SROI Nedir: 4 Başlıkta SROI (Yatırımın Sosyal Getirisi) İle Tanışın

Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk ve kurumsal sürdürülebilirlik alanlarında attıkları adımlar, şirket içi dönüşümler ve kârın yanı sıraya sosyal etkiye odaklanmaları arttıkça etkinin ölçümlenebilmesi de önemli bir hale geliyor. Bunun için en etkin yöntem, Yatırımın Sosyal Getirisi olarak Türkçe’ye çevrilen SROI (Social Return on Investment) analizi.

Bir organizasyonun veya şirketin faaliyetlerinin toplumsal etkisini ölçmek neden önemli? Bu soru, birkaç yıldır organizasyonlar ve şirketler tarafından ciddi bir şekilde ele alınan bir konu. Yazımızda, bu soruya detaylı bir cevap sunuyoruz.

İçindekiler

SROI Nedir?

SROI; sosyal değer kavramını anlamak, sosyal etkiyi yönetmek ve maksimize etmek için dünyada en yaygın olarak kullanılan etki analizi çerçevesidir. (1)

SROI (Yatırımın Sosyal Getirisi) Analizi Neden Önemli?

Sosyal Yatırım Getirisi (SROI), bir işletmenin veya proje tarafından yaratılan toplumsal, çevresel ve ekonomik değeri ölçer. SROI, bir yatırım tarafından üretilen finansal getirileri ve ürettiği sosyal ve ekolojik sonuçları dikkate alır. Bu, bir yatırımın toplumsal ve çevresel etkilerini tanımlamayı ve ardından bu etkileri yatırımın maliyeti ile karşılaştırmayı içerir. 

SROI analizi sonucunda elde edilen bir oran, maliyetlere karşı yaratılan faydanın bir göstergesidir. Örneğin, 2:1 oranı, 1 dolarlık bir yatırımdan 2 dolarlık toplumsal değer yaratıldığını gösterir. SROI hesaplamak; etkinin finansal değerini keşfetmenin yanı sıra etkiyi iletmek ve stratejiyi etkilemek konularında yardımcı olabilir.

SROI analizi;

  • Sonuçlara dayanır: Örneğin, bir şirket karbon ayak izini düşürmek için yenilenebilir enerji yatırımları yapıyor. Ofisinin çevresine güneş panelleri kurarak, tesisinde bu enerjiyi kullanıyor. Bu projenin çıktısı kurulan güneş panellerininin sayısıdır ancak sonuç, bu panellerin ne kadar karbon salımını engellediğidir. SROI, toplumsal değerin çıktılar yerine sonuçlara odaklanması gerektiğini vurgular.
  • Paydaşa özgüdür: Bu metodoloji, her bir paydaş için toplumsal getiriyi ayrı ayrı hesaplar. Bu şekilde, paydaşları sonuçları belirleme ve değerleme sürecine kolayca dahil etmek mümkün olur.
  • Mali terimlerle ifade edilir: Sonuçlar ve yatırım miktarları mali olmayan birimlerle ölçülebilir, ancak SROI’deki tüm değerler ortak bir birimde ifade edilmelidir. Para, değeri ölçmenin en yaygın kabul gören yoludur.
  • Geçmiş ve gelecekteki faaliyetler için hesaplanabilir: Bir faaliyetin SROI analizini geçmişe dönük olarak yapabilirsiniz. Ancak planlama aşamasında SROI tahmini yapmak, geçmiş faaliyetlerin etkisini hesaplamaya çalışmaktan daha kolay olabilir. Bu, bir organizasyonun sonuçlara dayalı hedefler oluşturmasına yardımcı olabilir ve sonuçları ölçmek için doğru veri toplamasını mümkün kılar.

Yukarıdaki örneğimizde, güneş panellerinin toplam karbon salımını TL/Dolar cinsinden nasıl değerlendirirsiniz? SROI analizi, sonucun göstergelerini (örneğin güneş panellerinin sağladığı enerji sayesinde elektrik ödemelerindeki düşüş ve karbon ayak izinin düşmesi ile vergilerdeki azalma) tanımlamayı ve ardından göstergelerin Dolar/TL cinsinden değerini ölçmek için ilgili kişileri bulmayı önerir.

Ayrıca kendinize şunu sorabilirsiniz: İstenen sonucu etkileyebilecek diğer faktörleri nasıl ayırabilirsiniz? Örneğin okuryazarlıkta ulusal bir artış, okuma derslerinin okuryazarlık üzerindeki etkisini hesaplamada çıkarılmalıdır.

SROI süreci genel olarak şu adımları içerir:

  • Paydaşları belirleme: Yatırımın etkilediği tüm paydaşları tanımlamak, yatırımcıları, işletmeyi veya proje ve daha geniş toplumu içerir.
  • Sonuçları haritalama: Yatırım tarafından üretilen tüm sonuçları, hem olumlu hem de olumsuz sonuçları içerecek şekilde haritalamak.
  • Sonuçlara değer atama: Pazar değerlemeleri veya ödeme yapma anketleri gibi yöntemler kullanarak her sonuca mali bir değer atama.
  • SROI hesaplaması: Yatırım tarafından üretilen toplumsal ve çevresel değeri yatırımın maliyetine bölmek suretiyle SROI’yi hesaplamak.
  • Sonuçları iletmek: SROI sonuçlarını yatırımcılar, işletme veya proje liderleri ve daha geniş toplum gibi paydaşlara iletmek.

Genel olarak, SROI yatırımlarının toplumsal ve çevresel etkisini değerlendirmek isteyen etki yatırımcıları için değerli bir araçtır. Finansal getirileri ve daha geniş toplumsal sonuçları göz önüne alarak, yatırımcılar bilinçli yatırım kararları almalarına ve olumlu toplumsal ve çevresel değişimi teşvik etmelerine yardımcı olabilirler.

Sosyal Değer İlkeleri

Sosyal Değer İlkeleri, organizasyonlar ve bireylerin pozitif bir toplumsal etki yaratma konusunda izleyebilecekleri etik kuralları ifade eder. İlkeler, işletmelerin kar elde etmek veya kişisel çıkarlarını takip etmekten öte, topluma katkıda bulunma sorumluluğuna sahip oldukları fikrine dayanır. 

Pozitif bir toplumsal etki yaratmak için takip edilebilecek 7 ilkeden oluşan Sosyal Değer İlkeleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Adillik: Adil olmak, tüm bireylere eşit davranmanın yanı sıra fırsat eşitliğini ifade eder. Şirketler; adil işe alım uygulamalarını benimseyerek, çalışma yerinde çeşitliliği ve dahiliyeti teşvik ederek, kaynaklara ve faydalara eşit erişim sağlayarak adillik ilkesini uygulayabilirler. Örneğin; bir şirket dezavantajlı öğrencilere destek olmak amacıyla bir burs programı oluşturabilir, böylece eğitimde adil bir yaklaşımı teşvik eder.
  2. Hesap Verebilirlik: Hesap verebilirlik, eylemlerinin sorumluluğunu almayı ve bu eylemlerin etkisini açıkça iletmeyi içerir. Kurum ve kuruluşlar düzenli olarak sosyal ve çevresel performanslarını raporlayarak, olumsuz etkileri değerlendirip paydaş geri bildirimlerini dikkate alarak hesap verebilirlik ilkesini uygulayabilirler. Bir sivil toplum kuruluşu ise bağışların nasıl kullanıldığını açıklayıp faaliyet raporları sunarak şeffaflığı sağlayabilir.
  3. Şeffaflık: Şeffaflık, iletişim ve karar alma süreçlerinde açık ve dürüst olmayı içerir. Organizasyonlar, politika, uygulama ve performanslarıyla ilgili bilgileri paydaşlarla paylaşarak şeffaflığı uygulayabilirler. Örneğin, bir kar amacı gütmeyen organizasyon, bağışların nasıl kullanıldığını ve finansal tabloları açıklayarak işleyişlerini şeffaf bir şekilde sunabilir.
  4. Topluluk Katılımı: Topluluk katılımı; yerel topluluklarla aktif olarak iletişim kurmayı, ihtiyaçlarını ve hedeflerini ele almayı içerir. Organizasyonlar yerel girişimleri destekleyerek, topluluk organizasyonlarıyla işbirliği yaparak ve topluluk üyelerini karar alma süreçlerine dahil ederek topluluk katılımı ilkesini teşvik edebilirler. Örneğin; bir şirket, çalışanlarını topluluk projelerine gönüllü olarak katılmaya teşvik edebilir veya topluluk etkinliklerine sponsorluk yapabilir.
  5. Çevresel Sürdürülebilirlik: Çevresel sürdürülebilirlik, olumsuz çevresel etkileri en aza indirgeme ve doğal kaynakların sorumlu bir şekilde kullanılmasını teşvik etmeyi içerir. Organizasyonlar çevre dostu uygulamaları benimseyerek, doğa koruma çabalarını destekleyerek, atık ve kirliliği azaltarak çevresel sürdürülebilirliği uygulayabilirler. Örneğin; bir otel enerji tasarrufu önlemleri uygulayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak ve enerji verimli cihazlar kurarak karbon ayak izini azaltabilir.
  6. Etik Yönetişim: Etik yönetişim, organizasyonların işletme faaliyetlerinde etik standartları kurmayı ve sürdürmeyi içerir. Bütünlüğü teşvik etmek, yolsuzluğu önlemek, yasalara ve düzenlemelere uygunluk sağlamak için önemlidir. Örneğin; bir şirket, çalışanlarının davranışlarını yönlendiren bir davranış kuralları setine sahip olabilir, rüşvet ve çıkar çatışmalarına karşı politikaları içerebilir.
  7. Paydaş Katılımı: Paydaş katılımı, organizasyonların faaliyetlerinin etkilenen tüm bireyler ve grupların perspektiflerini ve katkılarını aktif olarak dikkate almayı içerir. Organizasyonlar geri bildirim toplamak, anketler düzenlemek ve karar alma süreçlerine paydaşları dahil etmek suretiyle paydaş katılımını teşvik edebilirler. Örneğin; bir şehir hükümeti, yerel sakinlerin kentsel gelişim planları hakkında görüşlerini toplamak için halk danışmanlığı düzenleyebilir.

Sosyal Değer İlkeleri Neden Önemlidir?

Sosyal Değer İlkeleri önemlidir çünkü organizasyonlar ve bireylerin topluma olumlu etki yapmalarına yardımcı olur. Bu ilkeleri takip eden işletmeler; müşterileri, çalışanları ve paydaşları ile güven inşa edebilir, itibarlarını artırabilir ve marka değerlerini yükseltebilirler. Bireyler için ise Sosyal Değer İlkeleri, kişisel kararlarını ve eylemlerini yönlendirmelerine yardımcı olabilir, böylece daha adil ve eşitlikçi bir topluma katkıda bulunabilirler.

Şirketler bu ilkeleri kurumsal sosyal sorumluluk (CSR) programlarına veya sürdürülebilirlik alanında, çevresel etkiye yönelik girişimlerine entegre edebilir. Bireyler ise yerel işletmeleri destekleyerek, sivil toplumda gönüllülük faaliyetlerine katılarak veya topluluk etkinliklerine dahil olarak bu ilkeleri hayatlarına entegre edebilirler.

