Gönüllülük Projeleri: Çalışan Gönüllülüğü & Kurumsal Gönüllülük

Çalışanlar arasında oluşan “sessiz istifa” trendinin yükseldiği son yıllarda, iş yerlerine bağlılık oluşturmanın en etkili yollarından biri çalışan gönüllülüğü ve kurumsal gönüllülük programlarını destekleyerek, gönüllülük projelerinde yer almak oluyor.

Şirketinizde ortak bir amaç oluşturarak ekip ruhunu güçlendirirken, ülkenize ve Dünya’ya iyi gelecek etkinliklere katılmak hem çalışan bağlılığını artıracak hem de  işveren markası kimliğinizi güçlendirecek. 

Bu yazımızda çalışan gönüllülüğü terimini istatistiklerle açıklarken, kurum olarak yapabileceğiniz gönüllülük projelerinden bahsedeceğiz.

İçindekiler

  1. Çalışan Gönüllülüğü (Kurumsal Gönüllülük Programı) Nedir?
  2. İşverenler ve Çalışanlar Olarak Neden Gönüllülük Projelerine Katılmayı Düşünmeliyiz?
  3. İstatistiklerle Çalışan Gönüllülüğü
  4. Türkiye’de Gönüllülük Projeleri

Çalışan Gönüllülüğü (Kurumsal Gönüllülük Programı) Nedir?

Kısaca açıklamak gerekirse, kurumsal gönüllülük programı veya ‘çalışan gönüllülüğü’, çalışanların yerel veya küresel çapta faaliyetlerini sürdüren kurumlara, kar amacı gütmeyen kuruluşlara veya sosyal etki yaratan organizasyonlara gönüllü olarak zaman ayırmalarını teşvik eden ve bu fırsatları sağlayan bir tür kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) uygulamasıdır.

Genellikle çalışanlara bir fayda olarak sunulur. Örneğin, bir kurum çalışanlarına yılda ücretli gönüllülük günleri sunabilir.

İşverenler ve Çalışanlar Olarak Neden Gönüllülük Projelerine Katılmayı Düşünmeliyiz?

Gerçek Bir Etki Yaratma

Kurumsal sosyal sorumluluk, iş dünyasında giderek artan bir ilgi alanı haline gelmiş durumda ve işletmelerin sürdürülebilir bir şekilde, toplumsal fayda odaklı faaliyetlerde bulunmalarına dair artan bir beklenti var.

Tüm ekibinizin sadece üç ayda bir 2 saat gönüllülük programlarına katılmasının bu kuruluşlar için ne kadar değerli olabileceğini bir düşünün. Bu tür katkılar, sivil toplum kuruluşlarının sürdürülebilir kılar ve topluma önemli ölçüde fayda sağlar.

Çalışan Bağlılığı Oluşturma

Daha fazla şirketin hibrit veya tamamen uzaktan çalışma modeline geçmesiyle birlikte, yüz yüze iletişimin azalması, çalışanlarınızın refahını her zamankinden daha önemli hale getiriyor. Şirketinizde ortak bir amaç oluşturmak ve çalışanlara birlikte, anlam taşıyan ve ‘iyi hissettiren’ işler yapmaları için başka bir yol sunmak, çalışan moralini artırmanın ve onları mutlu etmenin en iyi yollarından biri.

Şu anda dünyayı kasıp kavuran “sessiz istifa” trendine karşın daha güçlü bir topluluk duygusu oluşturmak, genç ve sosyal açıdan milenyum kuşağı çalışanlarını bağlı tutmaya  yardımcı olabilir.

Ekip Oluşturma

Kurumsal gönüllülüğe katılmak, genellikle bağlantısı olmayan departmanlar arasındaki ilişkileri ve işbirliklerini geliştirmeye yardımcı olabilir. Bu, daha verimli, birbiriyle bağlantılı ekiplerin oluşmasına ve çalışanların işyerinde sosyal bağlantılarını kuvvetlendirmelerine/güçlendirmelerine olanak tanır.

İstatistiklerle Çalışan Gönüllülüğü 

  • Çalışanların %80’i grup gönüllülüğünün, iş arkadaşlarıyla ilişkilerini güçlendirdiğini ifade ediyor. (1)

Ekip gönüllülüğü günlerinde, şirket içindeki hiyerarşi gerçek anlamda göz ardı edilir. Tüm ekip, eşit bir zeminde çalışır ve genellikle ortak bir hedefe yönelik birlikte çalışırken karşılaşılan ortak engellerle mücadele eder. Bu durum, iş ilişkilerinin güçlenmesinin, farklı departmanlar arasında yeni bağlantılar kurulmasına ve çalışanların birbirleriyle daha iyi iletişim kurmasına olanak tanır.

Bu, çalışanların birbirlerine daha yakın hissetmelerine ve işbirliği içinde daha verimli çalışmalarına olanak sağlayarak, işyerindeki genel atmosferi olumlu yönde etkileyebilir. Bu da, çalışanların motivasyonunu ve memnuniyetini artırabilir, dolayısıyla kuruluşunuzdaki genel başarıya katkı sağlayabilir.

  • Çalışanların %87’si, şirketleri aracılığıyla gönüllü olarak çalışmanın işverenleri hakkındaki algılarının iyileştiğini belirtti. (2)

Günümüzde, çalışanlar işverenlerinden daha fazlasını bekliyorlar. COVID-19 sonrası uzaktan çalışmanın artması ve 2025 yılında Z kuşağınınn küresel iş gücünün üçte birini oluşturacak olmasıyla birlikte, çalışanların ağırlıklı olarak maaşla motive oldukları günler geride kaldı.

Bu gönüllülük istatistikleri, ekibinize bir amaç hissi sağlamanın ve kuruluşlarınızda değer aşılamanın, çalışanlarınızın kurumunuz çatısı altında çalışırken ne kadar tatmin olduklarını ciddi bir şekilde etkileyebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, uzun vadede çalışanların elde tutulmasını etkileyebilir.

  • Çalışan gönüllülük projeleri arttıkça işten ayrılma oranı ortalama %57 oranında azalıyor. (3)

Gönüllülük sayesinde kazanılan yeni beceriler ve sosyal bağlantılar, gönüllülükten kaynaklanan stresin azalmasıyla birlikte, sadece üretkenliği artırmakla kalmaz, aynı zamanda çalışan bağlılığını da iyileştirir. Çalışanlar, rollerine ve işverenlerine daha yakın hissettiklerinde, mevcut organizasyonlarını terk etme olasılıkları daha düşüktür.

  • İK yöneticilerinin %92’si, gönüllülüğün çalışanların mesleki becerilerini geliştirdiğine inanıyor. (4)

Zaman yönetimi, düzenleme ve kişilerarası iletişim gibi birçok beceri, çalışanlar gönüllülük yaparak hem kazanabilir hem de geliştirebilirler. Örneğin, bir gönüllülük gününde edinilen kişilerarası iletişim becerisi, bir çalışanın iş arkadaşlarıyla ve müşterilerle daha etkili bir şekilde iletişim kurmasına yardımcı olabilir.

Türkiye’de Gönüllülülük Projeleri

  • Habitat Derneği, 1997 yılından beri gençlerin ve yetişkinlerin sosyal kalkınmasına yönelik projeler yürütmektedir. Çalışanlarınızı bu projelere yönlendirerek, şirketinizin sosyal sorumluluk bilincini artırabilirsiniz: https://habitatdernegi.org/ 
  • TEMA Vakfı, 1992’den beri doğa koruma çalışmalarına öncülük etmektedir. Çalışanlarınızı TEMA’nın gönüllülük projelerine katılmaları için teşvik edin: https://www.tema.org.tr/ 
  • HAYTAP, 2008 yılında hayvan haklarını korumak ve savunmak amacıyla kurulmuştur. Çalışanlarınızı, HAYTAP’ın hayvan hakları alanındaki gönüllülük projelerine katılmaları için teşvik ederek destek olabilirsiniz: https://www.haytap.org/ 

Yapay Zeka İklim Kriziyle Mücadele Edebilir Mi: Re-Tina’nın Devrimci Rolü

Teknoloji, her geçen gün yaşamımızı daha da kolaylaştırmanın yanı sıra çevresel sürdürülebilirlik konusunda da bize yardımcı oluyor. Özellikle yapay zeka (AI) teknolojileri, çevre dostu uygulamalar ve sürdürülebilir yaşam biçimleri için yeni kapılar aralıyor. Öyle ki, Yapay Zeka kullanımıyla 2030’da, dünya genelinde Kanada veya Japonya’nın yıllık karbon emisyonlarına eşdeğer miktarda azalma bekleniyor. 

Bu yazımızda, AI kullanımının sürdürülebilir bir geleceğe nasıl katkılar sağlayabileceğini açıklarken, yapay zekanın yeni ve devrimci kullanım alanlarından biri olan Re-Tina modelini ele alacağız.

İçindekiler

  1. Yapay Zeka İklim Kriziyle Mücadele Edebilir Mi?
  2. Re-Tina Nedir?
  3. Re-Tina’nın Temel İşlevi ve Geliştirilme Süreci
  4. Gaze Attention ve Hand-Object Segmentation
  5. Çevresel Görevler ve Re-Tina’nın Rolü

Yapay Zeka İklim Kriziyle Mücadele Edebilir Mi?

Pwc’nin yayımladığı rapora göre, çevreye duyarlı yapay zeka uygulamaları, neredeyse Dünya’daki tüm bölgeler için büyük sera gazı azaltma potansiyeline sahiptir. Kuzey Amerika ve Doğu Asya, 2030’da sera gazı emisyonlarını sırasıyla %1.6 – %6.1 ve %2.7 – %4.8 oranında azaltabilir.

Yapay zeka, enerji (%2.2’ye kadar) ve ulaşım (%1.7’ye kadar) sektörlerinde sera gazı emisyonlarını en çok azaltan teknolojidir. Ancak, tarım ve su da çevre için önemlidir. Tarımsal yapay zeka, 2030’da sera gazı emisyonlarını 160 milyon ton CO₂e’ye kadar azaltabilir ve daha fazla gıda üretirken daha az kaynak kullanabilir. 

