Pazarlama ve Marka Ekipleri İçin Sosyal Proje Yapma Rehberi

Okuma Süresi: 24 dakika

Hoş geldiniz! Elinizdeki bu rehber, markanız için sosyal ve çevresel projeler geliştirme yolculuğunuzun ilk adımı. Günümüz tüketicileri, artık sadece satın aldıkları ürünlere değil, markaların duruşuna, çevreye olan duyarlılıklarına ve topluma olan katkılarına da önem veriyor. Eğer markanız bir duruş sergilemiyorsa, gelecekte iş gücünüzün büyük bölümünü oluşturacak nesil sizinle çalışmayacak ve sizden satın almayacak.

Bu rehberin amacı, pazarlama ve marka ekiplerine, sosyal ve çevresel fayda yaratan projeleri nasıl hayata geçirecekleri konusunda yol göstermek. Başarılı bir proje fikri oluşturmaktan, sosyal ve çevresel etkiyi en doğru şekilde ölçmeye kadar tüm adımları keşfedeceksiniz.

Markanızın itibarını güçlendirirken, toplumsal ve çevresel bir soruna da çözüm üretmek için doğru yerdesiniz. Hazırsanız, başlayalım!

1. Giriş: Neden Markalar Sosyal ve Çevresel Projelere Yönelmeli?

Günümüz Tüketicisinin Değişen Beklentileri: Artık Bir Tercih Değil, Bir Zorunluluk

Günümüzde tüketici profili kökten değişti. Artık sadece fiyata, kaliteye ya da ürünün işlevselliğine bakarak karar vermiyorlar. Özellikle Y ve Z kuşağı başta olmak üzere, tüketiciler kendileriyle benzer değerleri taşıyan markalara yöneliyorlar. Bir marka, sadece bir ürün satmak yerine, aynı zamanda sosyal ve çevresel bir duruş sergilediğinde, yani topluma ve çevreye duyarlı olduğunu gösterdiğinde, bu durum tüketici gözünde markanın değerini katlıyor.

Deloitte’un Global Gen Z ve Millennial Araştırması’na göre, Gen Z (1995–2006 doğumlular) ve Millennialler (1983–1994 doğumlular) 2030 yılına kadar küresel iş gücünün %74’ünü oluşturacak. Bu sadece bir istatistik değil, markanızın geleceği için kritik bir uyarı. Bu nesiller için iş sadece para kazanmak değil; para, anlam ve iyi oluş (well-being) üçlüsünün dengesini kurmak. Finansal güvende olanlar çok daha yüksek mutluluk bildirirken, işin anlamlı olması ve şirketin değerleriyle uyum da mutluluk için kritik bir faktör olarak öne çıkıyor. Araştırma, işini anlamlı bulanların ve çalıştıkları örgütün değerleriyle uyumlu olanların %50’den fazlasının mutlu olduğunu gösteriyor.

Daha da önemlisi, bu nesillerin %90’a yakını işin bir amaç taşımasının çok önemli olduğunu söylüyor ve amaçsız hissettikleri işlerden ayrılmaktan çekinmiyorlar. Bu, sadece çalışanlarınızı elde tutma meselesi değil; aynı zamanda gelecekteki müşterilerinizi de kaybetmeme meselesidir. Çünkü iş yerinde değer arayanlar, tüketici olarak da aynı hassasiyeti gösteriyor.

Tüketiciler, harcadıkları paranın sadece bir ürüne değil, aynı zamanda daha iyi, daha sürdürülebilir bir dünyaya yapılan bir yatırıma dönüştüğünü görmek istiyor. Bu durum, sosyal ve çevresel projeleri bir pazarlama aracı olmaktan öteye taşıyarak, marka ile tüketici arasında duygusal ve kalıcı bir bağ kurmanın en güçlü yollarından biri haline getiriyor.

Çevresel Kaygılar Artık Gündemin Merkezinde

World Economic Forum’un 2025 Global Risk Raporu, çevresel risklerin artık uzak bir gelecek senaryosu değil, bugünün gerçeği olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Kısa vadede (2025 için) aşırı hava olayları en büyük risklerden biri olarak görülürken, uzun vadede (2035’e kadar) aşırı hava olayları, biyoçeşitlilik kaybı, ekosistem çöküşü, doğal kaynak kıtlığı ve kirlenme en kritik tehditler arasında yer alıyor. İklim değişikliğine bağlı felaketler artık “gelecekte olabilir” kategorisinden çıkıp “bugünün riski” haline geldi.

Deloitte araştırmasına göre, Gen Z ve Millenniallerin %65’i son bir ay içinde çevre için kaygı hissettiğini söylüyor. Daha sürdürülebilir ürünlere daha fazla para ödemeye istekliler ve iş başvurusu yaparken şirketin çevresel etkisini araştırıyorlar. Bu nesiller, markaların ne söylediğine değil, ne yaptığına bakıyor. Eğer markanız çevresel etkisini ciddiye almıyorsa, onların radarından çıkmaya hazır olun.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) Nedir ve Neden Önemlidir?

Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), bir markanın yasal zorunluluklarının ötesine geçerek, toplumun ve çevrenin karşılaştığı sorunlara karşı gönüllü olarak sorumluluk üstlenmesi ve bu sorunlara çözüm bulma çabalarını içerir. Bu, sadece bir bağış kampanyası düzenlemekten çok daha fazlasıdır; markanın iş yapış biçiminin, değerlerinin ve kültürünün bir parçası haline gelir. KSS, pazarlama ve marka ekipleri için hayati öneme sahiptir çünkü:

Marka İtibarını ve Güvenilirliğini Güçlendirir: Şeffaf ve samimi bir şekilde yürütülen sosyal ve çevresel projeler, markanın toplumun bir parçası olarak algılanmasını sağlar. Bu da, kriz anlarında dahi markaya olan güvenin sarsılmasını engeller. Özellikle dezenformasyon ve yanıltıcı bilginin 2025’in en büyük risklerinden biri olduğu bir dönemde (Global Risk Report), şeffaflık ve samimi iletişim markalar için kurtarıcı olabilir.

Müşteri Sadakatini Artırır: Tüketiciler, kendi değerleriyle örtüşen ve toplumsal ve çevresel fayda sağlayan markalara daha sadık kalır. Sosyal sorumluluk projeleri, rasyonel kararların ötesinde, duygusal bir bağlılık oluşturur. Bu sadakat, uzun vadede marka için paha biçilmez bir değere dönüşür. Deloitte araştırması, daha sürdürülebilir ürünlere para ödemeye istekli bir tüketici kitlesinin varlığını kanıtlıyor; bu fırsatı kaçırmak, pazardan geri kalmak anlamına gelir.

Çalışan Bağlılığını ve Motivasyonunu Yükseltir: Günümüz çalışanları için bir işte sadece iyi bir maaş almak yeterli değildir. Yaptıkları işin topluma ve çevreye bir fayda sağladığını hissetmek, onların iş tatminini ve şirkete olan bağlılığını artırır. Sosyal ve çevresel projelere dahil olan çalışanlar, kendilerini daha değerli ve anlamlı bir amaca hizmet ederken bulur, bu da işveren markasını güçlendirir. İyi ruh sağlığı olanların mutluluk oranı %60’ın üzerindeyken, kötü olanlarda bu oran %20’nin altında kalıyor; anlamlı işler, çalışanların ruh sağlığına da katkıda bulunuyor.

KSS ve ESG Arasındaki Fark

Kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) ve Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetim (ESG) kavramları genellikle birbirinin yerine kullanılsa da, temel yaklaşımları ve odaklandıkları noktalar farklıdır. Bir pazarlama yöneticisi olarak bu ayrımı bilmek, hem şirket içinde hem de dış paydaşlarla kurulan iletişimde netlik sağlar:

KSS, Gönüllülük Odaklıdır: KSS, bir markanın kendi insiyatifiyle ve genellikle iletişim stratejisinin bir parçası olarak yürüttüğü faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, bir sosyal kampanyadan, çalışan gönüllülüğü programına kadar geniş bir yelpazeyi kapsayabilir. KSS, çoğunlukla itibar yönetimi ve pazarlama amaçları için kullanılır ve finansal bir metrik olmaktan çok, bir marka duruşunu ifade eder.

ESG, Ölçülebilirlik ve Yatırımcı Odaklıdır: ESG, bir şirketin finansal risklerini ve performansını çevresel (Environmental), sosyal (Social) ve kurumsal yönetim (Governance) kriterlerine göre değerlendiren bir çerçevedir. Bu, gönüllü bir faaliyetten çok, yatırımcılar ve finansal piyasalar tarafından bir risk analizi ve sürdürülebilirlik göstergesi olarak kullanılır. ESG, sera gazı emisyonu, çalışan memnuniyeti puanı veya yönetim kurulu çeşitliliği gibi somut ve raporlanabilir metriklere dayanır.

Kısacası, KSS markanızın “iyi şeyler yapma” eylemini tanımlarken, ESG bu eylemlerin ne kadar ölçülebilir, yönetilebilir ve finansal açıdan sürdürülebilir olduğunu gösteren bir sistemdir. İki kavram birbirini besler; başarılı bir KSS projesi, şirketinizin ESG puanına olumlu katkıda bulunabilir ve yatırımcıların gözünde şirketinizin değerini artırabilir.

2. Proje Fikri Geliştirme: Doğru Hedefi Bulmak

Projenin başarısı, doğru fikri bulmakla başlar. Bu aşamada, markanızın değerlerini ve hedef kitlenizin ihtiyaçlarını bir araya getiren bir kesişim noktası bulmak esastır. Etkili bir sosyal ve çevresel proje, sadece popüler bir konuyu ele almakla kalmaz, aynı zamanda markanızın kimliğiyle doğal bir uyum içindedir. Aksi takdirde, tüketiciler ve çalışanlar bu çabayı samimiyetsiz bulacak ve markanıza olan güven sarsılacaktır.

Marka DNA’sı ve Değerlerle Uyumlu Alanı Seçme

Bir sosyal ve çevresel proje, markanızın DNA’sının bir uzantısı gibi hissettirmelidir. Tüketiciler, markanın değerleri ve sosyal/çevresel projesi arasında doğal bir bağ hissettiğinde, projeye olan inançları artar ve bu durum projenin samimiyetini güçlendirir. Bu uyum, aynı zamanda markanızın “amaç aklama” (purpose-washing) ve “yeşil aklama” (greenwashing) tuzağına düşmesini engeller. Aksi takdirde, proje yapmacık ve ticari bir çaba olarak algılanabilir, bu da marka itibarınıza telafisi zor zararlar verebilir.

Peki, markanız için doğru alanı nasıl seçersiniz?

Markanızın Kimliğine Odaklanın: Markanızın temel misyonu, vizyonu ve değerleri neler? Ürünleriniz, hizmetleriniz veya sektörünüz hangi toplumsal ve çevresel sorunlarla doğal olarak kesişiyor? Örneğin bir kozmetik markası beden olumlama kampanyalarını destekleyebilir ya da ambalaj atıklarını azaltmaya yönelik çevresel projeler geliştirebilir. Bir tekstil markası ise su tüketimini azaltma, geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı veya atık yönetimine odaklanabilir. Bu içgörü, projenizin temelini oluşturmalıdır.

İç Paydaşlarınızı Dinleyin: Çalışanlarınız, şirketin ruhunu en iyi anlayan kişilerdir. Onlara anketler yaparak veya odak grupları kurarak hangi sosyal ve çevresel konulara karşı duyarlı olduklarını ve ne gibi projelere dahil olmak istediklerini sorun. Çalışanların benimseyeceği bir proje, aynı zamanda iç motivasyonu ve bağlılığı da artıracaktır. Deloitte araştırması, çalışanların %90’ının işin bir amaç taşımasını çok önemli bulduğunu gösteriyor; bu, iç paydaşlarınızın sesini dinlemenin ne kadar kritik olduğunun bir kanıtı.

