Tatilde plastik tüketimini azaltmanın 7 yolu

Plastik kirliliği çığrından çıkmış durumda. Artık anne karnındaki bebeğin plasentasından dünyanın en derin çukuruna kadar neredeyse her yerde plastiğe rastlıyoruz. Atlantik Okyanusunda plastikten bir ada var ve araştırmalara göre haftada bir kredi kartı kadar plastik tüketiyoruz. Giydiğimiz kıyafetler ve kullandığımız ürünlerden çevreye dağılan plastik, besin zincirimize hatta soluduğumuz havaya bile karışmış durumda.

Plastik kirliliğinde belki de en ilginç olan noktalardan biriyse, plastik atıkların neredeyse yarısının genellikle 10-15 dakika kullanıp attığımız ambalajlardan oluşması. O yüzden özellikle bu tek kullanımlık plastikleri mümkün olduğunca hayatımızdan çıkarmamız önem taşıyor. Aslında basit birkaç yolla plastik tüketimimizi tatilde en aza indirebiliriz.

İçinde su matarası, bez poşet ve saklama kabı olan bir çantayla gezmek

Dünya çapında her yıl, 500 milyar plastik poşet kullanılıyor ve ürünün ortalama kullanım süresi yalnızca 15 dakika. Ayrıca küresel çapta her yıl, 481.6 milyar pet şişe kullanılıyor. Dakika başı dünyada satın alınan pet şişe sayısı ise 1 milyon. Gezerken yanımızda içinde bunların olduğu bir çanta taşırsak dışarıdaki plastik atıkların çoğunun önüne geçebiliriz.  

Dondurmayı kapta değil külahta yemek

Dondurmayı kap yerine külahta yiyerek 10 dakika kullanılıp yüzyıllarca doğada kalacak bir atık çıkarmamış oluruz. Ayrıca plastik ambalajlı dondurmalar yerine dondurmacılardan alırsak daha sağlıklı bir seçim yapmış oluruz.

Tek kullanımlık otel şampuanları yerine kendi sabununuzu getirmek

Otel odalarına konulan küçük plastik şampuan şişeleri yerine kendi sabunumuzu getirerek bu plastik atığın da önüne geçebiliriz. Kendi şampuanımızı da yerel üreticileri destekleyerek onlardan el yapımı ve plastik ambalajsız doğal ürünler alabiliriz.

Paket servis yerine restoranda yemek

Dışarıdan paket yemek alındığında çok fazla plastik atık çıkıyor. Yemeğin içine konulduğu strafor köpük ve diğer plastik ambalajlar hem geri dönüşmüyor hem de sağlığımız için bir tehdit oluşturuyor. Bu yüzden sipariş etmek yerine restorana gidip yemek hem daha sağlıklı hem de atıksız bir seçenek.

Plastik pipeti reddetmek

Plastik pipet (bazı tıbbi kullanımlar dışında) en gereksiz plastik ürünlerden biridir. Dışarıda içecek içerken pipet istemediğinizi her zaman özellikle belirtin çünkü maalesef işletmelerin büyük çoğunluğu böyle bir hassasiyete sahip değil ve ihtiyaç olmasa bile herkese pipet ile servis yapıyorlar. 

Islak mendil yerine el yıkamak

Dışarıda yemek yerken ıslak mendil kullanmak yerine elinizi su ve sabunla yıkamayı tercih ederseniz yine hem kendiniz için hem de çevre için iyi bir şey yapmış olursunuz. Çünkü ıslak mendil yapısı gereği geri dönüşemez ve yüzyıllarca çöp alanlarında kalır, aynı zamanda içinde barındırdığı kimyasallar nedeniyle sağlık açısından da zararlıdır.

Tek kullanımlık plastiklerin yasaklanmasını talep etmek

Türkiye’de tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması için Greenpeace’in başlattığı kampanyaya imza atabilirsiniz. Tek kullanımlık plastiklerin tamamen yasaklanması ilk başta kulağa imkansız gelse de Avrupa Birliği’nde yasaklandı bile. Yasaklanan ürünler arasında plastik pipet, çatal, tabak, kaşık gibi alternatifi olan ve gereksiz bir kirliliğe yol açan plastikler var. Türkiye’nin de bu adımı atmaya ihtiyacı var ve bunu talep etmek de bizim sorumluluğumuz.