Bu yedi Sosyal Değer İlkesi, organizasyonların ve bireylerin toplumsal etkileri en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olur. Kurumsal sosyal sorumluluk programları, kişisel kararlar ve toplum katılımı gibi farklı bağlamlarda bu ilkeleri uygulayarak daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünyaya katkıda bulunabilirler.

Çevresel Etki Projeleri: En İyi Çevresel Etkiye Sahip 6 Marka Projesi

Küresel iklim değişikliği ve ekolojik dengenin bozulması, şirketlerin sürdürülebilirlik çabalarını artırmalarına neden oluyor. Üretim süreçlerini çevreye daha az zarar verici hale getirmeye çalışırken, aynı zamanda çeşitli projelerle dünya kaynaklarını koruma ve farkındalık yaratma konusunda katkı sağlıyorlar. Bu konuda başarılı olmuş çevresel etki projeleri ise, tüm Dünya’nın merceği altında.

Bu yazımızda çevresel etkinin ne olduğunu ve neden bu kadar önemli olduğunu açıklarken, Türkiye’den öne çıkan çevresel etki projelerini inceliyoruz.

İçindekiler

Çevresel Etki Nedir?

Çevresel etki, insan faaliyetlerinin çevresel dengesizlik yaratma şeklindeki etkisidir.

En yaygın çevresel etkilerden bazıları şunlardır:

  • Hava kirliliği
  • Su kirliliği (denizler, nehirler, yeraltı suları)
  • Toprak kirliliği
  • Atık üretimi
  • Gürültü kirliliği
  • Ekosistemlere zarar verme ve biyoçeşitliliğin kaybı

Neden İnsan Faaliyetlerinin Çevresel Etkisini Ölçmek Gereklidir?

İnsan refahı doğrudan biyoçeşitliliğe ve ekosistemlere bağlıdır. Bu nedenle ekolojik dengeyi değiştirebilecek herhangi bir faaliyeti ölçmeye, planlamaya ve olumsuz etkilerini en aza indirgemeye çalışmak son derece önemli.

İnsanlar tarafından gerçekleştirilen tüm faaliyetler ekosistemlere etki eder. Bazıları ise çevreye geri dönüşü olmayan zararlar verir: çevresel kirlilik, türlerin yok olması, kaynakların tükenmesi, habitat tahribatı vb.

Ayrıca insan nüfusu arttıkça, insanlığın kaynak olarak adlandırdığı doğal varlıklar tükenmektedir. İnsan gelişiminin sürdürülebilirliğini artırmak giderek daha acil hale gelmektedir ve bu etkileri ölçmek, en aza indirmek ve telafi etmek önemlidir.

En İyi Çevresel Etkiye Sahip 6 Marka Projesi

  1. Vestel: Mikrofiber Filtreli Çamaşır Makinesi 

Vestel, doğanın ve su kaynaklarının korunmasına yönelik bir adım olarak mikrofiberlerin denizlere karışma sorununu ele alarak mikrofiber filtreli çamaşır makinesi üretti.

Okyanuslarda kişi başına tahmini 200 milyon mikrofiber parçacık bulunuyor ve bu parçacıkların yüzde 35’i çamaşır makinelerinden kaynaklanıyor. Bir 5 kilogramlık çamaşırdan yaklaşık 700 bin mikrofiber parçacık çıkabiliyor ve her yıl yaklaşık yarım milyon ton mikrofiber su kaynaklarına karışıyor, bu parçacıklar atık su arıtma tesislerinde ayrıştırılamıyor.

Avrupa’da mikrofiber filtre kullanımıyla ilgili düzenlemeler yapılırken, Vestel bu soruna kalıcı bir çözüm sunmak amacıyla mikrofiber filtreli çamaşır makinesini geliştirdi. 

Vestel Üst Yöneticisi (CEO) Turan Erdoğan, sürdürülebilirlik ilkesiyle hareket ettiklerini ve çevre dostu ürünlerinin dünya çapında takdir gördüğünü belirtiyor. (1)

  1. TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii): Termoplastik Malzeme İle Proses Ve Ürün Geliştirme

TUSAŞ, Boeing ile imzaladığı anlaşma sayesinde yeni bir tesis açarak, hava araçlarının daha hafif ve verimli olmasını sağlayan termoplastik malzemelerle tam otomasyonlu yüksek kaliteli parçalar üretecek. 

Bu anlaşma, Boeing ve TUSAŞ’ın uzun süreli başarılı işbirliğine yeni bir boyut eklerken, Türkiye’nin Milli Havacılık Planı’ndaki teknoloji işbirliklerini güçlendirmeye yardımcı olacak. Ayrıca bu proje sayesinde, termoplastik kompozit parçaların ürün döngüsü ve proses maliyetlerinin %30 daha düşük olması hedefleniyor.(2)

  1. Vodafone Türkiye: Yeşil Gezegen

Sürdürülebilirlik odaklı bir şirket olarak bilinen Vodafone, “Yeşil Gezegen” sürdürülebilirlik projesiyle, Türkiye’nin farklı illerinde, 7-14 yaş arası öğrencilere çeşitli konularda farkındalık kazandırmayı amaçlıyor. 

Türkiye Vodafone Vakfı ve Habitat Derneği işbirliğiyle başlatılan projede, öğrencilere iklim değişikliği, elektronik atık dönüşümü, geri dönüşüm, sürdürülebilirlik ve afet konularında online eğitimler veriliyor. Eğitimlerin sonunda katılımcılar arasında bir fikir maratonu düzenlenecek ve proje, 50 gönüllü eğitmenle ilk aşamada 1.000 öğrenciye ulaşmış olacak. (3

  1. Arçelik:  İYİ-GE – İklim Dostu Hareket

Arçelik, sürdürülebilirlik konusunda önemli adımlar atıyor. İYİ-GE platformu, bilim insanları, gençler, sanatçılar ve sivil toplum kuruluşlarını işlerine dahil ediyor. İlk projelerinden biri “İklim Dostu Hareket” ile herkesi su ve enerji tasarrufu yapmanın yanı sıra çevreye daha az atık bırakmaya davet ediyorlar.

Arçelik son yıllarda çevresel katkısı büyük olan ürünler üretmeye de devam ediyor. Plastik atık sorununa çözüm olmak için 2021’de 4,8 milyon pet şişeyi geri dönüştürerek ürünlerinde kullandıklarını son sürdürülebilirlik raporlarında açıkladılar.

Enerji tasarrufunu artırmak için organik atıkları kullanarak buzdolapları üretiyorlar ve bu sayede karbon ayak izini %80 oranında azaltıyorlar.

Ürün ambalajlarını daha çevre dostu hale getirmek için kutuları %100 geri dönüştürülmüş ve dönüştürülebilir kartondan yapıyorlar.

Ayrıca İklim Dostu Hareket ile Geleceği Birlikte İyileştirelim mottosuyla, Türkiye’de büyük beyaz eşyaları ve küçük ev aletlerini geri dönüştürerek enerji ve su tasarrufu sağlayan ilk sanayi şirketi olarak önemli bir rol oynuyorlar. (4)

  1. Garanti BBVA: Türkiye’nin Canı Yanmasın Destek Programı

WWF-Türkiye, Türkiye’nin biyoçeşitliliğini korumak için yerel sivil toplum kuruluşlarını desteklemeyi amaçlayan “Türkiye’nin Canı Küçük Destek Programı”nı 2012, 2014, 2017 ve 2019 yıllarındaki dört dönemde başarıyla tamamladı. 

Şimdi, Garanti BBVA‘nın desteğiyle başlatılan beşinci dönem, orman yangınlarına odaklanmayı hedefliyor. Bu program, doğal yaşamı ve insanları olumsuz etkileyen orman yangını riskini azaltmayı ve olası yangınlara karşı daha hazırlıklı olmayı amaçlıyor. “Türkiye’nin Canı Yanmasın Destek Programı” ile yerel kuruluşlar, orman yangınlarını önlemeye yönelik çalışmalara destek sağlayacak. Aynı zamanda yangınlar sırasında müdahale edilmesi ve afet yönetimine katılım sağlanması, yangın sonrası doğal ve ekolojik kayıpların onarılması ve sosyoekonomik kayıpların giderilmesi gibi faaliyetleri içerebilecek projeler için başvurabilecekler.

  1. OPET: Temiz Tuvalet Kampanyası

OPET istasyonları, 22 yıldır kesintisiz olarak devam eden “Temiz Tuvalet Kampanyası” ile Türkiye genelinde tuvalet temizliği ve hijyenine katkı sağlıyor. Bu proje, OPET’in temizlik ve sağlık odaklı toplum oluşturma çabasının bir parçası.

2000 yılından bu yana devam eden Temiz Tuvalet Kampanyası, Türkiye’nin önemli bir sorununa dikkat çekiyor: tuvalet temizliği ve hijyen. OPET, bu kampanyayı kendi istasyonlarından başlatmış ve zamanla tüm ülkeye yaymıştır. (6)

Çalışan Deneyimi: Nedir ve Nasıl Artırılabilir?

Çalışan deneyimi, pandemi ve ardından gelen büyük istifa ile insan kaynaklarının daha çok odak noktası haline geldi. Çalışma dünyasının bir yandan hızla değişen dinamiklere ayak uydururken, diğer yandan çalışanlarını memnun ve motive tutmaları giderek daha kritik hale geliyor. İnsan kaynakları alanında”çalışan deneyimi nedir ve nasıl ölçülür, çalışan deneyimi tasarımı ile çalışan memnuniyetini artırmak için neler yapılabilir” sorularının yanıtları giderek daha da önem arz ediyor. Şirketlerin sürdürülebilirlik stratejileri ise çalışan memnuniyetini artırmak konusunda kritik öneme sahip.

Öyle ki, pandemi sırasında kalıcı ve önemli kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları sergileyen şirketlerin çalışanlarının, şirketlerinin çalışmak için harika yerler olduğunu söyleme olasılıkları 15,6 kat daha fazlaydı. 25 ila 34 yaş arası çalışanların %61’i, çalışmayı seçtikleri yerde sürdürülebilirliğin kritik bir husus, olası bir işyeri seçiminde önemli bir faktör olduğunu belirtiyor. (1)

Bir başka araştırmaya göreyse, insanlar işyerinde öğrendikleri sürdürülebilirlik uygulamalarını kişisel yaşamlarına (%86) ve günlük iş faaliyetlerine (%81) dahil etmeye istekli. (2)

Bu yazımızda sizlere çalışan deneyimi nedir, sürdürülebilirlik faaliyetlerinin çalışan deneyimi uygulamalarındaki yeri ve çalışan memnuniyetini artırmaya etkilerinden bahsedeceğiz.

İçindekiler

Çalışan Deneyimi Nedir?

Çalışan deneyimi; bir bireyin bir şirkette çalışırken yaşadığı her türlü etkileşimi, hissiyatı ve deneyimi ifade eder. Bu deneyim, sadece maaş ve yan haklar gibi maddi değerlerin yanı sıra iş ortamı, kültür, liderlik tarzı, eğitim fırsatları ve işin kendisi gibi faktörleri de içerir. Temel olarak, bir çalışanın işyerinde nasıl hissettiği ve bu deneyimlerin işe bağlılık, verimlilik ve memnuniyet üzerindeki etkisini içerir.