Yapay zeka kullanımının su kalitesi ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının yanı sıra hava kirliliği, orman tahribatı ve toprak bozulmasının önlenmesi gibi alanlarda olumlu etkileri olabilir.

Örneğin, yapay zeka uydu verileri ve yer tabanlı sensörlerle orman koşullarını gerçek zamanlı olarak izleyebilir ve yasa dışı orman tahribatını belirleyerek erken uyarı sistemleri sağlayabilir. Bu, 2030’a kadar dünya genelinde 32 milyon hektar ormanın korunmasına yardımcı olabilir. 

Hava kirliliği insan sağlığı için büyük bir risk teşkil eder. Yapay zeka, hava kalitesini daha doğru ve yerel olarak izleyerek bu riski azaltabilir. Pwc’nin analizlerine göre, AI’nin bu şekilde kullanılması, 2030’da dünya genelinde sağlık maliyetlerinde ve sağlık etkilerinde 150 milyon dolarlık ekonomik fayda sağlayabilir.

Re-Tina Nedir?

Re-Tina, ecording’in geliştirdiği yenilikçi bir teknoloji olup, çevresel sorumlulukları teşvik etmek ve bireysel katkıları doğrulamak amacıyla geliştirilen state of the art bir aktivite sınıflandırma modelidir. Bu teknolojik ilerleme, bizi büyük bir küresel zorluk olan iklim kriziyle mücadeleye daha donanımlı bir şekilde sokuyor.

İklim değişikliğiyle mücadelede yapay zeka (AI) teknolojileri önemli bir potansiyel sunmaktadır. Climate-tech veya iklim teknolojileri olarak bilinen bu alan, AI’ın analitik gücünden yararlanarak çevresel etkilerimizi azaltacak stratejiler geliştirmekte ve böylece daha sürdürülebilir çözümler üretmektedir. 

Re-Tina, bu devrimin bir parçası olarak, kullanıcıların çevre dostu davranışlarını teşvik edip doğrulayarak gerçek zamanlı verilerle küresel iklim krizine aktif bir çözüm sunmaktadır.

Re-Tina’nın Temel İşlevi ve Geliştirilme Süreci

Re-Tina, ecording’in mobil uygulaması olan ecordingApp‘te kullanılan yenilikçi bir yapay zeka modelidir. ecordingApp, Dünya yararına verilen görevleri doğruladığınızda, küresel iklim krizine karşı harekete geçerken, edindiğiniz ecoCoin’ler ile de kendinizin ve Dünya’nın ihtiyaçlarını karşılayabileceğiniz bir platformdur.

Re-Tina bu mobil uygulamada kullanıcıların gönderdiği birinci şahıs bakış açısı videolarını kullanarak aktiviteleri doğrular. Model, AutoML gibi en son teknolojiler kullanılarak geliştirilmiştir ve kullanıcılardan sürekli olarak alınan video verileri ile periyodik olarak güncellenir.

Bu gelişmiş modelin temel amacı, bireylerin çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili görevleri yerine getirip getirmediğini doğrulamaktır. Örneğin, bir kullanıcının toplu taşıma kullanımını, geri dönüşüm faaliyetlerini veya enerji tasarrufu sağlayıcı davranışlarını teşvik etmek ve doğrulamak Re-Tina’nın görevleri arasındadır. 

Bu şekilde, Re-Tina, hem teknolojik ilerlemeyi hem de çevresel bilinci destekleyerek sürdürülebilir bir gelecek için bireysel katılımı teşvik etmektedir.

Gaze Attention ve Hand-Object Segmentation

Re-Tina’nın geliştirilmesinde, ‘Gaze Attention‘ modelleri ve ‘Hand-Object Segmentation‘ gibi ileri düzey teknikler kullanılmıştır. Gaze Attention, modelin kullanıcıların nereye baktığını anlamasını sağlar, bu da özellikle çevresel görevlerin doğrulanmasında büyük bir rol oynar. Hand-Object Segmentation ise, kullanıcının elleri ve elleriyle etkileşimde bulunduğu nesneleri ayırt etmekte kullanılır. Bu teknikler, Re-Tina’nın verileri daha net ve anlamlı bir şekilde işlemesine olanak tanır.

Çevresel Görevler ve Re-Tina’nın Rolü

Re-Tina’nın entegre edildiği çevresel görevler, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Bu görevler arasında;

  • Toplu taşıma kullanımı ve doğrulama,
  • Plastik şişeleri geri dönüşüm kutusuna atma,
  • Kağıt materyallerini doğru şekilde geri dönüştürme,
  • Tek kullanımlık bardak kullanmaktan kaçınma,
  • Gıda atıklarını azaltma,
  • Enerji tasarrufu sağlayıcı davranışlar gibi pek çok önemli etkinlik bulunmaktadır.

Bu görevlerin her biri, Re-Tina tarafından video analizi ile doğrulanmakta ve bu doğrulama süreci sırasında kullanıcıların çevresel etki düzeylerini artırmak amacıyla geri bildirimler sağlanmaktadır. Re-Tina’nın başarısı, %98.8 gibi etkileyici bir oranda ölçülmüştür, bu da modelin son derece güvenilir ve etkili olduğunu göstermektedir.

Re-Tina, yapay zeka teknolojilerinin çevresel sürdürülebilirlik gibi kritik bir alanda nasıl devrimci bir rol oynayabileceğini gözler önüne sermektedir. Bu model, hem teknolojik ilerlemeyi hem de çevresel bilinci bir arada sunarak, sürdürülebilir bir gelecek için bireylerin katılımını teşvik etmektedir. 

Re-Tina’nın başarısı, yapay zeka ve makine öğrenimi teknolojilerinin potansiyelini bir kez daha vurgulamakta ve bizleri daha yeşil bir dünya için umutlandırmaktadır. Bu tür teknolojilerin devam eden gelişimi, hem çevresel hem de toplumsal anlamda büyük bir fark yaratabilir.

ecordingApp’i kullanmaya başlamak için tıklayın.

Sıfır Atık Ofis: Sürdürülebilir Bir İş Hayatı İçin 7 Öneri

Bir ofis çalışanı günde yaklaşık 1 kg kağıt, plastik ve yiyecek artıkları olmak üzere ofis atığı üretir. Ofiste sıfır atık sistemine geçmek, sadece çevreye katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda şirketin atık yönetiminde maliyetlerini azaltabilir.

Basit ama etkili değişiklikler, Sıfır Atık politikalarının uygulanmasına yardımcı olabilir, çevre bilinci kültürünü geliştirirken işletme verimliliğini de artırabilir. Bu yazımızda sizlerle atıksız bir ofis politikası geliştirmek ve iş yerinizde verimliliği artırmak için tüyolar vereceğiz.

İçindekiler

  1. Neden Sıfır Atık Ofis’e Geçiş Yapmalıyız?
  2. Ofiste Sıfır Atık İçin 7 Öneri

Neden Sıfır Atık Ofis’e Geçiş Yapmalıyız?

Ofiste Sıfır Atık uygulamak, çevreye katkıda bulunmanın yanı sıra işyerinde verimliliği ve üretkenliği artırabilir:

  • Çevre Koruma: Sıfır atık ofis, doğal kaynakların daha az tüketilmesine ve atıkların azaltılmasına yardımcı olur. Bu, atık miktarını ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltarak çevreyi korur.
  • Maliyet Tasarrufu: Atık azaltma stratejileri, işletme için maliyetleri düşürebilir. Aynı zamanda, geri dönüşüm ve geri kazanım yoluyla atıkların değerlendirilmesi, gelir kaynağı sağlayabilir.
  • İtibar ve Müşteri Çekiciliği: Sıfır atık uygulamaları, işletmenin çevresel duyarlılığını ve sürdürülebilirlik taahhüdünü gösterir. Bu, çevre dostu ve bilinçli müşteri ve müşterileri çekmek için değerli bir fırsat sunarak, işletmenin itibarını güçlendirir.
  • Yasal Uyum: Bazı bölgelerde, sıfır atık uygulamaları yasal gereklilikler haline gelebilir. İşletme, sıfır atık politikalarını benimseyerek yasal düzenlemelere uyum sağlamış olur.
  • Çalışan Memnuniyeti: Çevre dostu uygulamalar, çalışanların işyerinde daha iyi hissetmelerine ve şirket kültürüne katkıda bulunmalarına yardımcı olabilir. Sürdürülebilirlik odaklı bir iş ortamı, çalışanların işe karşı bağlılığını ve memnuniyetini artırabilir. 

Sürdürülebilirlik odaklı çalışan deneyimini iyileştirmek için daha fazla ipucuna ihtiyacınız varsa bu yazımıza da göz atabilirsiniz:  Çalışan Deneyimi: Nedir ve Nasıl Artırılabilir? 

Ofiste Sıfır Atık İçin 7 Öneri 

  1. Kağıtlar Out, Dijitalleşme In

Ofiste atık miktarını azaltmanın en kolay yollarından biri, kağıt kullanımını azaltmaktır. Belgeleri bastırmak yerine dijital ortamlarda paylaşmaya çalışanları teşvik edin. Bu hem kağıt tasarrufu sağlar hem de fiziksel depolama alanına olan ihtiyacı azaltır.

Kağıt kullanımını azaltmak için kağıtsız bir politika benimsemek önemli. Çalışanları elektronik imza kullanımı, dosyaları dijital olarak saklama,  fatura ile makbuzları elektronik iletme gibi dijital dönüşüm süreçlerine teşvik edin. Dijitalleşme iş süreçlerini hızlandırır ve ofisteki herkes için bilgiye erişimi kolaylaştırır.

