son Küresel Stok Değerlendirmesi, ülkelerden 2030’a kadar yenilenebilir enerji kapasitelerini üçe katlamalarını, enerji verimliliğini iki kat artırmalarını, kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılmasını ve fosil yakıt sübvansiyonlarının azaltılmasını hedeflemelerini talep ediyor.

Bu kapsamda, ülkelerin 2025’e kadar yeni Ulusal İklim Taahhütleri’ni (NDC) sunmaları ve 2030 hedeflerini güncellemeleri isteniyor. Ulusal İklim Taahhütleri’nin daha iddialı ve kapsamlı olmaları, özellikle de IPCC’nin belirttiği 1.5°C sıcaklık artışı için gereken emisyon azaltımının  %60’ını içermeleri beklenmekte.

  1. İklim Krizinin Olumsuz Etkilerine Karşı Kayıp ve Zarar Fonu

COP28’de iklim finansı da önemli bir gündem maddesiydi. COP27’de gündeme gelen  “Kayıp ve Zarar Fonu”  için COP28’in ilk gününde anlaşmaya varıldı. Artan aşırı hava olayları ( kuraklık, sel, yükselen denizler vb.), gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir maliyet yükü oluşturuyor. Bu fonun devreye girmesi, bu ülkelerde meydana gelen kayıpların ve hasarların telafisine yardımcı olacaktır. Nitekim Türkiye delegasyonu, Türkiye’nin de Kayıp ve Zarar Fonu’ndan yararlanması gerektiğini savundu.

Avrupa Birliği’nin yanı sıra 15 ülke, Kayıp ve Zarar Fonu’na toplam 655 milyon dolar taahhütte bulundu. Karşı Kayıp ve Zarar Fonu kapsamında; Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Almanya 100’er milyon dolar, Birleşik Krallık 40 milyon sterlin, ABD 17,5 milyon dolar ve Japonya 10 milyon dolar katkıda bulunacağını açıkladı.

Küresel Stok Değerlendirmesi’nde belirtildiği üzere bu finansal taahhütler; fondan faydalanacak ülkelerin temiz enerjiye geçişini desteklemek, ulusal iklim planlarını uygulamak ve adaptasyon çabalarını desteklemek için kullanılacak ancak gelişmiş ülkelerin fona katkıları, hasarların onarımı için gereken finansmanın çok altında kalıyor. Öyle ki, 2022’de yapılan bir çalışmaya göre, Çin hariç tutulduğunda, gelişmekte olan ülkelerin en az 2.4 trilyon dolar iklim finansmanına ihtiyacı var. 

  1. Gıda Sistemleri Deklarasyonu’nu imzalandı

Fosil Yakıtlar’ın yanı sıra COP28’de dikkat çeken önemli konulardan biri de ilk kez gıda ve tarımın Taraflar Konferansı’nın ana gündem maddelerinden biri olmasıydı. Bu kapsamda 159 ülke, sürdürülebilir tarım ve iklim eylemi konusunda bir deklarasyona imza atarken, gıda ve gıda sistemlerinin de 2025’e kadar ülkelerin NDC’lerine entegre edilmesi taahhüt edildi.

130’dan fazla ülke, iklim planlarında gıda ve tarıma da yer verme taahhüdü içeren Gıda Sistemleri Deklarasyonu’nu imzaladı. Türkiye, henüz deklarasyonu imzalayan ülkeler arasında yer almıyor.

İklim Kriziyle Mücadelenin Bel Kemiği: 2015 Paris İklim Anlaşması Nedir, Neyi Hedefler?

İklimimiz hızla değişiyor ve bu değişikliklerin etkilerini her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Aşırı hava olaylarının varlığına sık sık şahit olmaya, sürekli çıkan yangınlarla ülkedeki orman varlığımızı hiç olmadığı kadar yüksek seviyede kaybetmeye başladık. İklim krizi küresel bir tehdit ve bununla başa çıkmak için küresel bir eyleme ihtiyaç var. Paris İklim Anlaşması ise bize bu konuda bir yol gösteriyor.

Bu yazımızda Paris İklim Anlaşması gibi radikal bir sözleşmenin öncesinde ve sonrasında olanları, anlaşmanın neleri kapsadığını ve Türkiye’nin bu anlaşmaya katkılarını konu alıyoruz.

İçindekiler

Paris Anlaşması’ndan Önce Neler Vardı: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzaladığı ilk çevre sözleşmesidir. Bu sözleşme, insan kaynaklı çevre kirliliğinin önüne geçilmesi ve sera gazı salımının azaltılmasını amaçlamaktadır. Sözleşme, ilk olması nedeniyle önemli olsa da ülkeler için yaptırım noktasında yetersiz kalmaktadır.

Sözleşme 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde imzaya açılmıştır. Birleşmiş Milletler Rio Zirvesi olarak da bilinen bu toplantı, ülkelerin çevre adına çalışmalar yapmaya başlaması için ortak bir mutabakat sağlamasından dolayı bir milad noktası olarak kabul edilmektedir. 

Ülkeler tarafından imzalanmasının ardından, 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCCC), beraberinde Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nı getirmiştir.

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı Nedir?

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (Conference of the Parties, COP), 1994 yılında yürürlüğe giren sözleşmenin sonrasında her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmeye başlanmıştır. İlk konferans (COP1) Almanya’nın Berlin şehrinde, 1995 yılında gerçekleştirilmiştir. 

Fun Fact: Dönemin Almanya Çevre Bakanı Angela Merkel’dir ve konferansa başkanlık etmiştir.

COP1’de ülkelerin karbon gazı salımlarını 1990 yılına göre 2005 yılına kadar %20 oranında azaltmaları hedefleyen bir protokol imzalanmak istenmiştir. Ancak protokol kabul edilmemiştir. Bu süreçte 2 yıl sonrası için bir hazırlık yapılması kararlaştırılmıştır. Bu da Kyoto Protokolü’nü beraberinde getirmiştir.

Kyoto Protokolü

Adını COP3’ün gerçekleştirildiği Japonya Kyoto’dan alan bu protokol, ülkelerin sera gazlarını hedeflerle taahhüt ettikleri ilk protokol olarak tarihte önemli bir yer tutmaktadır. 

Endüstrileşmiş ülkeler ve bazı Orta Avrupa ülkeleri 2008-2010 yılları arasındaki sera gazı emisyon oranlarını 1990 yılına göre yaklaşık %6-%8 oranında azaltmayı taahhüt etmiştir. Dönemin en çok sera gazı salımlarının sahibi Amerika Birleşik Devletleri ise %7 azaltımı taahhüt etmiş olsa da, 2001 yılında ABD yönetimi protokolü açıkça reddetmiştir.

Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla sanayileşmiş ülkeleri sera gazı emisyonlarını belirli bir dönemde azaltmaya çağırıyordu. Protokolün yürürlüğe girmesi için, en az 55 ülkenin Protokolü onaylaması gerekiyordu ve bu ülkelerin toplam sera gazı emisyonlarının sanayileşmiş ülkelerin toplam emisyonlarının en az %55’ini oluşturması gerekiyordu.

Ancak, Protokolün onay süreci oldukça zaman aldı. Ülkelerin kendi iç mekanizmalarında Protokolü onaylamaları, iç hukuklarına uygun şekilde düzenlemeler yapmaları ve ulusal onay süreçlerini tamamlamaları gerekiyordu. Bu nedenle, protokolün yürürlüğe girmesi için gerekli olan koşullar 2005 yılına kadar sağlanabilmiştir.

Paris İklim Anlaşması Nedir?

2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’de, 197 ülkenin katılımı ile BM İklim Değişikliği Konferansı’nın 21.si gerçekleştirilmiştir. Bu konferansa katılan ülkeler arasında Türkiye de yer almaktadır.

İklim krizinin önüne geçmek ve ortalama hava sıcaklığı artışını 1.5 santigrat derece ile sınırlandırmak, mümkünse 2 santigrat derecenin üstüne çıkmamak amacıyla 192 ülkenin imzaladığı bir uluslararası sözleşmedir.

Anlaşmanın başlıca hedefleri şunlardır:

  • Sıcaklık Artışını Sınırlama

Anlaşma, küresel sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 2°C’nin altında tutma hedefini taşımaktadır. Ayrıca, 1.5°C’lik bir sınırlamanın sağlanması için de çaba gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu, tehlikeli iklim değişikliği etkilerini azaltmaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

  • Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması

Anlaşma, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütlerini içerir. Ülkeler, kendi ulusal katkılarını sunar ve bu katkılar sürekli olarak gözden geçirilerek güncellenir.

  • Finansman ve Destek

Anlaşma, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği ile mücadele ve uyum sağlama çabalarına destek olmak üzere finansman ve teknik yardım sağlanması gerektiğini vurgular.

  • Adaptasyon (Uyum)

Anlaşma, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için gelişmekte olan ülkelere destek olunması gerektiğini belirtir.

  • Şeffaflık ve Raporlama

Ülkeler, emisyon azaltım taahhütlerini düzenli olarak raporlamalı ve şeffaflık ilkesine uygun olarak ilerlemelerini paylaşmalıdır.

Paris İklim Anlaşması Neleri Kapsar?

Paris İklim Anlaşması kapsamında ülkeler kendi sera gazı azaltım hedeflerini belirlerler. Bu hedeflerde Mutlak Azaltım, Tavan Emisyon Yılı, Referans Senaryodan Azaltım ve Emisyon Yoğunluğu hedefi başlıkları yer almaktadır. Ülkeler bu başlıklarda kendi hedeflerini beyan etmektedir. Bu başlıkları biraz açacak olursak;

  1. Mutlak Azaltım

Sera gazı emisyonlarının miktarını, önceki dönemlere kıyasla gerçek anlamda azaltmayı ifade eder. Yani, belirli bir dönemde, örneğin yıl bazında, toplam emisyon miktarının azaltılması hedeflenir. Bu, emisyonların artmaya devam etmesini önlemek ve gerçek anlamda azalmayı sağlamak amacıyla yapılır.