Çalışan Deneyimi Tasarımı (EX Design)

Çalışan deneyimini geliştirmenin temel bir parçası, bu deneyimi kurum kültürü ve çalışanların ihtiyaçlarıyla paralel olarak, genellemelerden kaçınarak tasarlamaktır. Yani, şirket içinde çalışan deneyimini olumsuz etkileyen senaryoları, yaşanan problemleri, sunulan veya sunulmayan imkanları verilere de dayanarak analiz edip özelleştirilmiş bir çalışan deneyimi sunmak önemlidir. Bu sürecin 4 temel adımın şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Analiz ve Araştırma: Mevcut çalışan deneyimini değerlendirmek için verilere dayalı bir analiz yapın. Geri bildirimleri inceleyin, eksiklikleri belirleyin ve iyileştirme alanlarını tanımlayın.
  2. Strateji Geliştirme: Çalışan deneyimini iyileştirmek için bir strateji oluşturun. Bu strateji, liderlik tarzından eğitim programlarına kadar çeşitli faktörleri içermelidir.
  3. Uygulama ve İzleme: Stratejiyi hayata geçirin ve sonuçları düzenli olarak izleyin. Geri bildirimleri dikkate alarak gerektiğinde ayarlamalar yapın.
  4. Eğitim ve Geliştirme: Çalışanların becerilerini ve yeteneklerini geliştirmelerine olanak tanımak için eğitim ve geliştirme fırsatları sunun.

Sürdürülebilirlik, çalışan deneyimi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Çalışanlar, sürdürülebilirlikle ilgili olumlu çabalar gösteren şirketlerde çalışmaktan memnuniyet duyarlar ve bu şirketleri tercih ederler. Ayrıca, sürdürülebilirliği iş seçimlerinde önemli bir faktör olarak görürler.  Sürdürülebilirlik, çalışanların sağlığı ve refahını destekler. Çalışanlar, sürdürülebilir binalarda çalıştıklarında iş memnuniyeti, sağlık sonuçları ve verimliliklerinin arttığını belirtmektedirler. 

Sürdürülebilirlik ve Çalışan Deneyimini İyileştiren Etkisi

  • Amaç Duygusu: Sürdürülebilirlik, çalışanlara amaç duygusu kazandırabilir. Sürdürülebilirlik projelerine katılan çalışanlar, daha anlamlı ve amaçlı çalıştıklarını hissedebilirler. Amaçlı çalışanlar daha motive olur ve inovasyonu teşvik ederler.  
  • İşbirliği ve Çalışan Bağlılığı: Sürdürülebilirlik aynı zamanda işbirliğini ve inovasyonu teşvik eder. Çalışanlara sürdürülebilirlik projelerinde birlikte çalışma fırsatları vermek, iş memnuniyetini ve çalışan bağlılığını artırabilir.  Sosyal sorumluluk projeleri ve sürdürülebilirlik çalışmalarına katılan çalışanların şirkete olan bağlılıkları artabilir. Ayrıca, şirketin itibarı ve marka imajını da olumlu yönde etkiler. 
  • Yeni yetenekleri çekme ve İş Güvencesi: Sürdürülebilirlik, iş güvencesine katkı sağlayabilir. Sürdürülebilik, uzun vadeli iş başarısını teşvik ederek çalışanların iş güvencesini artırabilir.  Sonuç olarak, sürdürülebilirlik çalışan deneyimini önemli ölçüde etkileyebilir ve bu da yeni yetenekleri çekme, mevcut çalışanları ilhamlandırma ve iş hedeflerini başarma konusunda organizasyonları farklı kılabilir.
  • Sürdürülebilir bir çalışan deneyimi oluşturmak için, iş yerinde sürdürülebilirlik değerleri ile uyumlu bir kültürün oluşturulması önemlidir. Çalışanların sağlığını ve refahını desteklemek, işbirliği ve inovasyonu teşvik etmek, çeşitlilik ve eşitliği vurgulamak bu süreçte kritik öneme sahiptir. Liderlerin sürdürülebilirliği desteklemesi ve çalışanların katılımını teşvik etmesi de gereklidir.  Ayrıca, çalışanların sürdürülebilirlik konularında eğitilmesi ve geliştirilmesi de önemlidir. Sürdürülebilirlik prensiplerini eğitim ve geliştirme programlarına entegre etmek, çalışanların sürdürülebilir uygulamalara katkıda bulunmalarına yardımcı olabilir.  

ecoNOW ile Çalışan Deneyimini İyileştirmek

Büyük İstifa Hareketi, insanların yaptıkları işte anlam arayıp bulamaması ile büyüdü ve tüm dünyada bir insan kaynakları terimi olarak önem kazandı. Maaş ve yan haklar gibi maddi değerlerin yanı sıra iş ortamı, kültür, liderlik tarzı, eğitim fırsatları gibi eylemlerin yanı sıra şirketin sosyal etkisi ve topluma sunduğu fayda da çalışan deneyimini artıran etkenlerden biri olarak öne çıktı.

Sonuç olarak, sürdürülebilirlik iş dünyasında giderek daha fazla önem kazanıyor ve bu, çalışan deneyimini önemli ölçüde etkiliyor. Çalışanlar, sürdürülebilirlikle uyumlu bir iş ortamında çalışmayı tercih ediyorlar ve bu da organizasyonların sürdürülebilir başarıya ulaşmalarına katkı sağlıyor.

Oyunlaştırma yöntemiyle çevre bilinci ve sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandırmak amacıyla geliştirilen ecoNow; kurum içi kullanım aboneliği ile çalışanlarınızı iklim krizine karşı mücadeleye ve karbon ayak izlerini azaltmaya teşvik ederken, sürdürülebilirlik yaklaşımını da kurum kültürü haline getirmenize katkı sunar. Ayrıca ekip içi ve ekipler arası mücadeleler ile eğlenceli bir deneyime dönüşürken, lider sıralaması ve çevresel etki raporuyla onları çevre dostu yaşama teşvik eder. 

Detaylı bilgi için lütfen bizimle iletişime geçin.

Sürdürülebilir Moda İçin “Satın Alma, Kirala” Diyen Sosyal Girişim: UnoMoi | ecording Yeşil İş Birlikleri Serisi

Sürdürülebilir moda; son zamanlarda sıkça duyduğumuz, kimimizin hayatına entegre ettiği kimimizin ise nasıl ve nereden başlayacağını bilmediği bir sistem. Peki nedir bu sürdürülebilir moda? 

Tüketimi artıran hızlı moda anlayışına karşı gelişmiş, ekolojik bütünlüğü savunan, çevreye duyarlı moda anlayışı olarak tanımlayabiliriz. Aylık kiralık kıyafet aboneliği ile hızlı modanın çevreye verdiği zarara bir nebze de olsa “dur” diyebilmeyi amaçlayan partnerimiz UnoMoi, etkili sürdürülebilir moda girişimi örneklerinden biri. Bu yazıda sizlere UnoMoi’yi tanıtıyoruz.

Sürdürülebilir Moda Neden Gündemde?

Lüks kadın giyim markalarına ait giysilerin aylık olarak kiralanmasını mümkün kılan UnoMoi, “satın alma kirala, giy, değiştir, tekrarla” mottosuyla hareket ediyor. Zira tekstil sektörü, fosil yakıtların ardından iklim krizini en büyük ikinci sebebi olarak biliniyor. Öyle ki, küresel karbon salımının %7’sini oluşturmakta ve her yıl 15 milyon ton giysi çöpe atılmakta.

Hazır Giyim Sektörüne Sürdürülebilir Bir Çözüm: UnoMoi

UnoMoi, sürdürülebilir modayı aylık kiralık kıyafet aboneliği ile destekliyor. Lüks kadın giyim markalarını kiralamanıza olanak tanıyan sosyal girişim, daha az para harcayarak çok daha fazla kıyafeti kullanım hakkına sahip olmanızı mümkün kılıyor. Bunu kaç kere giyeceğim diyerek almadığınız ya da alıp dolabınızın bir köşesinde beklettiğiniz hızlı moda anlayışının yerine size hem tarz hem de çevre dostu olmanın bir yolunu sunuyor. 

Tarzınızı destekleyip alışveriş alışkanlıklarımızı değiştirmeyi amaç edinen yeşil girişim UnoMoi; 2021 yılında, Ayşe Kefli ve Gözde Atasoy tarafından kuruldu.  O zamandan bu yana ise kiralık giysi ve kiralık elbise denildiğinde akla gelen ilk markalardan biri. 

“Hızlı Üretime DUR de!” ve “Doğayı Koru!” söylemleriyle bizleri alışveriş alışkanlıklarımızı sürdürülebilir moda çerçevesinde değiştirmeye yönelten yeşil girişimin sistemi ise çok basit. Lüks kadın giyim markaları arasından seçeceğiniz 3 ürünü aylık olarak sabit ve uygun fiyatlandırma ile kiralayabilirsiniz. Dilerseniz haftalık tek bir kiralık kıyafet seçeneği de mevcut. Üstelik kargo ve sigorta ücreti fiyata dahil olan marka, sizi kuru temizleme derdinden de kurtarıyor. 

UnoMoi x ecording

Sadece günlük hayatta değil, iş hayatından tatile, kış sporlarından farklı davetlere uygun kiralık kıyafet fırsatı sunan UnoMoi’de yaptığınız her alışveriş, doğada yeni yaşam potansiyelleri oluşmasına destek oluyor. ecording x UnoMoi partnerliği kapsamında, her kiralık giysi aboneliği alışverişinizde insansız hava araçlarımız ecoDrone’lar ile tohum toplarını toprakla buluşturuyoruz.

Moda anlayışınızı daha çevre dostu ve sürdürülebilir hale getirmek için yarın çok geç, şimdi harekete geçin! Detaylı bilgiye UnoMoi web sitesinden ulaşabilirsiniz. 

Damla Ünsever

İklim Kriziyle Mücadelenin Bel Kemiği: 2015 Paris İklim Anlaşması Nedir, Neyi Hedefler?

İklimimiz hızla değişiyor ve bu değişikliklerin etkilerini her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Aşırı hava olaylarının varlığına sık sık şahit olmaya, sürekli çıkan yangınlarla ülkedeki orman varlığımızı hiç olmadığı kadar yüksek seviyede kaybetmeye başladık. İklim krizi küresel bir tehdit ve bununla başa çıkmak için küresel bir eyleme ihtiyaç var. Paris İklim Anlaşması ise bize bu konuda bir yol gösteriyor.

Bu yazımızda Paris İklim Anlaşması gibi radikal bir sözleşmenin öncesinde ve sonrasında olanları, anlaşmanın neleri kapsadığını ve Türkiye’nin bu anlaşmaya katkılarını konu alıyoruz.

İçindekiler

Paris Anlaşması’ndan Önce Neler Vardı: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzaladığı ilk çevre sözleşmesidir. Bu sözleşme, insan kaynaklı çevre kirliliğinin önüne geçilmesi ve sera gazı salımının azaltılmasını amaçlamaktadır. Sözleşme, ilk olması nedeniyle önemli olsa da ülkeler için yaptırım noktasında yetersiz kalmaktadır.