Duru Barbak

Doğanın Yeni Canlıları

Günümüzden yaklaşık 380 milyon yıl kadar öncesinde, bitkilerin yapısında büyük bir değişiklik meydana geldi ve bitkilerin üzerinde yeni bir doku türü olan odunsu doku belirmeye başladı. 

O zamanın bitkileri, odunsu doku sayesinde geçmişe nazaran biraz daha kuvvet kazandı ve böylece atalarından daha güçlü ve daha fazla sayıda büyüyebilir oldular. Ancak sahip oldukları bu yeni özelliği yalnızca gövdelerinde değil, yayılmalarını ve çoğalmalarını sağlayacak olan tohumlarında da taşımaya başladılar. Oluşan ilk odunsu dokunun, tohumlarını doğaya karıştırmasının ve toprakla buluşturmasının ardından yeryüzü doğanın yeni canlıları ile kaplanmış oldu. 

Odunsu dokunun oluşumu

Çeşitli doğa olayları ve dış etkenler ile dünyamızın dört bir köşesine yayılan bu tohumlar, bulundukları bölgenin şartlarına uygun şekilde farklı türlerde ve özelliklerde orman ekosistemleri meydana getirdi. Söz konusu doğa olaylarına ve dış etkenlere en iyi örnekler ise kuşkusuz rüzgarlar ve kuşlar oldu. Tohumların, karpelleri ile rüzgarda uçuşması ve kuşlar tarafından besin olarak tercih edilmesi bu yayılımın etkilerini daha da hızlandırdı. Hatta günümüzdeki ormanların %99’u, hala geçmişte yaşanan bu etkiler sayesinde tohumlardan orman olma özelliği taşımaktadır. 

Doğayı taklit ediyoruz

ecording olarak bizler, geliştirmiş olduğumuz teknolojiler sayesinde söz konusu etkilerden aldığımız ilhamla doğayı taklit ediyoruz ve çalışmalarımızı bu doğrultuda gerçekleştiriyoruz. Söz konusu tohumları ecoDrone’lar ile toprakla buluşturarak; yeryüzünü, belki de bizlerin bile dünyada olmadığı zamanlarda yaşama şansına sahip olan hayat potansiyelleri ile kaplamış oluyoruz.

Barış Umut Gümrükçü

Silvikültür nedir?

Silvikültür kelimesi, Latince kökenli “silva=orman” ve “cultura=yetiştirmek” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur ve “orman yetiştirmek” anlamına gelmektedir. Ormanların devamlılığının sağlanması ve kendisinden beklenen görevleri yerine getirmesi, silvikültürel uygulamaların yapılması ile gerçekleştirilir. Silvikültürel uygulamalar ile birlikte; yeni ormanlar kurulması, mevcut veya sonradan oluşturulan ormanların sağlık ve kalitesinin artırılmasına yönelik bakım çalışmaları yapılması, ormanların devamlılıklarını sağlamak için gençleştirme çalışmalarında bulunulması ve bütün bu çalışmalar gerçekleştirilirken de toplumun ihtiyaç duyduğu taleplerin karşılanması sağlanır.

Silvikültür çalışmalarının tam kalbinde, doğanın olağan akışına ve doğanın kendi kanunlarına uygun bir şekilde çalışılması referans olarak alınır. Doğa ile uyum ile birlikte bilim ve ekonomi gibi etkenler de göz önünde bulundurularak, ormanların ve doğal yaşamın sürdürülebilir bir şekilde varlıklarını sürdürmesi sağlanmış olur. Silvikültür çalışmalarında karşımıza çıkan en kapsamlı çalışmaları ise “doğal” ve “yapay” olarak ikiye ayrılan “gençleştirme” uygulamaları oluşturmaktadır.