  1. Tavan Emisyon Yılı

“Tavan Emisyon Yılı,” bir ülkenin veya bir kuruluşun belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) en yüksek sera gazı emisyonlarını ifade eder. Bu terim, emisyon azaltım hedefleri veya taahhütler belirlerken referans olarak kullanılır. Ülkenin en yüksek emisyonu hangi yıl yapacağını söyler. Bu yıldan itibaren ülkenin sera gazı emisyonlarının azalması beklenir.

  1. Referans Senaryodan Azaltım

Bu kavram, bir ülkenin veya bölgenin, emisyonlarını belirli bir dönemdeki (genellikle tavan emisyon yılı olarak adlandırılan) emisyon seviyesine kıyasla ne kadar azaltmayı planladığını ifade eder.

Referans senaryo, genellikle belirli bir eğilim, teknolojik gelişme ve politika durumu temel alınarak oluşturulur. Bu senaryo, mevcut trendlere göre emisyonların nasıl artabileceğini öngörür. Referans senaryodan azaltım, bu varsayımsal referans senaryosundan daha düşük emisyon seviyelerine ulaşmayı ifade eder. Yani, emisyonlar referans senaryosundan daha az artar veya daha fazla azalır.

İklim değişikliği ile mücadelede, referans senaryodan azaltım, emisyonların kontrol edilmesi, azaltılması ve sürdürülebilir bir gelecek için taahhütlerin yerine getirilmesi anlamında önemlidir.

  1. Emisyon Yoğunluğu Hedefi

Genellikle bir ülkenin veya bir kuruluşun ekonomik faaliyetlerine bağlı olarak ürettiği sera gazı emisyonlarını belirli bir göstergeye göre düşürmeyi amaçlayan bir hedeftir. Bu gösterge, genellikle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) veya enerji üretimi gibi birim başına emisyonları ifade eder.

Emisyon yoğunluğu hedefi, ekonomik büyüme ve faaliyetlerin sera gazı emisyonlarını azaltmak veya kontrol etmek amacıyla daha verimli hale getirilmesi gerektiği fikrine dayanır. Bu tür hedefler, emisyonları doğrudan azaltma hedefleriyle birleştirilebilir veya tamamlayıcı olarak kullanılabilir.

Örneğin, bir ülke veya bir sektör, belirli bir yıl veya dönemde GSYİH başına düşen sera gazı emisyonlarını belirli bir oranda azaltmayı hedefleyebilir. Bu, ekonomik büyüme ve faaliyet artışı sürerken toplam emisyonların azalmasını sağlamayı amaçlar. Bu tür hedefler, sürdürülebilir kalkınma ve çevresel koruma amaçlarına yönelik stratejilerin bir parçası olabilir.

Paris İklim Anlaşması ve Türkiye’nin Durumu

Anlaşma, 2020 sonrası dönem için küresel ölçekte tüm ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmalarını öngörmüş ve bu taahhütlerin ulusal katkı beyanları aracılığıyla yapılmasını sağlamıştır. 

Türkiye, 2015 yılında Paris Anlaşması’nı imzalayarak destek vermiş, ancak iç hukuk onay süreci bir süre devam etmiştir. 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile anlaşma onaylanarak iç hukukta da resmiyet kazanmıştır.

Paris Anlaşması’nın en önemli hedefi, sanayileşme öncesi dönemle kıyaslandığında küresel sıcaklık artışını 2 santigrat derecenin altında tutmak ve mümkünse 1.5 santigrat dereceyle sınırlamaktır. 

Türkiye, Ulusal Katkı Beyanı (NDC) aracılığıyla 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının artışını %21 oranında azaltma taahhüdünde bulunmuş ve bu taahhüdünü daha sonradan güncelleyerek %41’e çıkarmıştır. Bu güncellemeyle, 2030 yılına kadar yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı hedeflenmekte ve 2038 yılına kadar emisyon tepe noktasına ulaşılması planlanmaktadır.

Türkiye’nin Paris Anlaşması’ndaki taahhütleri, gelişmiş ülkelerle uyumlu olarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine dayanmaktadır. 

Bu çerçevede, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal koşulları dikkate alınarak emisyon azaltımı ve iklim değişikliği ile mücadele çabaları şekillendirilmektedir. Ülke, gelişmekte olan bir ülke olarak bu çerçevede yer alarak kendi özgün şartlarını göz önünde bulundurarak katkıda bulunmaktadır.

Paris Anlaşması’nın uygulama mekanizmaları da kademeli olarak hayata geçirilmektedir. 2021 yılında Glasgow’da düzenlenen COP 26 toplantısında, anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair hususları içeren Kural Kitap (Paris Agreement Work Program) tamamlanmıştır. 

Bu kapsamda, ülkeler ulusal katkı beyanlarını güncellemek ve daha yüksek hedefler koymak üzere düzenli olarak inceleyip sunmak durumundadır.

Oğuz Ergen

2023 İklim Değişikliği Konferansı COP28: COP Nedir ve Dünya’yı Kurtarabilir Mi?

İnsan kaynaklı faaliyetler sonucunda atmosfere salınan kontrolsüz karbon emisyonları nedeniyle her geçen gün daha da ısınan bir Dünya’da yaşıyoruz. Çok geç olmadan yapabileceğimiz bazı şeyler hala var. Bu bilinçle her yıl farklı bir ülkede gerçekleştirilen  “Taraflar Konferansı (Conference of  the Parties)”, diğer adıyla İklim Değişikliği Konferansı’nın 28.si, 30 Kasım – 12 Aralık 20203 tarihleri arasında Dubai’de düzenlenecek. 

2023 yılı İklim Konferansı’na, kısa adıyla COP28’e, dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’su Sultan Al Jaber başkanlık edecek. Hem Dubai’de gerçekleşmesi hem de bir fosil yakıt şirketi yöneticisinin başkanlık etmesi COP28’i şimdiden çok tartışmalı bir hale getirdi bile.

2023 İklim Konferansı’nın izini sürerken, COP meselesine en başından tüm detaylarıyla öğrenmek istiyorsanız, COP28’in küresel iklim krizi ile mücadeleye yönelik geldiğimiz noktada etkisini merak ediyorsanız bu yazı tam size göre.

İçindekiler

İklim Zirvesi’ni Takip Ederken: COP Zirvesi Nedir? COP Açılımı Nedir?

Conference of the Parties, yani “Taraflar Konferansı” anlamına gelen COP Zirvesi, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl düzenlenen uluslararası bir iklim konferansıdır. Konferansa, 1994’te yürürlüğe giren ve uluslararası bir anlaşma olan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzalayan tüm ülkeler katılmaktadır.

Bu kapsamda ‘COP’ başlığı, dünya liderleri ve devlet başkanları dahil olmak üzere tüm tarafları ve sözleşmenin kurallarını gözden geçirme ve uygulama sürecini ifade ediyor.

Sözleşmenin tarafları, iklim sistemi üzerinde “tehlikeli antropojenik (insan kaynaklı) müdahaleyi önlemek” için gönüllü önlemler alma konusunda taahhütte bulunmuştur.

COP Ne Sıklıkla Yapılır? 2023 İklim Değişikliği Konferansı Nerede?

Taraflar yapılmaması yönünde bir karar almadıkları sürece, her yıl bir COP toplantısı yapılır.

İlk COP toplantısı Mart 1995’te Almanya’nın Berlin şehrinde gerçekleştirildi. O zamandan bu yana önemli toplantılar arasında Kyoto Protokolü‘nün kabul edildiği COP3, Montreal Eylem Planı‘nın üretildiği COP11, Kopenhag’da yapılan COP15 ve Green Climate Fund‘ın oluşturulduğu COP17 bulunuyor. Ayrıca küresel sıcaklık artışını 2100 yılına kadar sanayi öncesi seviyelerin 1.5°C üzerinde sınırlamak ve zaten mevcut iklim değişikliği etkilerine uyum sağlamak için harekete geçmeyi hedefleyen Paris Anlaşması’nın imzalandığı COP21 de küresel iklim krizi ile mücadelede önemli bir yere sahip. 

2023 İklim Değişikliği Konferansı, yani COP28 (28. toplantı), 30 Kasım – 12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri’nde  gerçekleşecek.

2023 İklim Değişikliği Konferansı’nın Öncelikleri Neler Olacak?

Birleşik Arap Emirlikleri sözcülüğü, 2023 İklim Değişikliği Konferansı’nda Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki dayanışmaya ve enerji dönüşümüne odaklanmayı hedeflediğini belirtti.

Diğer önceliklerini ise şu şekilde açıkladı:

  • Daha kapsayıcı ve erişilebilir bir konferans oluşturmak,
  • Hedefleri yükseltmek için azaltma çözümlerini desteklemek,
  • Adaptasyon için Küresel Hedef koşullarına ve adaptasyon finansmanına ilerlemeye odaklanmak,
  • COP 27’de oluşturulan kayıp ve zarar fonunun operasyonel hale getirilmesini ilerletmek,
  • İklim finansına daha adil bir erişim sağlamak.
2023 İklim Değişikliği Konferansı’ndan Beklentiler: Dünya’yı Kurtarabilir Miyiz?

2023’ün başında, petrol CEO’su Sultan Al Jaber’ın Birleşmiş Milletler İklim Konferansı COP28’nin başkanı olacağının açıklanması, iklim camiasını şaşırtmıştı. Al Jaber, dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin başkanlığını yapıyor.