Sözleşme 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde imzaya açılmıştır. Birleşmiş Milletler Rio Zirvesi olarak da bilinen bu toplantı, ülkelerin çevre adına çalışmalar yapmaya başlaması için ortak bir mutabakat sağlamasından dolayı bir milad noktası olarak kabul edilmektedir. 

Ülkeler tarafından imzalanmasının ardından, 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCCC), beraberinde Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nı getirmiştir.

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı Nedir?

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (Conference of the Parties, COP), 1994 yılında yürürlüğe giren sözleşmenin sonrasında her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmeye başlanmıştır. İlk konferans (COP1) Almanya’nın Berlin şehrinde, 1995 yılında gerçekleştirilmiştir. 

Fun Fact: Dönemin Almanya Çevre Bakanı Angela Merkel’dir ve konferansa başkanlık etmiştir.

COP1’de ülkelerin karbon gazı salımlarını 1990 yılına göre 2005 yılına kadar %20 oranında azaltmaları hedefleyen bir protokol imzalanmak istenmiştir. Ancak protokol kabul edilmemiştir. Bu süreçte 2 yıl sonrası için bir hazırlık yapılması kararlaştırılmıştır. Bu da Kyoto Protokolü’nü beraberinde getirmiştir.

Kyoto Protokolü

Adını COP3’ün gerçekleştirildiği Japonya Kyoto’dan alan bu protokol, ülkelerin sera gazlarını hedeflerle taahhüt ettikleri ilk protokol olarak tarihte önemli bir yer tutmaktadır. 

Endüstrileşmiş ülkeler ve bazı Orta Avrupa ülkeleri 2008-2010 yılları arasındaki sera gazı emisyon oranlarını 1990 yılına göre yaklaşık %6-%8 oranında azaltmayı taahhüt etmiştir. Dönemin en çok sera gazı salımlarının sahibi Amerika Birleşik Devletleri ise %7 azaltımı taahhüt etmiş olsa da, 2001 yılında ABD yönetimi protokolü açıkça reddetmiştir.

Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla sanayileşmiş ülkeleri sera gazı emisyonlarını belirli bir dönemde azaltmaya çağırıyordu. Protokolün yürürlüğe girmesi için, en az 55 ülkenin Protokolü onaylaması gerekiyordu ve bu ülkelerin toplam sera gazı emisyonlarının sanayileşmiş ülkelerin toplam emisyonlarının en az %55’ini oluşturması gerekiyordu.

Ancak, Protokolün onay süreci oldukça zaman aldı. Ülkelerin kendi iç mekanizmalarında Protokolü onaylamaları, iç hukuklarına uygun şekilde düzenlemeler yapmaları ve ulusal onay süreçlerini tamamlamaları gerekiyordu. Bu nedenle, protokolün yürürlüğe girmesi için gerekli olan koşullar 2005 yılına kadar sağlanabilmiştir.

Paris İklim Anlaşması Nedir?

2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’de, 197 ülkenin katılımı ile BM İklim Değişikliği Konferansı’nın 21.si gerçekleştirilmiştir. Bu konferansa katılan ülkeler arasında Türkiye de yer almaktadır.

İklim krizinin önüne geçmek ve ortalama hava sıcaklığı artışını 1.5 santigrat derece ile sınırlandırmak, mümkünse 2 santigrat derecenin üstüne çıkmamak amacıyla 192 ülkenin imzaladığı bir uluslararası sözleşmedir.

Anlaşmanın başlıca hedefleri şunlardır:

  • Sıcaklık Artışını Sınırlama

Anlaşma, küresel sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 2°C’nin altında tutma hedefini taşımaktadır. Ayrıca, 1.5°C’lik bir sınırlamanın sağlanması için de çaba gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu, tehlikeli iklim değişikliği etkilerini azaltmaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

  • Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması

Anlaşma, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütlerini içerir. Ülkeler, kendi ulusal katkılarını sunar ve bu katkılar sürekli olarak gözden geçirilerek güncellenir.

  • Finansman ve Destek

Anlaşma, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği ile mücadele ve uyum sağlama çabalarına destek olmak üzere finansman ve teknik yardım sağlanması gerektiğini vurgular.

  • Adaptasyon (Uyum)

Anlaşma, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için gelişmekte olan ülkelere destek olunması gerektiğini belirtir.

  • Şeffaflık ve Raporlama

Ülkeler, emisyon azaltım taahhütlerini düzenli olarak raporlamalı ve şeffaflık ilkesine uygun olarak ilerlemelerini paylaşmalıdır.

Paris İklim Anlaşması Neleri Kapsar?

Paris İklim Anlaşması kapsamında ülkeler kendi sera gazı azaltım hedeflerini belirlerler. Bu hedeflerde Mutlak Azaltım, Tavan Emisyon Yılı, Referans Senaryodan Azaltım ve Emisyon Yoğunluğu hedefi başlıkları yer almaktadır. Ülkeler bu başlıklarda kendi hedeflerini beyan etmektedir. Bu başlıkları biraz açacak olursak;

  1. Mutlak Azaltım

Sera gazı emisyonlarının miktarını, önceki dönemlere kıyasla gerçek anlamda azaltmayı ifade eder. Yani, belirli bir dönemde, örneğin yıl bazında, toplam emisyon miktarının azaltılması hedeflenir. Bu, emisyonların artmaya devam etmesini önlemek ve gerçek anlamda azalmayı sağlamak amacıyla yapılır.

  1. Tavan Emisyon Yılı

“Tavan Emisyon Yılı,” bir ülkenin veya bir kuruluşun belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) en yüksek sera gazı emisyonlarını ifade eder. Bu terim, emisyon azaltım hedefleri veya taahhütler belirlerken referans olarak kullanılır. Ülkenin en yüksek emisyonu hangi yıl yapacağını söyler. Bu yıldan itibaren ülkenin sera gazı emisyonlarının azalması beklenir.

  1. Referans Senaryodan Azaltım

Bu kavram, bir ülkenin veya bölgenin, emisyonlarını belirli bir dönemdeki (genellikle tavan emisyon yılı olarak adlandırılan) emisyon seviyesine kıyasla ne kadar azaltmayı planladığını ifade eder.

Referans senaryo, genellikle belirli bir eğilim, teknolojik gelişme ve politika durumu temel alınarak oluşturulur. Bu senaryo, mevcut trendlere göre emisyonların nasıl artabileceğini öngörür. Referans senaryodan azaltım, bu varsayımsal referans senaryosundan daha düşük emisyon seviyelerine ulaşmayı ifade eder. Yani, emisyonlar referans senaryosundan daha az artar veya daha fazla azalır.

İklim değişikliği ile mücadelede, referans senaryodan azaltım, emisyonların kontrol edilmesi, azaltılması ve sürdürülebilir bir gelecek için taahhütlerin yerine getirilmesi anlamında önemlidir.

  1. Emisyon Yoğunluğu Hedefi

Genellikle bir ülkenin veya bir kuruluşun ekonomik faaliyetlerine bağlı olarak ürettiği sera gazı emisyonlarını belirli bir göstergeye göre düşürmeyi amaçlayan bir hedeftir. Bu gösterge, genellikle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) veya enerji üretimi gibi birim başına emisyonları ifade eder.

Emisyon yoğunluğu hedefi, ekonomik büyüme ve faaliyetlerin sera gazı emisyonlarını azaltmak veya kontrol etmek amacıyla daha verimli hale getirilmesi gerektiği fikrine dayanır. Bu tür hedefler, emisyonları doğrudan azaltma hedefleriyle birleştirilebilir veya tamamlayıcı olarak kullanılabilir.

Örneğin, bir ülke veya bir sektör, belirli bir yıl veya dönemde GSYİH başına düşen sera gazı emisyonlarını belirli bir oranda azaltmayı hedefleyebilir. Bu, ekonomik büyüme ve faaliyet artışı sürerken toplam emisyonların azalmasını sağlamayı amaçlar. Bu tür hedefler, sürdürülebilir kalkınma ve çevresel koruma amaçlarına yönelik stratejilerin bir parçası olabilir.

Paris İklim Anlaşması ve Türkiye’nin Durumu

Anlaşma, 2020 sonrası dönem için küresel ölçekte tüm ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmalarını öngörmüş ve bu taahhütlerin ulusal katkı beyanları aracılığıyla yapılmasını sağlamıştır. 

Türkiye, 2015 yılında Paris Anlaşması’nı imzalayarak destek vermiş, ancak iç hukuk onay süreci bir süre devam etmiştir. 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile anlaşma onaylanarak iç hukukta da resmiyet kazanmıştır.

Paris Anlaşması’nın en önemli hedefi, sanayileşme öncesi dönemle kıyaslandığında küresel sıcaklık artışını 2 santigrat derecenin altında tutmak ve mümkünse 1.5 santigrat dereceyle sınırlamaktır. 

Türkiye, Ulusal Katkı Beyanı (NDC) aracılığıyla 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının artışını %21 oranında azaltma taahhüdünde bulunmuş ve bu taahhüdünü daha sonradan güncelleyerek %41’e çıkarmıştır. Bu güncellemeyle, 2030 yılına kadar yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı hedeflenmekte ve 2038 yılına kadar emisyon tepe noktasına ulaşılması planlanmaktadır.

Türkiye’nin Paris Anlaşması’ndaki taahhütleri, gelişmiş ülkelerle uyumlu olarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine dayanmaktadır. 

Bu çerçevede, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal koşulları dikkate alınarak emisyon azaltımı ve iklim değişikliği ile mücadele çabaları şekillendirilmektedir. Ülke, gelişmekte olan bir ülke olarak bu çerçevede yer alarak kendi özgün şartlarını göz önünde bulundurarak katkıda bulunmaktadır.

Paris Anlaşması’nın uygulama mekanizmaları da kademeli olarak hayata geçirilmektedir. 2021 yılında Glasgow’da düzenlenen COP 26 toplantısında, anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair hususları içeren Kural Kitap (Paris Agreement Work Program) tamamlanmıştır. 

Bu kapsamda, ülkeler ulusal katkı beyanlarını güncellemek ve daha yüksek hedefler koymak üzere düzenli olarak inceleyip sunmak durumundadır.

Oğuz Ergen

Kurumsal Sürdürülebilirlik nedir? ecoNow Şirketinizin Kurumsal Sürdürülebilirlik Amacına Nasıl Hizmet Eder?

Kurumsal sürdürülebilirlik son yıllarda en çok duyduğumuz kavramlardan biri ve şirketler vizyonlarını bu yönde şekillendiriyorlar. Ancak kurumsal sürdürülebilirlik bilinçsizce ve yüzeysel uygulanmaya çalışıldığında şirketler, bilerek ya da bilmeyerek greenwashing (yeşil badana) yapmaya meyledebiliyorlar.

Bu yazımızda, “Kurumsal sürdürülebilirlik nedir? Şirketinizin sürdürülebilirlik hedeflerini belirlerken nelere dikkat etmelisiniz? ecoNow, çalışanlarınızın sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazanmalarını sağlarken şirketinizin kurumsal sürdürülebilirlik vizyonuna nasıl katkıda bulunur?” sorularını yanıtlayacağız.