Sektörel Sorunları ve Çevresel Etkileri Değerlendirin: Faaliyet gösterdiğiniz sektörün yarattığı çevresel veya sosyal etkileri düşünün. World Economic Forum’un Future of Jobs 2025 raporuna göre, sürdürülebilirlik odaklı işler (“green jobs”) en hızlı büyüyen kategorilerden biri ve yeni işlerin %70’i teknoloji ve sürdürülebilirlik alanlarında. Bu, sadece bir trend değil, iş dünyasının dönüşümünün kanıtı. Bir tekstil markası su tüketimi veya atık yönetimi konularına eğilerek hem sektörün sorununa çözüm bulabilir hem de pazardaki itibarını yükseltebilir. Bir enerji şirketi yenilenebilir enerji yatırımlarına odaklanabilir, bir teknoloji şirketi ise dijital atık yönetimi veya veri merkezlerinin karbon ayak izini azaltma projelerine yönelebilir. Bu yaklaşım, sadece imajınızı parlatmakla kalmaz, aynı zamanda iş modelinizi daha sürdürülebilir hale getirir ve sizi gelecekteki işgücü ve müşteri taleplerinin önüne koyar.

Hedef Kitlenin İhtiyaçlarını Anlama

Markanızın değerleriyle uyumlu bir alan belirlemek kadar, hedef kitlenizin gerçekten neye önem verdiğini anlamak da hayati önem taşır. Yanlış bir konuyu seçmek, projenizin beklenen etkiyi yaratmasını engelleyebilir ve hatta olumsuz geri bildirimlere yol açabilir. Bu nedenle, kapsamlı bir araştırma yapmak kritik öneme sahiptir. Peki, hedef kitlenizin nabzını nasıl tutabilirsiniz?

Trend Analizi ve Sosyal Dinleme: Tüketiciler sosyal medyada ve dijital platformlarda fikirlerini açıkça belirtiyor. Bu platformları takip ederek, hangi toplumsal ve çevresel konuların gündemde olduğunu, tüketicilerin hangi sorunlar hakkında konuştuğunu ve hangi sivil toplum kuruluşlarını desteklediklerini analiz edebilirsiniz. Sosyal dinleme araçları kullanarak markanız, sektörünüz veya ilgili sosyal ve çevresel konular hakkında yapılan konuşmaları izlemek, tüketici eğilimleri ve duyguları hakkında değerli içgörüler sunar. Özellikle iklim kaygısı, döngüsel ekonomi, karbon nötrlüğü gibi kavramlar giderek daha fazla gündemde; bu konuşmaları takip etmek, projenizin doğru zeminde olmasını sağlar.

Anketler ve Odak Grupları: Kendi hedef kitlenize doğrudan ulaşarak onların hangi sosyal ve çevresel konulara karşı duyarlı olduğunu ve hangi konularda bir markadan destek beklediklerini anlamaya çalışın. Küçük bir online anket ya da belirli bir konu üzerinde derinlemesine tartışmalar yürüteceğiniz odak grupları, yüzeysel verilerin ötesine geçmenizi sağlar. Deloitte araştırması, Gen Z ve Millenniallerin çevreye karşı yüksek kaygı düzeyine sahip olduğunu gösteriyor; bu nesillere hitap ediyorsanız, çevresel konular projenizin merkezinde olmalı.

Derinlemesine Röportajlar: Hedef kitlenizin yaşam tarzı ve değerleri hakkında daha kişisel bilgiler edinmek için birebir görüşmeler yapın. Bu görüşmeler, bir konunun onlar için neden önemli olduğunu anlamanıza ve projenizin bu hassasiyetlere nasıl hitap edebileceğini keşfetmenize yardımcı olur. Örneğin, bir tüketicinin neden tek kullanımlık plastikten kaçındığını veya neden karbon ayak izi düşük ürünler tercih ettiğini anlamak, projenizin mesajını daha etkili hale getirir.

Sorun Keşfi ve Değişim Teorisi: Etki Odaklı Düşünme

Başarılı bir sosyal ve çevresel proje, bir sorunun sadece yüzeydeki belirtilerini değil, kök nedenini ele alır. Birçok proje, bir sorunun “görünen” kısmına odaklanır, ancak kalıcı etki yaratmak için o sorunun kaynağına inmek gerekir. Bunun için kullanabileceğiniz birkaç temel yöntem bulunur:

5 Neden Analizi (5 Whys):
Neden sel felaketleri artıyor?
→ Çünkü yoğun yağış sonrası toprak suyu yeterince ememiyor.
Neden toprak suyu ememiyor?
→ Çünkü bitki örtüsü azaldı ve toprak yüzeyi geçirgenliğini kaybetti.
Neden bitki örtüsü azaldı?
→ Çünkü bölgede ormansızlaşma ve tarım alanlarının aşırı genişlemesi yaşandı.
Neden ormansızlaşma ve tarım genişlemesi oldu?
→ Çünkü orman alanları kısa vadeli ekonomik kazançlar (tarım, inşaat, odun ticareti vb.) için tahrip edildi.
Neden kısa vadeli kazanç uzun vadeli çevresel risklerin önüne geçti?
→ Çünkü sürdürülebilir arazi kullanımı politikaları uygulanmadı ve ekosistem hizmetlerinin değeri yeterince bilinmiyor.

Sorun Ağacı Analizi: Bir sorunu bir ağacın gövdesi olarak düşünün. Sorunun altında yatan nedenler “kökler”, sorunun yol açtığı sonuçlar ise “dallar ve yapraklar”dır. Bu görselleştirme, neden-sonuç ilişkilerini daha net görmenizi sağlar ve projenizin nereye odaklanması gerektiğini belirlemenize yardımcı olur. Örneğin, “plastik atık kirliliği” bir sorunsa, köklerinde “tek kullanımlık ürün üretimi”, “geri dönüşüm altyapısının yetersizliği”, “tüketici farkındalığının düşüklüğü” gibi nedenler olabilir.

Bulduğunuz kök nedenler üzerine bir proje inşa etmeden önce, projenizin yaratacağı etkiyi netleştirmelisiniz. İşte bu noktada Değişim Teorisi (Theory of Change) devreye girer.

Değişim Teorisi, projenizin başlangıcından itibaren ulaşmayı hedeflediğiniz uzun vadeli hedeflerle, gerçekleştireceğiniz kısa vadeli faaliyetler arasındaki mantıksal bağlantıyı kuran bir metodolojidir. Basitçe, projenizin nasıl bir değişim yaratacağını adım adım gösteren bir yol haritasıdır.

Değişim Teorisi oluştururken şu sorulara yanıt ararsınız:

Kısa Vadeli Çıktılar: Proje sonucunda hemen ne elde edeceğiz? (Örneğin, X ton plastik atık toplandı, Y sayıda ağaç tohumu atıldı, Z kişiye sürdürülebilirlik eğitimi verildi.)

Orta Vadeli Sonuçlar: Bu çıktıların etkisiyle neler değişecek? (Örneğin, geri dönüşüm oranları arttı, karbon emisyonu azaldı, tüketici davranışları değişti.)

Uzun Vadeli Etki: Nihai hedefimiz nedir? Ne gibi bir toplumsal ve çevresel değişim yaratmayı amaçlıyoruz? (Örneğin, döngüsel ekonomiye katkı sağlamak, bölgesel iklim dayanıklılığını artırmak, sürdürülebilir tüketim kültürü oluşturmak.)

Bu metodoloji, projenizin adımlarını somutlaştırarak, her bir faaliyetin neden yapıldığını ve hangi hedefe hizmet ettiğini netleştirir. Sadece iyi niyetli bir çaba olmaktan çıkıp, ölçülebilir ve stratejik bir etki yaratmanızı sağlar. Global Risk Report’un vurguladığı gibi, iklim ve çevresel riskler artık uzun vadeli değil, acil riskler; bu nedenle projenizin kısa, orta ve uzun vadeli etkilerini net bir şekilde tanımlamak, aciliyetle hareket etmenizi sağlar.

3. Planlama ve Strateji: Fikirden Eyleme

Bir sosyal ve çevresel proje fikrini belirledikten sonra, onu somut bir eylem planına dönüştürmek gerekir. Bu aşama, projenizin başarılı ve sürdürülebilir olmasını sağlar. Doğru planlama, kaynaklarınızı en verimli şekilde kullanmanıza ve hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olur. Özellikle çevresel projelerde, etkinin ölçülebilir ve raporlanabilir olması, hem paydaşlarınıza hesap verebilmeniz hem de ESG raporlamalarınızda kullanabilmeniz açısından kritiktir.

SMART Hedefler Belirleme

Sosyal ve çevresel projenizin başarısını ölçebilmek ve ekibinizi doğru yönde motive edebilmek için hedeflerinizi SMART (Specific, Measurable, Achievable, Relevant, Time-bound) çerçevesinde belirlemelisiniz.

S – Spesifik (Specific): Hedefiniz net ve anlaşılır olmalı. “Daha sürdürülebilir olmak” gibi genel bir ifade yerine, hangi çevresel etkiyi azaltmak istediğinizi belirtin. Örneğin:
“2025 yılına kadar ofisimizdeki tek kullanımlık plastikleri tamamen kaldırmak”
“Üretim sürecinde su tüketimini %30 azaltmak”

M – Ölçülebilir (Measurable): Başarıyı gösterecek somut veriler belirleyin. Bu, ilerlemenizi takip etmeyi ve raporlamayı kolaylaştırır. Örneğin:
“Her ay 200 kg geri dönüştürülebilir atığın ayrıştırılmasını sağlamak”
“Bir yıl içinde enerji tüketimini 50.000 kWh azaltmak”

A – Ulaşılabilir (Achievable): Hedefiniz mevcut kaynaklar, ekip kapasitesi ve zaman çizelgesiyle uyumlu olmalı. Gerçekçi ama motive edici hedefler seçin. Örneğin:
“İlk 6 ayda şirketin üç departmanında atık ayrıştırma sistemini kurmak”
“Enerji verimliliği eğitimiyle çalışanların %70’ine ulaşmak”

R – İlgili (Relevant): Hedefiniz, markanızın veya kurumunuzun sürdürülebilirlik stratejisiyle uyumlu olmalı. Yani belirlenen hedef, iklim kriziyle mücadeleye veya kaynak verimliliğine somut katkı sunmalı. Örneğin:
“Karbon ayak izimizi azaltmak için yenilenebilir enerji tedarikine geçmek”
“Ürün ambalajlarımızı %100 geri dönüştürülebilir malzemelerden üretmek”

T – Zamana Bağlı (Time-bound): Hedefinizin süresini netleştirin. Belirli bir takvim, motivasyonu ve hesap verebilirliği artırır. Örneğin:
“2026 yılı sonuna kadar sıfır atık ofis sertifikası almak”
“Bir yıl içinde karbon emisyonlarını %20 azaltmak”

Zaman Çizelgesi ve Proje Yönetimi Araçları

Projenin takibini kolaylaştırmak için bir zaman çizelgesi oluşturmak ve uygun proje yönetimi araçlarını kullanmak hayati öneme sahiptir. Bu araçlar, görev dağılımını, sorumlulukları ve son teslim tarihlerini netleştirerek ekibinizin koordinasyonunu artırır. Özellikle çok paydaşlı ve karmaşık çevresel projelerde, net bir yönetim sistemi kaos önleyici bir unsurdur.

Gantt Şeması: Proje adımlarını, başlangıç ve bitiş tarihlerini görselleştirmek için kullanılır. Bir projenin hangi aşamasının ne zaman biteceğini ve hangi görevlerin birbiriyle bağlantılı olduğunu net bir şekilde görmenizi sağlar. Çevresel etki ölçümü, paydaş toplantıları, raporlama süreçleri gibi kritik aşamaları takip etmek için idealdir.

Kanban Panoları: Görevleri “Yapılacaklar,” “Yapılıyor” ve “Tamamlandı” gibi sütunlara ayırarak projenin ilerleyişini takip etmek için kullanılır. Ekip üyelerinin kimin hangi görevde olduğunu anında görmesi, iletişimi güçlendirir ve projenin akışını hızlandırır.