Kağıt Kullanmanız Gerekiyorsa,

  • Daha küçük bir yazı tipi kullanın 
  • Dokümanlardaki kenar boşluklarını daraltarak daha fazla metin sığdırın 
  • Fakslarda kapak sayfalarını kullanmayın. Bunun yerine, faksların ilk sayfasına bir yapışkan etiket kullanın.
  • Ambalajı en aza indirmek için ürünleri toptan alın
  • Bilgisayarları ve fotokopi makinelerini otomatik olarak, çift taraflı yazdırmak üzere ayarlayın
  • Mailing listelerinden tekrarlanan isimleri ve güncellenmemiş girişleri kaldırın
  • Eski adresin üzerine bir etiket yapıştırarak zarfları yeniden kullanın
  • Dosya klasörlerini ve nakliye kutularını yeniden kullanın
  • Gazeteleri parçalayın ve ambalaj için yeniden kullanın
  1. Geri Dönüşüm Kutuları Edinin ve Tek Kullanımlık Ürünleri Azaltın

Kağıt, plastik, cam ve diğer geri dönüştürülebilir malzemeler için belirlenmiş geri dönüşüm kutuları kurun. Bu kutuları ofisin kolayca erişilebilir yerlerine üzerinde etiketlerle yerleştirin.

Plastik atık miktarını daha da azaltmak için, çalışanları tekrar kullanılabilir su şişeleri ve kahve kupaları getirmeye teşvik edin. Filtreli su istasyonları ve kahve makineleri sağlayarak, çalışanların şişelerini ve kupalarını doldurmasını kolaylaştırın. Tek kullanımlık plastik ürünlerin (plastik çatal, pipet, bardak vb.) kullanımını azaltın.

  1. Paketleme ve Satın Alma Tercihlerinizi Gözden Geçirin

Ofiste ambalaj atığını azaltmanın önemli bir yolu sürdürülebilir satın alma uygulamalarını teşvik etmektir. Minimum veya geri dönüştürülebilir ambalaj sunan tedarikçileri ve satıcıları önceliklendirin. Bireysel ambalajı azaltmak için toplu alım yapmayı ve geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılmış ürünleri tercih edin.

Sürdürülebilir satın alma seçimleri yaparak, ofisinize giren atık miktarını en aza indirebilir ve döngüsel bir ekonomiye katkıda bulunabilirsiniz.

  1. Çevre Dostu Ofis Malzemeleri Kullanın

Plastik ciltli renkli kalemler gibi yaygın plastik ofis malzemelerine birçok sürdürülebilir muadil mevcut.

Metal olanlar yerine yeniden kullanılabilir ataçlar veya raptiyeleri kullanabilirsiniz. Bir kova plastik kalem, yeniden doldurulabilir dolma kalem veya bir kutu tahta kalemle değiştirilebilir. Plastik selofan banttan, çözünebilir malzemeler içeren kağıt bantlara da geçiş yapabilirsiniz.

Recycable stationary and office eco friendly, plastic free supplies, home office desktop organisation, work from home, online business idea. Flat lay, top view
  1. WWF Türkiye’nin Yeşil Ofis Diploma Programı’na Katılmayı Düşünün

WWF Türkiye’nin 2011’den bu yana yürüttüğü Yeşil Ofis-Yeşil Dönüşüm programıyla, kurumları çevre dostu seçimler yapmaya teşvik ediliyor. 

Detaylı bilgi için: Yeşil Ofis Diploma Programı

Program, ofislerin doğaya olan etkisini azaltmayı hedefliyor ve WWF yetkilileri doğal kaynak kullanımı, atık yönetimi ve satın alma süreçlerinde rehberlik sağlıyor. 

  1. Elektronik Cihazları Kapatın

Masa lambanızı, cihazlarınızı ve masaüstü bilgisayarınızı kapatmayı alışkanlık haline getirmek zamanla büyük miktarda enerji tasarrufu sağlayacaktır. 

Eğer tüm ofisiniz katılırsa, tasarruflar ve faydalar daha da artacaktır. Kullanılmadıklarında bile enerji harcadıkları için yazıcı gibi cihazların fişini çektiğinizden emin olun.

  1. ecordingApp ile Sürdürülebilirliği Çalışanlarınızda Alışkanlık Haline Getirin

ecordingApp, dünyaya yararlı görevleri yerine getirerek küresel iklim krizine karşı adım attığınızda ecoPuan’lar kazanmanızı sağlayan bir mobil uygulamadır. Bu puanlarla hem kendi ihtiyaçlarınızı karşılayabilir hem de dünyanın çevresel ihtiyaçlarına katkıda bulunabilirsiniz.

ecordingApp, marka ve kurumların küresel iklim kriziyle mücadelesine güç katan bir araç olarak tasarlandı. Bu sayede çalışanlarınızın günlük hayatlarında sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazanmasını sağlayabilir, şirketinizin sürdürülebilirlik hedeflerine yaklaşabilirsiniz.

ecordingApp ile sıfır atık ofis ortamı oluştururken, ekipçe eğlenerek sürdürülebilir yaşama adım atın. 

Bizimle iletişime geçin.

Pandora, Geri Dönüştürülmüş Gümüş ve Altına Nasıl Geçiş Yaptı: Döngüsel Ekonomi Modeline Geçiş İçin 5 Adımda İlham

Pandora, geri dönüştürülmüş malzemeleri kullanarak, yıllık 58.000 metrik ton karbondioksit emisyonunu engelleyecek. 2023’te gümüş ve altının %97’si geri dönüştürülmüş kaynaklardan sağlanırken, 2024’ün ikinci yarısından itibaren tüm ürünler %100 geri dönüştürülmüş malzemelerle üretilecek.

Peki bu değişiklik, yılda 100 milyondan fazla parça üretmelerine yardımcı olan 40’tan fazla tedarikçiyi nasıl etkiledi?

Yaklaşık 58.000 Metrik Ton Karbon Emisyonu Engellenecek

Dünyanın en büyük mücevher üreticisi Pandora, yılda 100 milyondan fazla parça satıyor. Şirket, dört yıl önce verdiği sözü tutarak koleksiyonlarındaki tüm bilezikler, kolyeler, küpeler ve diğer aksesuarlar için geri dönüştürülmüş gümüş ve altın kullanıyor.

Yeni çıkarılan metallerden kaçınıp geri dönüştürülmüş malzemelere geçiş yapan şirket, yıllık yaklaşık 58.000 metrik ton karbondioksit emisyonunu engelleyecek. Bu da yaklaşık 6.000 benzinle çalışan arabanın üreteceği karbonu devre dışı bırakmak anlamına geliyor. 

Şirket verilerine göre, Pandora’nın ürünlerinde en çok kullanılan malzeme gümüş ve 2021 sonunda içeriğin %81’ini oluşturuyordu. 2023’te, Pandora koleksiyonları için sağlanan gümüş ve altının %97’si geri dönüştürülmüş kaynaklardan geliyordu ve 2024’ün ikinci yarısından itibaren tüm ürünler %100 geri dönüştürülmüş gümüş ve altın kullanılarak üretilecek.

Pandora’nın sürdürülebilirlikten sorumlu üst düzey başkan yardımcısı Mads Twomey-Madsen, “İklim hesaplarımızda bu büyük bir fark yaratacak” dedi.

Prada ve Tiffany & Co. gibi diğer mücevher şirketleri de geri dönüştürülmüş gümüş, altın ve diğer kıymetli mineralleri satış noktası olarak kullanıyor ama Pandora’nın taahhüdü, ürettiği miktar göz önüne alındığında en kapsamlı olanı.

Ancak bu durum tartışmasız değil: Sanayi etiği üzerine odaklanan bir kar amacı gütmeyen kuruluş olan Jewelers Vigilance Committee, Federal Ticaret Komisyonu’na pazarlamada “geri dönüştürülmüş” terimini yasaklamak için baskı yapıyor. 

Grubun itirazı, altın ve gümüş gibi metallerin israf edilmediği ve yıllardır yeniden kullanılmak üzere kurtarıldığı yönünde. “Geri dönüştürülmüş” teriminin ise bir tür erdem gösterisi olduğunu savunuyorlar.

Bu Dönüşüm İçin 100 Adet Çalışan Görevlendirildi

Bu büyük dönüşüm için özel olarak görevlendirilmiş 100 çalışanın olduğunu söyleyen Twomey-Madsen, Pandora’nın geri dönüştürülmüş kaynaklara geçmesi için önemli bir çaba gerektiğini ve şirketin yeni politikası uyarınca gümüş ve altını kaynaştırmak için normal kaynak sözleşmelerinin üzerine yıllık ekstra 10 milyon dolarlık bir maliyeti olacağını belirtti.

Geri dönüştürülmüş altın satın almak için kaynaklar gümüş kaynaklarından daha fazla kurumsal olarak yerleşmiş durumda ve genel arzın yaklaşık %30’unu oluşturuyor. 

Pandora’ya göre, gümüşte, kaynağın azından yüzde 20’si gibi geri dönüştürülmüş kaynaklardan geliyor; bunlar arasında atılmış elektronik eşyalar, gümüş takımlar, imalat atıkları ve eski mücevherler bulunuyor. Twomey-Madsen’e göre, şirket yılda yaklaşık 340 ton geri dönüştürülmüş gümüş alıyor ve bu, küresel pazarda genel olarak yüzde 6’lık bir paya denk geliyor.

Bu kilometre taşına ulaşmak için dört yıl süren bir dönüşümde 100’den fazla çalışan yer aldı. Program, doğrudan metal satın aldığı rafinerilerden, bağlantı parçaları ve belirli zincirler gibi bileşenler üreten tedarikçilere kadar her şeyi kapsadı. Şirket, dünya çapında 26.000 kişiyi istihdam ediyor.

Şirketin belirttiğine göre, Umicore ve MKS PAMP gibi çok uluslu kıymetli metaller tedarikçileri de dahil olmak üzere 40’tan fazla tedarikçi, iş süreçlerini uyumlu hale getirmek için değişiklik yaptı. 

Şimdi ise, Pandora’ya sattıkları her şeyin Sorumlu Mücevher Konseyi Zincir İzleme standardına göre geri dönüştürülmüş olarak sertifikalandırılması gerekiyor.