Mayıs 2023’te başlayan süreçte ise, iklim camiasından isimler ve dünya çapında yaklaşık 40 bakan Berlin’de Petersberg İklim Diyaloğu için bir araya geliyor. Diplomatik çevreler dışında pek bilinmeyen bu toplantı, 2023 İklim Değişikliği Konferansı’na giden yolun önemli bir parçası. Burada bakanlar ve diplomatlar, Dubai’de düzenlenecek büyük iklim konferansı için öncelikleri belirliyor.

Toplantıda fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması ve yenilenebilir enerji hedefleri gündemde. Bakanlar bu fırsattan iyi yararlanmalı ve net beklentileri ortaya koymalıdır. 

Dünya çapındaki beklentiler ise şu şekilde:

Küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamak için COP28’de kömür, petrol ve doğalgaz dahil tüm fosil yakıtların adil bir şekilde ve aşamalı olarak kaldırılmasını sağlayacak etkili kararlar alınmalı, 2030 ve sonrası için yılda 1.5 Teravat (TW) yenilenebilir enerji kurulum hedefi belirlenmelidir.

COP28 aynı zamanda ilk Küresel Stok Değerlendirmesi‘nin (Global Stocktake) yapılacağı an olacak. Yani, Paris Anlaşması‘nda belirlenen hedeflere ne kadar yakın olduğumuz kolektif bir şekilde değerlendirilecek. (Spoiler: Çok uzaktayız.) 

BM İklim Genel Müdürlüğü Sekreteri Simon Stiell, acil bir “rota düzeltmesinin” gerekliliğini vurguluyor. (1) Mantıklı olan ise iklim krizinin ana nedeni olan fosil yakıtlara çözüm olarak, yenilenebilir enerjiye yönelik uygulanabilir bir 2030 hedefi sunmak.

Bu nedenle, İklim Zirvesi 2023 kapsamında aşağıdaki kararların alınması bekleniyor:

  • İlk olarak, 2050’den önce tüm fosil yakıtların adil ve eşit şekilde, aşamalı olarak kaldırılma kararının alınması. Fosil yakıt kullanımında 2019’a göre en az %43 azalma sağlanarak, küresel ortalama sıcaklığı 1.5°C’de sabitlemek için önemli düzeyde azalmaların gerçekleştirilmesi bekleniyor.
  • 2030’dan itibaren küresel olarak yıllık 1.5 Teravat (TW) yenilenebilir enerji kurulumu hedefinin belirlenmesi, rüzgar ve güneş enerjisi için alt hedeflerin de bunun içine katılması isteniyor.
  • Ayrıca IPCC tarafından yakın zamanda gösterildiği gibi, 1.5°C hedefine ulaşmanın teknolojik imkanları da  işin içine katmak.

Her üç hedef de finansmanla desteklenmeli ve bu hedefleri uygulamak için hesap verebilirlik ve somut takip sağlamalı.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından yürütülen Azaltma ve Adil Dönüşüm Çalışma Programı böyle bir takibi sağlayabilir. Tabii Adil Enerji Dönüşüm Ortaklıkları ve beraberinde gelen finansal taahhütler bu hedeflerle uyumlu olmalı.

Bilindiği üzere, IPCC ve IEA tarafından son zamanlarda değerlendirilen temiz enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji hedefleri için 1.5°C senaryoları için küresel olarak yıllık 4.5 trilyon dolarlık bir yatırım gerekmektedir. 

Bu çok büyük bir miktar gibi görünebilir, ancak bunlar maliyetler değil yatırımlardır. Bu tür yatırımlar; fosil yakıt ithalat fiyatlarının düşmesi, sağlık maliyetlerinin önemli ölçüde azalması, iklim hasarları ve fosil yakıtların neden olduğu geleneksel hava kirliliği gibi harici etkilerin önlenebilmesi gibi  çevresel, sosyal ve ekonomik açılardan çok sayıda fayda sağlar.

2023 İklim Zirvesi’nde Dünya’yı Kurtarabilir Miyiz: Dubai’deki COP28’in fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırma ve etkili bir yenilenebilir enerji hedefini gerçekleştirme şansı nedir?

Mısır’daki son iklim konferansında 80’den fazla ülke tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını talep etti. Ancak Mısır COP Başkanlığı, Suudi Arabistan ve Rusya gibi anlaşmaya razı gelmeyen ülkeleri öne sürerek bu talebe sıcak bakmadı.

Tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması ve yenilenebilir enerji hedefi için güçlü bir birleşik koalisyon oluşturulması gerekiyor. 

80’den fazla ülkenin desteği, bunu başarmak için güçlü bir temel oluşturuyor.

Küresel Isınma Mı Küresel Isıtma Mı?

Haddinden fazla insan müdahalesi nedeniyle doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğü bir zamanda küresel ısınma kavramına yabancı kalmak pek mümkün değil. Ancak uzmanlar artık doğru terimin küresel ısınma mı yoksa küresel ısıtma mı olduğunu tartışmaya başladı.

Bu yazımızda hangisinin daha doğru bir terim olduğunu tartışırken, küresel ısınma kavramının ne olduğuna ve ülkemizi nasıl etkilediğini de gözden geçiriyoruz. 

İçindekiler

Küresel Isıtma Mı Yoksa Küresel Isıtma Mı?

İklim, bir bölgede uzun yıllar boyunca ortaya çıkan ortalama hava durumudur. İklim değişikliği ise bu ortalama koşulların değişmesidir.

Şu anda gördüğümüz hızlı iklim değişikliği, insanların evlerinde, fabrikalarda ve ulaşımda petrol, gaz ve kömür kullanmasından, hayvan endüstrisinden ve karbon yutak alanlarının tahribinden kaynaklanıyor.

Bu fosil yakıtlar yandığında, çoğunlukla karbondioksit (CO2) olmak üzere sera gazları salınır. Bu gazlar Güneş’in ısısını hapseder ve gezegenin sıcaklığının yükselmesine neden olurlar.

Diğer etkenlerin yanında, yeryüzünün ortalama sıcaklığı, kömür gibi fosil yakıtların karbondioksit emisyonlarından dolayı zaten 1.1°C yükseldi. Kıtalar ve Arktik bölgesi daha da fazla ısındı. Sonuçlar, rekor kıran sıcak dalgaları, fırtınaları, vahşi yaşamın kitlesel ölümlerini ve kıyı bölgelerindeki selleri içeren olaylarla giderek daha belirgin hale geliyor.

Ve bu sadece başlangıç. 2100 yılına kadar yüzey sıcaklıklarında en az 3°C veya 4°C artış yaşamaya yol açıyoruz ve gezegen bunun ardından uzun süre daha ısınmaya devam edebilir. Bu, geri döndürülmesi milyonlarca yıl sürebilecek veya hiç geri döndürülemeyecek büyük değişikliklerin başlamasına sebep oluyoruz.

Peki Doğru Terim Hangisi? Küresel Isınma mı Isıtma Mı?

Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi bir süredir bilim insanı Profesör Richard Betts önderliğinde  dünya ikliminde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için “küresel ısınma” yerine “küresel ısıl değişim” yani “küresel ısıtma” teriminin daha doğru olduğunu konuşuyor.

Betts, “Gezegenin enerji dengesindeki değişikliklerden bahsettiğimiz için ‘küresel ısıl değişim’ terimi teknik olarak daha doğru” diyerek, “küresel ısınma” teriminin belirsizlik içeren bir terim olduğunu vurguluyor. Buna göre, artık “belirsizlikler” hakkında değil, “riskler” hakkında konuşmalıyız. 

Küresel Isınma ya da “Küresel Isıtma” Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2021 raporunda, artan sıcaklıklar, kuraklık ve yükselen deniz seviyeleri olmak üzere üç etkiyle yakın zamanda karşı karşıya kalacağı belirtilmişti. Bu nedenle, ülkenin yıl boyunca daha sık ve daha şiddetli hava koşullarıyla karşılaşma olasılığı oldukça yüksek.

2050 yılına kadar, Türkiye’nin doğusunda ve ortasında sıcaklıkların 2,5°C, sahil bölgelerinde ise 1,5°C artması tahmin ediliyor. Yaz aylarında 40°C’nin üzerinde sıcaklıkların uzun süreli olarak yaşanması bekleniyor.

Maalesef felaket senaryolarımız henüz bitmedi. Türkiye’nin batısında ve özellikle Akdeniz kıyısında yıllık yağış miktarının 2050 yılına kadar yaklaşık %10 azalması bekleniyor. 

Bu, su kıtlığının artmasına ve kuraklık dönemlerine neden olacak ve ülkenin suyunun yarısının sağlandığı dağlardaki buzul çekilmesi ve kar yağışının azalmasıyla daha da kötüleşecek. Türkiye’nin kaybolan gölleri de bu olgunun endişe verici bir göstergesi.

Dünya Ne Durumda?

Betts, değişen iklimin ağaçların çiçeklenmesi ve yumurtlama gibi bazı doğal süreçleri senkronizasyon dışına ittiğini belirtti. “Bu zaten oluyor. Ayrıca, daha yüksek sıcaklıkta ısı dalgaları görüyoruz. Bu yıl gördüğümüz türden olaylar daha sık olacak,” dedi.

“Riskler sürekli birikmekte. Ne kadar erken harekete geçersek, o kadar hızlı önlemler alabiliriz.”

Bu görüşler, Almanya’daki Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu ve teorik fizik profesörü Hans Joachim Schellnhuber tarafından da paylaşıldı. 