Kontrol Listesi (Checklist): Projenin her aşaması için basit kontrol listeleri oluşturarak hiçbir adımın atlanmamasını sağlayabilirsiniz. Özellikle çevresel etki ölçümü, yasal izinler, raporlama gereksinimleri gibi detaylı süreçlerde kontrol listeleri, hata payını minimuma indirir.

Bu araçlar, projenizin kaotik bir süreç olmaktan çıkıp, şeffaf ve yönetilebilir bir akışa dönüşmesine yardımcı olur. Ayrıca, ESG raporlaması ve paydaş iletişimi için gerekli dokümantasyonu düzenli tutmanızı sağlar.

4. Sosyal ve Çevresel Etkiyi Ölçmek: Değer Yaratmanın Kanıtı

Bir sosyal ve çevresel projenin başarısı, yalnızca iyi niyetle değil, somut ve ölçülebilir sonuçlarla kanıtlanabilir. Pazarlama ve marka ekipleri için bu, projenin toplumsal ve çevresel etkisini ve marka değerine olan katkısını göstermek adına hayati bir adımdır. Ölçümleme, projenin yalnızca ne kadar “iyi” olduğunu değil, aynı zamanda ne kadar etkili olduğunu da ortaya koyar.

Sosyal ve çevresel etkiyi ölçmek, finansal raporlamadan daha karmaşık bir süreç olabilir, çünkü hem nicel (sayısal) hem de nitel (kalitatif) verileri bir araya getirmeyi gerektirir. Ancak bu çaba, hem iç paydaşlarınıza (yönetim, çalışanlar) hem de dış paydaşlarınıza (müşteriler, yatırımcılar, sivil toplum) hesap verebilmenizi sağlar ve markanızın güvenilirliğini pekiştirir.

Nicel (Kantitatif) Metrikler: Sayısal Verilerle Konuşmak

Bu metrikler, projenizin doğrudan ve kolayca ölçülebilir sonuçlarını gösterir. Başlangıçta belirlediğiniz SMART hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını kanıtlamak için kullanılırlar. Özellikle çevresel projeler için nicel metrikler, ESG raporlaması ve yatırımcı ilişkileri açısından kritik öneme sahiptir.

Çevresel Metrikler (Özellikle Önemli):

  • Karbon Ayak İzi Azaltımı: Projeniz sonucunda ne kadar CO₂ emisyonu azaldı? Ton cinsinden ifade edilir ve sera gazı protokollerine göre ölçülür.
  • Su Tüketimi ve Tasarrufu: Kaç litre su tasarrufu sağlandı? Su stresi yaşayan bölgelerde özellikle kritik bir metriktir.
  • Atık Yönetimi: Geri dönüştürülen, yeniden kullanılan veya bertaraf edilen atık miktarı (kilogram veya ton olarak).
  • Yenilenebilir Enerji Kullanımı: Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçişin oranı ve miktarı.
  • Biyoçeşitlilik Koruması: Koruma altına alınan doğal alan büyüklüğü, tehdit altındaki türlere sağlanan destek.
  • Döngüsel Ekonomiye Katkı: Geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı, ürün ömrü uzatma programları, onarım hizmetleri gibi faaliyetlerin ölçülmesi.

Erişim ve Etkileşim: Projenizle ilgili sosyal medya paylaşımlarının erişimini, etkileşim oranlarını (beğeni, yorum, paylaşım), web sitesi ziyaretlerini ve basın yansımalarını takip edin. Bu veriler, projenizin ne kadar kişiye ulaştığını ve ne kadar ilgi çektiğini gösterir. Özellikle Gen Z ve Millennialler sosyal medyada aktif olduğundan, dijital erişim metrikleri bu nesillere ulaşmanın göstergesidir.

Finansal ve Operasyonel Metrikler: Toplanan fon miktarı, gönüllü katılımcı sayısı, atılan tohum sayısı, verilen sürdürülebilirlik eğitimi saatleri, kurulan güneş paneli sayısı veya dağıtılan yenilenebilir enerji kiti miktarı gibi somut rakamlar, projenin fiziksel çıktılarını belgeler. Bu sayılar, projenizin ne kadar büyük ölçekli ve başarılı olduğunu gösterir.

Davranışsal Değişim: Tüketicilerin proje sonrası davranışlarında bir değişiklik olup olmadığını ölçün. Örneğin, geri dönüştürülebilir ürün satışlarında artış, karbon nötr teslimat seçeneğinin kullanım oranındaki yükseliş, tek kullanımlık plastik tüketiminde azalma veya sosyal medya kampanyası sonrası belirli bir çevre hashtag’i kullanım oranındaki artış, projenizin davranışsal etki yarattığının bir göstergesidir. Deloitte araştırması, tüketicilerin sürdürülebilir ürünlere daha fazla para ödemeye istekli olduğunu gösteriyor; bu değişimi ölçmek, projenizin pazar etkisini de ortaya koyar.

Nitel (Kalitatif) Metrikler: Hikayeler ve Duygularla Derinleşmek

Sayılar her şeyi anlatamaz. Bir projenin gerçek etkisi, insanların hayatında yarattığı değişimde, çevresel dönüşümde ve marka algısındaki derinleşmede yatar. Bu etkiyi yakalamak için nitel metrikler kullanılır.

Algı ve İtibar Değişimi: Projeden önce ve sonra marka algısı üzerine anketler yaparak, markanızın ne kadar güvenilir, samimi, çevre dostu ve sosyal bir kurum olarak görüldüğünü ölçün. Müşteri ve çalışan geri bildirimleri, marka algınızdaki ince değişimleri ortaya koyar. Özellikle “çevre dostu”, “sürdürülebilir”, “sorumlu” gibi niteliklerin marka algısında ne kadar güçlendiğini izlemek, projenizin itibar etkisini gösterir.

Hikaye Anlatıcılığı: Projenizden etkilenen kişilerin (katılımcılar, gönüllüler, faydalanıcılar, yerel topluluklar) hikayelerini ve tanıklıklarını derleyin. Videolar, röportajlar ve yazılı paylaşımlar, projenizin insanlara ve doğaya dokunan yönünü ve yarattığı duygusal bağı gösterir. Örneğin, bir ormancılık projesinde yerel bir köylünün “artık temiz havaya ulaşabiliyoruz” diyerek yaptığı paylaşım, nicel verilerden çok daha ikna edici olabilir. Bu hikayeler, projenizin sadece bir istatistik olmadığını, gerçek yaşamları ve ekosistemleri dönüştürdüğünü kanıtlar.

Çalışan Memnuniyeti ve Bağlılığı: Projeye dahil olan çalışanların memnuniyetini ve bağlılığını ölçün. Çalışan anketleri, gönüllülük programlarına katılım oranları ve iç iletişimdeki geri bildirimler, projenin işveren markasına olan katkısını ortaya koyar. Deloitte araştırması, işini anlamlı bulan ve şirket değerleriyle uyumlu olanların %50’den fazlasının mutlu olduğunu gösteriyor. Çalışanlarınızın projeyle ilgili hissettikleri gurur ve aidiyet, iş yerinde daha yüksek performans, daha düşük işten ayrılma oranları ve daha güçlü bir şirket kültürü anlamına gelir.

Paydaş Geri Bildirimleri: Proje ortaklarınızın (STK’lar, yerel yönetimler, tedarikçiler, topluluklar) değerlendirmelerini toplayın. Onların perspektifinden projenin ne kadar etkili ve sürdürülebilir olduğunu anlamak, gelecekteki projelerinizin kalitesini artırır ve güven ortamını güçlendirir.

Raporlama ve Sonuç Paylaşımı: Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik

Elde ettiğiniz verileri sadece kendi içinizde tutmakla kalmayın. Bir etki raporu hazırlayarak paydaşlarınızla (müşteriler, çalışanlar, yatırımcılar, kamuoyu) şeffaf bir şekilde paylaşın. Raporunuzda hem sayısal verileri hem de insan ve doğa hikayelerini bir araya getirerek projenizin bütünsel etkisini anlatın. Bu rapor, markanızın sadece konuştuğunu değil, eyleme geçtiğini ve sonuç yarattığını kanıtlar.

Raporunuzda şunlara yer verin:

  • Proje Hedefleri ve Gerçekleşenler: SMART hedeflerinize ne kadar ulaştınız? Hedeflenen ve gerçekleşen rakamları şeffaf bir şekilde paylaşın.
  • Çevresel ve Sosyal Etki Metrikleri: Karbon azaltımı, su tasarrufu, atık azaltma gibi çevresel çıktıları; toplumsal fayda, çalışan ve müşteri memnuniyeti gibi sosyal çıktıları detaylandırın.
  • Hikayeler ve Görseller: Projenin insani ve çevresel yüzünü gösteren fotoğraflar, videolar ve tanıklıklar ekleyin.
  • Zorluklar ve Öğrenilenler: Projenin sorunsuz geçmediğini kabul edin. Karşılaştığınız zorlukları ve bunlardan ne öğrendiğinizi paylaşmak, markanızın samimiyetini ve şeffaflığını güçlendirir.
  • Gelecek Planları: Projenin sürdürülebilirliği nasıl sağlanacak? Gelecek dönem hedefleriniz neler? Bu, projenizin bir defalık bir PR çabası değil, uzun vadeli bir taahhüt olduğunu gösterir.

Unutmayın, sosyal ve çevresel etkiyi ölçmek, projenizin sonu değil, bir sonraki projeniz için bir öğrenme ve gelişme fırsatıdır. Her proje, bir sonraki adımın daha bilinçli, daha etkili ve daha cesur olmasını sağlar. Global Risk Report’un vurguladığı gibi, çevresel tehditler her geçen gün daha acil hale geliyor; bu nedenle etkilerinizi ölçmek ve iyileştirmek, sadece iyi bir uygulama değil, hayati bir zorunluluktur.

5. Unutulmaması Gerekenler: Başarılı Bir Projenin Altın Kuralları

Bir sosyal ve çevresel proje hazırlarken, planlama ve uygulama aşamaları kadar, temel felsefeniz de projenin başarısını belirler. Bu bölüm, bir markanın sosyal ve çevresel etkiyi en üst düzeye çıkarması için göz ardı etmemesi gereken etik ve stratejik prensipleri ele alıyor. Bu prensipler, projenizin samimi, etkili ve uzun ömürlü olmasını sağlar.

Çalışan Gönüllülüğünün Önemi: İçeriden Başlayan Değişim

Sosyal ve çevresel projeler sadece dış paydaşlara yönelik bir iletişim aracı değildir. Aynı zamanda, şirket içinde güçlü bir kültürel bağ oluşturmanın en etkili yollarından biridir. Çalışanları projeye gönüllü olarak dahil etmek, onlara sadece bir görev değil, aynı zamanda anlamlı bir amaç sunar.

Deloitte araştırması, çalışanların %90’ının işin bir amaç taşımasını çok önemli bulduğunu ve amaçsız hissettikleri işlerden ayrılmaktan çekinmediklerini gösteriyor. Çalışan gönüllülüğü, işveren markasını güçlendirir, çünkü çalışanlar şirketlerinin sadece kâr odaklı olmadığını, aynı zamanda topluma ve çevreye fayda sağladığını görerek kuruma olan bağlılıkları artar. Bu durum, çalışanların motivasyonunu yükseltir, işten ayrılma oranlarını düşürür ve yeni yeteneklerin şirkete çekilmesini kolaylaştırır.

Ayrıca, çalışan gönüllülüğü projeleri, ekipler arası işbirliğini güçlendirir ve şirket kültürünün daha kapsayıcı, empatik ve amaç odaklı olmasını sağlar. 

Future of Jobs 2025 raporuna göre, yeşil işler ve sürdürülebilirlik alanları en hızlı büyüyen sektörler arasında. Çalışanlarınıza bu alanlarda deneyim kazanma fırsatı sunmak, onların kariyer gelişimine katkıda bulunur ve şirketinizin geleceğe hazır bir iş gücüne sahip olmasını sağlar.