Döngüsel Ekonomiye Geçişte Rehber Arıyorsanız: 5 Adımda Pandora’nın Yolculuğu

Siz de bir döngüsel ekonomi planına geçiş yapmak istiyorsanız, Twomey-Madsen ekibinin yolculuğuna bir göz atabilirsiniz:

  • Pandora’nın bu değişiklikleri düşünmeye ikna etmesi, gümüş ve altın eritme tesislerinde daha kolay oldu çünkü şirket bu kaynaklardan büyük miktarlarda malzeme alıyor. Ancak, klips ve zincir gibi ürünler üreten bileşen tedarikçileriyle yapılan görüşmeler daha fazla zaman aldı.
  • Her tedarikçinin ihtiyaç duyduğu ayarlar çok farklıydı, çünkü Pandora hem iklim eylemi hem de insan hakları için zincir izleme standartları belirledi. Bazı şirketler, adil ücretler ve diğer konularda sıkı politikalara sahipti ancak ikinci el veya önceden kullanılmış malzemeleri kaynaklama gibi döngüsel ekonomi tekniklerine pek fazla zaman ayırmamıştı.
  • Bazı tedarikçiler, Pandora’nın ihtiyaçlarını karşılamak için geri dönüştürülmüş malzemeyi ayırmak için ayrı üretim hatları kurmak zorunda kaldılar. Twomey-Madsen, “Bu sürecin en zor ve zaman alıcı kısmıydı,” diyor.
  • Pandora, tedarikçilerin bu değişiklikleri yapmasına yardımcı olmak için bu hizmetlere ekstra ücret ödedi.
  • Pandora’nın müzakerelerde kullandığı bir diğer avantaj da, tedarikçilerin bu değişiklikleri diğer müşterilere de sunabilme olasılığıydı. Böylece, yaptıkları yatırımın karşılığını alabiliyorlardı.

Pandora’nın geçişi tamamlamasının ardından, çalışmayı zamanla desteklemek için gerekli süreçleri denetlemek ve iyileştirmek için çalışmaları devam ediyor. Tüm yeni tedarikçiler için sözleşme gereksinimlerini de yeniden gözden geçirdikleri belirtiliyor.

Not: Bu yazı, @GreenTechLady’nin greenbiz.com web sitesinde yayınlanan yazısının birebir çevirisidir.

Çalışanlarınıza Daha İyi Bir Gelecek ve Şirket Sunmak: 10 Adımda Şirketinizin Çevresel Etki Analizi ve İyileştirme Stratejileri

Günümüzde şirketlerin sürdürülebilirlik konusundaki sorumlulukları giderek artıyor. Bu bağlamda, şirketlerin çevresel etkilerini ölçme ve azaltma stratejileri benimsemeleri, hem çevre için hem de uzun vadede iş dünyası için kritik önem taşıyor.

Bu yazıda, şirketinizin çevresel etkisini nasıl ölçebileceğinizi ve sürdürülebilir bir iş modeli için atabileceğiniz adımları anlatacağız.

İçindekiler

Çevresel Etki Nedir?

Çevresel etki, bir organizasyonun ürünlerini ve hizmetlerini üretirken, tedarik zinciri boyunca hareket ederken ve iş süreçlerini yönetirken çevreye olan doğrudan veya dolaylı etkilerini ifade eder. 

Söz konusu çevresel etkiler, kurumsal dünyada GHG Protokolü başlığında üç adet kapsamda da adlandırılabiliyor. Detaylar ise bir diğer blogumuzda: GHG Prokotolü 101: Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3 Karbon Emisyonları Neden Aynı Değil?

Çevresel Etki Analizi Nedir?

Çevresel etki analizi, bir şirketin faaliyetlerinin çevresel etkilerini değerlendiren bir süreçtir. Bu analiz, çevresel etkinin tespiti, ölçümü ve değerlendirmesi ile şirketin çevresel performansını anlamak için kullanılır. Temel amacı, şirketin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak ve çevre dostu uygulamaları benimsemek için stratejiler geliştirmektir.

Çevresel Etki Analizi Nasıl Yapılır?

Çevresel etki analizi, bir şirketin faaliyetlerinin doğal çevre üzerindeki etkilerini değerlendiren bir süreçtir. Bu analiz, çevresel performansı anlamak, çevre dostu stratejiler geliştirmek ve sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmak için kullanılır. İşte çevresel etki analizi yapmak için temel adımlar:

  1. Kapsamlı Veri Toplama:
  • Çevresel etki analizi için ilk adım, şirketin faaliyetleri boyunca oluşan çevresel etkilerle ilgili kapsamlı bir veri setini toplamaktır. Enerji tüketimi, su kullanımı, atık üretimi gibi çeşitli parametrelerin belirlenmesi, bu aşamanın önemli bir parçasıdır.
  1. Etki Değerlendirmesi:
  • Toplanan veriler, çevresel etkinin hangi alanlarda yoğunlaştığını belirlemek için değerlendirilir. Bu değerlendirme, şirketin karbon ve su ayak izini ve diğer çevresel göstergeleri belirlemesine yardımcı olur.
  1. Öncelik Belirleme:
  • Hangi etkilerin öncelikli olduğunu belirlemek, çevresel etki azaltma stratejilerini belirleme sürecinde kritiktir. Örneğin, enerji tüketiminden kaynaklanan karbon emisyonları öncelikli bir konu olabilir.
  1. Stratejilerin Belirlenmesi:
  • Analiz sonuçlarına dayanarak, çevresel etkileri azaltmak için belirli stratejiler ve eylem planları geliştirilir. Bu stratejiler, enerji verimliliği projeleri, yenilenebilir enerji kullanımı, atık azaltma yöntemleri gibi çeşitli alanları kapsayabilir.
  1. İzleme ve Raporlama:
  • Uygulanan stratejilerin etkinliğini izlemek ve şirketin çevresel performansını düzenli olarak raporlamak, sürecin devamlılığını sağlar. Bu aynı zamanda şirketin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma sürecini değerlendirmek için önemlidir.

Çevresel Etki Azaltma Stratejileri: 10 Adımda Sürdürülebilir İş Modeli İnşası

Günümüzde şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemesi ve çevresel etkilerini azaltması, hem çevre için hem de müşteri, çalışan ve paydaş beklentilerini karşılamak adına kritik önem taşıyor.

 İşte şirketin çevresel etkisini azaltmak için uygulanabilecek stratejilerden bazıları:

  1. Enerji Verimliliği ve Yenilenebilir Enerji:
  • Şirketin enerji tüketimini azaltmak için enerji verimliliği projelerini benimseyin.
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yaparak; güneş, rüzgar veya hidroelektrik enerjisi gibi çevre dostu enerji kaynaklarını kullanın.
  1. Atık Yönetimi:
  • Atık üretimini azaltmak için malzeme kullanımını optimize edin ve geri dönüşüme öncelik verin.
  • Geri dönüşüm programları oluşturun ve çalışanları bu programlara katılmaya teşvik edin.
  1. Yeşil Tedarik Zinciri:
  • Tedarikçilerinizin çevresel performansını değerlendirin ve sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi stratejilerini benimseyin.
  • Çevre dostu malzemeleri ve ürünleri tercih ederek, sürdürülebilir tedarik zincirine katkıda bulunun.
  1. Karbonsuz Ulaşım:
  • Şirket içi ulaşımı değerlendirin, karbonsuz veya düşük karbonlu taşıma seçeneklerini teşvik edin.
  • Çalışanlarınıza, uzaktan ya da hibrit iş modellerine geçiş konusunda destek sağlayın.
  1. Sürdürülebilir Ürün Tasarımı:
  • Ürün ve ambalaj tasarımında geri dönüştürülmüş veya geri dönüştürülebilir malzemeler kullanarak, üretim süreçlerinizi  sürdürülebilir hale getirin.
  • Dayanıklı ve geri dönüşüme uygun ürünler tasarlayarak tüketiciye çevre dostu veya tekrar kullanılabilir seçenekler sunun.
  1. Su Yönetimi:
  • Su tüketimini azaltmak için su verimliliği projelerini hayata geçirin.
  • Üretim süreçlerinde ve tesislerde su tasarrufu sağlayan önlemleri uygulayın.
  1. Çalışan Eğitimi ve Katılım:
  • Çalışanlarınıza çevre dostu uygulamalar konusunda eğitim verin ve farkındalığı arttırın.
  • Çalışanların çevresel etki azaltma konusundaki önerilerini değerlendirin ve teşvik edin.
  • ecordingApp, çalışanlarınızın sürdürülebilir bir yaşama adım atmalarını sağlarken, bireysel karbon ayak izlerini azaltmalarına yardımcı oluyor. 

Şirketiniz sürdürülebilirlik hedeflerine ulaştırırken, çalışanlarınıza da daha karbon nötr bir gelecek sunmak için: https://ecording.org/ecordingapp/ 

  1. Sosyal Sorumluluk Projeleri:
  • Çevre dostu yerel topluluk projelerine katılın ve bu projeleri destekleyin.
  • Çevre koruma ve sürdürülebilirlikle ilgili sosyal sorumluluk projeleri geliştirin.
  • Ürünlerinizi veya hizmetlerinizi ulaşılması zor alanlara tohum topu atışı yaparak küresel iklim krizi mücadelesine destek veren ecoDronea entegre ederek, sizler de mükemmel bir sürdürülebilirlik projesinin parçası olabilirsiniz.
  1. Çevre Dostu Teknoloji ve İnovasyon:
  • Çevre dostu teknolojileri benimseyerek iş süreçlerini iyileştirin.
  • Yenilikçi çözümlerle çevresel etkiyi azaltmak için AR-GE projelerine yatırım yapın.
  1. Şeffaf Raporlama ve İzleme:
  • Çevresel performansı düzenli olarak izleyin ve şeffaf bir şekilde raporlayın.
  • Hedefler belirleyin ve bu hedeflere ulaşma sürecini paydaşlarınızla paylaşın.

Bu stratejilerin entegrasyonu, şirketin sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmasına ve çevresel etkisini azaltmasına yardımcı olur. Ayrıca, şirketin çevresel sorumluluklarını yerine getirirken rekabet avantajı elde etmesine ve müşteri sadakatini artırmasına olanak tanır.

Temiz İçerikli ve Çevre Dostu Sürdürülebilir Kozmetik Markası: The Purest Solutions | ecording Yeşil İş Birlikleri Serisi

Ürettiği atık miktarı ve içerdiği kimyasallar nedeniyle kozmetik sektörü, daha yaşanabilir bir dünya için karbon salımının minimuma indirilmesi gereken sektörlerin başında geliyor. Çoğu kozmetik ürünü, içerdiği kimyasallar nedeniyle insan sağlığına ve çevreye zarar verebiliyor, ayrıca üretilen atık miktarı ve üretim sürecinde doğal varlıkların bilinçsizce kullanılması, bize ve dünyaya verdiği zararı giderek artırıyor. 