Doğal Gençleştirme Uygulaması

Doğal gençleştirme çalışmalarında öncelikle, meşcerelerdeki (en az bir hektar büyüklüğünde orman parçası) ağaçlardan dökülen tohumlardan oluşacak yeni bireyler ile uyumlu ve bütünsel çalışmalar yapılır. Bu çalışmalarda söz konusu alana gerekirse dışarıdan tohum takviyesi de uygulanabilir. Yapay gençleştirme çalışmaları ise çoğunlukla, doğal gençleştirme koşullarının çeşitli nedenlerden dolayı uygulanamadığı veya doğal gençleştirmenin düşünülmediği alanlarda dikim yoluyla ve insan eliyle gerçekleştirilen uygulamalardır. 

Bununla birlikte; silvikültür bilimi ile ilgili çalışmalar yapan söz sahibi kurumlarımızın ve üniversitelerimizin raporlarında ve sunumlarında da, mümkün olan her yerde uygulama tercihinin doğal gençleştirme çalışmalarından yana olduğu açıkça belirtilmektedir. Çünkü yapılan yapay gençleştirme uygulamaları sonucunda ağaçlandırma alanlarında oluşan kültürün ilk yıllarda, doğal gençleştirme alanlarındaki gençliğe göre hızlı geliştiği belirlense de sonraki yıllarda; doğal gençleştirme çalışmaları yapılan alanlarındaki bireylerin boy ve çap artımlarının, yapay gençleştirme çalışmaları sonucunda oluşan bireylerden daha üst seviyelere ulaştığı tespit edilmiştir. Tüm bu durumlar ile birlikte, ağaçlardan dökülen tohum miktarlarına göre yıllar, bol tohum yılından tohumsuz yıla kadar farklı isimlerle adlandırılır. Doğa; her ne kadar kendi kendini en optimum koşullarda yenileme sürdürebilme yeteneklerine sahip olsa da, özellikle günümüzde zarar verici dış etkilerin aşırı fazla olması, iklim krizinin etkileri ile birlikte meşcerelerde bozuklukların artış göstermesi, bol tohum yıllarının azalması ve havzalarda susuzluk artışı gibi etkiler; iklim krizi ile mücadele etme ve tüm bu olumsuzlukları en azından belirli seviyelerde tutarak doğayı koruma ve taklit etme konusunda bizlere daha da fazla sorumluluk katmaktadır.

İklim İçin Yaptıklarımız

Hükümetlerarası Küresel İklim Paneli’nin hazırlamış olduğu Küresel İklim Raporu’nda da ifade edildiği üzere; 2030 yılına kadar iklim krizine karşı herhangi bir aksiyon almamamız durumunda, dünya sıcaklığının 1.5 C’den daha fazla artması ile karşı karşıyayız. Bu duruma karşın alternatif çözümlerden biri olan; çimlenmiş ve sağlıklı şekilde büyüyerek dünyamıza nefes kazandırmış tohum topları ile birlikte bizler, ecording olarak doğanın ulaşılan/ulaşılamayan her yerinde bu tohum toplarının atışlarını gerçekleştirerek aslında yeryüzünde sayısız hayat potansiyeli oluşturmayı amaçlıyoruz. Söz konusu sıcaklık artışının sabit tutulabilmesi için gereken 1.2 trilyon hayat potansiyeli için de zamanımızı, inancımızı ve çabalarımızı bu umut doğrultusunda sürdürmeyi hedefliyoruz.

Barış Umut Gümrükçü

Markalar için sürdürülebilirlik artık yeni normal mi?

Son zamanlarda sıklıkla görülen aşırı hava olayları, kırılan sıcaklık rekorları ve yaşanan ekolojik felaketlerle, artık gittikçe daha çok insan çevre sorunlarından haberdar olmaya başladı. Bu da beraberinde tüketicilerin yaptıkları alışverişlerde daha sürdürülebilir ve çevreci seçeneklere yönelmelerini beraberinde getirdi. 

Ayrıca bu sürdürülebilirlik eğiliminin en çok da genç nesilde yer aldığını söyleyebiliriz. Bu yüzden bu çevreci tüketim alışkanlığını kısa süreli bir trend değil de uzun soluklu ve artık yeni normal haline gelecek olan bir tercih olarak değerlendirmek daha doğru olur.