Şeffaflık ve Samimiyet: İletişimin Temel Taşı

Bir sosyal ve çevresel projeyi başarıyla yürütmek, onu samimi bir şekilde pazarlamaktan geçer. Ancak burada odak nokta, bir ürünün reklamını yapmak değil, yaratılan sosyal ve çevresel etkiyi dürüstçe ve şeffaf bir dille anlatmaktır. Tüketiciler, markaların sosyal ve çevresel projelere yönelik çabalarının gerçek olup olmadığını anlamakta giderek daha yetenekli hale geliyor.

Global Risk Report 2025, yanıltıcı bilgi ve dezenformasyonun en büyük kısa vadeli risklerden biri olduğunu vurguluyor. Bu bağlamda, markanızın iletişiminde şeffaf ve dürüst olmak, sadece etik bir sorumluluk değil, aynı zamanda itibarınızı korumak için hayati bir stratejidir. Projenin bütçesi, ortakları ve elde edilen sonuçlar hakkında açık olmak, markanızın güvenilirliğini pekiştirir.

Proje boyunca yaşanan zorlukları ve öğrenilen dersleri de paylaşmak, markanın insan odaklı ve samimi bir yaklaşıma sahip olduğunu gösterir. Hiçbir proje mükemmel değildir; bazı hedeflere ulaşılamayabilir, beklenmedik sorunlarla karşılaşılabilir. Bu durumları gizlemek yerine açık bir şekilde paylaşmak, markanızın dürüstlüğünü ve öğrenmeye açık olduğunu gösterir.

Unutmayın ki, pazarlama dilinden uzak, hikaye odaklı ve gerçekçi bir anlatım, tüketiciyle kurulan duygusal bağı güçlendirir. Tüketiciler, özellikle Gen Z ve Millennialler, markaların “mükemmel” görünmesini değil, “gerçek” olmasını istiyor.

“Greenwashing” ve “Purpose-washing” Tuzağından Kaçınma: Samimiyetin Sınırları

Bu iki kavram, bir markanın imajını korumak için en önemli risklerden birini oluşturur. Tüketiciler, özellikle genç nesiller, bu tuzaklara düşen markaları hızla fark ediyor ve cezalandırıyor.

Greenwashing (Yeşil Aklama): Bir şirketin çevreci olmadığı halde kendisini çevreci gibi göstermesidir. Örneğin, sürdürülebilir olmayan bir üretim sürecine sahip bir markanın, küçük bir çevreci projesini pazarlaması buna örnektir.

Global Risk Report, iklim değişikliğinin artık uzak bir gelecek riski değil, bugünün acil sorunu olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda, markaların çevresel iddialarını destekleyecek somut eylemleri ve verileri olmalıdır. Aksi halde, tüketiciler tarafından hızla ifşa edilir ve marka itibarı telafisi zor hasarlar alır.

Purpose-washing (Amaç Aklama): Bir markanın toplumsal veya çevresel bir amaca sahip olduğunu iddia etmesi ancak bu amaca yönelik çabalarının yetersiz, yüzeysel veya samimiyetsiz olmasıdır. Örneğin, sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için kadın haklarına duyarlı bir kampanya yürüten ancak şirket içi politikalarında cinsiyet eşitliğini sağlamayan bir marka, bu tuzağa düşmüş demektir. Ya da iklim değişikliğine karşı bir kampanya yürüten ancak kendi operasyonlarında karbon emisyonunu azaltmak için hiçbir adım atmayan bir şirket, purpose-washing yapmaktadır.

Bu tuzaklara düşmemek için, projenizin markanızın temel değerleriyle ve iş yapış biçiminizle tutarlı olduğundan emin olun. Sosyal ve çevresel projeleriniz, pazarlama stratejinizin bir parçası değil, iş stratejinizin bir uzantısı olmalıdır. Aksi halde, tüketiciler tarafından hızla fark edilebilir ve marka itibarınızda telafisi zor hasarlara yol açabilir.

Deloitte araştırması, Gen Z ve Millenniallerin iş başvurusu yaparken şirketin çevresel etkisini araştırdığını gösteriyor. Bu, onların sadece tüketici değil, aynı zamanda potansiyel çalışan olarak da markanızın gerçekliğini sorguladığı anlamına geliyor. Greenwashing veya purpose-washing yaptığınızda, hem müşterilerinizi hem de yetenekli çalışan adaylarınızı kaybedersiniz.

Sürdürülebilirlik ve Uzun Vadeli Etki: Anlık Hevesten Kalıcı Değişime

Bir defalık bağışlar veya tek seferlik kampanyalar yerine, uzun vadede devam edebilecek ve kalıcı bir etki yaratacak projeler daha değerlidir. Sürdürülebilir bir proje, sadece bir sorunu çözmekle kalmaz, aynı zamanda gelecekte benzer sorunların ortaya çıkmasını da engeller veya azaltır.

Projenizi, yıllar içinde büyüyebilecek, gelişebilecek ve toplumsal ve çevresel dönüşümü tetikleyebilecek bir platform olarak tasarlayın. Bu yaklaşım, markanızın sosyal ve çevresel etki alanındaki liderliğini pekiştirir ve gerçekten anlamlı bir fark yaratmanızı sağlar.

Future of Jobs 2025 raporu, sürdürülebilirlik odaklı işlerin en hızlı büyüyen kategorilerden biri olduğunu ve yeni işlerin %70’inin teknoloji ve sürdürülebilirlik alanlarında olacağını gösteriyor. Bu, sadece bir trend değil, ekonominin ve iş dünyasının yeniden yapılanmasının bir kanıtı. Markanız, uzun vadeli ve sürdürülebilir projelerle bu dönüşümün öncüsü olabilir ve gelecekte iş gücü piyasasında rekabet avantajı kazanabilir.

Uzun vadeli projeler, aynı zamanda paydaşlarınızla daha derin ve anlamlı ilişkiler kurmanızı sağlar. Bir yıllık bir kampanya yerine, beş yıllık bir sürdürülebilirlik programı, tüketicilerin ve çalışanların markanıza olan güvenini ve bağlılığını kat be kat artırır.

Aciliyet ve Cesaret: Artık Beklemenin Zamanı Geçti

Global Risk Report 2025, aşırı hava olayları, biyoçeşitlilik kaybı, ekosistem çöküşü ve doğal kaynak kıtlığının artık “gelecek risk” değil, “şu anki risk” olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. İklim değişikliğine bağlı felaketler bugün gerçekleşiyor ve her geçen gün daha şiddetleniyor.

Bu bağlamda, markanızın sosyal ve çevresel projeleri artık “güzel olur” kategorisinden “olmazsa olmaz” kategorisine geçti. Gen Z ve Millennialler, 2030’da küresel iş gücünün %74’ünü oluşturacak. Eğer markanız bu nesillerin değerlerine hitap etmiyorsa, gelecekte ne müşteriniz kalacak ne de çalışanınız.

Deloitte araştırması, bu nesillerin %65’inin son bir ay içinde çevre için kaygı hissettiğini gösteriyor. Bu sadece bir hissiyat değil, satın alma kararlarını, kariyer tercihlerini ve marka sadakatini doğrudan etkileyen bir gerçeklik. Bu nesiller, markaların ne söylediğine değil, ne yaptığına bakıyor. Eğer markanız çevresel ve sosyal etkisini ciddiye almıyorsa, onların radarından çıkmaya hazır olun.

Artık harekete geçme zamanı. Sosyal ve çevresel projeler, markanızın geleceğini güvence altına almanın, itibarınızı güçlendirmenin, en yetenekli çalışanları çekmenin ve tüketicilerle kalıcı bağlar kurmanın en etkili yolu. Beklemeyin, cesur olun ve eyleme geçin.

Kapanış: İlk Adımı Atma Zamanı

Tebrikler, rehberin sonuna geldiniz! Artık markanız için sosyal ve çevresel projeler geliştirme konusunda sağlam bir temele sahipsiniz. Ancak unutmayın, en büyük etki, ilk adımı atmakla başlar.

Dünya değişiyor ve hızla değişiyor. İklim krizi, toplumsal kutuplaşma, eşitsizlik ve çevresel yıkım artık teorik riskler değil, günlük gerçekliklerimiz. Global Risk Report’un vurguladığı gibi, bu riskler her geçen gün daha acil hale geliyor. Markanız, bu değişimin bir parçası olmayı mı yoksa dışında kalmayı mı seçecek?

Gen Z ve Millennialler, 2030’da küresel işgücünün %74’ünü oluşturacak ve onlar için iş sadece para kazanmak değil, anlam aramak, değerlerle uyum sağlamak ve dünyayı daha iyi bir yer bırakmak. Eğer markanız bu nesillerin beklentilerine cevap vermiyorsa, gelecekte ne müşteri bulacaksınız ne de yetenekli çalışan.

Future of Jobs raporu, sürdürülebilirlik ve yeşil işlerin en hızlı büyüyen alanlar olduğunu gösteriyor. Bu, sadece iş dünyasının geleceği değil, aynı zamanda markanızın itibarını güçlendirme, rekabet avantajı kazanma ve uzun vadeli başarıyı garantileme fırsatı.

Bu rehberden öğrendiklerinizle markanız için bir sonraki adımı atmaya ne dersiniz?

Pazarlama ve marka stratejilerinizi sosyal ve çevresel etkiyle birleştirmek, projenizi hayata geçirmek veya daha fazla bilgi almak için bizimle iletişime geçin. Ekibimiz, markanızın hikayesini güçlendirmek, geleceğe hazır bir strateji oluşturmak ve gerçekten fark yaratan projeler geliştirmek için size destek olmaya hazır.

Unutmayın: Dünya beklemiyor. Tüketiciler beklemiyor. Çalışanlar beklemiyor. Siz de beklemeyin.

Harekete geçin. Cesur olun. Fark yaratın.

— Zeynep Buket Akdeniz Deveci

Gönüllülük Projeleri: Çalışan Gönüllülüğü & Kurumsal Gönüllülük

Çalışanlar arasında oluşan “sessiz istifa” trendinin yükseldiği son yıllarda, iş yerlerine bağlılık oluşturmanın en etkili yollarından biri çalışan gönüllülüğü ve kurumsal gönüllülük programlarını destekleyerek, gönüllülük projelerinde yer almak oluyor.

Şirketinizde ortak bir amaç oluşturarak ekip ruhunu güçlendirirken, ülkenize ve Dünya’ya iyi gelecek etkinliklere katılmak hem çalışan bağlılığını artıracak hem de  işveren markası kimliğinizi güçlendirecek. 

Bu yazımızda çalışan gönüllülüğü terimini istatistiklerle açıklarken, kurum olarak yapabileceğiniz gönüllülük projelerinden bahsedeceğiz.

İçindekiler

  1. Çalışan Gönüllülüğü (Kurumsal Gönüllülük Programı) Nedir?
  2. İşverenler ve Çalışanlar Olarak Neden Gönüllülük Projelerine Katılmayı Düşünmeliyiz?
  3. İstatistiklerle Çalışan Gönüllülüğü
  4. Türkiye’de Gönüllülük Projeleri

Çalışan Gönüllülüğü (Kurumsal Gönüllülük Programı) Nedir?

Kısaca açıklamak gerekirse, kurumsal gönüllülük programı veya ‘çalışan gönüllülüğü’, çalışanların yerel veya küresel çapta faaliyetlerini sürdüren kurumlara, kar amacı gütmeyen kuruluşlara veya sosyal etki yaratan organizasyonlara gönüllü olarak zaman ayırmalarını teşvik eden ve bu fırsatları sağlayan bir tür kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) uygulamasıdır.

Genellikle çalışanlara bir fayda olarak sunulur. Örneğin, bir kurum çalışanlarına yılda ücretli gönüllülük günleri sunabilir.

İşverenler ve Çalışanlar Olarak Neden Gönüllülük Projelerine Katılmayı Düşünmeliyiz?

Gerçek Bir Etki Yaratma

Kurumsal sosyal sorumluluk, iş dünyasında giderek artan bir ilgi alanı haline gelmiş durumda ve işletmelerin sürdürülebilir bir şekilde, toplumsal fayda odaklı faaliyetlerde bulunmalarına dair artan bir beklenti var.