Öyle ki, çoğunluğu tek kullanımlık olmak üzere, bir yılda yaklaşık 120 milyar kozmetik ürün ambalajı üretiliyor. Ayrıca çoğu kozmetik ürünü tamamen kullanılıp bitirilemeden son kullanma tarihlerini doluyor ve çöpe atılıyor. 

Yapılan bir araştırmaya göre, sadece geri dönüştürülebilir ambalajların kullanımı ve ambalajların geri dönüşüme kazandırılmasıyla kozmetik endüstrisinin neden olduğu karbon emisyonu %70’e kadar azaltılabilir. 

Sürdürülebilir kozmetik ürünleri diğer kozmetik ürünlerinden ayıran birkaç özellik var.  Sürdürülebilir kozmetik ürünleri olarak adlandırdığımız ürünler; çevresel atığı minimuma indirgeyen ve döngüsel ekonomiyi benimseyen, insan sağlığını tehlikeye atmayan, hayvanlara zarar vermeyen (cruelty-free), çok bileşen yerine az bileşenden oluşan ve olabildiğince yenilenebilir kaynaklardan elde edilen ham maddelerin tercih edildiği ürünlerdir.

Nitekim, 2020 yılında kurulan The Purest Solutions markası, kozmetik sektöründe sürdürülebilirlik ilkesini benimseyerek dikkat çekmektedir. Temiz içerikli ürünleri ve çevre dostu ambalajları ile sorun odaklı sonuç veren çözümler sunmayı amaçlayan partnerimiz The Purest Solutions, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde kurumsal sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk çalışmaları da yürütmekte. Bu yazıda sizlere The Purest Solutions’ı tanıtıyoruz.

Kozmetik Sektöründe Sürdürülebilirlik Merkezli Bir Marka: The Purest Solutions

2020 yılında kurulan The Purest Solutions, kozmetik sektöründe sürdürülebilirlik ilkesini benimseyen markalar arasında yer alıyor. Marka, ürün ambalajlarında plastik kullanımını minimuma indirmek için refill (yeniden dolum) sistemini benimsiyor.

 The Purest Solutions Ekolojik Yedek Ambalaj, ürünlerin tekrar doldurulabilir ambalajlar kullanarak çevre dostu bir şekilde sunulmasını sağlayan bir paketleme alternatifi. Bu yöntem ile müşterilerine ürünlerini yeniden doldurma kolaylığı sunarken, %77 daha az plastik tüketmelerine de olanak tanımış oluyor. 

Diğer yandan, sürdürülebilirlik anlayışını ekonomik, ekolojik ve sosyal açılardan ele alarak çeşitli projelere imza atmakta. Hayata Destek Derneği ile işbirliği yaparak kadınlar, çocuklar ve mevsimlik işçilere destek olurken, HAÇİKO ile sokak hayvanlarına destek oluyor. Ayrıca, ecording’in geliştirdiği ecoDrone’lar ile tohum topu atışı gerçekleştirerek doğaya katkı sağlamaktadır.  

The Purest Solutions x ecording: Ekosisteme Karşı Sorumluyuz!

Doğaya saygılı, geri dönüştürülebilir ve biyolojik olarak parçalanabilen malzemeler kullanarak ürünlerini tüketicilerine sunan The Purest Solutions, ayrıca her bir ürünü adına bir tohum topunu toprakla buluşturarak ormanlaştırmanın artmasına ve biyoçeşitliliğin korunmasına destek oluyor. 

The Purest Solutions ürünlerini tercih ettiğinizde, ecording’in geliştirdiği insansız hava araçları ecoDrone’lar sizin için havalanıyor ve ulaşılması zor alanlarda tohum toplarını toprakla buluşturuyor. 

Üstelik ürün kutusunu açtığınızda karşınıza çıkan QR kodu okutarak tohum topunuzun doğadaki serüvenine ortak olabiliyor, operasyon sürecine dair görseller, operasyon videosu ve detaylı bilgiye ulaşabiliyorsunuz.

Öte yandan, ecordingApp ile The Purest Solutions ürün ambalajlarını geri dönüştürerek hem favori markanızın geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik yaklaşımına katkıda bulunabilir hem de sürpriz indirimler kazanabilirsiniz.

The Purest Solutions x ecording partnerliğine ilişkin detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

5 Maddede COP28: Karbon Nötr Bir Dünya İçin Fosil Yakıtlara Veda Mı?

Her yıl farklı bir ülkenin ev sahipliğini yaptığı “Taraflar Konferansı – Conference of  the Parties (COP)”, diğer adıyla İklim Değişikliği Konferansı’nın 28.si, 30 Kasım – 12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai’de gerçekleşti. COP28, iklim eylemlerini hızlandırmak ve Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak amacıyla düzenlenen tarihi bir buluşma olarak kayıtlara geçti.

COP Zirvesi, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl düzenlenen, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzalayan tüm ülkelerin katıldığı,  uluslararası bir iklim konferansıdır. Detaylı bilgiye 2023 İklim Değişikliği Konferansı COP28: COP Nedir ve Dünya’yı Kurtarabilir Mi?” başlıklı blog yazımızdan ulaşabilirsiniz.

COP28’e dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’su Sultan Al Jaber başkanlık etmesi çok tartışma konusu olmuş, iklim aktivistleri başta olmak üzere pek çok insan için baştan umutsuz bir konferans olarak tanımlanmıştı. Peki 15 gün süren COP28’de alınan kararlar umudun mu yoksa umutsuzluğun mu göstergesi oldu? 

Dubai’de gerçekleşen COP28’de alınan kararlar şöyle:

  1. Fosil Yakıttan Yenilenebilir Enerjiye Geçiş

COP28’de alınan ve en çok beklenen kararlardan biri, hiç kuşkusuz, ülkelerin fosil yakıt kullanımından uzaklaşmayı taahhüd etmeleri oldu. Böylece COP28 , Uluslararası İklim Değişikliği Konferansı’nın 28 yılı boyunca böyle bir anlaşmanın ilk defa sağlandığı bir dönem olarak tarihe geçti. Ancak, fosil yakıtları “aşamalı olarak kaldırma” söylemi değil de fosil yakıtlardan “uzaklaşma” ifadesi metinde yer aldı. 

Fosil yakıtlara ilişkin bu tarihi karar, hem 2030’a kadar fosil yakıtların “aşamalı olarak kaldırılması”na dair net bir çağrının olmaması hem de metinde kömür, petrol ve gaz üretimi ile tüketimine izin verebilecek “çeşitli açıklıkların” bulunmasından dolayı eleştirildi. Zira, fosil yakıtların belli bir zaman çerçevesinde tamamen kaldırılması yönünde net bir taahhüt veya çağrı metinde yer almıyor.

Öte yandan ABD, Çek Cumhuriyeti, Kıbrıs, Dominik Cumhuriyeti, İzlanda, Kosova ve Norveç, “Kömürden Çıkış İttifakı”na katılarak taahhütlerini açıkladı. İttifakın üyesi olan ülkelerin sayısı 57’ye yükseldi. Ayrıca 118 ülke, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerji kurulu gücünü üç katına çıkarma ve enerji verimliliğini ikiye katlama sözü verdi. 

Ancak Çin ve Hindistan bu ülkeler arasında yer almadı. Türkiye ise henüz ne yenilenebilir enerji ne de kömürden çıkış konusunda taahhüt veren ülkeler arasında yer almadı.

  1. Nükleer Enerjiyi Üçe Katlama Deklarasyonu imzalandı

Dünya’nın petrol üretiminde yarıdan fazlasını temsil eden 50 şirket, Petrol ve Gaz Karbonsuzlaştırma Tüzüğü’nü (OGDC) imzalayarak metan emisyonlarının sıfırlanması, rutin alev yakmanın 2030’a kadar sona erdirilmesi ve 2050’ye kadar net sıfıra ulaşılması hedefini taahhüt ettiler.  

Net sıfır hedefine ulaşmak için nükleer enerjinin önemli bir rol oynayacağına inanan ABD öncülüğünde “Nükleer Enerjiyi Üçe Katlama Deklarasyonu” imzalandı. Bu deklarasyona imza atan 22 ülke, mevcut nükleer enerji kapasitelerini 2050’ye kadar üç katına çıkarmayı taahhüt ediyor. 

Bu ülkeler arasında, ABD’nin yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Gana, Macaristan, Japonya, Güney Kore, Moldova, Moğolistan, Fas, Hollanda, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya, İsveç ve Ukrayna yer alıyor.

  1. Küresel Stok Değerlendirmesi ve ve İklim Eylem Planları:

Küresel Stok Değerlendirmeleri (GST), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altında, 5 yılda bir gerçekleştirilen, kapsamlı bir değerlendirme sürecidir. İklim eyleminin ilerlemesini değerlendirmek, Paris Anlaşması hedeflerine uygunluğu kontrol etmek ve uygun olması durumunda daha fazla eylem almak için tasarlanmıştır. Katılımcı bir süreç olan Küresel Stok Değerlendirmesi, tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerini kapsayarak, şeffaflık ve hesap verebilirliği arttırmayı amaçlar. 

COP28 çerçevesinde, son Küresel Stok Değerlendirmesi, ülkelerden 2030’a kadar yenilenebilir enerji kapasitelerini üçe katlamalarını, enerji verimliliğini iki kat artırmalarını, kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılmasını ve fosil yakıt sübvansiyonlarının azaltılmasını hedeflemelerini talep ediyor.

Bu kapsamda, ülkelerin 2025’e kadar yeni Ulusal İklim Taahhütleri’ni (NDC) sunmaları ve 2030 hedeflerini güncellemeleri isteniyor. Ulusal İklim Taahhütleri’nin daha iddialı ve kapsamlı olmaları, özellikle de IPCC’nin belirttiği 1.5°C sıcaklık artışı için gereken emisyon azaltımının  %60’ını içermeleri beklenmekte.