Çokça alıntı yapılan ve indirilen çalışmalarından biri olan “Hothouse Earth” raporunun, iklim krizini tanımlamak için kullanılan dilin değişmesine yardımcı olduğunu söyledi. Küresel ısınma kavramı, yıkımın boyutunu kavrayamıyor. 

Bilim insanları, siyasi liderlerin eylemlerinin yavaş ilerlemesinden dolayı duydukları hayal kırıklığını dile getiriyor. 2015 Paris anlaşmasına imza atan dünya genelindeki hükümetler, ortalama sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 1.5 ila 2 santigrat derece sınırlarında tutmayı amaçladı. Ancak mevcut taahhütler bu hedeften oldukça uzakta.

Stockholm Dayanıklılık Merkezi’nin yönetici direktörü Johan Rockström, iklim sisteminde “çatlaklar” ortaya çıkmaya başladığını ve doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğünü söyledi. 

Bu endişeler, orman yangınlarının artan sıklığı ve şiddeti, buzulların erimesinin jet akıntısına etkisi ve donmuş toprakların çözülmesiyle birlikte hapsolmuş metanın salınma riskinin artmasıyla besleniyor.

Rockström, bardağı taşıran son damlanın henüz gelmemiş olduğunu  vurgulasa da, doğanın insanlığa verdiği uyarıların kırmızı alarm seviyesine geçtiğini belirtiyor. 

İnsanlık olarak küresel ısıtmaya karşı küçük ilerlemeler kaydediyoruz, ancak emisyonlar artmaya devam ediyor ve gezegen ısınmaya devam ediyor.

Yaşına Göre: Çocuklarla İklim Değişikliği Hakkında Nasıl Konuşulur?

Henüz anne karnından itibaren bir bebeği etkilemeye başlayan iklim değişikliğinin, en çok çocuklar üzerinde olumsuz etki yarattığı ve gelecek dönemde de yaratacağı kaçınılmaz bir gerçek. Çocukların sağlıklarını ve geleceklerini bu kadar etkileyen iklim değişikliği sorununu anlamalarına yardımcı olmak ve onları bilinçli birer birey olarak yetiştirmek biz yetişkinlerin sorumluluğunda.

2019’da NPR tarafından yapılan bir anket, ebeveynlerin yaklaşık yüzde 85’inin çocukların iklim değişikliği hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini düşündüğünü gösterdi. Ancak bu ebeveynlerin sadece yarısı, kendi çocuklarıyla bu konuda konuştuklarını söyledi. (1) 

Can sıkıcı bir konu gibi görünen iklim değişikliği hakkında konuşabilmeniz, çocuklarınıza yol gösterebilmeniz ve yaşadıkları gezegen için onları sorumluluk almaya hazırlayabilmeniz için sizlere detaylı bir rehber oluşturduk. 

Çocuklar ve İklim Değişikliği Eğitimi

İçindekiler

İklim Değişikliği Çocukları Nasıl Etkiliyor?

Tüm dünyada milyonlarca çocuk şimdiden iklim değişikliğinden etkileniyor. Söz konusu iklim krizi; deniz seviyeleri üzerindeki etkisi, daha sık ve daha şiddetli kasırgalar, sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar, hava kirliliği, orman yangınları ve bulaşıcı hastalıklardaki artış nedeniyle çocukların yaşam biçimini olumsuz derecede etkilemeye başlamış durumda.

UNICEF’e göre, iklim krizi ve çevre tahribatının kaçınılmaz bir sonucu olarak artık çok daha tehlikeli bir hale gelen Dünya’daki ilk çocuk neslini yetiştiriyoruz. 2040 yılına kadar 25 milyon çocuk daha iklim krizi nedeniyle yetersiz beslenecek.

2050 yılına kadar ise, hemen hemen Dünya’daki her çocuğun yoğunlaşan ısı dalgalarına maruz kalması ve bunun küçük çocuklar veya bebekler için belirli sağlık risklerini artırması bekleniyor. (2)  

Ekosistemlerin insan faaliyetleri kaynaklı yok edilmesi; çocukları doğanın güzelliğini, temiz havasını ve içme suyunu, besleyici gıda kaynaklarını ve sonucunda güvenli bir yaşamı deneyimlemekten mahrum bırakıyor. 

Peki bu “yeni normal” içinde sağlıklı ve kaliteli yaşamı, kendimiz ve çocuklarımız için nasıl mümkün kılabiliriz?

6 Yaş Altı Çocuklar

6 yaşın altındaki çocuklar iklim değişikliğini doğrudan anlamak için henüz çok küçükler. Çocukların dünya ile ilişkilerini yeni kurmaya başladıkları bu süreç, doğanın güzellikleriyle tanıştırılmaları için en ideal zamanlardan.

Bir çocuğu doğanın içine çekmek, yeşil ile etkileşim kurabileceği bir ortamda büyütmek, çevreyle ilgili sorular sormaya teşvik etmek, ona doğa sevgisi aşılamaya ve etraftaki yaşam formlarına saygılı olmayı öğretmeye yardımcı olacaktır. 

Birlikte bunları yapabilirsiniz:

  • Doğa yürüyüşleri: Havanın doğayı nasıl etkilediğini göstermek için yürüyüşler yapın. Havanın mevsimleri nasıl oluşturduğu hakkında konuşun. Örneğin; kuş yuvalarını gösterebilir ve havanın, kuşların yuva yapım sürecini nasıl etkilediğini anlatabilirsiniz. 
  • Bahçıvanlık: Küçük bir bitkinin büyüdüğünü görmek hemen hemen her çocuğu heyecanlandıracaktır. Saksılara dikebileceğiniz meyve, sebze veya çiçek tohumları, çocuğunuzun bitkilerle ilgilenmesini ve bilinç kazanmasını sağlar.
  • Bulunduğunuz bölge özelinde konuşmak: Bulunduğunuz yere bağlı olarak iklim değişikliğinin yerel etkilerini çocuğunuza anlatabilirsiniz.

Bu yaştaki çocuklarla konuşurken en önemli şeylerden biri de güven verici olmaktır. Dürüst, umutlu, gelişimsel olarak uygun ve eylem odaklı bir şekilde iletişim kurabiliriz.

6 yaş altı çocuğunuzla iklim krizi hakkında konuşurken kullanabileceğiniz örnek ifadeler:

  • “Dünya bizim evimiz, bu yüzden gezegende güvenli bir şekilde yaşamak için ona iyi bakmalıyız.”
  • “İklim değişikliği büyük bir sorun, ancak bunu çözmek için birlikte çalışan birçok insan var.”
  • “İnsanlar havaya karışan ve bir battaniye gibi hareket edebilen kirlilik yaratıyor. Bu battaniye gezegeni ısıtıyor ve bu da sorunlara neden oluyor.”
Altı Yaş Altı Çocuklar ve İklim Değişikliği

Okul Çağındaki Çocuklar (6-12 yaş)

Bu yaştaki birçok çocuğun iklim bilimiyle hali hazırda ilgilenmeleri ya da bu konuda temel bilgilere sahip olmaları beklenir. 

Bu yüzden iklim değişikliğinin ardındaki kavramları basit bilimsel terimlerle açıklamaya başlamadan önce, çocuğunuzun ne bildiğini öğrenin. Sonrasında boşlukları beraber doldurabilirsiniz.

Uzmanlar özellikle 8 yaşından itibaren çocukların iklim değişikliğini daha geniş perspektiften anlamaya, duyguları adlandırmaya ve yaşadıklarına karşı duygusal dayanıklılık göstermeye başladığını belirtiyor.  

Yani, bu yaşlardaki çocuklar henüz duygusal gelişimlerinin çok başlarında olduklarından, iklim krizi gibi ağır sonuçları olan bir durumu öğrendiklerinde hissedecekleri olumsuz duyguları işleme yetisine ve donanımına sahip değiller.  Bu noktada çocukla hassas bir şekilde iletişim kurmak ve pembe bir tablo çizmeden umut verici konuşmalar yapmak çok önemli.

Okul dönemindeki çocuğunuzla iklim değişikliği hakkında konuşurken kullanabileceğiniz örnek ifadeler:

  • “İklim değişikliği hakkında neler duydun? Arkadaşların böyle şeylerden bahseder mi?”
  • “İklim kriziyle nasıl mücadele edebileceğimizi merak ediyor musun? Beraber neler yapabileceğimize bakalım mı?”
  • “Ne tür duygular hissediyorsun? Onlara isim verebilir misin? Olumsuz duygularını yatıştırmak için sana birkaç tüyo vermek istiyorum.” 

Bu yaşlar aynı zamanda çocukların bir fark yaratmaya ve harekete geçmeye ilgi duymaya başladığı bir yaş grubudur. Çocuğunuzla iklim eylemi üzerinde çalışmanın yollarını bulmak ikiniz için de güçlendirici ve bağlayıcı olabilir. Beraber yapabileceğiniz şeyler:

  • Bağlantı kurmak: Kişisel seçimlerin gezegeni nasıl etkileyebileceği hakkında konuşmalar yapabilirsiniz. Ailenizin karbon ayak izini hesaplamak ve bunun nasıl azaltılabileceğini çocuğunuzla tartışmak en etkili yollardan biridir.
  • Teşvik etmek: Odadan çıktıktan sonra ışıkları kapatmak, toplu taşıma ve bisiklet kullanmak, geri dönüşüm yapmak gibi basit eylemleri hayatınıza katmak, çocuğunuz bunları uyguladığında ise onu takdir etmek onu daha iyi bir çevre için teşvik edecektir.
Okul Çağındaki Çocuklar ve İklim Değişikliği
13 Yaş ve Üstü Çocuklar

Gençler, sorunların hayatlarının tüm yönlerini nasıl etkileyebileceğinin daha fazla farkındadır. Bu yaşlarda bilgiye erişimleri oldukça yüksektir. 