Tüm ekibinizin sadece üç ayda bir 2 saat gönüllülük programlarına katılmasının bu kuruluşlar için ne kadar değerli olabileceğini bir düşünün. Bu tür katkılar, sivil toplum kuruluşlarının sürdürülebilir kılar ve topluma önemli ölçüde fayda sağlar.

Çalışan Bağlılığı Oluşturma

Daha fazla şirketin hibrit veya tamamen uzaktan çalışma modeline geçmesiyle birlikte, yüz yüze iletişimin azalması, çalışanlarınızın refahını her zamankinden daha önemli hale getiriyor. Şirketinizde ortak bir amaç oluşturmak ve çalışanlara birlikte, anlam taşıyan ve ‘iyi hissettiren’ işler yapmaları için başka bir yol sunmak, çalışan moralini artırmanın ve onları mutlu etmenin en iyi yollarından biri.

Şu anda dünyayı kasıp kavuran “sessiz istifa” trendine karşın daha güçlü bir topluluk duygusu oluşturmak, genç ve sosyal açıdan milenyum kuşağı çalışanlarını bağlı tutmaya  yardımcı olabilir.

Ekip Oluşturma

Kurumsal gönüllülüğe katılmak, genellikle bağlantısı olmayan departmanlar arasındaki ilişkileri ve işbirliklerini geliştirmeye yardımcı olabilir. Bu, daha verimli, birbiriyle bağlantılı ekiplerin oluşmasına ve çalışanların işyerinde sosyal bağlantılarını kuvvetlendirmelerine/güçlendirmelerine olanak tanır.

İstatistiklerle Çalışan Gönüllülüğü 

  • Çalışanların %80’i grup gönüllülüğünün, iş arkadaşlarıyla ilişkilerini güçlendirdiğini ifade ediyor. (1)

Ekip gönüllülüğü günlerinde, şirket içindeki hiyerarşi gerçek anlamda göz ardı edilir. Tüm ekip, eşit bir zeminde çalışır ve genellikle ortak bir hedefe yönelik birlikte çalışırken karşılaşılan ortak engellerle mücadele eder. Bu durum, iş ilişkilerinin güçlenmesinin, farklı departmanlar arasında yeni bağlantılar kurulmasına ve çalışanların birbirleriyle daha iyi iletişim kurmasına olanak tanır.

Bu, çalışanların birbirlerine daha yakın hissetmelerine ve işbirliği içinde daha verimli çalışmalarına olanak sağlayarak, işyerindeki genel atmosferi olumlu yönde etkileyebilir. Bu da, çalışanların motivasyonunu ve memnuniyetini artırabilir, dolayısıyla kuruluşunuzdaki genel başarıya katkı sağlayabilir.

  • Çalışanların %87’si, şirketleri aracılığıyla gönüllü olarak çalışmanın işverenleri hakkındaki algılarının iyileştiğini belirtti. (2)

Günümüzde, çalışanlar işverenlerinden daha fazlasını bekliyorlar. COVID-19 sonrası uzaktan çalışmanın artması ve 2025 yılında Z kuşağınınn küresel iş gücünün üçte birini oluşturacak olmasıyla birlikte, çalışanların ağırlıklı olarak maaşla motive oldukları günler geride kaldı.

Bu gönüllülük istatistikleri, ekibinize bir amaç hissi sağlamanın ve kuruluşlarınızda değer aşılamanın, çalışanlarınızın kurumunuz çatısı altında çalışırken ne kadar tatmin olduklarını ciddi bir şekilde etkileyebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, uzun vadede çalışanların elde tutulmasını etkileyebilir.

  • Çalışan gönüllülük projeleri arttıkça işten ayrılma oranı ortalama %57 oranında azalıyor. (3)

Gönüllülük sayesinde kazanılan yeni beceriler ve sosyal bağlantılar, gönüllülükten kaynaklanan stresin azalmasıyla birlikte, sadece üretkenliği artırmakla kalmaz, aynı zamanda çalışan bağlılığını da iyileştirir. Çalışanlar, rollerine ve işverenlerine daha yakın hissettiklerinde, mevcut organizasyonlarını terk etme olasılıkları daha düşüktür.

  • İK yöneticilerinin %92’si, gönüllülüğün çalışanların mesleki becerilerini geliştirdiğine inanıyor. (4)

Zaman yönetimi, düzenleme ve kişilerarası iletişim gibi birçok beceri, çalışanlar gönüllülük yaparak hem kazanabilir hem de geliştirebilirler. Örneğin, bir gönüllülük gününde edinilen kişilerarası iletişim becerisi, bir çalışanın iş arkadaşlarıyla ve müşterilerle daha etkili bir şekilde iletişim kurmasına yardımcı olabilir.

Türkiye’de Gönüllülülük Projeleri

  • Habitat Derneği, 1997 yılından beri gençlerin ve yetişkinlerin sosyal kalkınmasına yönelik projeler yürütmektedir. Çalışanlarınızı bu projelere yönlendirerek, şirketinizin sosyal sorumluluk bilincini artırabilirsiniz: https://habitatdernegi.org/ 
  • TEMA Vakfı, 1992’den beri doğa koruma çalışmalarına öncülük etmektedir. Çalışanlarınızı TEMA’nın gönüllülük projelerine katılmaları için teşvik edin: https://www.tema.org.tr/ 
  • HAYTAP, 2008 yılında hayvan haklarını korumak ve savunmak amacıyla kurulmuştur. Çalışanlarınızı, HAYTAP’ın hayvan hakları alanındaki gönüllülük projelerine katılmaları için teşvik ederek destek olabilirsiniz: https://www.haytap.org/ 

Çalışanlarınıza Daha İyi Bir Gelecek ve Şirket Sunmak: 10 Adımda Şirketinizin Çevresel Etki Analizi ve İyileştirme Stratejileri

Günümüzde şirketlerin sürdürülebilirlik konusundaki sorumlulukları giderek artıyor. Bu bağlamda, şirketlerin çevresel etkilerini ölçme ve azaltma stratejileri benimsemeleri, hem çevre için hem de uzun vadede iş dünyası için kritik önem taşıyor.

Bu yazıda, şirketinizin çevresel etkisini nasıl ölçebileceğinizi ve sürdürülebilir bir iş modeli için atabileceğiniz adımları anlatacağız.

İçindekiler

Çevresel Etki Nedir?

Çevresel etki, bir organizasyonun ürünlerini ve hizmetlerini üretirken, tedarik zinciri boyunca hareket ederken ve iş süreçlerini yönetirken çevreye olan doğrudan veya dolaylı etkilerini ifade eder. 

Söz konusu çevresel etkiler, kurumsal dünyada GHG Protokolü başlığında üç adet kapsamda da adlandırılabiliyor. Detaylar ise bir diğer blogumuzda: GHG Prokotolü 101: Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3 Karbon Emisyonları Neden Aynı Değil?

Çevresel Etki Analizi Nedir?

Çevresel etki analizi, bir şirketin faaliyetlerinin çevresel etkilerini değerlendiren bir süreçtir. Bu analiz, çevresel etkinin tespiti, ölçümü ve değerlendirmesi ile şirketin çevresel performansını anlamak için kullanılır. Temel amacı, şirketin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak ve çevre dostu uygulamaları benimsemek için stratejiler geliştirmektir.

Çevresel Etki Analizi Nasıl Yapılır?

Çevresel etki analizi, bir şirketin faaliyetlerinin doğal çevre üzerindeki etkilerini değerlendiren bir süreçtir. Bu analiz, çevresel performansı anlamak, çevre dostu stratejiler geliştirmek ve sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmak için kullanılır. İşte çevresel etki analizi yapmak için temel adımlar:

  1. Kapsamlı Veri Toplama:
  • Çevresel etki analizi için ilk adım, şirketin faaliyetleri boyunca oluşan çevresel etkilerle ilgili kapsamlı bir veri setini toplamaktır. Enerji tüketimi, su kullanımı, atık üretimi gibi çeşitli parametrelerin belirlenmesi, bu aşamanın önemli bir parçasıdır.
  1. Etki Değerlendirmesi:
  • Toplanan veriler, çevresel etkinin hangi alanlarda yoğunlaştığını belirlemek için değerlendirilir. Bu değerlendirme, şirketin karbon ve su ayak izini ve diğer çevresel göstergeleri belirlemesine yardımcı olur.
  1. Öncelik Belirleme:
  • Hangi etkilerin öncelikli olduğunu belirlemek, çevresel etki azaltma stratejilerini belirleme sürecinde kritiktir. Örneğin, enerji tüketiminden kaynaklanan karbon emisyonları öncelikli bir konu olabilir.
  1. Stratejilerin Belirlenmesi:
  • Analiz sonuçlarına dayanarak, çevresel etkileri azaltmak için belirli stratejiler ve eylem planları geliştirilir. Bu stratejiler, enerji verimliliği projeleri, yenilenebilir enerji kullanımı, atık azaltma yöntemleri gibi çeşitli alanları kapsayabilir.
  1. İzleme ve Raporlama:
  • Uygulanan stratejilerin etkinliğini izlemek ve şirketin çevresel performansını düzenli olarak raporlamak, sürecin devamlılığını sağlar. Bu aynı zamanda şirketin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma sürecini değerlendirmek için önemlidir.

Çevresel Etki Azaltma Stratejileri: 10 Adımda Sürdürülebilir İş Modeli İnşası

Günümüzde şirketlerin sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemesi ve çevresel etkilerini azaltması, hem çevre için hem de müşteri, çalışan ve paydaş beklentilerini karşılamak adına kritik önem taşıyor.

 İşte şirketin çevresel etkisini azaltmak için uygulanabilecek stratejilerden bazıları:

  1. Enerji Verimliliği ve Yenilenebilir Enerji:
  • Şirketin enerji tüketimini azaltmak için enerji verimliliği projelerini benimseyin.
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yaparak; güneş, rüzgar veya hidroelektrik enerjisi gibi çevre dostu enerji kaynaklarını kullanın.
  1. Atık Yönetimi:
  • Atık üretimini azaltmak için malzeme kullanımını optimize edin ve geri dönüşüme öncelik verin.
  • Geri dönüşüm programları oluşturun ve çalışanları bu programlara katılmaya teşvik edin.
  1. Yeşil Tedarik Zinciri:
  • Tedarikçilerinizin çevresel performansını değerlendirin ve sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi stratejilerini benimseyin.
  • Çevre dostu malzemeleri ve ürünleri tercih ederek, sürdürülebilir tedarik zincirine katkıda bulunun.
  1. Karbonsuz Ulaşım:
  • Şirket içi ulaşımı değerlendirin, karbonsuz veya düşük karbonlu taşıma seçeneklerini teşvik edin.
  • Çalışanlarınıza, uzaktan ya da hibrit iş modellerine geçiş konusunda destek sağlayın.
  1. Sürdürülebilir Ürün Tasarımı:
  • Ürün ve ambalaj tasarımında geri dönüştürülmüş veya geri dönüştürülebilir malzemeler kullanarak, üretim süreçlerinizi  sürdürülebilir hale getirin.
  • Dayanıklı ve geri dönüşüme uygun ürünler tasarlayarak tüketiciye çevre dostu veya tekrar kullanılabilir seçenekler sunun.
  1. Su Yönetimi:
  • Su tüketimini azaltmak için su verimliliği projelerini hayata geçirin.
  • Üretim süreçlerinde ve tesislerde su tasarrufu sağlayan önlemleri uygulayın.
  1. Çalışan Eğitimi ve Katılım:
  • Çalışanlarınıza çevre dostu uygulamalar konusunda eğitim verin ve farkındalığı arttırın.
  • Çalışanların çevresel etki azaltma konusundaki önerilerini değerlendirin ve teşvik edin.
  • ecoNow, çalışanlarınızın sürdürülebilir bir yaşama adım atmalarını sağlarken, bireysel karbon ayak izlerini azaltmalarına yardımcı oluyor. 