Artık markalar kalıcı olmak istiyorlarsa sürdürülebilirliği yaptıkları işin temeline koymaları şart. Bu sürdürülebilir dönüşüm, farklı sektörlerde farklı şekillerde yaşanabilir. Örneğin; ekolojik materyallere geçiş, yeni teknolojilerle enerji tasarrufu veya mümkün olan en az kaynak kullanımı sağlanabilir. Bu dönüşümün temel amacı, yapılan işin doğaya verdiği zararı en aza indirmek ve birinci önceliği çıkar değil sürdürülebilirlik olarak gözetip gelecek nesillere yaşanabilir bir gezegen bırakmaktır.

Sürdürülebilirlik, artık seçimdense bir zorunluluk haline gelmiş durumda. İklim krizi gibi varoluşsal bir tehdite karşı mücadele için on yıldan az bir zamanımız kalmışken şirketlerin bu yolda çözümün bir parçası olmaları hayati bir önem taşıyor. Ayrıca karbon vergisi gibi şirketleri karbon salımlarından sorumlu tutan uygulamalar gelmekte olduğundan, sürdürülebilir dönüşüm aynı zamanda ekonomik bir zorunluluğa da dönüşecek gibi görünüyor.

Tüketicilerin çevreye duyarlı olmaları, aldıkları ürünün gezegene bedeli üzerine düşünmelerini sağlıyor. Böylece sürdürülebilirliği temele koymadan yalnızca pazarlama sağlamayı amaçlayan markalarla gerçekten önemseyenleri ayırt edebiliyorlar. Bu yüzden bu dönüşümün her aşamaya dahil edilmesi ve mümkün olduğunca şeffaf olunarak sürdürülebilirlik adına atılan yeni adımların açıkça paylaşılması büyük önem taşıyor.

Duru Barbak

#1takipçi1ağaç

Biz insanların sosyal varlıklar olduğu, tarihin her döneminde farklı yöntemlerle birçok kez ispatlanmıştır. Peşinde olduğumuz soruların çözümlerini bulma amacımız, yaşadığımız çevreyi bu çözümler doğrultusunda inşa etmemize ve etrafımızdaki insanlarla bu nedenle bir araya gelmemize neden olmuştur. Biz de bu nedenle, modern yaşamda kendimiz için inşa ettiğimiz farklı bir sosyal alan olan sosyal medyada; hem küresel iklim krizine karşı hedeflediğimiz çözümleri gerçekleştirmek hem de toplumun her bireyinde çevre bilinci oluşturmak adına insanlarla bir araya geliyoruz. Sosyal medya platformlarımızda oluşturduğumuz #1takipçi1ağaç kampanyasıyla; çevre adına çözümler ve istatistikler sunduğumuz, iklim krizi ve doğa ile ilgili bilgiler paylaştığımız sosyal medya hesaplarımızı takip eden her takipçimiz için bir tohum topu atışı gerçekleştiriyoruz. Bu şekilde hem bireylerin çevre bilincine katkıda bulunuyoruz hem de yapılan bu basit eylemi, iklim krizine karşı doğrudan mücadele etme potansiyeline sahip bir argümana dönüştürüyoruz.

Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından hazırlanan Arazi Raporu’na göre, 2030 yılına kadar küresel sıcaklığın 1.5 derece olmasının önüne geçme fırsatımız kalmadı. Ancak bugünden itibaren harekete geçersek söz konusu sıcaklığı 2030 yılında 1.5 derece sıcaklıkta sabit tutarak, küresel iklim krizine karşı büyük bir adım atmayı başarabiliriz. Geçtiğimiz yıl içerisinde, We Are Social tarafından hazırlanan Digital 2020 raporunda dünya üzerinde 3.8 milyar aktif sosyal medya kullanıcısı olduğunun açıklanması, 2030 yılı için koyduğumuz hedef doğrultusunda #1takipçi1ağaç kampanyasının iklim krizi ile mücadele kapsamındaki gücünü ve önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Ayrıca geçtiğimiz yıl WIN International tarafından sosyal medya kullanıcıları üzerinde gerçekleştirilen anket sonuçları, insanların küresel iklim krizine karşı farkındalıklarının ve çevre bilinçlerinin henüz yeteri kadar gelişmediğini de ortaya koyuyor. Dünyanın 40 ayrı ülkesinde gerçekleştirilen ve “Küresel ısınmaya neden olan bir iklim krizi var mı?, Küresel iklim krizi insan faaliyetlerinin bir sonucu mu?, Küresel iklim krizi insanlık için ciddi bir tehdit midir?, İklim krizinin önüne geçilmesi için geç mi?” sorularının yer aldığı ankette, “Tamamen Katılıyorum” cevabını verenlerin dünya ortalamasının %38,7 ve Türkiye ortalamasının %24,2 oranında kalması, #1takipçi1ağaç kampanyasının başka bir açıdan da önemini net bir şekilde karşımıza çıkarıyor. Bununla birlikte ankette yer alan “İklim krizinin önüne geçilmesi için geç mi?” sorusuna, özellikle 1997’den sonra doğan ve sosyal medyayı en çok kullanan neslin %42.8 oranında “Evet” demesi, sosyal medya kullanımının ve kampanyalarının küresel iklim krizi üzerinde çok daha fazla etkili olması gerektiği anlamına geliyor.

Bizler ecording olarak tüm bu bulgular ışığında tek başımıza dünyanın çevresel problemlerini çözemeyeceğimizin farkındayız. Bu nedenle hala vaktimiz varken, sizlerle birlikte dünyamızı daha yaşanılabilir bir yer haline getirmeye çalışıyoruz. Şimdi sen de bizimle birlikte hemen harekete geçerek, 2030 yılına kadar koyduğumuz hedeflerin bir parçası ol ve @ecordingmapp sosyal medya hesaplarını takip ederek ilk adımını at!

2020’de Değişen Dünyamız

2020 yılı beklentilerimizden farklı ve zorlu bir yıl oldu. Pandemi şartları, depremler, yangınlar ve ekonomik sıkıntılar hepimizin düşünme ve yaşama şeklini değiştirdi. Dünyanın her yerinden insanların alışkanlıkları ve dertleri bir anda değişti ve endişelerimiz bir oldu.

Evde kaldığımız günlerde doğa kendini bir nebze de olsa toparlasa da iklim krizi hiç görülmemiş bir noktaya gelirken bu konuya olan duyarlılığımız da artı.

Google 2020 arama verilerine göre Türkiye’de “İklim değişikliği nedir?” sorusu kendini göstermeye başladı. Dünya genelinde ise “İklim değişikliği nasıl durdurulur?” sorusu 2020’de daha önce hiç aranmadığı kadar arandı.

Covid-19 salgınıyla pek çok ülkenin aldığı karantina önlemlerinin ve endüstriyel yavaşlamanın sera gazı yoğunluğunu ve hava kirliliğini azalttığı vurgulanan Birleşmiş Milletlerin (BM) alt kuruluşu WMO’nun yayımladığı yıllık Sera Gazı Bülteninde, bu olumlu gelişmeye rağmen 2020’de karbondioksit seviyelerinin yükselmeye devam edeceği uyarısı yapıldı.

Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ), temmuz ayının Kuzey Yarımküre’de kayıtlara “en sıcak ay” olarak geçtiğini ve Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzunun “en düşük seviyeye” gerilediğini bildirdi.

Eylül ve Ekim ayı şimdiye kadarki en sıcak ay olarak kayıtlara geçti.

Kutup deniz buzlarının tarihte en çok eridiği yıllardan biri 2020 oldu.

İklim değişikliği kaynaklı sel, kuraklık, fırtına ve orman yangını gibi felaketlerin bu yıl dünya genelinde en az 51,6 milyon insanı etkilediği bildirildi.

Google 2020 arama verilerine göre dünya genelinde “Dünyayı nasıl değiştirebiliriz?” sorusu “Nasıl normale döneriz?” sorusundan iki kat daha fazla arandı.