İçindekiler

Kurumsal Sürdülebilirlik Nedir?

Kurumsal sürdürülebilirlik; bir şirketin iş süreçlerini çevresel, sosyal, ekonomik boyutlarıyla ele alarak dönüştürmesini gerektirir. Şirketin şeffaf ve bütüncül bir yaklaşım benimseyerek, finansal amaçlara ulaşmaya çalışırken stratejilerinin çevresel ya da sosyal düzeydeki etkilerini göz ardı etmemesidir. Yani kurumsal sürdürülebilirlik, şirketin kâr amacı gütmenin yanı sıra sosyal, finansal, etik ve çevresel faktörleri de içerecek şekilde BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda ekonomiye, topluma ve gezegene katkı sunmasına odaklanan bir anlayıştır. 

Sürdürülebilirlik kavramı, ilk olarak 1987 yılında Brundtland Komisyonu tarafından sunulan Ortak Geleceğimiz Raporu’nda, ‘bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılamak’ olarak tanımlandı.

Kurumsal sürdürülebilirlik ise, Borsa İstanbul’un “Şirketler İçin Sürdürülebilirlik” rehberinde ifade edildiği gibi, “şirketlerde uzun vadeli değer yaratmak amacıyla ekonomik, çevresel ve sosyal faktörlerin kurumsal yönetim ilkeleri ile birlikte şirket faaliyetlerinde ve karar mekanizmalarında dikkate alınması ve bu faktörlerle bağlantılı risklerin etkin bir biçimde yönetilmesi” olarak tanımlanabilir.

Kurumsal Sürdürülebilirliğin 3 Ayağı: Çevresel, Ekonomik ve Sosyal Sorumluluk

Bir şirketin sadece kurumsal sosyal sorumluluk projelerine destek sunması yeterli değildir, aynı zamanda üretim süreçlerinden tedarik zincirine kadar sürdürülebilir dönüşümü hedeflemelidir.

  1. Çevresel Sürdürülebilirlik 


Şirket, çevreye verdiği zararı azaltmak için atıkların geri dönüşümü, karbon ve su ayak izi azaltımı, yenilenebilir enerjiye geçiş, su ve enerji tasarrufu gibi konularda uzun vadeli ve sürdürülebilir stratejik planlamalar oluşturmalıdır. Bu süreçlerin iyileştirilmesi sadece çevresel etkisini artırmaz, aynı zamanda şirketin maliyetlerini de büyük oranda düşürebilir.

  1. Sürdürülebilir Ekonomi 

Maddi kazanç ile toplumsal fayda arasında bir denge kurmak gerekir. Örneğin; bir şirketin daha çok kar elde etmek için gezegene ve topluma zarar vermesini önlemek ile fosil yakıtları veya kimyasal gübreleri anında terk etmek gibi bir kararla şirketin ekonomik sürdürülebilirliğini göz ardı etmesine karşı aşamalı olarak bırakmasını sağlamak için sürdürülebilir ekonomi stratejileri gerekmektedir.


Bazen kurumsal sürdürülebilirliğin bu ayağına yönetişim denir. Bu, yönetim kurullarının ve yönetimin hissedarların çıkarlarının yanı sıra şirketin topluluğunun, değer zincirlerinin ve müşterilerin çıkarlarıyla uyumlu hareket etmesi anlamına gelir.

  1. Sosyal Sorumluluk 

Sürdürülebilir bir şirket; çalışanlarının, paydaşlarının ve içinde faaliyet gösterdiği topluluğun desteğine ve onayına sahip olmalıdır. Bu tür bir desteğin nasıl sağlanacağı ve sürdürüleceği değişiklik gösterir. Örneğin; çalışanlara karşı adil olmak (Ürünlerin imalatında çocuk işçiliği var mı? İnsanlara adil ücret ödeniyor mu? Çalışma ortamı güvenli mi? vb.) ile doğum ve aile yardımları, eğitim ve gelişim fırsatları gibi çalışan sağlığını ve gelişimini önemseyen duyarlı faydalar bu kapsamda yer alır.

Öte yandan; bağış toplama, sponsorluk, burslar ve yerel kamu projelerine yatırım, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirme de kurumsal sürdürülebilirliğin sosyal sorumluluk ayağının birer parçasıdır.

Özetle;

  • Kurumsal sürdürülebilirlik, yalnızca ekonomik kâr değil aynı zamanda toplumsal fayda da arayan yatırımcılar arasında giderek artan bir endişe kaynağıdır.
  • Kurumsal sürdürülebilirliğin üç temel direği vardır: çevresel, sosyal sorumluluk ve ekonomik.
  • Şirketler, örneğin karbon ayak izlerini veya israf uygulamalarını azaltarak çevresel sürdürülebilirliklerini geliştirebilirler.
  • Sosyal sorumluluk ayağı, şirketin çalışanlarına, tüketicilerine ve daha geniş anlamda topluluğa fayda sağlayan uygulamaları temsil eder.
  • Ekonomik (veya yönetişim) ayağı, dürüst ve şeffaf muhasebe uygulamalarının ve mevzuat uyumluluğunun sürdürülmesini ifade eder.

Detaylı bilgi için The 3 Pillars of Corporate Sustainability başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz.

ecoNow Şirketinizin Kurumsal Sürdürülebilirlik Amacına Nasıl Hizmet Eder?

ecoNow, oyunlaştırma yöntemiyle bireylere sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandırmayı amaçlayan, kullanımı kolay ve eğlenceli bir mobil uygulamadır. Ücretsiz olarak bireysel kullanıma açık olan mobil uygulama, ecoNow Kurum İçi Kullanım Aboneliği ve Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği modelleriyle şirketinize özel bir deneyim sunar. ecoNow ile ekip arkadaşlarınızın ya da markanızı tercih eden kullanıcıların sürdürülebilir yaşama adım atmalarını destekleyebilirsiniz. 

Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandıran mobil uygulama ecoNow ile kurum içi karbon ayak izinizi azaltabilirsiniz. Ya da markanızın sürdürülebilirlik hedeflerini deneyimle birleştirerek, marka topluluğunuzu da daha yaşanabilir bir dünya hayalinize ortak edebilirsiniz. Üstelik ekipler arası/topluluk içi tatlı bir rekabet başlatıp ödüllendirebilir, bireysel/kurumsal çevresel etkinizi ölçüp paylaşabilirsiniz.

ecoNOW Nasıl Çalışır?

iOS ve Google Store’dan ücretsiz olarak indirilip kullanılabilen ecoNow, referans kodu uygulamasıyla şirketlere özelleştirilmiş bir alan sunar. Öncelikle çalışanlarınız ya da marka topluluğunuz, şirketinize özel oluşturduğumuz referans kodu ile uygulamaya kayıt olur. Böylece şirketinize özel ayrı bir lider sıralaması, çevresel etkim raporu, uygulama içi özelleştirmeler vb. alanlara erişebilirler.

ecoNow içerisinde günlük hayatta uygulayabileceğiniz geri dönüşümden toplu taşımaya, sevimli dostlarımızın ihtiyaçlarını gidermekten su ve enerji tasarrufuna kadar onlarca dünyaya fayda sağlayabileceğiniz görev hazırlayıp sunduk.

Peki sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandıran mobil uygulama ecoNow nasıl kullanılır?

  1. ecoNow’te seçtiğiniz görevlerin her birini yaparken, belirtilen yönergeler çerçevesinde uygulama içi kamerayla videosunu çekip iletiyorsunuz. Görevi o an doğrulamaya göndermek istemezseniz, uygulama içerisindeki arşive kaydedebilirsiniz.
  2. Göreviniz doğrulandığında, o görev kapsamında belirtilen sayıda ecoPuan kazanıyorsunuz. Göreviniz doğrulanmadığında da neden doğrulanmadığına dair açıklayıcı bir bildirim aldığınız gibi, doğrulandığında da uygulama içi bildirimlerle bilgilendiriliyorsunuz.
  3. Kazandığınız ecoPuan’lar ile uygulama içi markette çeşitli hediye çekleri ve ödüller alabileceğiniz gibi tohum topu bağışı yapmak için de kullanabilir, böylece ormanlaştırmaya destek olabilirsiniz. Ayrıca, şirketiniz özelinde görevler ya da ödüller ekleyebilirsiniz.
  4. Uygulama içinde yer alan “Çevresel Etkim” sayfasından bireysel etkinizi görebildiğiniz gibi ekibinizin ya da marka topluluğunuzun toplam çevresel etkisini, kategorilerine göre en çok yapılan görevleri ve ne kadar karbon salımını önlediğinizi vb. görüntüleyebilirsiniz.
  5. Dünya için harekete geçenler arasında tatlı bir yarışı amaçlayan Lider Sıralaması tablosunda; haftalık, aylık, yıllık olarak en çok görev yapan ve ecoPuan kazananları görebileceğiniz gibi toplam sıralamaları da görüntüleyebilirsiniz.

ecoNow Kurum İçi Kullanım Aboneliği
Şirketinize özel olarak raporlama ve çeşitli özelleştirme seçenekleri sunar. Bu sayede ekibinizin karbon ayak izini azaltmasını sağlarken, çevresel ve sosyal etkiyi şirket kültürü haline getirebilirsiniz.

ecoNow Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği

Tüketicilerin %79’unun markaların sürdürülebilirlik yaklaşımlarına göre seçim yapmakta ve bu oran giderek artıyor. ecoNow Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği, şirketinize özel raporlama ve çeşitli özelleştirme seçenekleriyle, topluluk içi yönetim sunar. Böylece hem marka sadakatinizi hem de topluluk içi iletişiminizi güçlendirebilirsiniz.

#Gezegenİçin: Ormanlar, İklim Krizi ve Havadan Tohumlama

Ormanlaştırma, kelime anlamıyla bozulmuş veya yok olmuş orman alanlarının tekrar yeşillendirilmesi anlamına gelir. Fakat aslında bu kavramın altında çok daha büyük bir amacı barındırır: gezegenimizi ve dolayısıyla kendimizi korumak. 

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içerisindeki “Gezegen” odaklı hedeflerden biri olan ormanlaştırma, aslında birçok hayati konuyu içerisinde barındırıyor. Gelgelelim, bu konu hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? 

İçindekiler

Ormanlaştırma İklim Krizinin İlacı Olabilir Mi?

Günümüzde karşı karşıya olduğumuz en büyük tehditlerden biri, iklim krizi. Bu kriz her geçen gün önüne geçilemez sonuçları beraberinde getiriyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterrez’in de geçtiğimiz günlerde tüm dünya ile paylaştığı üzere; artık küresel ısınma çağı bitti ve küresel kaynama çağına girdik. Peki, bu krize karşı neler yapabiliriz? İşte cevap, birçok uzmanın üzerine titrediği bir kavramda gizli: ormanlaştırma.

Yine bu alanda çalışan birçok kişinin  bildiği gibi Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 3 odak alanı var. 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı, 3P; yani ”People” ”Planet” ve ”Prosperity” şemsiyeleri altında toplanıyor. Küresel iklim krizine karşı gerçekleştirilen en önemli çalışmaların çoğu da ”Planet” odağındaki çalışmaların altında toplanıyor. 