Şirketiniz sürdürülebilirlik hedeflerine ulaştırırken, çalışanlarınıza da daha karbon nötr bir gelecek sunmak için: https://ecording.org/econow/ 

  1. Sosyal Sorumluluk Projeleri:
  • Çevre dostu yerel topluluk projelerine katılın ve bu projeleri destekleyin.
  • Çevre koruma ve sürdürülebilirlikle ilgili sosyal sorumluluk projeleri geliştirin.
  • Ürünlerinizi veya hizmetlerinizi ulaşılması zor alanlara tohum topu atışı yaparak küresel iklim krizi mücadelesine destek veren ecoDronea entegre ederek, sizler de mükemmel bir sürdürülebilirlik projesinin parçası olabilirsiniz.
  1. Çevre Dostu Teknoloji ve İnovasyon:
  • Çevre dostu teknolojileri benimseyerek iş süreçlerini iyileştirin.
  • Yenilikçi çözümlerle çevresel etkiyi azaltmak için AR-GE projelerine yatırım yapın.
  1. Şeffaf Raporlama ve İzleme:
  • Çevresel performansı düzenli olarak izleyin ve şeffaf bir şekilde raporlayın.
  • Hedefler belirleyin ve bu hedeflere ulaşma sürecini paydaşlarınızla paylaşın.

Bu stratejilerin entegrasyonu, şirketin sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmasına ve çevresel etkisini azaltmasına yardımcı olur. Ayrıca, şirketin çevresel sorumluluklarını yerine getirirken rekabet avantajı elde etmesine ve müşteri sadakatini artırmasına olanak tanır.

GHG Protokolü (Greenhouse Gas Protocol): Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3 Karbon Emisyonları Neden Aynı Değil?

İklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirlik giderek daha fazla dikkat çekerken, kurumlar ve şirketler karbon emisyonlarını izlemek ve azaltmak için çeşitli araçlar ve protokoller kullanmaktadır. Bu çerçevede GHG Protokolü, yani Sera Gazı Protokolü, belirli bir karbon hesaplama ve raporlama standardı olarak öne çıkmaktadır. 

Ancak, bu protokolün üç farklı “kapsamı” vardır: Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3. Bu yazıda, her bir kapsamın neyi temsil ettiğini, karbon emisyonlarının neden farklı olduğunu ve bu farklılıkların çevresel etkilerini inceleyeceğiz.

İçindekiler

GHG Protokolü: Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve Sera Gazı Etkisi Protokolü Nedir?

GHG Protokolü, Türkçe adıyla Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve Sera Gazı Etkisi Protokolü; sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması ve azaltılmasına yönelik bir uluslararası anlaşma ve çerçeve belgedir. GHG (Greenhouse Gas) Protokolü, 1997 yılında Kyoto’da kabul edildi ve 2005 yılında yürürlüğe girdi. Bu protokolün temel amacı, dünya genelinde sera gazı emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliği ile mücadelede dünya ülkelerini bir araya getirmektir. 

Özellikle sera gazı emisyonlarının azaltılması için taahhütlerde bulunan sanayileşmiş ülkeleri hedefler. Karbon emisyonları bu protokol çerçevesinde 3 gruba ayrılır. Sera gazı kapsam 1, kapsam 2, kapsam 3 emisyonu ayrı ayrı hesaplanır.

GHG Protokolü’nün ana bileşenleri şunlardır:  


1. Hedefler ve Taahhütler: Protokol, katılımcı ülkelerin belirli hedefler ve taahhütler koymasını gerektirir. Bu hedefler, belirli bir dönemde sera gazı emisyonlarının ne kadar azaltılacağını belirtir.
2. Ulusal İzleme ve Raporlama: Katılımcı ülkeler, sera gazı emisyonlarını izlemek ve raporlamakla yükümlüdürler. Bu, düzenli olarak emisyonlarını rapor etmelerini ve izlemelerini gerektirir.
3. Ticaret ve Mekanizmalar: Protokol, emisyon ticareti ve temiz kalkınma mekanizmaları gibi ekonomik gereklilikleri teşvik eder. Bu, emisyon azaltma çabalarını desteklemek için finansal teşvikler sunar.
4. Protokolün Uygulanması ve Uyum: Protokolü ihlal eden ülkeler, belirli bir cezai mekanizmayla karşı karşıya kalabilirler.

GHG, yani Sera Gazı Protokolü, 2020’den itibaren iklim değişikliği ile mücadelede daha kapsayıcı ve güncel anlaşmaların benimsenmesi için bir temel oluşturuyor. Protokol çerçevesinde, karbon emisyonları 3 kapsam altında değerlendiriliyor. 

Böylece şirketlerin tüm değer zinciri emisyonlarını anlamalarını, sera gazı emisyonu hesaplamalarını en doğru şekilde yapmalarını ve karbon emisyonlarını en verimli şekilde azaltmaya odaklanmalarını mümkün kılıyor.

Şimdi Kapsam 1, kapsam 2 ve kapsam 3 emisyonları nelerdir yakından bakalım ve örneklerle daha net anlayalım:

Doğrudan Emisyonlar: Kapsam 1 Emisyonları Nelerdir?

Kapsam 1 karbon emisyonları, bir organizasyonun doğrudan kontrolü altındaki emisyonlardır. Bir şirketin sahip olduğu veya kontrol ettiği kaynaklardan açığa çıkan sera gazı emisyonlarıdır. 

Örneğin; doğrudan kuruluşun faaliyetlerine bağlı olan şirket bina ve araçlarından, ekipmanlarından veya kimyasal işlemlerinden kaynaklanan emisyonlar Kapsam 1 emisyonları olarak kategorilendirilir. 

Bu emisyonlar doğrudan kuruluşun faaliyetlerine bağlı olduğundan, kuruluşun doğrudan kontrolü altında oldukları kabul edilir. Bu tür emisyonları azaltmak için yenilenebilir enerji kullanımı ve enerji verimliliği önemlidir.

Dolaylı Emisyonlar: Kapsam 2 Emisyonları Nelerdir?

Kapsam 2 karbon emisyonları, organizasyonların doğrudan kontrolü altında olmayan ancak onların faaliyetlerine bağlı olan emisyonlardır. Bir şirketin satın aldığı ve kullandığı enerjiyi üretirken dolaylı olarak neden olduğu emisyonlardır.

Bu emisyonlar elektrik enerjisi, ısıtma veya soğutma için dış kaynaklardan satın alınan enerjiden kaynaklanır. Örneğin, bir şirketin elektrik ihtiyacını karşılamak için yerel bir enerji tedarikçisinden satın aldığı elektrik, Kapsam 2 emisyonlarına yol açabilir. 

Kapsam 2 emisyonları, enerji verimliliği çalışmaları veya fosil yakıt yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik satın alımı ile azaltılabilir.

Kapsam 3 Emisyonları Nelerdir?

Kapsam 3 karbon emisyonları, organizasyonların dolaylı etkileri ve değer zincirinin sonunda oluşan emisyonları temsil etmektedir. 

Bir şirketin ürünlerinin üretimi, taşınması ve kullanılmasına kadar olan tüm süreçlerinde kendisi tarafından üretilmeyen, sahip olduğu veya kontrol ettiği varlıklardan kaynaklanan faaliyetlerin sonucu olmayan, değer zincirinde meydana gelen diğer tüm dolaylı emisyonlar Kapsam 3 emisyonları kapsamına girer.

Örneğin; bir şirketin tüketicilerinin ürünlerini kullanırken oluşturduğu atık ve emisyonlar, iş seyahatleri, çalışanların evle iş arasında yaptıkları yolculuk, tedarikçilere ve müşterilere bağlı dağıtım ve nakliye süreçlerinde salınan karbon emisyonları Kapsam 3 çerçevesinde değerlendirilir. 

Bu tür emisyonları azaltmak için tedarik zincirinin sürdürülebilir hale getirilmesi, ürünlerin daha uzun süre kullanıma uygun olması ve tekrar dolum gibi geri dönüşüm stratejileri uygulanması gerekir.

Kapsam 1, 2 ve 3 Emisyonlarını Anlamak Neden Önemli?



Bireysel ve kurumsal olarak karbon emisyonlarını anlamak ve azaltmak, küresel iklim kriziyle mücadelede önemli bir rol oynuyor. Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarını dikkate alan şirketler, sürdürülebilirlik hedeflerini daha etkili bir şekilde gerçekleştirebilme imkanına sahip. 

Karbon emisyonlarını azaltma stratejileri, çevresel etkileri azaltmanın yanı sıra işletmeler için uzun vadeli mali avantajlar da sağlayabilir. Bu, gelecek nesiller için daha temiz bir çevre ve daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için atılması gereken önemli bir adım.

Mevcut olan büyük ve komplike bir sera gazı, diğer adıyla karbon emisyonu problemi var. Küresel iklim kriziyle mücadelede acilen azaltılması gerekiyor. GHG Protokolü kapsamında Kapsam 1, 2 ve 3 olarak kategorilendirmek, problemi parçalara ayırarak en etkin çözümü bulmak içi,  karbon emisyonu en doğru şekilde hesaplamak gerekiyor. 

Bu şekilde, farklı eylem planlarıyla bütüncül bir strateji çizilebilir. Ayrıca şirketler, her üç emisyon kapsamını da raporlayarak karbon emisyonları konusunda büyük resmi görebilir ve çevre üzerindeki etkilerini azaltma konusundaki taahhütlerini daha somut bir şekilde ifade edebilir. 

GHG Protokolü ile Kapsam 1, kapsam 2 ve kapsam 3 çerçevesinde karbon emisyonlarının hesaplanması; operasyonlar, ürün yaşam döngüsü, tedarik zinciri, paydaş ilişkileri gibi bir şirketin değer zincirini oluşturan tüm ilgili faaliyetlerinin derinlemesine anlaşılmasınının yanı sıra etkin çözüm yollarının bulunmasını mümkün kılıyor.

SROI Nedir: 4 Başlıkta SROI (Yatırımın Sosyal Getirisi) İle Tanışın

Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk ve kurumsal sürdürülebilirlik alanlarında attıkları adımlar, şirket içi dönüşümler ve kârın yanı sıraya sosyal etkiye odaklanmaları arttıkça etkinin ölçümlenebilmesi de önemli bir hale geliyor. Bunun için en etkin yöntem, Yatırımın Sosyal Getirisi olarak Türkçe’ye çevrilen SROI (Social Return on Investment) analizi.

Bir organizasyonun veya şirketin faaliyetlerinin toplumsal etkisini ölçmek neden önemli? Bu soru, birkaç yıldır organizasyonlar ve şirketler tarafından ciddi bir şekilde ele alınan bir konu. Yazımızda, bu soruya detaylı bir cevap sunuyoruz.

İçindekiler

SROI Nedir?

SROI; sosyal değer kavramını anlamak, sosyal etkiyi yönetmek ve maksimize etmek için dünyada en yaygın olarak kullanılan etki analizi çerçevesidir. (1)

SROI (Yatırımın Sosyal Getirisi) Analizi Neden Önemli?

Sosyal Yatırım Getirisi (SROI), bir işletmenin veya proje tarafından yaratılan toplumsal, çevresel ve ekonomik değeri ölçer. SROI, bir yatırım tarafından üretilen finansal getirileri ve ürettiği sosyal ve ekolojik sonuçları dikkate alır. Bu, bir yatırımın toplumsal ve çevresel etkilerini tanımlamayı ve ardından bu etkileri yatırımın maliyeti ile karşılaştırmayı içerir. 

SROI analizi sonucunda elde edilen bir oran, maliyetlere karşı yaratılan faydanın bir göstergesidir. Örneğin, 2:1 oranı, 1 dolarlık bir yatırımdan 2 dolarlık toplumsal değer yaratıldığını gösterir. SROI hesaplamak; etkinin finansal değerini keşfetmenin yanı sıra etkiyi iletmek ve stratejiyi etkilemek konularında yardımcı olabilir.