Biz ecording olarak 2020 yılında dünyamızı değiştirmek için 565.000 tohum topunu toprakla buluşturduk.


Peki sen dünyayı değiştirmek için neler yapabilirsin?

Kendine bir termos edinerek işe başlayabilirsin. Böylece ayda kaç tane pet şişe su ya da kağıt bardakta çay, kahve tükettiğine bakarak ne kadar miktarda atığın önüne geçtiğini hesaplayabilirsin.

Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir. Sen de bunları geri dönüşüm kutularına atarak sürdürülebilirliğe katkı sağlayabilirsin.

Telefonunda kullanmadığın uygulamaları temizleyerek, sık kullanmadığın ve dikkatini dağıtabilecek uygulamalara ait bildirimleri kapatarak, mesaj/mail kutularınızı düzenli olarak temizleyerek dijital ayak izini azaltabilirsin.

Oda sıcaklığı oturma odaları için 19-21 °C yatak odaları için 16-18°C aralığındadır. Kış günlerinde ortam sıcaklığındaki 1 derecelik azalma ile yakıt tüketiminde %5-7 tasarruf sağlayabilirsin.

4 kişilik bir aile baz alındığı zaman dişlerinizi fırçalarken suyu kapatırsan 1 ayda 160 damacana su yani 3040 litre su kadar tasarruf yapabilirsin.

Eski gazete ve dergileri paketleme için kullanarak sürdürülebilirliğe katkıda bulunabilirsin.

Ceyda Olgun

İnsanlık Yararına Teknoloji

İnsanlığın başlangıcından beri kendi refahımız için çeşitli gelişimlerde bulunduk. Teknolojik gelişimler yerleşik hayata geçmemizden sonraki refahımız için yapılan en önemli kilometre taşı.

Elbette insan yararına teknoloji deyince insanın aklına ev aletleri, telefonlar veya binek araçlar gelebilir, ancak günümüzde bundan daha fazlası mevcut. Sağlık teknolojilerinden tutun, bizim bugüne dek kirlettiğimiz doğayı bizim için temizleyen teknolojiler.

Elbette teknolojik gelişmeler ile birlikte çevre kirliliği kaçınılmaz. Ağaçlar kesiliyor, hava kirleniyor, toprak ve denizler çöp ile doluyor, bunlardan belki de en önemlisi, temiz hava.

IPCC’nin yaptığı araştırmaya göre bütün iklim problemlerini çözebilmemiz için 1.2 trilyon ağaca daha ihtiyacımız var. Bu kaçınılmaz bir gerçek ve teknolojiyi bu bağlamda kullanabiliriz.

ecording olarak bizlerin de yaptığı gibi, drone teknolojisini, tarım teknolojileri ile birleştirerek daha refah bir gelecek oluşturabiliriz. İnsan gücü ile 1.2 trilyon ağaç hedefine ulaşmamız imkansız, ancak dronelar yardımı ile bu sayıya ulaşmak hayal değil. ecoDronelar ile atılan tohum topları, fidan dikimine göre 12 kat daha hızlı ve 6 kat daha ucuz. Ayrıca sarp araziler de işin içine girdiğinde, insanların taşlık alanlarda çalışması zorken dronelar operasyonlarını kolaylıkla gerçekleştirebiliyor.

Refahımız için teknolojiyi  sadece cep telefonları, binek araçlar ya da günlük hayatımızı kolaylaştıran küçük aletlerdense, yokluğunda yaşayamayacağımız şey olan doğa için kullanmak tartışmasız en mantıklı karar. Şu anda kullandığınız herhangi bir teknolojik gelişimi kullanmadan da yaşayabiliriz, ancak aldığımız nefes olmazsa yaşamamız pek mümkün değil.