Bu doğrultuda #Gezegenİçin ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik mücadelesine destek olunması ve 13. küresel amaç olan iklim eyleminin başarıya ulaşması için hayati önem taşıyor.

Peki neden ormanlaştırma? Çünkü ormanlar, gezegenimizin akciğerleri olarak kabul edilir. Atmosferdeki karbondioksidi emerek oksijen üretirler ve ekosistemleri dengede tutarlar. Ancak ormansızlaşma ve orman alanlarının azalması, bu dengenin bozulmasına yol açıyor. 

Ormanlaştırma yalnızca küresel sıcaklıktaki artışa karşı gerçekleştirilecek çalışmalardan biri değil; aynı zamanda biyoçeşitliliğin korunması için de en önemli çalışmalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ormanlaştırma Neden Bu Kadar Önemli?

Global Forest Watch (GFW) tarafından yayınan rapora göre, Brezilya Amazonları’ndaki ormansızlaşma hız kesmeden devam ederken, dünya 2022 yılındal İsviçre büyüklüğünde eski tropik yağmur ormanı alanını kaybetti.

Kuruluşun raporunun hazırlanışında, Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ile Maryland Üniversitesi tarafından sağlanan orman verilerinden de faydalanıldı. 

Öte yandan “2030 yılına kadar sıfır ormansızlaşma” yönünde verilen küresel taahhüde rağmen, geçen yıl tropikal orman kaybı 2021 seviyelerini aştı.

Ormanlar, sadece doğal güzellikleri ile değil, ekosistemlerin dengeleyici gücüyle de büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle, ormansızlaşma gibi olumsuz etkilerle karşılaştığımızda, biyoçeşitlilik kaybı, toprak erozyonu, iklim değişikliği gibi birçok sorunla da yüz yüze geliriz. Ormanlaştırma ise tüm bu sorunların önüne geçebilecek potansiyele sahip:

  • İklim Dostu: Ormanlar, atmosferdeki karbondioksidi emerek oksijen üretirler. Bu sayede iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol üstlenirler. İklim krizine karşı atılacak en etkili adımlardan biri de kuşkusuz ormansızlaşmanın önüne geçmektir.
  • Biyoçeşitliliğin Korunması: Ormanlar, sayısız bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapar. Bu zenginlik, ekosistemin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlar. Ormanların tahrip edilmesi ise birçok türün yok olma riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açar.
  • Toprak Erozyonunu Önler: Ormanlar, toprağın erozyona uğramasını engeller. Ağaç kökleri sayesinde toprak sıkıca tutulur ve erozyon riski azalır. Bu da tarım alanlarının verimliliğini artırır.
  • Su Kaynaklarını Korur: Ormanlar, yağmur suyunun toprağa emilmesini sağlar. Bu suyun yer altı sularına sızmasını kolaylaştırarak su kaynaklarını korur. Ormanların yok olması ise su kıtlığı sorununu artırabilir.
  • Ekonomik Değer: Ormanlar sadece ekosistemler için değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da büyük öneme sahiptir. Odun, tıbbi bitkiler, turizm gibi birçok sektörde kaynak sağlarlar.

Bu doğrultuda  ormanlaştırma çabalarının önemi de her geçen yıl artıyor. Ormanlaştırma çalışmaları küresel  iklim krizine karşı etkili silah olmasına rağmen bu alandaki inovatif çalışmaların da hızla artması önemli.

Ormanlaştırmanın Hızlı ve Etkili Yöntemi: Havadan Tohumlama

Geleneksel ormanlaştırma yöntemleri zaman ve emek gerektirebilir. Ancak havadan tohumlama yöntemi, bu süreci hızlandırabilir. Bu yöntemde, drone’lar veya uçaklar aracılığıyla tohumlar havadan yayılır. Bu, geniş alanlara hızlı ve etkili bir şekilde tohumlarını saçarak orman oluşturma fırsatı sunar. Bu yöntem, özellikle ulaşılması zor bölgelerde veya acil orman yeniden oluşturma projelerinde büyük bir avantaj sağlar. 

Bu çalışmalarının yanı sıra; havadan tohumlama çalışmalarının; daha verimli bir şekilde gerçekleştirmesi için de makine öğrenmesi, görüntü işleme ve yapay zekanın da desteği ile ecording birçok çalışma gerçekleştirmektedir.

İklim krizinin etkileri her geçen gün daha fazla hissedilir hale geliyor. Bu nedenle, sürdürülebilir kalkınma amaçları çerçevesinde ormanlaştırma çalışmalarına ve özellikle havadan tohumlama yöntemine daha fazla önem verilmesi gerekiyor. 

Bu kapsamda ulusal ve uluslararası markaların, devlet kurumlarının ve üniversiteler ile birlikte kamu kurumlarının da iş birliği ile etkisini büyüterek devam edebileceğimiz bir hareket mümkün. Hep birlikte, ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik çabalarına destek olarak, küresel iklim krizi ile  mücadelede önemli adımlar atabiliriz. Unutmayalım ki, ‘’bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu gelecek nesillerden ödünç aldık.’’

Kompost 101: Kompost Nedir ve Nereden Başlanır?

Kompost

Çevreye verilen zararı azaltacak, atık bir ürünü toprağınız ve bitkileriniz için kalıcı faydalar yaratabilecek bir gübreye dönüştürebileceğiniz bir yöntem olduğunu hayal edin. Bu işlemin adı kompost.

Kompostlama, bir zamanlar canlı olan organik atıkları alıp  zengin, besleyici bir toprak takviyesine dönüştürme bilimi ve sanatıdır. Bu yazımız, öncelikle kendi evinizde uygulayabileceğiniz kompostlama yöntemlerine odaklanıyor.

İçindekiler

Kompost Nedir?

Kompost ve kompostlama doğal bir geri dönüşüm sürecidir. Yapraklar ve yemek artıkları gibi organik maddeler, doğada zamanla kendiliğinden çürüyerek toprak için değerli birer gübre haline gelir. 

İşte kompostlama burada devreye girer: Bu süreci hızlandırarak bakteri, mantar ve diğer canlılar sayesinde organik maddelerin dönüşümünü desteklemiş oluruz.

İşlem sonunda ortaya çıkan malzeme, bereketli bahçe toprağına benzeyen “kompost” adını alır. Çiftçiler arasında “siyah altın” olarak da anılan bu kompost, bitkiler için gerekli besin maddeleriyle doludur. Bahçecilik ve tarım alanlarında kullanılabilir.

Organik atıklar, büyük endüstriyel tesislerden tutun da küçük topluluk tabanlı kompostlama sistemlerine kadar çeşitli yöntemlerle işlenebilir.

Kompost Neden Bu Kadar Önemli?

  • Atık Miktarını Azaltır

Kompostlama, evimizde ürettiğimiz organik atıkları geri dönüştürmenin harika bir yoludur. Yiyecek artıkları ve bahçe atıkları bir araya geldiğinde, “çöp”ümüzün %28’den fazlasını oluşturur. (1)

Yiyecek atıkları sadece çevre üzerinde büyük bir yük değil, aynı zamanda işlenmeleri de maliyetlidir. Evde kompost yapmak, bu atıkların bir kısmını depolama sahalarından ayırmamıza ve bahçelerimiz için pratik ve besleyici bir maddeye dönüştürmemize olanak tanır.

  • Metan Emisyonlarını Azaltır

Eğer israf ettiğimiz yiyecekler bir ülke olsa, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın en büyük üçüncü sera gazı salan ülkesi olarak kayda geçebilirdi. Sadece bu bile durumun ciddiyetini göstermeye yeter, zira israf ettiğimiz yiyecekler yaklaşık 3.3 milyar ton karbona eşdeğer sera gazı üretiyor ve bunu bir çöplüğün havasız ortamında metan gazı üreterek gerçekleştiriyor.

Metan, karbondioksitten 86 kat daha güçlü bir etkiye sahiptir. Bu nedenle bu gaz, iklim değişikliğinin %25’ten fazlasından sorumlu durumda. (2) Ancak iyi haber şu ki, metan emisyonlarını azaltmak, küresel ısıtmanın hızını yavaşlatmamıza yardımcı olabilecek en etkili adımlardan biridir. Kompostlamanın sağladığı bu fayda göz ardı edilemeyecek kadar büyük.

  • Toprak Sağlığını İyileştirir 

Atık yiyecek ve diğer organik malzemeleri çöpe dökmek yerine yığın haline getirmek, besin açısından zengin toprağın oluşmasına katkıda bulunabilir. Kompost, kimyasal gübrelerin sağlıklı bir alternatifi olarak hizmet edebilir. Pestisitler gibi kimyasal gübreler de fosil yakıtlarla üretilmektedir. Onları üretmek sera gazı emisyonlarına neden olur, ki bu da küresel ısıtmaya katkı sağlar.

Genellikle geleneksel gübrelere göre daha etkili çalışan kompost, tarımın üç temel besin maddesi olan azot, fosfor ve potasyumu içerir. Sağlıklı toprağı desteklemek için gerekli olan bu besin maddelerinin yanı sıra, kompostun toprak yapısını iyileştirdiği bilinmektedir. 

Bu sayede toprak daha iyi bir şekilde besinleri ve suyu depolayabilir, bitki hastalıklarına karşı daha dirençli hale gelir. Sonuç olarak, bu bitkilerin desteklenmesine ve sebze, çiçek, meyve ve diğer ürünlerden daha yüksek verim elde edilmesine yardımcı olur.

  • Su Tasarrufu Sağlar

Toprak su eksikliği yaşadığında, tarım ve ekoloji bundan olumsuz etkilenebilir. Neyse ki, daha iyi su tutma yeteneği, kompostun diğer çevre dostu faydalarından biridir. 

Kompost sadece toprakların besin içeriğini desteklemekle kalmaz, aynı zamanda su tutma kapasitesini de artırır. Kompost ağırlığının 20 katı kadar suyu tutabilir, bu nedenle bahçeye sadece %1 organik madde eklemek, toprağın binlerce galon fazladan su tutmasına yardımcı olabilir. Giderek kuraklaşan bir dünyada, bu kesinlikle gereken başka bir kompostlama faydası.

  • Erozyon Tehlikesini Önler

Daha kurak topraklar erozyona daha yatkın olur; burada toprak, rüzgar veya yağmur etkisiyle sürüklenir ve peyzaja uzaklaşır. Kompostun daha fazla faydası olarak, toprağa kompost eklemek organik madde miktarını artırır ve bu da erozyonu azaltmaya yardımcı olur. 

Erozyonu kontrol etmek; su yollarındaki kirliliği azaltmaya, sağlıklı bitkileri desteklemeye ve birçok başka çevresel fayda sağlamaya yardımcı olabilir.

ABD Kompostlama Konseyi’ne göre, kompostlama işlemi toprak erozyonunu birkaç farklı şekilde azaltır. (3) Su emilimini artırarak suyun hızla uzaklaşması yerine toprağa nüfuz etmesini sağlar. 