  1. İklim Krizinin Olumsuz Etkilerine Karşı Kayıp ve Zarar Fonu

COP28’de iklim finansı da önemli bir gündem maddesiydi. COP27’de gündeme gelen  “Kayıp ve Zarar Fonu”  için COP28’in ilk gününde anlaşmaya varıldı. Artan aşırı hava olayları ( kuraklık, sel, yükselen denizler vb.), gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir maliyet yükü oluşturuyor. Bu fonun devreye girmesi, bu ülkelerde meydana gelen kayıpların ve hasarların telafisine yardımcı olacaktır. Nitekim Türkiye delegasyonu, Türkiye’nin de Kayıp ve Zarar Fonu’ndan yararlanması gerektiğini savundu.

Avrupa Birliği’nin yanı sıra 15 ülke, Kayıp ve Zarar Fonu’na toplam 655 milyon dolar taahhütte bulundu. Karşı Kayıp ve Zarar Fonu kapsamında; Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Almanya 100’er milyon dolar, Birleşik Krallık 40 milyon sterlin, ABD 17,5 milyon dolar ve Japonya 10 milyon dolar katkıda bulunacağını açıkladı.

Küresel Stok Değerlendirmesi’nde belirtildiği üzere bu finansal taahhütler; fondan faydalanacak ülkelerin temiz enerjiye geçişini desteklemek, ulusal iklim planlarını uygulamak ve adaptasyon çabalarını desteklemek için kullanılacak ancak gelişmiş ülkelerin fona katkıları, hasarların onarımı için gereken finansmanın çok altında kalıyor. Öyle ki, 2022’de yapılan bir çalışmaya göre, Çin hariç tutulduğunda, gelişmekte olan ülkelerin en az 2.4 trilyon dolar iklim finansmanına ihtiyacı var. 

  1. Gıda Sistemleri Deklarasyonu’nu imzalandı

Fosil Yakıtlar’ın yanı sıra COP28’de dikkat çeken önemli konulardan biri de ilk kez gıda ve tarımın Taraflar Konferansı’nın ana gündem maddelerinden biri olmasıydı. Bu kapsamda 159 ülke, sürdürülebilir tarım ve iklim eylemi konusunda bir deklarasyona imza atarken, gıda ve gıda sistemlerinin de 2025’e kadar ülkelerin NDC’lerine entegre edilmesi taahhüt edildi.

130’dan fazla ülke, iklim planlarında gıda ve tarıma da yer verme taahhüdü içeren Gıda Sistemleri Deklarasyonu’nu imzaladı. Türkiye, henüz deklarasyonu imzalayan ülkeler arasında yer almıyor.

Refill Nedir ve Gezegene Nasıl Katkısı Olabilir?

Radikal bir önlem alınmadığı takdirde okyanuslardaki plastik miktarının 2040 yılına kadar üç katına çıkması bekleniyor. Ancak büyük bir dönüşümsel değişimle, bu miktar %80 oranında azaltılabilir. Plastik kullanımını azaltmanın en etkili yollarından biri refill, yani yeniden kullanılabilir ve yeniden doldurulabilir ambalajlara geçmek.

Bu yazımızda, yeniden doldurma ve yeniden kullanma çözümlerini inceliyor ve Türkiye’de refill ürünlere sahip bilinçli bazı markalara göz atıyoruz.

İçindekiler

Yeniden Doldurulabilir (Refill) Ambalaj Nedir?

Yeniden doldurulabilir ambalaj yani refill ürünler, kullanıcıların bir ürünü yeni bir atık oluşturmadan kullanmaya devam etmelerini sağlayan bir sistemdir. Bu, tükenen içeriği yeni bir paketli ürün alarak temin etmek yerine mevcut olana doldurtarak kullanmaktır. Bu yaklaşım hem pratik ve sürdürülebilirdir hem de yeni ambalaj üretmek için gereken atık ve enerjiyi azaltarak çevreye olumsuz etkiyi en aza indirir.

Neden Refill?

Plastik kirliliği, insanlık olarak yaşadığımız gezegene ve bu gezegende yaşayan diğer canlılara verdiğimiz zararın çok görünür bir göstergesi haline geldi. Çoğumuz okyanuslar, denizler, nehirler ve doğal çevremizdeki plastik kirliliğinin üzücü görüntüleriyle mutlaka karşılaşmışızdır.

Bireyler olarak küçük değişikliklerimiz gerçekten işe yarıyor. Ama bunu tek başımıza yapamayız, kolektif olarak harekete geçmeye ihtiyacımız var. Plastik kirliliğinin gerçek anlamda “musluğunu kapatmak” için şirketlerin bu kadar çok plastik üretmeyi bırakması ve fosil yakıtları yerin altında tutması gerekiyor. 

Büyük markalar, işletmeler ve perakendecilerin, plastik kirliliğini azaltmak için tek kullanımlık ambalajları kullanmak yerine, tekrar kullanım ve dolum sistemlerine yatırım yapması gerekiyor.

  • Okyanuslar İçin

Dünya genelinde yılda 8 – 12 milyon ton plastik okyanusa giriyor. Her yıl 100,000 deniz memelisi ve kaplumbağa ile 1 milyon deniz kuşu plastik kirliliği nedeniyle ölüyor. (1)

Çalışmalar okyanustaki kuşların %90’ının midelerinde plastik bulunduğunu gösterdi. Refill ürünleri tercih ederek, sorunun değil çözümün parçası olabiliriz.

  • Gezegen İçin

Çoğu plastik petrol ürünüdür ve üretimi enerji gerektirir. Bu nedenle plastik endüstrisi, iklim kriziyle mücadelece acil eyleme geçilmesi gereken sektörlerden biridir. Dolum (refill), fosil yakıt ekonomisine bağımlılıktan uzaklaşma fırsatı sunar. Dünyayı enerji için fosil yakıtlarla besleyen dev şirketler aynı zamanda plastik hammaddeleri tedarik ederler. Küresel iklim krizine “dur” diyebilmemiz için, bu plastik çılgınlığını frenlemek zorundayız.

  • Sağlığımız İçin

Plastik kirliliği aynı zamanda insan sağlığı sorunudur. Çünkü mikroplastikler, artık kanımızda dolaşmaya başladı.

Plastik ürünler, kimyasal katkı maddeleri içerir ve bu maddelerin ciddi sağlık sorunlarına yol açması kaçınılmaz.

Yeniden Doldurulabilir (Refill) Ambalajların Gezegene Katkısı Ne Olabilir?

Ellen MacArthur Vakfı için yapılan bir rapora göre, yeni bir ürün satın almak yerine dolum satın almak CO2 emisyonlarını %70, enerji kullanımını %65 ve su kullanımını %45 azaltabilir. (2

Yeniden doldurulabilir ambalajlar; malzemeleri ve ürünleri mümkün olduğunca uzun süre kullanmayı, paylaşmayı, yeniden kullanmayı, onarmayı ve geri dönüştürmeyi teşvik eden döngüsel ekonomi modelinin bir parçasını oluşturur.

“Azalt, Yeniden Kullan, Geri Dönüştür” kampanyası, bu modelin bir örneği çünkü malzemelerin yeniden kullanımını teşvik ediyor ve daha fazla kullanılmayacak hale geldiklerinde geri dönüştürülmesini öneriyor.

Refill ürünlerinin temelinde, tüketicileri doğal kaynakları kullanırken düşünmeye teşvik etme fikri var. Bu sayede, insanların tüketim alışkanlıklarının çevre üzerindeki etkileri konusunda daha bilinçli olması sağlanıyor.

Müşteri önceliklerindeki bu değişiklik, markaların da çevresel etkilerinin yanı sıra ürünlerinin ve ambalajlarının ömrünü nasıl uzatabileceklerini düşünmelerine yardımcı oluyor.

Yeniden Doldurulabilir (Refill) Ürünlere Sahip Markalar 

  1. The Purest Solutions

The Purest Solutions Ekolojik Yedek Ambalaj, ürünlerin tekrar doldurulabilir ambalajlar kullanarak çevre dostu bir şekilde sunulmasını sağlayan bir paketleme alternatifi. 

Bu ambalaj türü, plastik atık kullanımını minimumda tutarak doğaya zarar vermeden geri dönüştürülebiliyor. The Purest Solutions, müşterilerine ürünlerini yeniden doldurma kolaylığı sunarken %77 daha az plastik tüketmelerine olanak tanımış oluyor. 

Bu ekolojik yedek ambalajlar, orijinal ambalajı iki kez doldurabilecek şekilde tasarlanmıştır ve çevresel etkilere karşı önlem alıp atık miktarını azaltmayı amaçlıyor.

  1. Atelier Rebul

Kurulduğundan beri çevreci bir yaklaşım benimseyen Rebul, ‘Refill/Reuse/Reduce’ (Yeniden Doldur/Yeniden Kullan/Atıkları Azalt) ilkelerini teşvik ederek doğa dostu bir ürün hareketinin parçası haline geldi.

Kolonya ve ‘İmza Koleksiyonu’ parfüm şişeleri, mağazalarda tekrar doldurulabilen tasarımlara sahip. Ayrıca “Refill” ambalajlarıyla sunulan sıvı sabunlar, standart 250 ml ambalajlara göre %78 daha az plastik kullanılarak üretiliyor.

Bu yeni ambalajlar; en sevdiğiniz sıvı sabunu doldurmanıza, mevcut şişeleri tekrar kullanmanıza ve ambalaj atıklarınızı azaltmanıza olanak sağlıyor.

  1. ebebek

ebebek, plastik, cam ve metal ambalajlı ürünlerin geri dönüşümünü teşvik ediyor. Ambalaj Geri Dönüşüm Kumbarası ile İstanbul Bostancı mağazasında alışveriş yapan herkes, doğaya katkı sağlayabiliyor ve indirimlerden faydalanabiliyor.

Ayrıca, baby me Deterjan Dolum İstasyonu ile tüketiciler, boş şişelerine ebebek’in kendi markası olan baby me’nin deterjan, yumuşatıcı, emzik biberon temizleyicisi ve leke çıkarıcısı ürünlerini doldurabiliyor.

  1. OMO 

Migros ve OMO işbirliği yaparak Yeniden Dolum Ünitesi’ni hayata geçirdi. Bu ünite, plastik üretimini azaltmayı ve plastik atık miktarını düşürmeyi amaçlıyor. 