Burak Eren Taşkın

Umut Dolu Yarınlar

Küresel iklim krizi ile mücadelenin baş aktörlerinden biri olan ağaçlandırma çalışmaları, 2030 yılına kadar 1 ila 1.5 trilyon ağacın hedeflenmesi ile çözümün etkileri de net şekilde ortaya konulmaktadır. İklim krizine karşı yapılan mücadele kapsamında dünyaya ağaç kazandırmanın tek başına yeterli olmadığının bilinmesi ile birlikte bazı akademik araştırmalar, söz konusu hedefe olan umudun daha da fazla artış göstermesine fırsat tanıyor. 

Zürih Politeknik Üniversitesi’ndeki Crowther Laboratuvarı’nda gerçekleştirilen bir akademik çalışma sonucunda, dünya üzerindeki mevcut ormanlık alanlara fazladan 900 milyon hektarlık bir alanın daha eklenebilmesinin mümkün olduğu sonucuna ulaşıldı. Söz konusu alanın içerisine herhangi bir tarımsal arazinin veya kentsel alanın dahil edilmemesi ile birlikte, dünya üzerindeki bazı tarımsal arazilerin veya kentsel alanların ağaçlandırma için uygun olduğu da belirtiliyor. Şimdiden harekete geçilmesi ile birlikte atmosferdeki karbondioksit miktarının %25 oranlarında azaltılması ve belki de bir önceki yüzyıl başlarındaki oranlara dönülme ihtimaline ulaşılması tahmin ediliyor. 

Türkiye’de bulunan ormanlar ise ülkemizin karbon emisyonunun her yıl yüzde 16’sını tutuyor. 2030 hedefi doğrultusunda harekete geçmemiz demek, %16’lık emisyon oranını %20’lerin üzerine çıkarma potansiyeline sahip olduğumuz anlamına geliyor. Bunu başarmamız iklim krizini durdurabilmek adına tek başına yeterli olmasa bile, diğer iklim krizi çözümlerini tamamlayarak bizlerin yarınlara daha da umutla bakabilmesini sağlayabilir. Çünkü iklimi yeniden dengelemenin yolu, sera gazı salınımlarını sıfıra indirgemekten geçiyor.

Barış Umut Gümrükçü

#EvdeKalOrmanı | 24.833 Paylaşımla Yarınlara Umut Olmak

Bir Kızılderili atasözü “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” diyor. Aslında bugünlerde kıymetini bilmemiz gereken her şeyi ne kadar da güzel anlatıyor.

Son zamanlarda sağlığımızın, sevdiklerimizin kıymetini fazlasıyla anlayıp farkına vardığımız günler yaşıyoruz. Tüm bunlar yaşanırken insanlığın çevremize, doğamıza, dünyamıza hatta geleceğimize etkilerini de kavrama fırsatı buluyoruz. Yaşamdaki rollerimizin farkına varıyoruz. Aslında geleceğimizin ne kadar önemli olduğunu idrak ediyoruz ve bizler biliyoruz ki Covid-19’un yanı sıra iklim değişikliğiyle de mücadele ediyoruz. İklim değişikliği problemine çözüm oluşturmanın en iyi yollarından birinin ağaçlandırma olduğunu da biliyoruz.


Bizler de ecording olarak Covid-19 virüsünün yayılma risklerine karşı toplum sağlığını korumak için yürütülen #EvdeKal kampanyasını daha da güçlendirmenin ve insanlarımıza bu konuda destek olmanın yanı sıra, bugünlerdeki birlik ve beraberliğimizin yarınlarda da hatırlanabilmesi adına doğaya kalıcı bir iz bırakmayı istedik.

Covid-19 salgını sürecinde sosyal izolasyon ve virüsün risklerini minimize etmek amacıyla herkesin evde kalması gerekiyor. Girişimimizle, kendi geliştirdiğimiz ve ecoDrone adını verdiğimiz insansız hava araçlarıyla evde kaldığımız her gün için bir tohum topu atarak insansız bir “#EvdeKalOrmanı” oluşturabilmeyi hedefledik ve bu doğrultuda Orman Genel Müdürlüğü ve ecording partner markalarının desteğiyle #EvdeKalOrmanı kampanyamızı gerçekleştirdik.