Bu sebeple bir ebeveyn olarak size düşen en büyük görev onlara bir bilgi sağlayıcı olmaktan çok; dinlemeye, soru sormaya, kendi duygularınız konusunda dürüst olmaya ve bilgi ışığında iklim krizi hakkında sohbeti sürdürmeye devam etmektir.

Bunun için 13 yaş ve üstü çocuğunuzla iklim krizi hakkında konuşurken kullanabileceğiniz ifadeler: 

  • “Bunun ağır ve bunaltıcı olduğunu biliyorum ancak bu zorluğun üstesinden gelmek ve olumlu bir fark yaratmak için yapabileceğimiz çok şey olduğuna da gerçekten inanıyorum.”
  • “Bütün yanıtlara sahip değilim.  Bunu senin gibi ben de öğreniyorum ama konuşmaya devam etmemizin önemli olduğunu biliyorum. Ne hissediyorsan veya ne düşünüyorsan dinlemek isterim.”
  • “Sana nasıl destek olurum? Daha fazla öğrenmek için mi, harekete geçmek için yardım ister misin? Yoksa sadece duygularını ve düşüncelerini paylaşabileceğin biri olmamı mı tercih edersin?”

Çocuğunuzla iklim değişikliğinin dünya çapındaki ekonomiyi ve toplumu nasıl etkileyebileceğini tartışın. Bu, çocukta bilimsel merak uyandırabilir ve sivil sorumluluk fikrini ortaya çıkarabilir. Birlikte yapabilecekleriniz:

  • Güncel olayları konuşmak: Örneğin, iklim değişikliğinin Türkiye’de nasıl daha uzun ve daha şiddetli orman yangınlarına yol açarak evlerin ve iş yerlerinin kaybına neden olduğundan bahsedin. İnsanları evde kalmaya zorlayan hava kirliliğine de neden olduğunu anlatabilirsiniz. Tüm bunların aileler üzerindeki ruh sağlığı etkilerini düşünün.
  • Empati kurmak: İklim değişikliğinin herkesi eşit şekilde etkilemediğini ve bazı toplulukların daha fazla sağlık riskiyle karşı karşıya kaldığını araştırabilir ve konuşabilirsiniz. Temiz su ve havaya erişimde herkesin eşit fırsatlara sahip olması gerektiğini de anlatabilirsiniz.
  • Çözüm odaklı olmak: Çocuğunuzla konuşurken umutlu kalın ve çözümlere odaklanın. İklim krizi hızlanıyor olsa bile, birlikte havayı ve suyu temizleyip karbon ayak izinizi azaltabileceğinizi vurgulayın.
13 Yaş ve Üstü Çocuklar ve İklim Değişikliği

Türkiye’de Orman Yangınları: Nedenleri, Sonuçları ve Önleme Yöntemleri

Yaz mevsimi kapıdayken, 1980’lerden beri görülmemiş aşırı sıcaklarla karşı karşıya kalma tehlikesindeki Türkiye, orman yangınları açısından riskli bir coğrafyada bulunuyor. (1) 2022 yılı Ekim ayı itibariyle 14.000 hektar yeşil alanını kaybetmiş olan Türkiye (2) kırmızı alarm vermeye başlamadan, biyoçeşitliliği ve yaşamı korumak hepimizin elinde.

Sıcak geçecek bir yaz mevsimine girmek üzereyken, bu yazımızda, karbon salımının ve küresel sıcaklıkların artmasının sonucu olarak iklim krizinin etkisiyle, Türkiye’nin biyoçeşitliliğini tehdit eden orman yangınlarının nedenlerini, sonuçlarını ve önleme yöntemlerini inceliyoruz.

Türkiye’deki Orman Yangınları: Yangın Mücadelesine Nereden Başlanır?

Orman Yangını Nedir: Orman Yangınlarının Nedenleri

Birleşmiş Milletler, orman yangınlarını “orman, otlak, çalılık veya tundra gibi doğal bir ortamda doğal yakıtları tüketen ve kontrolsüz bir şekilde yayılarak bitkilerin yanması veya yakılması” olarak tanımlamaktadır.

National Geographic, bir orman yangınının ortaya çıkması için ortamda yakıt, oksijen ve ısı kaynağının olması gerektiğini belirtiyor. Yakıt olarak adlandırılan şeyler ise ağaçlar, çimenler, çalılar ve hatta evler dahil olmak üzere bir ateşi çevreleyen herhangi bir yanıcı madde olabilir.

Bir bölgenin yakıt yükü ne kadar büyükse, yangın o kadar yoğun olur. Hava, bir ateşin yanması için ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlar. Isı kaynakları, orman yangınını ateşlemeye ve yakıtı tutuşmaya yetecek kadar yüksek sıcaklıklara getirmeye yardımcı olur. 

Şimşek, yanan kamp ateşleri veya sigaralar, sıcak rüzgarlar ve hatta güneş bile bir orman yangınını başlatmak için yeterli ısı sağlayabilir. (3)

Coğrafi koşullar, yangının davranışı üzerinde güçlü etkilere sahiptir. Örneğin, yangınlar yokuş yukarı halde, yokuş aşağı olduğundan daha hızlı yayılma eğilimindedir. Genellikle yangınlar, koşulların daha sıcak olduğu ve rüzgarın yokuş yukarı esme eğiliminde olduğu gün boyunca daha aktiftir. (4) 

Orman yangınlarının birçok nedeni vardır. Bazıları doğal sebeplerden kaynaklanırken, bazıları insan kaynaklıdır:

  • Küresel İklim Krizi

İnsanlık atmosfere daha fazla sera gazı salıp daha fazla ısıyı hapsederken, yüzey sıcaklıkları potansiyel olarak yıkıcı seviyelere yükseliyor. Daha yüksek sıcaklıklar ve iklim değişikliği, artan ısı dalgalarıyla bağlantılıdır ve bu da daha uzun kuraklıklara ve daha az yağışa yol açar. (5)

Tutuşturulabilecek daha fazla kuru bitki örtüsü ve daha yüksek şimşekli fırtına oranlarıyla, orman yangınları yaygınlaşmakla kalmıyor, ağaçlar daha hızlı yanıyor ve daha geniş bir alana yayılıyor.

2021’de, başta Sibirya, ABD ve Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanında gerçekleşen orman yangınları, Almanya’nın yıllık CO2 emisyonunun iki katından fazlasına eşdeğer, toplam 1,76 milyar ton karbon saldı. (6)

  • İhmal

İnsanların dikkatsizliği veya kasıtlı olarak yangın çıkarması orman yangınlarına neden olur. Yanlış yerlerde yapılan piknikler veya ateş yakma, sigara izmaritleri bırakma gibi nedenlerle yangınlar çıkabilir. İnsanların neden olduğu orman yangınlarının %43’ü ihtiyatsızlıklarla (sigara izmaritleri, çöp birikintileri, yakma vb.) bağlantılıdır. (7)

  • Doğal Afetler

Yıldırım düşmesi, volkanik patlamalar veya çökmeler gibi doğal afetler orman yangınlarına neden olabilir.

  • Orman Yönetimi

Ormanların yanlış yönetimi orman yangınlarına neden olabilir. Özellikle ormanlık alanların düzenli olarak temizlenmemesi, yanlış ağaç türlerinin kullanılması gibi sebeplerden dolayı yangınlar daha kolay çıkabilir.

Orman Yangınları

Türkiye’de Orman Yangını Türleri

2001’den 2021’e kadar Türkiye, orman yangınlarında 87,7 hektar ağaç örtüsünü kaybetti. Bu dönemde yangınlar nedeniyle ağaç örtüsü kaybının en fazla olduğu yıl, 27,0 hektar ile 2021 oldu. (8)

Ülkemizdeki orman yangınlarının iki türü olduğu belirtiliyor: örtü yangınları ve tepe yangınları. Örtü yangınları, orman toprağını örten ölü ve diri örtüyü yakan yangınlar olarak tanımlanıyor. 

Bu yangınlar, toprağı örten yanıcı maddelerin yoğun olmadığı toprak yapılanmalarında genellikle ağaçlara zarar vermezler. Yangın sonrasında, yanan sahanın takip edilmesi ve kontrol edilmesi önemlidir.

Sadece yüzey çöpünü ve kumu yaktıkları için, söndürmesi en kolay ve ormana en az zarar veren yangınlardır. (9)

Tepe yangınları ise ağaçların tepelerini de yakarak ilerleyen yangınlardır. Bu tür yangınlarda ormanın örtüsü, ağaçların gövdeleri ve tepeleri çeşitli şiddetlerde yanarak ağaçlar kurutabilir ve biyoçeşitliliği büyük ölçüde tahrip eder. 

Orman Yangınlarının Sonuçları

Orman yangınları doğal yaşamı, insanları ve ekonomiyi olumsuz etkiler:

  • Doğal Yaşam

Orman yangınları, yüz binlerce canlı türünün yaşam alanını yok eder. Yangın sonrası bölgedeki toprakların yapısı bozulur, tarım arazileri kullanılamaz hale gelir ve çevredeki su kaynakları da kirlenebilir.

Otlayan memeliler ve böcekler gibi otçullar üzerindeki yangını etkileri, özellikle ikincisi besin döngüsü ve tozlaşma gibi temel ekosistem fonksiyonlarını çalıştırdığından, çevre açısından geri dönülemez sonuçlara sahip.