SROI analizi;

  • Sonuçlara dayanır: Örneğin, bir şirket karbon ayak izini düşürmek için yenilenebilir enerji yatırımları yapıyor. Ofisinin çevresine güneş panelleri kurarak, tesisinde bu enerjiyi kullanıyor. Bu projenin çıktısı kurulan güneş panellerininin sayısıdır ancak sonuç, bu panellerin ne kadar karbon salımını engellediğidir. SROI, toplumsal değerin çıktılar yerine sonuçlara odaklanması gerektiğini vurgular.
  • Paydaşa özgüdür: Bu metodoloji, her bir paydaş için toplumsal getiriyi ayrı ayrı hesaplar. Bu şekilde, paydaşları sonuçları belirleme ve değerleme sürecine kolayca dahil etmek mümkün olur.
  • Mali terimlerle ifade edilir: Sonuçlar ve yatırım miktarları mali olmayan birimlerle ölçülebilir, ancak SROI’deki tüm değerler ortak bir birimde ifade edilmelidir. Para, değeri ölçmenin en yaygın kabul gören yoludur.
  • Geçmiş ve gelecekteki faaliyetler için hesaplanabilir: Bir faaliyetin SROI analizini geçmişe dönük olarak yapabilirsiniz. Ancak planlama aşamasında SROI tahmini yapmak, geçmiş faaliyetlerin etkisini hesaplamaya çalışmaktan daha kolay olabilir. Bu, bir organizasyonun sonuçlara dayalı hedefler oluşturmasına yardımcı olabilir ve sonuçları ölçmek için doğru veri toplamasını mümkün kılar.

Yukarıdaki örneğimizde, güneş panellerinin toplam karbon salımını TL/Dolar cinsinden nasıl değerlendirirsiniz? SROI analizi, sonucun göstergelerini (örneğin güneş panellerinin sağladığı enerji sayesinde elektrik ödemelerindeki düşüş ve karbon ayak izinin düşmesi ile vergilerdeki azalma) tanımlamayı ve ardından göstergelerin Dolar/TL cinsinden değerini ölçmek için ilgili kişileri bulmayı önerir.

Ayrıca kendinize şunu sorabilirsiniz: İstenen sonucu etkileyebilecek diğer faktörleri nasıl ayırabilirsiniz? Örneğin okuryazarlıkta ulusal bir artış, okuma derslerinin okuryazarlık üzerindeki etkisini hesaplamada çıkarılmalıdır.

SROI süreci genel olarak şu adımları içerir:

  • Paydaşları belirleme: Yatırımın etkilediği tüm paydaşları tanımlamak, yatırımcıları, işletmeyi veya proje ve daha geniş toplumu içerir.
  • Sonuçları haritalama: Yatırım tarafından üretilen tüm sonuçları, hem olumlu hem de olumsuz sonuçları içerecek şekilde haritalamak.
  • Sonuçlara değer atama: Pazar değerlemeleri veya ödeme yapma anketleri gibi yöntemler kullanarak her sonuca mali bir değer atama.
  • SROI hesaplaması: Yatırım tarafından üretilen toplumsal ve çevresel değeri yatırımın maliyetine bölmek suretiyle SROI’yi hesaplamak.
  • Sonuçları iletmek: SROI sonuçlarını yatırımcılar, işletme veya proje liderleri ve daha geniş toplum gibi paydaşlara iletmek.

Genel olarak, SROI yatırımlarının toplumsal ve çevresel etkisini değerlendirmek isteyen etki yatırımcıları için değerli bir araçtır. Finansal getirileri ve daha geniş toplumsal sonuçları göz önüne alarak, yatırımcılar bilinçli yatırım kararları almalarına ve olumlu toplumsal ve çevresel değişimi teşvik etmelerine yardımcı olabilirler.

Sosyal Değer İlkeleri

Sosyal Değer İlkeleri, organizasyonlar ve bireylerin pozitif bir toplumsal etki yaratma konusunda izleyebilecekleri etik kuralları ifade eder. İlkeler, işletmelerin kar elde etmek veya kişisel çıkarlarını takip etmekten öte, topluma katkıda bulunma sorumluluğuna sahip oldukları fikrine dayanır. 

Pozitif bir toplumsal etki yaratmak için takip edilebilecek 7 ilkeden oluşan Sosyal Değer İlkeleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Adillik: Adil olmak, tüm bireylere eşit davranmanın yanı sıra fırsat eşitliğini ifade eder. Şirketler; adil işe alım uygulamalarını benimseyerek, çalışma yerinde çeşitliliği ve dahiliyeti teşvik ederek, kaynaklara ve faydalara eşit erişim sağlayarak adillik ilkesini uygulayabilirler. Örneğin; bir şirket dezavantajlı öğrencilere destek olmak amacıyla bir burs programı oluşturabilir, böylece eğitimde adil bir yaklaşımı teşvik eder.
  2. Hesap Verebilirlik: Hesap verebilirlik, eylemlerinin sorumluluğunu almayı ve bu eylemlerin etkisini açıkça iletmeyi içerir. Kurum ve kuruluşlar düzenli olarak sosyal ve çevresel performanslarını raporlayarak, olumsuz etkileri değerlendirip paydaş geri bildirimlerini dikkate alarak hesap verebilirlik ilkesini uygulayabilirler. Bir sivil toplum kuruluşu ise bağışların nasıl kullanıldığını açıklayıp faaliyet raporları sunarak şeffaflığı sağlayabilir.
  3. Şeffaflık: Şeffaflık, iletişim ve karar alma süreçlerinde açık ve dürüst olmayı içerir. Organizasyonlar, politika, uygulama ve performanslarıyla ilgili bilgileri paydaşlarla paylaşarak şeffaflığı uygulayabilirler. Örneğin, bir kar amacı gütmeyen organizasyon, bağışların nasıl kullanıldığını ve finansal tabloları açıklayarak işleyişlerini şeffaf bir şekilde sunabilir.
  4. Topluluk Katılımı: Topluluk katılımı; yerel topluluklarla aktif olarak iletişim kurmayı, ihtiyaçlarını ve hedeflerini ele almayı içerir. Organizasyonlar yerel girişimleri destekleyerek, topluluk organizasyonlarıyla işbirliği yaparak ve topluluk üyelerini karar alma süreçlerine dahil ederek topluluk katılımı ilkesini teşvik edebilirler. Örneğin; bir şirket, çalışanlarını topluluk projelerine gönüllü olarak katılmaya teşvik edebilir veya topluluk etkinliklerine sponsorluk yapabilir.
  5. Çevresel Sürdürülebilirlik: Çevresel sürdürülebilirlik, olumsuz çevresel etkileri en aza indirgeme ve doğal kaynakların sorumlu bir şekilde kullanılmasını teşvik etmeyi içerir. Organizasyonlar çevre dostu uygulamaları benimseyerek, doğa koruma çabalarını destekleyerek, atık ve kirliliği azaltarak çevresel sürdürülebilirliği uygulayabilirler. Örneğin; bir otel enerji tasarrufu önlemleri uygulayarak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak ve enerji verimli cihazlar kurarak karbon ayak izini azaltabilir.
  6. Etik Yönetişim: Etik yönetişim, organizasyonların işletme faaliyetlerinde etik standartları kurmayı ve sürdürmeyi içerir. Bütünlüğü teşvik etmek, yolsuzluğu önlemek, yasalara ve düzenlemelere uygunluk sağlamak için önemlidir. Örneğin; bir şirket, çalışanlarının davranışlarını yönlendiren bir davranış kuralları setine sahip olabilir, rüşvet ve çıkar çatışmalarına karşı politikaları içerebilir.
  7. Paydaş Katılımı: Paydaş katılımı, organizasyonların faaliyetlerinin etkilenen tüm bireyler ve grupların perspektiflerini ve katkılarını aktif olarak dikkate almayı içerir. Organizasyonlar geri bildirim toplamak, anketler düzenlemek ve karar alma süreçlerine paydaşları dahil etmek suretiyle paydaş katılımını teşvik edebilirler. Örneğin; bir şehir hükümeti, yerel sakinlerin kentsel gelişim planları hakkında görüşlerini toplamak için halk danışmanlığı düzenleyebilir.

Sosyal Değer İlkeleri Neden Önemlidir?

Sosyal Değer İlkeleri önemlidir çünkü organizasyonlar ve bireylerin topluma olumlu etki yapmalarına yardımcı olur. Bu ilkeleri takip eden işletmeler; müşterileri, çalışanları ve paydaşları ile güven inşa edebilir, itibarlarını artırabilir ve marka değerlerini yükseltebilirler. Bireyler için ise Sosyal Değer İlkeleri, kişisel kararlarını ve eylemlerini yönlendirmelerine yardımcı olabilir, böylece daha adil ve eşitlikçi bir topluma katkıda bulunabilirler.

Şirketler bu ilkeleri kurumsal sosyal sorumluluk (CSR) programlarına veya sürdürülebilirlik alanında, çevresel etkiye yönelik girişimlerine entegre edebilir. Bireyler ise yerel işletmeleri destekleyerek, sivil toplumda gönüllülük faaliyetlerine katılarak veya topluluk etkinliklerine dahil olarak bu ilkeleri hayatlarına entegre edebilirler.

Bu yedi Sosyal Değer İlkesi, organizasyonların ve bireylerin toplumsal etkileri en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olur. Kurumsal sosyal sorumluluk programları, kişisel kararlar ve toplum katılımı gibi farklı bağlamlarda bu ilkeleri uygulayarak daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir dünyaya katkıda bulunabilirler.

Çevresel Etki Projeleri: En İyi Çevresel Etkiye Sahip 6 Marka Projesi

Küresel iklim değişikliği ve ekolojik dengenin bozulması, şirketlerin sürdürülebilirlik çabalarını artırmalarına neden oluyor. Üretim süreçlerini çevreye daha az zarar verici hale getirmeye çalışırken, aynı zamanda çeşitli projelerle dünya kaynaklarını koruma ve farkındalık yaratma konusunda katkı sağlıyorlar. Bu konuda başarılı olmuş çevresel etki projeleri ise, tüm Dünya’nın merceği altında.

Bu yazımızda çevresel etkinin ne olduğunu ve neden bu kadar önemli olduğunu açıklarken, Türkiye’den öne çıkan çevresel etki projelerini inceliyoruz.

İçindekiler

Çevresel Etki Nedir?

Çevresel etki, insan faaliyetlerinin çevresel dengesizlik yaratma şeklindeki etkisidir.

En yaygın çevresel etkilerden bazıları şunlardır:

  • Hava kirliliği
  • Su kirliliği (denizler, nehirler, yeraltı suları)
  • Toprak kirliliği
  • Atık üretimi
  • Gürültü kirliliği
  • Ekosistemlere zarar verme ve biyoçeşitliliğin kaybı

Neden İnsan Faaliyetlerinin Çevresel Etkisini Ölçmek Gereklidir?

İnsan refahı doğrudan biyoçeşitliliğe ve ekosistemlere bağlıdır. Bu nedenle ekolojik dengeyi değiştirebilecek herhangi bir faaliyeti ölçmeye, planlamaya ve olumsuz etkilerini en aza indirgemeye çalışmak son derece önemli.

İnsanlar tarafından gerçekleştirilen tüm faaliyetler ekosistemlere etki eder. Bazıları ise çevreye geri dönüşü olmayan zararlar verir: çevresel kirlilik, türlerin yok olması, kaynakların tükenmesi, habitat tahribatı vb.

Ayrıca insan nüfusu arttıkça, insanlığın kaynak olarak adlandırdığı doğal varlıklar tükenmektedir. İnsan gelişiminin sürdürülebilirliğini artırmak giderek daha acil hale gelmektedir ve bu etkileri ölçmek, en aza indirmek ve telafi etmek önemlidir.

En İyi Çevresel Etkiye Sahip 6 Marka Projesi

  1. Vestel: Mikrofiber Filtreli Çamaşır Makinesi 

Vestel, doğanın ve su kaynaklarının korunmasına yönelik bir adım olarak mikrofiberlerin denizlere karışma sorununu ele alarak mikrofiber filtreli çamaşır makinesi üretti.