Ataşehir MMM Migros mağazasında bulunan bu ünite, tüketicilere boş OMO Sıvı Deterjan şişelerini doldurma imkanı sunuyor ve ürünleri daha uygun fiyatlarla almalarını sağlıyor. Pilot uygulama, yıllık plastik atık miktarını azaltmayı hedefliyor ve bu proje diğer mağazalara da yaygınlaştırılmayı amaçlıyor.

Eda Demir

GHG Protokolü (Greenhouse Gas Protocol): Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3 Karbon Emisyonları Neden Aynı Değil?

İklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirlik giderek daha fazla dikkat çekerken, kurumlar ve şirketler karbon emisyonlarını izlemek ve azaltmak için çeşitli araçlar ve protokoller kullanmaktadır. Bu çerçevede GHG Protokolü, yani Sera Gazı Protokolü, belirli bir karbon hesaplama ve raporlama standardı olarak öne çıkmaktadır. 

Ancak, bu protokolün üç farklı “kapsamı” vardır: Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3. Bu yazıda, her bir kapsamın neyi temsil ettiğini, karbon emisyonlarının neden farklı olduğunu ve bu farklılıkların çevresel etkilerini inceleyeceğiz.

İçindekiler

GHG Protokolü: Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve Sera Gazı Etkisi Protokolü Nedir?

GHG Protokolü, Türkçe adıyla Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve Sera Gazı Etkisi Protokolü; sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması ve azaltılmasına yönelik bir uluslararası anlaşma ve çerçeve belgedir. GHG (Greenhouse Gas) Protokolü, 1997 yılında Kyoto’da kabul edildi ve 2005 yılında yürürlüğe girdi. Bu protokolün temel amacı, dünya genelinde sera gazı emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliği ile mücadelede dünya ülkelerini bir araya getirmektir. 

Özellikle sera gazı emisyonlarının azaltılması için taahhütlerde bulunan sanayileşmiş ülkeleri hedefler. Karbon emisyonları bu protokol çerçevesinde 3 gruba ayrılır. Sera gazı kapsam 1, kapsam 2, kapsam 3 emisyonu ayrı ayrı hesaplanır.

GHG Protokolü’nün ana bileşenleri şunlardır:  


1. Hedefler ve Taahhütler: Protokol, katılımcı ülkelerin belirli hedefler ve taahhütler koymasını gerektirir. Bu hedefler, belirli bir dönemde sera gazı emisyonlarının ne kadar azaltılacağını belirtir.
2. Ulusal İzleme ve Raporlama: Katılımcı ülkeler, sera gazı emisyonlarını izlemek ve raporlamakla yükümlüdürler. Bu, düzenli olarak emisyonlarını rapor etmelerini ve izlemelerini gerektirir.
3. Ticaret ve Mekanizmalar: Protokol, emisyon ticareti ve temiz kalkınma mekanizmaları gibi ekonomik gereklilikleri teşvik eder. Bu, emisyon azaltma çabalarını desteklemek için finansal teşvikler sunar.
4. Protokolün Uygulanması ve Uyum: Protokolü ihlal eden ülkeler, belirli bir cezai mekanizmayla karşı karşıya kalabilirler.

GHG, yani Sera Gazı Protokolü, 2020’den itibaren iklim değişikliği ile mücadelede daha kapsayıcı ve güncel anlaşmaların benimsenmesi için bir temel oluşturuyor. Protokol çerçevesinde, karbon emisyonları 3 kapsam altında değerlendiriliyor. 

Böylece şirketlerin tüm değer zinciri emisyonlarını anlamalarını, sera gazı emisyonu hesaplamalarını en doğru şekilde yapmalarını ve karbon emisyonlarını en verimli şekilde azaltmaya odaklanmalarını mümkün kılıyor.

Şimdi Kapsam 1, kapsam 2 ve kapsam 3 emisyonları nelerdir yakından bakalım ve örneklerle daha net anlayalım:

Doğrudan Emisyonlar: Kapsam 1 Emisyonları Nelerdir?

Kapsam 1 karbon emisyonları, bir organizasyonun doğrudan kontrolü altındaki emisyonlardır. Bir şirketin sahip olduğu veya kontrol ettiği kaynaklardan açığa çıkan sera gazı emisyonlarıdır. 

Örneğin; doğrudan kuruluşun faaliyetlerine bağlı olan şirket bina ve araçlarından, ekipmanlarından veya kimyasal işlemlerinden kaynaklanan emisyonlar Kapsam 1 emisyonları olarak kategorilendirilir. 

Bu emisyonlar doğrudan kuruluşun faaliyetlerine bağlı olduğundan, kuruluşun doğrudan kontrolü altında oldukları kabul edilir. Bu tür emisyonları azaltmak için yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliği önemlidir.

Dolaylı Emisyonlar: Kapsam 2 Emisyonları Nelerdir?

Kapsam 2 karbon emisyonları, organizasyonların doğrudan kontrolü altında olmayan ancak onların faaliyetlerine bağlı olan emisyonlardır. Bir şirketin satın aldığı ve kullandığı enerjiyi üretirken dolaylı olarak neden olduğu emisyonlardır.

Bu emisyonlar elektrik enerjisi, ısıtma veya soğutma için dış kaynaklardan satın alınan enerjiden kaynaklanır. Örneğin, bir şirketin elektrik ihtiyacını karşılamak için yerel bir enerji tedarikçisinden satın aldığı elektrik, Kapsam 2 emisyonlarına yol açabilir. 

Kapsam 2 emisyonları, enerji verimliliği çalışmaları veya fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik satın alımı ile azaltılabilir.

Kapsam 3 Emisyonları Nelerdir?

Kapsam 3 karbon emisyonları, organizasyonların dolaylı etkileri ve değer zincirinin sonunda oluşan emisyonları temsil etmektedir. 

Bir şirketin ürünlerinin üretimi, taşınması ve kullanılmasına kadar olan tüm süreçlerinde kendisi tarafından üretilmeyen, sahip olduğu veya kontrol ettiği varlıklardan kaynaklanan faaliyetlerin sonucu olmayan, değer zincirinde meydana gelen diğer tüm dolaylı emisyonlar Kapsam 3 emisyonları kapsamına girer.

Örneğin; bir şirketin tüketicilerinin ürünlerini kullanırken oluşturduğu atık ve emisyonlar, iş seyahatleri, çalışanların evle iş arasında yaptıkları yolculuk, tedarikçilere ve müşterilere bağlı dağıtım ve nakliye süreçlerinde salınan karbon emisyonları Kapsam 3 çerçevesinde değerlendirilir. 

Bu tür emisyonları azaltmak için tedarik zincirinin sürdürülebilir hale getirilmesi, ürünlerin daha uzun süre kullanıma uygun olması ve tekrar dolum gibi geri dönüşüm stratejileri uygulanması gerekir.

Kapsam 1, 2 ve 3 Emisyonlarını Anlamak Neden Önemli?



Bireysel ve kurumsal olarak karbon emisyonlarını anlamak ve azaltmak, küresel iklim kriziyle mücadelede önemli bir rol oynuyor. Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarını dikkate alan şirketler, sürdürülebilirlik hedeflerini daha etkili bir şekilde gerçekleştirebilme imkanına sahip. 

Karbon emisyonlarını azaltma stratejileri, çevresel etkileri azaltmanın yanı sıra işletmeler için uzun vadeli mali avantajlar da sağlayabilir. Bu, gelecek nesiller için daha temiz bir çevre ve daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için atılması gereken önemli bir adım.

Mevcut olan büyük ve komplike bir sera gazı, diğer adıyla karbon emisyonu problemi var. Küresel iklim kriziyle mücadelede acilen azaltılması gerekiyor. GHG Protokolü kapsamında Kapsam 1, 2 ve 3 olarak kategorilendirmek, problemi parçalara ayırarak en etkin çözümü bulmak içi,  karbon emisyonu en doğru şekilde hesaplamak gerekiyor. 

Bu şekilde, farklı eylem planlarıyla bütüncül bir strateji çizilebilir. Ayrıca şirketler, her üç emisyon kapsamını da raporlayarak karbon emisyonları konusunda büyük resmi görebilir ve çevre üzerindeki etkilerini azaltma konusundaki taahhütlerini daha somut bir şekilde ifade edebilir. 

GHG Protokolü ile Kapsam 1, kapsam 2 ve kapsam 3 çerçevesinde karbon emisyonlarının hesaplanması; operasyonlar, ürün yaşam döngüsü, tedarik zinciri, paydaş ilişkileri gibi bir şirketin değer zincirini oluşturan tüm ilgili faaliyetlerinin derinlemesine anlaşılmasınının yanı sıra etkin çözüm yollarının bulunmasını mümkün kılıyor.

SROI Nedir: 4 Başlıkta SROI (Yatırımın Sosyal Getirisi) İle Tanışın

Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk ve kurumsal sürdürülebilirlik alanlarında attıkları adımlar, şirket içi dönüşümler ve kârın yanı sıraya sosyal etkiye odaklanmaları arttıkça etkinin ölçümlenebilmesi de önemli bir hale geliyor. Bunun için en etkin yöntem, Yatırımın Sosyal Getirisi olarak Türkçe’ye çevrilen SROI (Social Return on Investment) analizi.

Bir organizasyonun veya şirketin faaliyetlerinin toplumsal etkisini ölçmek neden önemli? Bu soru, birkaç yıldır organizasyonlar ve şirketler tarafından ciddi bir şekilde ele alınan bir konu. Yazımızda, bu soruya detaylı bir cevap sunuyoruz.

İçindekiler

SROI Nedir?

SROI; sosyal değer kavramını anlamak, sosyal etkiyi yönetmek ve maksimize etmek için dünyada en yaygın olarak kullanılan etki analizi çerçevesidir. (1)

SROI (Yatırımın Sosyal Getirisi) Analizi Neden Önemli?

Sosyal Yatırım Getirisi (SROI), bir işletmenin veya proje tarafından yaratılan toplumsal, çevresel ve ekonomik değeri ölçer. SROI, bir yatırım tarafından üretilen finansal getirileri ve ürettiği sosyal ve ekolojik sonuçları dikkate alır. Bu, bir yatırımın toplumsal ve çevresel etkilerini tanımlamayı ve ardından bu etkileri yatırımın maliyeti ile karşılaştırmayı içerir. 