#EvdeKalOrmanı kampanyamızda bireyler kendi sosyal medya hesapları üzerinden #EvdeKalOrmanı etiketi ile paylaşım yaparak katılım sağladılar. Kampanyanın bitiş tarihine kadar #EvdeKalOrmanı etiketiyle yapılan her bir paylaşım için, insansız hava araçlarımız olan ecoDrone’lar doğaya bir tohum topu bırakarak #EvdeKalOrmanı’nı oluşturacak. Kampanya süresince #EvdeKalOrmanı etiketliyle yapılan toplam paylaşım sayısı 24.833, partner markalarımızın desteğiyle toprakla buluşturacağımız tohum topu sayısı ise toplamda 265.000’dir. #EvdeKalOrmanı için ekimimiz Haziran ayında Ankara’da gerçekleşecek.

Bugünlerde evde kalmanın yarınlarda nefes almaya dönüşmesini hedeflediğimiz #EvdeKalOrmanı kampanyamızda ekimi gerçekleştireceğimiz günü bekliyoruz. Geleceğimizin doğasının doğamızın geleceğine bağlı olduğunu bilerek yaşadığımız bugünlerde bir kez daha anladık ki daha yeşil ve güzel bir gelecek ancak #berabermümkün.

Ceyda Olgun

5 ücretsiz ve online kurs ile doğayı keşfet!

Sosyal izolasyon günlerinde, evlerimizde kaldığımız ve sağlığımız için riskli bu salgın dönemi insanlık üzerinde olduğu gibi gezegenimiz üzerinde de bazı yapıcı ve yıkıcı etkilere sahip.

Daha yaşanılabilir ve güzel yarınlara beraber ulaşmak için bireysel çevre bilincinin önemi ise tartışılmaz. Bu ücretsiz, online ve sertifikalı kurslar ile doğayı keşfederek yarınları birlikte oluşturalım!

Bu yazıda çevre bilimi, iklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma hedefleri ve sosyal girişimcilik alanlarında takip ettiğim ve önerebileceğim 5 online eğitimi sizler için derledim. Başlıklara tıklayarak kurslara ulaşabilirsiniz.


1. Driving business towards SDGs

Rotterdam Erasmus Üniversitesi’nin hazırladığı bu kurs sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda adım atmaya teşvik ederek, şirketler ve kurumların sürdürülebilir kalkınma amaçlarına hizmet ederek nasıl dönüşebileceğine odaklanıyor.

2. Ecosystem Services: a method for sustainable development

Bu listedeki kurslar arasında içeriğinden en çok faydalandığım bu kurs; doğayı, bilimsel analizle daha derin anlayarak sürdürülebilir kalkınmayı şekillendirmeye odaklanıyor.

3. Introduction to Climate Science and Health

Yale Üniversitesi tarafından hazırlanan bu kurs, geleceğimizin en büyük tehditi iklim değişikliğinin sağlık ile ilişkisine odaklanıyor.

4. Act on Climate!

İklim değişikliğini durdurmak üzere bireysel ve toplumsal hareketin neler değiştirebileceğine odaklanan 7 haftalık bir kurs.

5. Greening the Economy: Sustainable Cities

WWF ve Lund Üniversitesi işbirliğinde oluşturulan kurs; sürdürülebilir yaşam konusunda örnek gösterilen İskandinav ülkelerinin yaklaşımlarını inceleyerek, sürdürülebilir şehirlerde doğa dostu yaşayarak nasıl daha yaşanılabilir bir geleceğe sahip olabileceğimize odaklanıyor.


Listedeki kurslar İngilizce dilinde olmakla birlikte, bir kısmı Türkçe altyazıya sahip. Henüz sertifikalı eğitimleri içermese de Türkçe olarak önerebileceğim kaynak Türkiye Sosyal Girişimcilik Ağı’nın perşembe buluşmaları olur. Her perşembe saat 16.00’da farklı bir konuğun sosyal girişimler için önemli konularda yaptığı sunumlar bu dönemde çok değerli.

Sosyal girişimcilik ekosistemini bir araya getirerek değer yaratmayı amaçlayan bu platform hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için ise buraya tıklayın!

Fatma Ece Önel