Bu nedenle yüzeydeki suyun akışını yavaşlatır. Kompost ayrıca toprağı bir arada tutar, özellikle erozyona yatkın kumlu topraklarda çok faydalıdır. Taze kompostu, organik maddenin çürüme süreci sırasında üretilen humus sayesinde toprağı bir arada tutabilen bir “yapıştırıcı” olarak düşünebilirsiniz.

Kompost Nasıl Yapılır: Kompostu Oluşturan Bileşenler

Atık organik maddeleri parçalayan organizmaların yaşaması için dört temel unsur gerekir: azot, karbon, hava ve su. Tüm kompostlanabilir malzemeler karbon içerirken, farklı miktarlarda azot da içerirler. 

Başarılı kompostlama, doğru malzeme kombinasyonunu kullanmakla ilgilidir. En iyi karbon-azot oranını elde etmek ve doğru miktarda hava ve suyu sürdürmek gerekmektedir. İdeal karbon-azot oranı, 1 birim azot için 25 ila 30 birim karbon olmalıdır

Karbon fazla ise parçalanma süresi uzar. Fazla azot içeren malzeme ise kaygan, ıslak ve kötü kokulu bir yığın oluşturabilir. Bu sorunlar, ihtiyaca göre karbon veya azot içeren malzeme ekleyerek kolayca çözülebilir.

  • Azot İçin “Yeşil” Malzemeler

Azot, bitkilerin ve hayvanların büyümesi ve üremesi için temel bir elementtir. Daha yüksek azot-karbon oranı genellikle taze organik malzemelerde bulunur. Evdeki bazı yeşil malzemeler arasında atık çim, yemek artıkları ve kahve telvesi bulunur.

  • Karbon İçin “Kahverengi” Malzemeler

Karbon da hayati öneme sahip olup kahverengi bitki malzemelerinde bulunur. Karbon, ayrıştırıcıların besin kaynağıdır. Kahverengi malzemeler arasında ölü yapraklar, dallar ve kağıt var.

  • Oksijen ve Su

Ayrıştırıcılar, diğer organizmalar gibi oksijen ve suya ihtiyaç duyar. Hızlı kompostlama için doğru hava ve su miktarını sağlamak gerekir. Optimal hava akışı, malzemeleri katmanlamak, malzemeleri küçük parçalara bölmek ve yığınları düzenli olarak çevirmekle sağlanabilir. Su açısından, ideal yığın sıkılmış bir sünger gibi ıslak olmalıdır.

  • Isı

Sıcak kompostlama, yeşil ve kahverengi malzemelerin, hava ve su dengesiyle aerobik organizmaların gelişimi için ideal koşullar oluşturduğu bir süreçtir. Aerobik organizmalar (oksijenli ortamlarda üreyen canlı türleri), atıkları parçalayarak ürerken optimum sıcaklık 54 ila 60 derece arasında olur. 

  • Düzenli Havalandırma

Havalandırma, aerobik bir ortamı teşvik eder, böylece kompostlama süreci hızlanır ve kokular azalır. Yazın haftada bir kez, kışın ise üç ila dört haftada bir yığınınızı havalandırmanız önerilir. Boru veya büyük çubuklar ekleyerek doğal hava akışını artırabilirsiniz.

  • Nem Düzeyini Koruma

Nem, kompostlama için elzemdir – yığınız her zaman sıkılmış bir sünger gibi bir dokuya sahip olmalıdır. Çok kuru bir yığın; kompostlamayı yavaşlatabilirken, çok ıslak bir yığın anaerobik bir ortam oluşturabilir, kötü kokulara neden olabilir ve ayrışmayı yavaşlatabilir. Yığınınız kurursa (veya daha fazla ıslak malzeme ekleyin) sulayın; çok ıslaksa karbon ağırlıklı kahverengi malzemeler ekleyin.

  • Boyut

Bir kompost kutusu veya yığını için ideal boyut 0.9 metre küptür. Yemekleri veya bahçe atıklarınızı kutunuza veya yığınıza eklemek için önce daha küçük parçalara ayırın. Parçalar ne kadar küçükse, ayrışma o kadar hızlı olur. Bir parmak kalınlığından daha kalın hiçbir şey eklememek ana kuraldır.

  • Konum

İdeal kompost yeri kuru ve gölge bir alandır. Nemli bir yerde yaşıyorsanız, yığınınızı oluk altına veya su drenajı kötü olan yerlere koymaktan kaçının; aksi takdirde yığın çok fazla ıslanabilir. Güneşli bir yerde yaşıyorsanız, kompostun çok hızlı kurumaması ve sürekli su eklemek zorunda kalmamanız için gölgelikli bir yer bulun.

  • Komposta Başlangıç ve Bakım

Yığınızı oluşturmak için yeşil ve kahverengi malzemeleri sırayla ince tabakalar halinde ekleyin ve son katmanı kahverengi ile bitirin. Malzemeleri zamanla eklemeye devam ederek en iyi yükseklik olan 0.9 metreye ulaşana kadar devam edebilirsiniz. 

Katmanladığınız sırada ihtiyaca göre yığına su ekleyin. Ardından yığını dört gün boyunca başlangıç ayrışmasına izin vermek için bırakın. Daha sonra düzenli olarak havalandırabilir ve nem seviyesini kontrol edebilirsiniz.

Neleri Kompostlayabilirsiniz? 
  • Atık çimler
  • Solmuş yapraklar ve küçük dal parçaları
  • Ahşap parçaları ve talaş
  • Saman 
  • Meyve ve sebze atıkları
  • Kahve telvesi, filtreler, çay poşetleri
  • Karton rulolar
  • Kurutucu ve elektrikli süpürge haznesindeki atıklar
  • Şömine külü
  • Ev bitkilerinden kalan atıklar
  • Kabuklu yemişler
  • Parçalanmış gazete
  • Pamuklu ve yünlü bezler
Neleri Kompostlayamazsınız? 
  • Süt ürünleri. Kokuya neden olabilir ve zararlı organizmaları çekebilir.
  • İlaçlı bahçe artıkları. Kimyasallar yararlı kompost organizmalarını öldürebilir.
  • Kömür veya mangal külü. Her ikisi de bitkilere zararlı olabilecek maddeler içerebilir.
  • Hastalıklı veya böcek istilası altında olan bitkiler. 
  • Evcil hayvan dışkısı. İnsanlar için zararlı parazitler, bakteriler veya mikroplar içerebilir.
  • Et artıkları veya balık kemikleri. Kötü kokuya neden olabilir ve zararlı organizmaları çekebilir.
  • Siyah ceviz ağacı dal veya yaprakları. Diğer bitkilere zararlı maddeler salabilir.
  • Bitkisel yağ, hayvansal yağ veya kullanılmış herhangi bir yağ çeşidi. Kötü kokuya  neden olabilir ve zararlı organizmaları çekebilir.

Eda Demir

2023 İklim Değişikliği Konferansı COP28: COP Nedir ve Dünya’yı Kurtarabilir Mi?

İnsan kaynaklı faaliyetler sonucunda atmosfere salınan kontrolsüz karbon emisyonları nedeniyle her geçen gün daha da ısınan bir Dünya’da yaşıyoruz. Çok geç olmadan yapabileceğimiz bazı şeyler hala var. Bu bilinçle her yıl farklı bir ülkede gerçekleştirilen  “Taraflar Konferansı (Conference of  the Parties)”, diğer adıyla İklim Değişikliği Konferansı’nın 28.si, 30 Kasım – 12 Aralık 20203 tarihleri arasında Dubai’de düzenlenecek. 

2023 yılı İklim Konferansı’na, kısa adıyla COP28’e, dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’su Sultan Al Jaber başkanlık edecek. Hem Dubai’de gerçekleşmesi hem de bir fosil yakıt şirketi yöneticisinin başkanlık etmesi COP28’i şimdiden çok tartışmalı bir hale getirdi bile.

2023 İklim Konferansı’nın izini sürerken, COP meselesine en başından tüm detaylarıyla öğrenmek istiyorsanız, COP28’in küresel iklim krizi ile mücadeleye yönelik geldiğimiz noktada etkisini merak ediyorsanız bu yazı tam size göre.

İçindekiler

İklim Zirvesi’ni Takip Ederken: COP Zirvesi Nedir? COP Açılımı Nedir?

Conference of the Parties, yani “Taraflar Konferansı” anlamına gelen COP Zirvesi, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl düzenlenen uluslararası bir iklim konferansıdır. Konferansa, 1994’te yürürlüğe giren ve uluslararası bir anlaşma olan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzalayan tüm ülkeler katılmaktadır.

Bu kapsamda ‘COP’ başlığı, dünya liderleri ve devlet başkanları dahil olmak üzere tüm tarafları ve sözleşmenin kurallarını gözden geçirme ve uygulama sürecini ifade ediyor.

Sözleşmenin tarafları, iklim sistemi üzerinde “tehlikeli antropojenik (insan kaynaklı) müdahaleyi önlemek” için gönüllü önlemler alma konusunda taahhütte bulunmuştur.

COP Ne Sıklıkla Yapılır? 2023 İklim Değişikliği Konferansı Nerede?

Taraflar yapılmaması yönünde bir karar almadıkları sürece, her yıl bir COP toplantısı yapılır.

İlk COP toplantısı Mart 1995’te Almanya’nın Berlin şehrinde gerçekleştirildi. O zamandan bu yana önemli toplantılar arasında Kyoto Protokolü‘nün kabul edildiği COP3, Montreal Eylem Planı‘nın üretildiği COP11, Kopenhag’da yapılan COP15 ve Green Climate Fund‘ın oluşturulduğu COP17 bulunuyor. Ayrıca küresel sıcaklık artışını 2100 yılına kadar sanayi öncesi seviyelerin 1.5°C üzerinde sınırlamak ve zaten mevcut iklim değişikliği etkilerine uyum sağlamak için harekete geçmeyi hedefleyen Paris Anlaşması’nın imzalandığı COP21 de küresel iklim krizi ile mücadelede önemli bir yere sahip. 

2023 İklim Değişikliği Konferansı, yani COP28 (28. toplantı), 30 Kasım – 12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri’nde  gerçekleşecek.

2023 İklim Değişikliği Konferansı’nın Öncelikleri Neler Olacak?

Birleşik Arap Emirlikleri sözcülüğü, 2023 İklim Değişikliği Konferansı’nda Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki dayanışmaya ve enerji dönüşümüne odaklanmayı hedeflediğini belirtti.

Diğer önceliklerini ise şu şekilde açıkladı:

  • Daha kapsayıcı ve erişilebilir bir konferans oluşturmak,
  • Hedefleri yükseltmek için azaltma çözümlerini desteklemek,
  • Adaptasyon için Küresel Hedef koşullarına ve adaptasyon finansmanına ilerlemeye odaklanmak,
  • COP 27’de oluşturulan kayıp ve zarar fonunun operasyonel hale getirilmesini ilerletmek,
  • İklim finansına daha adil bir erişim sağlamak.
2023 İklim Değişikliği Konferansı’ndan Beklentiler: Dünya’yı Kurtarabilir Miyiz?