Türkiye’de 2022’den buyana 1,6 hektar arazi yandı. Ülke, 2001 ile 2021 arasındaki dünya çapındaki ağaç örtüsü kaybının %53’ünden sorumlu olan 9 bölgeden biri. (10)

  • Su Kalitesi

Her orman yangınında, su havzaları yağmur suyu akışına ve erozyona karşı daha savunmasız hale geliyor.

Bir orman yangınının ardından, toprağın su emme kapasitesi önemli ölçüde tehlikeye giriyor. Havzalar, bir orman yangınından sonra 15 yıl boyunca (11) daha yüksek seviyelerde nitrojen ve çözünmüş karbondioksit tutabilir ve bu da çevredeki topluluklarda içme suyu kalitesini düşürür.

  • Bitki Örtüsü

Bitki örtüsünün kaybı erozyonu artırarak, topraktaki besin mevcudiyetini azaltarak, hastalık ve haşere istilası için yüksek bir risk oluşturarak bir ekosistemi önemli ölçüde değiştirebilir.

Orman bitki örtüsü yılda 7,6 milyar metrik ton karbondioksit emebilir. (12) Dünyanın en büyük karbon yutaklarından birini yangınlardan korumak, Dünya’ya ve kendimize yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden. 

  • Ekonomi ve İnsan

Mülk kaybı da orman yangınlarının ani bir ekonomik etkisidir, ancak yıllarca devam eden dalgalanma etkileri de vardır. Mülkiyet kaybı, bireylerin ve ailelerin evlerinden çıkarılmasını, işletmelerin yok olmasını ve sigortacılar için önemli etkileri beraberinde getirir.

Yangın ve İnsan
Orman Yangınları Nasıl Önlenir?
  1. Olduğunuz yerin yangın sezonunu bilin

Topluluğunuzda en yaygın ne zaman, nerede ve ne tür yangınlar çıktığını bilmek, bunların önüne geçmek için birincil adımdır. Örneğin; Türkiye’de yangınların fazlalıkla görüldüğü vakit genellikle Haziran ortasında başlar ve yaklaşık 19 hafta sürer. (13)

  1.  Gözetimsiz yangınları bildirin

Dışarıdaysanız ve kontrolden çıkan veya gözetimsiz bir yangın fark ederseniz, hemen 177’yi arayın. Koşullar uygun olduğunda küçük bir kamp ateşi bile büyük bir ateşe dönüşebilir. “Bir şey gördüğünde hemen haber ver” yöntemi, orman yangınını önlemenin en önemli yöntemlerinden biridir.

  1. Yerel düzenlemelere uyun

Ülkemizdeki pek çok alan, ateş yakmak için bazı kanun ve düzenlemelere tabiidir. Buna havai fişekler, bahçe atıklarının yakılması, çöplerin yakılması ve daha fazlası dahildir. 

Türkiye için güncel yönetmelikleri buradan takip edebilirsiniz: https://www.ogm.gov.tr/tr/e-kutuphane/mevzuat/yonetmelikler

  1. Hava tahminlerine dikkat edin

Yangına neden olabilecek herhangi bir faaliyete girmeden önce, faaliyetin güvenli olup olmadığını belirlemek için, yerel hava tahminleri ve yangın değerlendirmelerini her zaman kontrol edin. 

Örneğin, şiddetli rüzgar bekleniyorsa, rüzgarlar yanan közleri kilometrelerce taşıyabileceğinden ve diğer yerlerdeki orman yangınlarına neden olabileceğinden, herhangi bir ateşten yakmaktan kaçınmalısınız.

  1.  İşiniz bittiğinde ateş çukurlarını ve kamp ateşlerini söndürün

Pek çok insan, orman yangınlarını nasıl önleyeceğini merak eder, ancak en kolay yol, kamp ateşi yakarken veya ateş çukuru kullanırken dikkatli olmaktır. Ateş hiçbir zaman gözetimsiz bırakılmamalıdır.

  1.  Hareket halindeki arabanızdan yanan sigaraları atmayın

Yanan sigaraları, tütsülen maddeleri veya kibritleri asla arabanızdan veya yere atmayın. Hem sigara hem de kibrit kıvılcım oluşturmaya yetecek kadar ısıya sahiptir. 

Çöpe atmadan önce sigaraların tamamen söndüğünden emin olun. Pek çok orman yangını, özellikle tehlikeli derecede kuru koşullarda, dikkatsizce yere bir sigara izmariti fırlatarak başlayabilir.

  1.  Yanıcı sıvılar kullanırken dikkatli olun

Sobaları, fenerleri veya ısıtıcıları yeniden doldurmak için propan kullanırken çok dikkatli olun. Tamamen soğuduktan sonra bu cihazları doldurmak için bekleyin. Herhangi bir yanıcı sıvı, bir feneri hızla tutuşturabilir. Ayrıca bunlar içeriden değil dışarıdan doldurulmalıdır.


8. Ormanlara çöp bırakmayın, özellikle de cam ya da plastik şişe bırakmaktan kaçının

Cam ve plastik şişeler orman yangınlarına neden olabilir. Bunun bir örneği olarak, Washington’ın Lincoln kasabasında gerçekleşen, ormana bırakılan kırık cam parçalarından çıkan Ağustos 2018 yangını örnek verilebilir. (14)

Her iki malzeme de güneş ışığını çok odaklı bir şekilde yansıtabiliyor. Özellikle sıcak hava koşullarında ormanda duran cam ve plastik şişelerden yansıyan güneş ışığı, kıvılcıma neden olabilecek herhangi bir yanıcı maddeye yansıyarak büyük bir orman yangınına sebebiyet verebilir.

Artık Neden Kar Yağmıyor: Kuraklık ve Etkileri

Kuraklık deyince aklınızda susuz ve yağışsız bir yaz mevsimi manzarası canlanıyor olabilir. Fakat “artık neden kar yağmıyor”, “havalar neden soğumuyor” sorularını sorduğunuzda, yağışsız geçen bir sezonun ve yükselen sıcaklıkların her mevsimde başımıza gelebilecek bir senaryo haline geldiğini fark etmemek elde değil.

Kuru hava koşulları ve yağış kıtlığı, artık sadece yaz mevsiminde aklımıza gelen konseptler olmaktan çıktı. Hal böyleyken, su kıtlığı konusunda yaşamakta olduğumuz ve yaşayabileceğimiz problemler hakkında sürdürülebilir önlemler almak durumundayız. Bu yazımızda, kuraklığın tanımını yapıyor ve alınabilecek önlemleri anlatıyoruz.

“Eskiden her 10 yılda bir meydana gelen aşırı tarımsal ve ekolojik kuraklık olaylarının, insanların iklimi büyük ölçüde etkilemesinden önceki 1850’den 1900’e göre 1,7 kat daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.”

Kuraklık Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Kuraklık Nedir?

Kuraklığın birçok tanımı ve türü vardır. Meteorologlar genellikle kuraklığı insan ya da doğa kaynaklı bazı faaliyetler, nüfus veya ekolojik sistem için ciddi bir su kıtlığına neden olan yağış eksikliğinden kaynaklanan, uzun süreli kuru hava dönemi olarak tanımlarlar. 

Kuraklık, yağış ve buharlaşma arasındaki uzun süreli bir dengesizlik olarak da düşünülebilir. Depremler veya kasırgalar gibi daha ani olan diğer aşırı hava olaylarının aksine, su kıtlığı kademeli olarak gerçekleşir. Ancak diğer hava tehlikeleri kadar ölümcül olabilir.

Su kıtlıkları, nasıl geliştiklerine ve ne tür etkilere sahip olduklarına göre sınıflandırılır:

  1. Meteorolojik kuraklıklar, bir bölgenin yağış miktarı beklenenin çok altına düştüğünde meydana gelir. Bu durum, kuru ve çatlamış toprak manzaralarıyla sonuçlanır. 
  2. Tarımsal kuraklıklar, mevcut su kaynaklarının mahsullerin veya hayvanların ihtiyaçlarını karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkar. Bu tür su kıtlığı meteorolojik kıtlıklardan, su kaynaklarına erişimin azalmasından da kaynaklanabilir.
  3. Hidrolojik kuraklıklar ise nehirler, su kaynakları, akarsular gibi yüzey sularını ve ayrıca yeraltı su kaynaklarını tüketecek kadar uzun süre yağış eksikliği devam ettiğinde meydana gelir.
Kuraklık Nedir?

Kuraklığın Sebebi Nedir?

Su kıtlığı, hava durumu gibi doğal nedenlerle tetiklenebilir. Ancak giderek artan bir şekilde insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır.

İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sebepler şu şekilde sıralanabilir:

  • İklim Değişikliği

Artan sıcaklıklar, ıslak bölgeleri daha ıslak ve kuru bölgeleri daha kuru hale getirme etkisine sahiptir. Nem oranı ortalamanın üstünde seyreden bölgelerde, sıcak hava çok fazla su emerek daha büyük yağmur olaylarına ve dolayısıyla sel felaketlerine yol açar. Öte yandan, aşırı kurak bölgelerde görülen yüksek sıcaklıklar, suyun daha hızlı buharlaşması ve dolayısıyla toprağın kurumasına neden olur.

İklim Değişikliği
  • Ormansızlaşma

Bitkiler ve ağaçlar atmosfere su salar, bu da bulutları ve ardından yağmuru oluşturur. Kontrolsüz ve yoğun çiftçilik gibi kötü tarım uygulamaları yalnızca ormansızlaşmaya katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda toprağın emiciliğini de etkiler. Bu da toprağın daha hızlı kuruyacağı anlamına gelir.