SROI analizi sonucunda elde edilen bir oran, maliyetlere karşı yaratılan faydanın bir göstergesidir. Örneğin, 2:1 oranı, 1 dolarlık bir yatırımdan 2 dolarlık toplumsal değer yaratıldığını gösterir. SROI hesaplamak; etkinin finansal değerini keşfetmenin yanı sıra etkiyi iletmek ve stratejiyi etkilemek konularında yardımcı olabilir.

SROI analizi;

  • Sonuçlara dayanır: Örneğin, bir şirket karbon ayak izini düşürmek için yenilenebilir enerji yatırımları yapıyor. Ofisinin çevresine güneş panelleri kurarak, tesisinde bu enerjiyi kullanıyor. Bu projenin çıktısı kurulan güneş panellerininin sayısıdır ancak sonuç, bu panellerin ne kadar karbon salımını engellediğidir. SROI, toplumsal değerin çıktılar yerine sonuçlara odaklanması gerektiğini vurgular.
  • Paydaşa özgüdür: Bu metodoloji, her bir paydaş için toplumsal getiriyi ayrı ayrı hesaplar. Bu şekilde, paydaşları sonuçları belirleme ve değerleme sürecine kolayca dahil etmek mümkün olur.
  • Mali terimlerle ifade edilir: Sonuçlar ve yatırım miktarları mali olmayan birimlerle ölçülebilir, ancak SROI’deki tüm değerler ortak bir birimde ifade edilmelidir. Para, değeri ölçmenin en yaygın kabul gören yoludur.
  • Geçmiş ve gelecekteki faaliyetler için hesaplanabilir: Bir faaliyetin SROI analizini geçmişe dönük olarak yapabilirsiniz. Ancak planlama aşamasında SROI tahmini yapmak, geçmiş faaliyetlerin etkisini hesaplamaya çalışmaktan daha kolay olabilir. Bu, bir organizasyonun sonuçlara dayalı hedefler oluşturmasına yardımcı olabilir ve sonuçları ölçmek için doğru veri toplamasını mümkün kılar.

Yukarıdaki örneğimizde, güneş panellerinin toplam karbon salımını TL/Dolar cinsinden nasıl değerlendirirsiniz? SROI analizi, sonucun göstergelerini (örneğin güneş panellerinin sağladığı enerji sayesinde elektrik ödemelerindeki düşüş ve karbon ayak izinin düşmesi ile vergilerdeki azalma) tanımlamayı ve ardından göstergelerin Dolar/TL cinsinden değerini ölçmek için ilgili kişileri bulmayı önerir.

Ayrıca kendinize şunu sorabilirsiniz: İstenen sonucu etkileyebilecek diğer faktörleri nasıl ayırabilirsiniz? Örneğin okuryazarlıkta ulusal bir artış, okuma derslerinin okuryazarlık üzerindeki etkisini hesaplamada çıkarılmalıdır.

SROI süreci genel olarak şu adımları içerir:

  • Paydaşları belirleme: Yatırımın etkilediği tüm paydaşları tanımlamak, yatırımcıları, işletmeyi veya proje ve daha geniş toplumu içerir.
  • Sonuçları haritalama: Yatırım tarafından üretilen tüm sonuçları, hem olumlu hem de olumsuz sonuçları içerecek şekilde haritalamak.
  • Sonuçlara değer atama: Pazar değerlemeleri veya ödeme yapma anketleri gibi yöntemler kullanarak her sonuca mali bir değer atama.
  • SROI hesaplaması: Yatırım tarafından üretilen toplumsal ve çevresel değeri yatırımın maliyetine bölmek suretiyle SROI’yi hesaplamak.
  • Sonuçları iletmek: SROI sonuçlarını yatırımcılar, işletme veya proje liderleri ve daha geniş toplum gibi paydaşlara iletmek.

Genel olarak, SROI yatırımlarının toplumsal ve çevresel etkisini değerlendirmek isteyen etki yatırımcıları için değerli bir araçtır. Finansal getirileri ve daha geniş toplumsal sonuçları göz önüne alarak, yatırımcılar bilinçli yatırım kararları almalarına ve olumlu toplumsal ve çevresel değişimi teşvik etmelerine yardımcı olabilirler.

Sosyal Değer İlkeleri

Sosyal Değer İlkeleri, organizasyonlar ve bireylerin pozitif bir toplumsal etki yaratma konusunda izleyebilecekleri etik kuralları ifade eder. İlkeler, işletmelerin kar elde etmek veya kişisel çıkarlarını takip etmekten öte, topluma katkıda bulunma sorumluluğuna sahip oldukları fikrine dayanır. 

Pozitif bir toplumsal etki yaratmak için takip edilebilecek 7 ilkeden oluşan Sosyal Değer İlkeleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Adillik: Adil olmak, tüm bireylere eşit davranmanın yanı sıra fırsat eşitliğini ifade eder. Şirketler; adil işe alım uygulamalarını benimseyerek, çalışma yerinde çeşitliliği ve dahiliyeti teşvik ederek, kaynaklara ve faydalara eşit erişim sağlayarak adillik ilkesini uygulayabilirler. Örneğin; bir şirket dezavantajlı öğrencilere destek olmak amacıyla bir burs programı oluşturabilir, böylece eğitimde adil bir yaklaşımı teşvik eder.
  2. Hesap Verebilirlik: Hesap verebilirlik, eylemlerinin sorumluluğunu almayı ve bu eylemlerin etkisini açıkça iletmeyi içerir. Kurum ve kuruluşlar düzenli olarak sosyal ve çevresel performanslarını raporlayarak, olumsuz etkileri değerlendirip paydaş geri bildirimlerini dikkate alarak hesap verebilirlik ilkesini uygulayabilirler. Bir sivil toplum kuruluşu ise bağışların nasıl kullanıldığını açıklayıp faaliyet raporları sunarak şeffaflığı sağlayabilir.
  3. Şeffaflık: Şeffaflık, iletişim ve karar alma süreçlerinde açık ve dürüst olmayı içerir. Organizasyonlar, politika, uygulama ve performanslarıyla ilgili bilgileri paydaşlarla paylaşarak şeffaflığı uygulayabilirler. Örneğin, bir kar amacı gütmeyen organizasyon, bağışların nasıl kullanıldığını ve finansal tabloları açıklayarak işleyişlerini şeffaf bir şekilde sunabilir.
  4. Topluluk Katılımı: Topluluk katılımı; yerel topluluklarla aktif olarak iletişim kurmayı, ihtiyaçlarını ve hedeflerini ele almayı içerir. Organizasyonlar yerel girişimleri destekleyerek, topluluk organizasyonlarıyla işbirliği yaparak ve topluluk üyelerini karar alma süreçlerine dahil ederek topluluk katılımı ilkesini teşvik edebilirler. Örneğin; bir şirket, çalışanlarını topluluk projelerine gönüllü olarak katılmaya teşvik edebilir veya topluluk etkinliklerine sponsorluk yapabilir.
  5. Çevresel Sürdürülebilirlik: Çevresel sürdürülebilirlik, olumsuz çevresel etkileri en aza indirgeme ve doğal kaynakların sorumlu bir şekilde kullanılmasını teşvik etmeyi içerir. Organizasyonlar çevre dostu uygulamaları benimseyerek, doğa koruma çabalarını destekleyerek, atık ve kirliliği azaltarak çevresel sürdürülebilirliği uygulayabilirler. Örneğin; bir otel enerji tasarrufu önlemleri uygulayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak ve enerji verimli cihazlar kurarak karbon ayak izini azaltabilir.
  6. Etik Yönetişim: Etik yönetişim, organizasyonların işletme faaliyetlerinde etik standartları kurmayı ve sürdürmeyi içerir. Bütünlüğü teşvik etmek, yolsuzluğu önlemek, yasalara ve düzenlemelere uygunluk sağlamak için önemlidir. Örneğin; bir şirket, çalışanlarının davranışlarını yönlendiren bir davranış kuralları setine sahip olabilir, rüşvet ve çıkar çatışmalarına karşı politikaları içerebilir.
  7. Paydaş Katılımı: Paydaş katılımı, organizasyonların faaliyetlerinin etkilenen tüm bireyler ve grupların perspektiflerini ve katkılarını aktif olarak dikkate almayı içerir. Organizasyonlar geri bildirim toplamak, anketler düzenlemek ve karar alma süreçlerine paydaşları dahil etmek suretiyle paydaş katılımını teşvik edebilirler. Örneğin; bir şehir hükümeti, yerel sakinlerin kentsel gelişim planları hakkında görüşlerini toplamak için halk danışmanlığı düzenleyebilir.

Sosyal Değer İlkeleri Neden Önemlidir?

Sosyal Değer İlkeleri önemlidir çünkü organizasyonlar ve bireylerin topluma olumlu etki yapmalarına yardımcı olur. Bu ilkeleri takip eden işletmeler; müşterileri, çalışanları ve paydaşları ile güven inşa edebilir, itibarlarını artırabilir ve marka değerlerini yükseltebilirler. Bireyler için ise Sosyal Değer İlkeleri, kişisel kararlarını ve eylemlerini yönlendirmelerine yardımcı olabilir, böylece daha adil ve eşitlikçi bir topluma katkıda bulunabilirler.

Şirketler bu ilkeleri kurumsal sosyal sorumluluk (CSR) programlarına veya sürdürülebilirlik alanında, çevresel etkiye yönelik girişimlerine entegre edebilir. Bireyler ise yerel işletmeleri destekleyerek, sivil toplumda gönüllülük faaliyetlerine katılarak veya topluluk etkinliklerine dahil olarak bu ilkeleri hayatlarına entegre edebilirler.

Bu yedi Sosyal Değer İlkesi, organizasyonların ve bireylerin toplumsal etkileri en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olur. Kurumsal sosyal sorumluluk programları, kişisel kararlar ve toplum katılımı gibi farklı bağlamlarda bu ilkeleri uygulayarak daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünyaya katkıda bulunabilirler.