2023’ün başında, petrol CEO’su Sultan Al Jaber’ın Birleşmiş Milletler İklim Konferansı COP28’nin başkanı olacağının açıklanması, iklim camiasını şaşırtmıştı. Al Jaber, dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin başkanlığını yapıyor.

Mayıs 2023’te başlayan süreçte ise, iklim camiasından isimler ve dünya çapında yaklaşık 40 bakan Berlin’de Petersberg İklim Diyaloğu için bir araya geliyor. Diplomatik çevreler dışında pek bilinmeyen bu toplantı, 2023 İklim Değişikliği Konferansı’na giden yolun önemli bir parçası. Burada bakanlar ve diplomatlar, Dubai’de düzenlenecek büyük iklim konferansı için öncelikleri belirliyor.

Toplantıda fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması ve yenilenebilir enerji hedefleri gündemde. Bakanlar bu fırsattan iyi yararlanmalı ve net beklentileri ortaya koymalıdır. 

Dünya çapındaki beklentiler ise şu şekilde:

Küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamak için COP28’de kömür, petrol ve doğalgaz dahil tüm fosil yakıtların adil bir şekilde ve aşamalı olarak kaldırılmasını sağlayacak etkili kararlar alınmalı, 2030 ve sonrası için yılda 1.5 Teravat (TW) yenilenebilir enerji kurulum hedefi belirlenmelidir.

COP28 aynı zamanda ilk Küresel Stok Değerlendirmesi‘nin (Global Stocktake) yapılacağı an olacak. Yani, Paris Anlaşması‘nda belirlenen hedeflere ne kadar yakın olduğumuz kolektif bir şekilde değerlendirilecek. (Spoiler: Çok uzaktayız.) 

BM İklim Genel Müdürlüğü Sekreteri Simon Stiell, acil bir “rota düzeltmesinin” gerekliliğini vurguluyor. (1) Mantıklı olan ise iklim krizinin ana nedeni olan fosil yakıtlara çözüm olarak, yenilenebilir enerjiye yönelik uygulanabilir bir 2030 hedefi sunmak.

Bu nedenle, İklim Zirvesi 2023 kapsamında aşağıdaki kararların alınması bekleniyor:

  • İlk olarak, 2050’den önce tüm fosil yakıtların adil ve eşit şekilde, aşamalı olarak kaldırılma kararının alınması. Fosil yakıt kullanımında 2019’a göre en az %43 azalma sağlanarak, küresel ortalama sıcaklığı 1.5°C’de sabitlemek için önemli düzeyde azalmaların gerçekleştirilmesi bekleniyor.
  • 2030’dan itibaren küresel olarak yıllık 1.5 Teravat (TW) yenilenebilir enerji kurulumu hedefinin belirlenmesi, rüzgar ve güneş enerjisi için alt hedeflerin de bunun içine katılması isteniyor.
  • Ayrıca IPCC tarafından yakın zamanda gösterildiği gibi, 1.5°C hedefine ulaşmanın teknolojik imkanları da  işin içine katmak.

Her üç hedef de finansmanla desteklenmeli ve bu hedefleri uygulamak için hesap verebilirlik ve somut takip sağlamalı.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından yürütülen Azaltma ve Adil Dönüşüm Çalışma Programı böyle bir takibi sağlayabilir. Tabii Adil Enerji Dönüşüm Ortaklıkları ve beraberinde gelen finansal taahhütler bu hedeflerle uyumlu olmalı.

Bilindiği üzere, IPCC ve IEA tarafından son zamanlarda değerlendirilen temiz enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji hedefleri için 1.5°C senaryoları için küresel olarak yıllık 4.5 trilyon dolarlık bir yatırım gerekmektedir. 

Bu çok büyük bir miktar gibi görünebilir, ancak bunlar maliyetler değil yatırımlardır. Bu tür yatırımlar; fosil yakıt ithalat fiyatlarının düşmesi, sağlık maliyetlerinin önemli ölçüde azalması, iklim hasarları ve fosil yakıtların neden olduğu geleneksel hava kirliliği gibi harici etkilerin önlenebilmesi gibi  çevresel, sosyal ve ekonomik açılardan çok sayıda fayda sağlar.

2023 İklim Zirvesi’nde Dünya’yı Kurtarabilir Miyiz: Dubai’deki COP28’in fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırma ve etkili bir yenilenebilir enerji hedefini gerçekleştirme şansı nedir?

Mısır’daki son iklim konferansında 80’den fazla ülke tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını talep etti. Ancak Mısır COP Başkanlığı, Suudi Arabistan ve Rusya gibi anlaşmaya razı gelmeyen ülkeleri öne sürerek bu talebe sıcak bakmadı.

Tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması ve yenilenebilir enerji hedefi için güçlü bir birleşik koalisyon oluşturulması gerekiyor. 

80’den fazla ülkenin desteği, bunu başarmak için güçlü bir temel oluşturuyor.

Küresel Isınma Mı Küresel Isıtma Mı?

Haddinden fazla insan müdahalesi nedeniyle doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğü bir zamanda küresel ısınma kavramına yabancı kalmak pek mümkün değil. Ancak uzmanlar artık doğru terimin küresel ısınma mı yoksa küresel ısıtma mı olduğunu tartışmaya başladı.

Bu yazımızda hangisinin daha doğru bir terim olduğunu tartışırken, küresel ısınma kavramının ne olduğuna ve ülkemizi nasıl etkilediğini de gözden geçiriyoruz. 

İçindekiler

Küresel Isıtma Mı Yoksa Küresel Isıtma Mı?

İklim, bir bölgede uzun yıllar boyunca ortaya çıkan ortalama hava durumudur. İklim değişikliği ise bu ortalama koşulların değişmesidir.

Şu anda gördüğümüz hızlı iklim değişikliği, insanların evlerinde, fabrikalarda ve ulaşımda petrol, gaz ve kömür kullanmasından, hayvan endüstrisinden ve karbon yutak alanlarının tahribinden kaynaklanıyor.

Bu fosil yakıtlar yandığında, çoğunlukla karbondioksit (CO2) olmak üzere sera gazları salınır. Bu gazlar Güneş’in ısısını hapseder ve gezegenin sıcaklığının yükselmesine neden olurlar.

Diğer etkenlerin yanında, yeryüzünün ortalama sıcaklığı, kömür gibi fosil yakıtların karbondioksit emisyonlarından dolayı zaten 1.1°C yükseldi. Kıtalar ve Arktik bölgesi daha da fazla ısındı. Sonuçlar, rekor kıran sıcak dalgaları, fırtınaları, vahşi yaşamın kitlesel ölümlerini ve kıyı bölgelerindeki selleri içeren olaylarla giderek daha belirgin hale geliyor.

Ve bu sadece başlangıç. 2100 yılına kadar yüzey sıcaklıklarında en az 3°C veya 4°C artış yaşamaya yol açıyoruz ve gezegen bunun ardından uzun süre daha ısınmaya devam edebilir. Bu, geri döndürülmesi milyonlarca yıl sürebilecek veya hiç geri döndürülemeyecek büyük değişikliklerin başlamasına sebep oluyoruz.

Peki Doğru Terim Hangisi? Küresel Isınma mı Isıtma Mı?

Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi bir süredir bilim insanı Profesör Richard Betts önderliğinde  dünya ikliminde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için “küresel ısınma” yerine “küresel ısıl değişim” yani “küresel ısıtma” teriminin daha doğru olduğunu konuşuyor.

Betts, “Gezegenin enerji dengesindeki değişikliklerden bahsettiğimiz için ‘küresel ısıl değişim’ terimi teknik olarak daha doğru” diyerek, “küresel ısınma” teriminin belirsizlik içeren bir terim olduğunu vurguluyor. Buna göre, artık “belirsizlikler” hakkında değil, “riskler” hakkında konuşmalıyız. 

Küresel Isınma ya da “Küresel Isıtma” Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2021 raporunda, artan sıcaklıklar, kuraklık ve yükselen deniz seviyeleri olmak üzere üç etkiyle yakın zamanda karşı karşıya kalacağı belirtilmişti. Bu nedenle, ülkenin yıl boyunca daha sık ve daha şiddetli hava koşullarıyla karşılaşma olasılığı oldukça yüksek.

2050 yılına kadar, Türkiye’nin doğusunda ve ortasında sıcaklıkların 2,5°C, sahil bölgelerinde ise 1,5°C artması tahmin ediliyor. Yaz aylarında 40°C’nin üzerinde sıcaklıkların uzun süreli olarak yaşanması bekleniyor.

Maalesef felaket senaryolarımız henüz bitmedi. Türkiye’nin batısında ve özellikle Akdeniz kıyısında yıllık yağış miktarının 2050 yılına kadar yaklaşık %10 azalması bekleniyor. 

Bu, su kıtlığının artmasına ve kuraklık dönemlerine neden olacak ve ülkenin suyunun yarısının sağlandığı dağlardaki buzul çekilmesi ve kar yağışının azalmasıyla daha da kötüleşecek. Türkiye’nin kaybolan gölleri de bu olgunun endişe verici bir göstergesi.

Dünya Ne Durumda?

Betts, değişen iklimin ağaçların çiçeklenmesi ve yumurtlama gibi bazı doğal süreçleri senkronizasyon dışına ittiğini belirtti. “Bu zaten oluyor. Ayrıca, daha yüksek sıcaklıkta ısı dalgaları görüyoruz. Bu yıl gördüğümüz türden olaylar daha sık olacak,” dedi.

“Riskler sürekli birikmekte. Ne kadar erken harekete geçersek, o kadar hızlı önlemler alabiliriz.”

Bu görüşler, Almanya’daki Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu ve teorik fizik profesörü Hans Joachim Schellnhuber tarafından da paylaşıldı. 

Çokça alıntı yapılan ve indirilen çalışmalarından biri olan “Hothouse Earth” raporunun, iklim krizini tanımlamak için kullanılan dilin değişmesine yardımcı olduğunu söyledi. Küresel ısınma kavramı, yıkımın boyutunu kavrayamıyor. 

Bilim insanları, siyasi liderlerin eylemlerinin yavaş ilerlemesinden dolayı duydukları hayal kırıklığını dile getiriyor. 2015 Paris anlaşmasına imza atan dünya genelindeki hükümetler, ortalama sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 1.5 ila 2 santigrat derece sınırlarında tutmayı amaçladı. Ancak mevcut taahhütler bu hedeften oldukça uzakta.

Stockholm Dayanıklılık Merkezi’nin yönetici direktörü Johan Rockström, iklim sisteminde “çatlaklar” ortaya çıkmaya başladığını ve doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğünü söyledi. 

Bu endişeler, orman yangınlarının artan sıklığı ve şiddeti, buzulların erimesinin jet akıntısına etkisi ve donmuş toprakların çözülmesiyle birlikte hapsolmuş metanın salınma riskinin artmasıyla besleniyor.

Rockström, bardağı taşıran son damlanın henüz gelmemiş olduğunu  vurgulasa da, doğanın insanlığa verdiği uyarıların kırmızı alarm seviyesine geçtiğini belirtiyor. 

İnsanlık olarak küresel ısıtmaya karşı küçük ilerlemeler kaydediyoruz, ancak emisyonlar artmaya devam ediyor ve gezegen ısınmaya devam ediyor.