Ormansızlaşma
  • Yüksek Su Talebi 

Su arzı ve talebindeki dengesizlik de kuraklığa neden olabilir. Küresel insan nüfusu artmaya devam ettikçe ve yoğun tarım uygulamaları yapılmaya devam edildikçe, insan ırkının ve tarımsal uygulamaların devamı için daha fazla suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, teraziyi değiştirmeye devam ediyor ve her geçen gün kuraklığı gerçeğe dönüştürüyor. 

Bir araştırma, 1960 ile 2010 yılları arasında insanların su tüketiminin yalnızca Kuzey Amerika’daki su kıtlığı sıklığını %25 artırdığını tahmin ediyor.

Tarım ve Yüksek Su Talebi

Kuraklığın Etkileri Nelerdir?

Su kıtlığının canlılar üzerinde birçok etkisi var:

  • Kıtlık ve Açlık

Su kıtlığının baş göstermesi, tarım mahsullerini ve gıdayı desteklemek için çok az su bulabilmek anlamına geliyor. 

Son yıllarda, Orta Akdeniz bölgesinin büyük bir bölümünde olağanüstü oranlarda kuraklıklar görüldü. Bazı bölgelerde toprak nemi değerleri, son 40 yılın en düşük %10’u arasındaydı. (1)

Susuzluğun gıda kaynaklarını baltalaması gıda üretimini azaltacak, açlığı arttıracak ve uzun süre devam ederse kıtlık meydana getirecektir. 

Tarımsal Üretim
  • Temiz Su Yetersizliği

Su kıtlığı içmek, yemek yapmak ve temizlenmek için yeterli su olmamasına neden olacaktır. Tüm canlıların hayatta kalmak için suya sahip olması gerekiyor. 

Ancak insanlar temiz suya erişim problemi yaşamaya başladığı zaman, temiz olmayan ve işlenmemiş kaynaklara yönelmek zorunda kalabilir. 

Temiz su eksikliği aynı zamanda gerek kişisel, gerek toplumsal hijyeni tehdit edecek ve hastalıklara sebebiyet verecektir.  

Temiz Suya Ulaşım
  • Orman Yangınları

Ormanlar atmosferdeki karbonu tutmak ve dünyaya nefes olmakla kalmıyor; canlılara yaşam alanı olarak biyoçeşitliliğin artması ve mevcut ekosistemlerin korunmasına olanak tanıyor. 

Öte yandan yağışlarla gelen suyu köklerinde depolayarak içme suyumuzu oluşturan yer altı sularının oluşumuna katkı sağlıyor, dolayısıyla atmosferdeki su döngüsünün işlemesine ve temiz su ihtiyacımızı karşılamamıza yardımcı oluyor.

Kuru koşullar, kalan bitki örtüsünü ve yerleşim yerlerini tehlikeye atan orman yangınlarına neden olabilir. Yangınlar ayrıca hava kalitesini etkileyebilir ve insan sağlığını son derece olumsuz etkileyebilir.

Orman Yangınları
  • Göçler

Kuraklığın diğer etkileriyle karşı karşıya kalan pek çok insan ve tabii ki hayvan, temiz su kaynakları ve yeterli yiyecek olan, hastalık ve çatışmaların olmadığı yeni bir yuva arayışıyla bölgeden kaçmaya çalışabilir.

Dünya Sağlık Örgütü, “Su kıtlığı dünya nüfusunun %40’ını etkiliyor ve 2030 yılına kadar 700 milyon kadar insan yağışsızlık nedeniyle yerinden olma riskiyle karşı karşıya.” açıklamasını yaptı.

Zorunlu Göç
  • Elektrik Kesintileri

Dünyadaki çoğu insan elektrik üretimi için hidroelektrik projelerine bel bağlıyor. Ancak su kıtlığı, baraj kaynaklarında depolanan su oranının ve üretilen elektrik miktarının azalmasına neden olabilir.

  • Ekonomik Etkiler

Kurak hava koşullarının aileler, işletmeler, hükümetler ve bireyler üzerinde olumsuz bir finansal etkisi kaçınılmaz. Düşük verimler, tarım sektörünün zarar görmesine ve önemli bir gelir kaybına yol açabilir.

Kuraklığın Küresel Isınma ile Alakası Nedir?

Susuz koşulların küresel ısınma ile olan ilişkisini, bir kısır döngü olarak tanımlamak yanlış olmaz. Canlılık ve biyoçeşitlilik için gerekli olan sera gazının, çoğunlukla insan faaliyetleri sebebiyle ısıyı hapsederek ekosisteme zararlı hale gelmesi, kuraklığın ana sebeplerinden bir tanesi. 

Sıcak hava, nemi emerek daha az yağmur yağmasına sebep olur. Daha sıcak hava, ayrıca göllerden ve nehirlerden buharlaşmayı artırarak su kaynaklarını azaltır. Azalan yağış, normalde toprakta nemi tutan bitkileri öldürerek daha da kuru koşullara yol açar.

Ne yazık ki, yağışsızlık daha aşırı hava koşullarının olasılığını da artırıyor. Yağmur yağdığında sertleşen kir ve toprak, suyun kuru topraktan akmasına neden oluyor. Bu, suyun emilmesini önlüyor.

Yağışsızlık bitkileri öldürdüğü için yağmur sırasında toprağı tutacak kökler yok oluyor. Bu akış, yeni akış modelleri oluşturarak daha büyük ve daha sık ani seller yaratır. Ölü bitki örtüsü, daha sıcak hava ve azalan yağışlar da orman yangınlarının sıklığını ve şiddetini artırır.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından hazırlanan Ağustos 2021 raporuna göre, eskiden her 10 yılda bir meydana gelen aşırı tarımsal ve ekolojik kuraklık olaylarının, insanların iklimi büyük ölçüde etkilemesinden önceki 1850’den 1900’e göre 1,7 kat daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.

Bu, küresel ısınmanın kuraklığa olan etkisinin bir kanıtı sayılabilir. 

Kuraklık Nasıl Engellenir?
  • Yağmur Suyu Hasadı

Su kıtlığına karşı uygulanabilecek en kolay çözümlerden biridir. Yağmur sularını toplayarak ve günlük hayatınızda kullanarak evlerinizde kullandığınız sudan tasarruf edebilirsiniz.

  • Daha Fazla Ağaç Dikmek ve Ormansızlaşmayla Mücadele Etmek

Daha fazla ağaç dikmek çevre kalitesini iyileştirecek ve yağış başarısını artıracaktır. Ayrıca ağaçlar olgunlaşana kadar iyi korunursa, bir alandaki kurak koşulları tersine çevirebilir. 

Orman yangınları ve küresel sıcaklık artışlarıyla birleşen ormansızlaşma, yakında su döngüsünün geri döndürülemez bir şekilde kırılmasına neden olabilir. 

  • Temiz Enerji Kaynaklarına Geçiş

İnsanlık olarak, petrol gibi yenilenemez ve çevreye zarar veren kaynaklara bel bağladık. Bu enerjilerin çıkarılması ve kullanılması, atmosfere daha fazla sera gazının salınmasına neden olarak küresel ısınmaya ve tabii ki kurak koşullara neden olur.

Çözüm ise çevre üzerinde çok az zararlı etkisi olan veya hiç olmayan, kuraklığa yol açmayacak, rüzgar ve güneş gibi temiz enerji kaynaklarına geçiş yapmaktır.

  • Çevre Bilincine Sahip Olmak

Tüm insanlığın çevreyi koruma ve iyileştirme, geri dönüşüm, yeniden kullanma ve daha fazla ağaç dikme ihtiyacı konusunda eğitilmesi demektir.

Kuraklığı önlemenin bireysel bir görev haline gelmesi için eğitim müfredatı, haber medyası ve şirketler de çevreye özen gösterme gereğini vurgulamalıdır.

İklim Değişikliği Nedir? İklim Değişikliğinin Nedenleri Nelerdir?

Okuma süresi: 6 dakika

İklim değişikliği, dünya tarihi boyunca her zaman var oldu. Ancak son 150 yıldır tanık olduğumuz küresel sıcaklıklardaki artış, insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle artık anormal bir seviyede. Her geçen gün etkileri artan iklim değişikliği, Dünya üzerinde canlı yaşamını 6. yok oluşa doğru sürüklemekte. Ancak bu büyük çaplı değişikliğin yol açtığı ve yol açacağı tahribatın etkilerini en aza indirmek, ortak geleceğimizi iyileştirmek bizim elimizde. 

Bu yazımızda iklim değişikliğini tarih sahnesine çıktığı andan itibaren inceliyor, insanlığın Dünya üzerindeki canlı yaşamını ve iklimi değiştirmekte nasıl rol aldığını açıklıyor ve gezegen üzerindeki güncel etkilerine göz atıyoruz.

İklim Değişikliği Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Küresel İklim Değişikliği Nedir?

İklim değişikliği, gezegenin hava durumu modellerinde ve ortalama sıcaklıklarda büyük ölçekli, uzun vadeli bir değişimi ifade eder.

Bilim insanları, yıllarca süren gözlemler, teori geliştirme ve model oluşturma yoluyla Dünya’nın iklim sistemi hakkında bir anlayış geliştirdiler. Bugün, iklim değişikliğinin meydana geldiğini ve bunun insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının bir sonucu olduğuna artık eminiz.

Bu sonuç, dünyadaki ortalama hava modellerindeki uzun vadeli değişimi anlamına gelir. İnsanlığın 1800’lerin ortalarından beri havaya karbondioksit ve diğer sera gazlarının salımına katkıda bulunmasıyla, küresel sıcaklıklar yükseldi ve iklimde uzun vadeli değişikliklere neden oldu. 

Küresel iklim krizinin etkileri bugünden hissediliyor ve gelecekte de artarak  devam edecek. Küresel sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik eylemler, iklim sisteminde değişiklikleri sınırlamaya yardımcı olmak için yeterli.

Bizim Gezegenimiz, Bizim Geleceğimiz

Küresel İklim Değişikliğinin Nedenleri: Sera Etkisi

Dünya üzerindeki yaşam, üç faktörün birleşimi sayesinde var olur: Güneş’e olan uzaklığımız, atmosferin kimyasal bileşimi ve su döngüsünün varlığı. Özellikle atmosfer, doğal sera etkisi sayesinde gezegenimizin yaşamın sürdürülmesine uygun bir iklime sahip olmasını sağlar. (Kaynak)

Sera Gazı Etkisi ve İklim Değişikliği

Güneş ışınları Dünya yüzeyine ulaştığında kısmen emilir, geri kalanı ise dışarıya yansır. Bu ışınlar, atmosferin varlığı olmadan uzaya dağılırlardı. Bunun yerine çoğu, atmosferde bulunan gazlar tarafından, ürettikleri etki nedeniyle sera gazları olarak adlandırılan tuzağa düşürülür ve Dünya’ya geri yönlendirilir.

Bu yakalanan ısı doğrudan Güneş ışınlarından emilen ısıya eklenir. Doğal sera etkisi olmasaydı, gezegendeki ortalama sıcaklığın mevcut ortalama olan yaklaşık 15°C yerine -18°C civarında olacağını da söylemeden geçemeyiz.

Sera etkisi kulağa çok avantajlı gibi gelse de, insanlık olarak bunu dezavantaja çevirmeyi başarmış durumdayız. Nasıl mı?

İnsanlık İklimi Nasıl Değiştiriyor?

Sanayi Devrimi, insanların yakıt olarak kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtları yakmaya başladığı 1800’lerin ortalarına denk gelmektedir. Bu dönemden 11.000 yıl önce dünya çapında ortalama sıcaklık yaklaşık 14°C’de sabitti.

Fosil yakıtları yakmak enerji üretir, ancak aynı zamanda havaya karbondioksit, metan ve nitröz monoksit gibi sera gazları salar. Zamanla bu gazların büyük miktarları atmosferde birikmiştir.

Atmosfere girdikten sonra, karbondioksit gibi sera gazları gezegenin etrafında örtü benzeri bir yapı oluşturur. Bu örtü, güneşten gelen ısıyı hapseder ve dünyanın ısınmasına neden olur. Buna “sera etkisi” diyoruz.

Sera etkisi 1980’lere kadar gözlemlenip fark edildi. 1988’de hükümetlere iklim kriziyle mücadele konusunda bilgi sağlamak için Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kuruldu.

IPCC, son raporlarında, insan faaliyetinin tartışmasız bir şekilde iklim krizinin nedeni olduğunu belirtmektedir.

Aşırı Hava Olayları ve Kuraklık

İklim Değişikliğinin Etkileri

Zaman, jeologlar tarafından Dünya’nın durumundaki belirgin değişimlere göre bölünür. Son küresel çevresel değişiklikler, Dünya’nın insan egemenliğindeki yeni bir jeolojik döneme, Antroposen’e girmiş olabileceğini düşündürmektedir.

Birçok insanın Antroposen olarak adlandırdığı bir zamanda yaşıyoruz. İnsan gezegendeki en etkili tür haline geldi ve küresel ısınmayla birlikte toprakta, çevrede, suda, organizmalarda ve atmosferde pek çok değişikliğe neden oldu. (Kaynak)

Bu değişikliklerin görülen etkilerinden bazıları ise aşağıdaki gibi:

  • Azalan buzul oranı ile deniz seviyelerinin yükselmesi
  • Yükselen deniz seviyeleri ile kıyı bölgelerinde artan su baskınları
  • Okyanus asitlenmesi ile deniz canlılarının yok olmaya başlaması
  • Orman yangınları gibi aşırı hava olaylarındaki artış
  • Yağışların azalmasıyla tarım ve tarımcılığın azalması, mahsul veriminde düşüş
  • Gıda ve kaynak için çıkan savaşlar ve iklim göçleri
Orman Yangınları

İklim Değişikliğine ‘Dur’ Demek İçin Neler Yapabiliriz?

İklim değişikliğinin yol açtığı ve yol açacağı tahribat, insanlık için kırmızı kod anlamına geliyor. Ancak hala zaman var.  Atmosferdeki karbondioksit birikimini ele almanın en hızlı yolu, daha fazlasını eklemeyi bırakmaktır. 

Yaşadığımız binalara, endüstrimiz için ürettiğimiz elektrik ve ısıya, arabalarımıza, kamyonlarımıza ve uçaklarımıza güç sağlamak için yaktığımız petrole kadar; ekonomimizin hayati önem taşıyan pek çok kısmı büyük miktarlarda sera gazı salıyor. Yine de bu sektörlerden kaynaklanan karbonu azaltmanın birçok yolu var.

Kömür, petrol ve gaz gibi yüksek emisyonlu yakıtları güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi neredeyse “karbonsuz”, yenilenebilir enerji alternatifleriyle değiştirebiliriz. Binalarımızı ve altyapımızı da güncelleyebiliriz, böylece onları inşa etmek ve kullanmak için daha az enerji harcarız.

İklim değişikliğinin değerlendirilmesinde dünyanın önde gelen bilimsel kuruluşu olan IPCC, küresel sera gazı emisyonlarının en geç 2025’ten önce zirveye ulaştırılması ve eğer sınırlanacaksa, 2030’a kadar %43 oranında azaltılması gerektiği konusunda uyarıyor.

Yine IPCC’ye göre, Dünya’nın ortalama sıcaklığının 2030’a kadar 1.5 °C artmasının önüne geçme fırsatımız kalmadı. Ancak 2030 yılına kadar karbon emisyonlarımızı yaklaşık yarıya indirirsek ve 2050 yılına kadar gezegenin her yıl emebileceğinden daha fazla karbon emisyonu salmazsak, 2030’da söz konusu sıcaklık artışını 1.5 °C’de sabit tutabiliriz. (1) 

Toplu taşıma ile 3K’yı önle!

Her 22 eylül dünya arabasız ulaşım günü! Çoğumuz şehirlerde yaşadığımız için işe özel aracımızla gidiyor ve arabasız bir yaşamın mümkün olmadığını düşünüyoruz. Fakat aslında doğru şehir planlaması ve devlet politikalarıyla arabasız şehirlerde yaşamak mümkün.

Bu soruya verebileceğimiz birçok yanıt var. Araba günlük hayatımızda bazen bize çok kolaylık sağlasa da, aslında bir sürü soruna da yol açıyor. İklim krizine yol açan karbon salımları, hava kirliliği gibi birçok sağlık sorununa neden oluyor.

Karbon Salımı

Şu an kullanılan arabalarının büyük çoğunluğunun fosil yakıtla çalışması iklim krizinin sebeplerinden biri. Küresel karbon salımlarının %21’i ulaşımdan (hava, deniz kara yolu) kaynaklanıyor.

Kara yolu ulaşımı tek başına küresel karbon emisyonlarının %15’inden sorumlu. İklim konusunda genelde uçak kullanımına arabadan çok daha fazla yer verilse de, hava ulaşımı küresel karbon emisyonlarının yalnızca %2.5’ini oluşturuyor. Bu tabi ki uçakların az karbon salımına sebep olduğu anlamına gelmiyor,  fakat arabaların karbon salımının yeterince gündeme getirilmediğini gösteriyor.

Hava Kirliliği

Fosil yakıtlı araba kullanımı özellikle kentlerde çok ciddi bir hava kirliliğini de beraberinde getiriyor. Hava kirliliği arttıkça, kanser, solunum yolu rahatsızlıkları ve kronik hastalık riski artıyor.

Gürültü Kirliliği

Şehirlerde maruz kaldığımız gürültü kirliliği pek dile getirilmese de, aslında hava kirliliği gibi tehlikeli bir sorun. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre ses kirliliği, atmosfer kirliliğinden sonra en fazla sağlık sorununa yol açan nedenlerin başında geliyor. Gürültü kirliliği, şehirde yaşayan insanların çoğunlukla ruh sağlığı ve yaşam kalitesi açısından problemler doğuruyor.

Alternatifler

Günlük hayatta ulaşım alışkanlıklarımızı düzenleyerek hava kirliliğini azaltmak mümkün. Örneğin araba yerine toplu taşımayı tercih edip mümkün olduğunca da yürüme ve bisiklet yollarını tercih edersek hem gezegenimiz hem de kendi sağlığımız adına güzel bir adım atmış oluruz.

Toplu taşımayla yaptığımız 6 kilometrelik bir yolculuk 200 ile 400 gram arasında bir karbondioksit salımına yol açarken, özel araçla 1,4 kg CO2 salımına denk geliyor.

Ayrıca bireysel tercihlerin yanı sıra devlet kademesinde de sürdürülebilir ulaşımı teşvik için bazı adımlar atılması gerekiyor. Örneğin özellikle şehirlerin işlek yerlerinde haftada bir arabasız günler düzenlenebilir ya da bisiklet yolları arttırılabilir.

Dünyadan Uygulamalar

22 eylül arabasız ulaşım günü için birçok ülke işlek şehirlerindeki trafiği bir günlüğüne kapatıyor. Fakat bu uygulamalar sadece bir günle sınırlı değil. Bazı ülkelerde her ay yolların araç trafiğine kapatıldığı günler de mevcut.

Örneğin Paris’te her ayın ilk pazar günü şehir merkezinde hava ve ses kirliliğini azaltmak adına yollar araç trafiğine kapatılıyor. Ülkemizde de bu tarz uygulamalar görmek sizce de çok güzel olmaz mıydı?

Duru Barbak