Okyanuslarda kişi başına tahmini 200 milyon mikrofiber parçacık bulunuyor ve bu parçacıkların yüzde 35’i çamaşır makinelerinden kaynaklanıyor. Bir 5 kilogramlık çamaşırdan yaklaşık 700 bin mikrofiber parçacık çıkabiliyor ve her yıl yaklaşık yarım milyon ton mikrofiber su kaynaklarına karışıyor, bu parçacıklar atık su arıtma tesislerinde ayrıştırılamıyor.

Avrupa’da mikrofiber filtre kullanımıyla ilgili düzenlemeler yapılırken, Vestel bu soruna kalıcı bir çözüm sunmak amacıyla mikrofiber filtreli çamaşır makinesini geliştirdi. 

Vestel Üst Yöneticisi (CEO) Turan Erdoğan, sürdürülebilirlik ilkesiyle hareket ettiklerini ve çevre dostu ürünlerinin dünya çapında takdir gördüğünü belirtiyor. (1)

  1. TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii): Termoplastik Malzeme İle Proses Ve Ürün Geliştirme

TUSAŞ, Boeing ile imzaladığı anlaşma sayesinde yeni bir tesis açarak, hava araçlarının daha hafif ve verimli olmasını sağlayan termoplastik malzemelerle tam otomasyonlu yüksek kaliteli parçalar üretecek. 

Bu anlaşma, Boeing ve TUSAŞ’ın uzun süreli başarılı işbirliğine yeni bir boyut eklerken, Türkiye’nin Milli Havacılık Planı’ndaki teknoloji işbirliklerini güçlendirmeye yardımcı olacak. Ayrıca bu proje sayesinde, termoplastik kompozit parçaların ürün döngüsü ve proses maliyetlerinin %30 daha düşük olması hedefleniyor.(2)

  1. Vodafone Türkiye: Yeşil Gezegen

Sürdürülebilirlik odaklı bir şirket olarak bilinen Vodafone, “Yeşil Gezegen” sürdürülebilirlik projesiyle, Türkiye’nin farklı illerinde, 7-14 yaş arası öğrencilere çeşitli konularda farkındalık kazandırmayı amaçlıyor. 

Türkiye Vodafone Vakfı ve Habitat Derneği işbirliğiyle başlatılan projede, öğrencilere iklim değişikliği, elektronik atık dönüşümü, geri dönüşüm, sürdürülebilirlik ve afet konularında online eğitimler veriliyor. Eğitimlerin sonunda katılımcılar arasında bir fikir maratonu düzenlenecek ve proje, 50 gönüllü eğitmenle ilk aşamada 1.000 öğrenciye ulaşmış olacak. (3

  1. Arçelik:  İYİ-GE – İklim Dostu Hareket

Arçelik, sürdürülebilirlik konusunda önemli adımlar atıyor. İYİ-GE platformu, bilim insanları, gençler, sanatçılar ve sivil toplum kuruluşlarını işlerine dahil ediyor. İlk projelerinden biri “İklim Dostu Hareket” ile herkesi su ve enerji tasarrufu yapmanın yanı sıra çevreye daha az atık bırakmaya davet ediyorlar.

Arçelik son yıllarda çevresel katkısı büyük olan ürünler üretmeye de devam ediyor. Plastik atık sorununa çözüm olmak için 2021’de 4,8 milyon pet şişeyi geri dönüştürerek ürünlerinde kullandıklarını son sürdürülebilirlik raporlarında açıkladılar.

Enerji tasarrufunu artırmak için organik atıkları kullanarak buzdolapları üretiyorlar ve bu sayede karbon ayak izini %80 oranında azaltıyorlar.

Ürün ambalajlarını daha çevre dostu hale getirmek için kutuları %100 geri dönüştürülmüş ve dönüştürülebilir kartondan yapıyorlar.

Ayrıca İklim Dostu Hareket ile Geleceği Birlikte İyileştirelim mottosuyla, Türkiye’de büyük beyaz eşyaları ve küçük ev aletlerini geri dönüştürerek enerji ve su tasarrufu sağlayan ilk sanayi şirketi olarak önemli bir rol oynuyorlar. (4)

  1. Garanti BBVA: Türkiye’nin Canı Yanmasın Destek Programı

WWF-Türkiye, Türkiye’nin biyoçeşitliliğini korumak için yerel sivil toplum kuruluşlarını desteklemeyi amaçlayan “Türkiye’nin Canı Küçük Destek Programı”nı 2012, 2014, 2017 ve 2019 yıllarındaki dört dönemde başarıyla tamamladı. 

Şimdi, Garanti BBVA‘nın desteğiyle başlatılan beşinci dönem, orman yangınlarına odaklanmayı hedefliyor. Bu program, doğal yaşamı ve insanları olumsuz etkileyen orman yangını riskini azaltmayı ve olası yangınlara karşı daha hazırlıklı olmayı amaçlıyor. “Türkiye’nin Canı Yanmasın Destek Programı” ile yerel kuruluşlar, orman yangınlarını önlemeye yönelik çalışmalara destek sağlayacak. Aynı zamanda yangınlar sırasında müdahale edilmesi ve afet yönetimine katılım sağlanması, yangın sonrası doğal ve ekolojik kayıpların onarılması ve sosyoekonomik kayıpların giderilmesi gibi faaliyetleri içerebilecek projeler için başvurabilecekler.

  1. OPET: Temiz Tuvalet Kampanyası

OPET istasyonları, 22 yıldır kesintisiz olarak devam eden “Temiz Tuvalet Kampanyası” ile Türkiye genelinde tuvalet temizliği ve hijyenine katkı sağlıyor. Bu proje, OPET’in temizlik ve sağlık odaklı toplum oluşturma çabasının bir parçası.

2000 yılından bu yana devam eden Temiz Tuvalet Kampanyası, Türkiye’nin önemli bir sorununa dikkat çekiyor: tuvalet temizliği ve hijyen. OPET, bu kampanyayı kendi istasyonlarından başlatmış ve zamanla tüm ülkeye yaymıştır. (6)

Çalışan Deneyimi: Nedir ve Nasıl Artırılabilir?

Çalışan deneyimi, pandemi ve ardından gelen büyük istifa ile insan kaynaklarının daha çok odak noktası haline geldi. Çalışma dünyasının bir yandan hızla değişen dinamiklere ayak uydururken, diğer yandan çalışanlarını memnun ve motive tutmaları giderek daha kritik hale geliyor. İnsan kaynakları alanında”çalışan deneyimi nedir ve nasıl ölçülür, çalışan deneyimi tasarımı ile çalışan memnuniyetini artırmak için neler yapılabilir” sorularının yanıtları giderek daha da önem arz ediyor. Şirketlerin sürdürülebilirlik stratejileri ise çalışan memnuniyetini artırmak konusunda kritik öneme sahip.

Öyle ki, pandemi sırasında kalıcı ve önemli kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları sergileyen şirketlerin çalışanlarının, şirketlerinin çalışmak için harika yerler olduğunu söyleme olasılıkları 15,6 kat daha fazlaydı. 25 ila 34 yaş arası çalışanların %61’i, çalışmayı seçtikleri yerde sürdürülebilirliğin kritik bir husus, olası bir işyeri seçiminde önemli bir faktör olduğunu belirtiyor. (1)

Bir başka araştırmaya göreyse, insanlar işyerinde öğrendikleri sürdürülebilirlik uygulamalarını kişisel yaşamlarına (%86) ve günlük iş faaliyetlerine (%81) dahil etmeye istekli. (2)

Bu yazımızda sizlere çalışan deneyimi nedir, sürdürülebilirlik faaliyetlerinin çalışan deneyimi uygulamalarındaki yeri ve çalışan memnuniyetini artırmaya etkilerinden bahsedeceğiz.

İçindekiler

Çalışan Deneyimi Nedir?

Çalışan deneyimi; bir bireyin bir şirkette çalışırken yaşadığı her türlü etkileşimi, hissiyatı ve deneyimi ifade eder. Bu deneyim, sadece maaş ve yan haklar gibi maddi değerlerin yanı sıra iş ortamı, kültür, liderlik tarzı, eğitim fırsatları ve işin kendisi gibi faktörleri de içerir. Temel olarak, bir çalışanın işyerinde nasıl hissettiği ve bu deneyimlerin işe bağlılık, verimlilik ve memnuniyet üzerindeki etkisini içerir.

Çalışan Deneyimi Tasarımı (EX Design)

Çalışan deneyimini geliştirmenin temel bir parçası, bu deneyimi kurum kültürü ve çalışanların ihtiyaçlarıyla paralel olarak, genellemelerden kaçınarak tasarlamaktır. Yani, şirket içinde çalışan deneyimini olumsuz etkileyen senaryoları, yaşanan problemleri, sunulan veya sunulmayan imkanları verilere de dayanarak analiz edip özelleştirilmiş bir çalışan deneyimi sunmak önemlidir. Bu sürecin 4 temel adımın şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Analiz ve Araştırma: Mevcut çalışan deneyimini değerlendirmek için verilere dayalı bir analiz yapın. Geri bildirimleri inceleyin, eksiklikleri belirleyin ve iyileştirme alanlarını tanımlayın.
  2. Strateji Geliştirme: Çalışan deneyimini iyileştirmek için bir strateji oluşturun. Bu strateji, liderlik tarzından eğitim programlarına kadar çeşitli faktörleri içermelidir.
  3. Uygulama ve İzleme: Stratejiyi hayata geçirin ve sonuçları düzenli olarak izleyin. Geri bildirimleri dikkate alarak gerektiğinde ayarlamalar yapın.
  4. Eğitim ve Geliştirme: Çalışanların becerilerini ve yeteneklerini geliştirmelerine olanak tanımak için eğitim ve geliştirme fırsatları sunun.

Sürdürülebilirlik, çalışan deneyimi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Çalışanlar, sürdürülebilirlikle ilgili olumlu çabalar gösteren şirketlerde çalışmaktan memnuniyet duyarlar ve bu şirketleri tercih ederler. Ayrıca, sürdürülebilirliği iş seçimlerinde önemli bir faktör olarak görürler.  Sürdürülebilirlik, çalışanların sağlığı ve refahını destekler. Çalışanlar, sürdürülebilir binalarda çalıştıklarında iş memnuniyeti, sağlık sonuçları ve verimliliklerinin arttığını belirtmektedirler. 

Sürdürülebilirlik ve Çalışan Deneyimini İyileştiren Etkisi

  • Amaç Duygusu: Sürdürülebilirlik, çalışanlara amaç duygusu kazandırabilir. Sürdürülebilirlik projelerine katılan çalışanlar, daha anlamlı ve amaçlı çalıştıklarını hissedebilirler. Amaçlı çalışanlar daha motive olur ve inovasyonu teşvik ederler.  
  • İşbirliği ve Çalışan Bağlılığı: Sürdürülebilirlik aynı zamanda işbirliğini ve inovasyonu teşvik eder. Çalışanlara sürdürülebilirlik projelerinde birlikte çalışma fırsatları vermek, iş memnuniyetini ve çalışan bağlılığını artırabilir.  Sosyal sorumluluk projeleri ve sürdürülebilirlik çalışmalarına katılan çalışanların şirkete olan bağlılıkları artabilir. Ayrıca, şirketin itibarı ve marka imajını da olumlu yönde etkiler. 
  • Yeni yetenekleri çekme ve İş Güvencesi: Sürdürülebilirlik, iş güvencesine katkı sağlayabilir. Sürdürülebilik, uzun vadeli iş başarısını teşvik ederek çalışanların iş güvencesini artırabilir.  Sonuç olarak, sürdürülebilirlik çalışan deneyimini önemli ölçüde etkileyebilir ve bu da yeni yetenekleri çekme, mevcut çalışanları ilhamlandırma ve iş hedeflerini başarma konusunda organizasyonları farklı kılabilir.
  • Sürdürülebilir bir çalışan deneyimi oluşturmak için, iş yerinde sürdürülebilirlik değerleri ile uyumlu bir kültürün oluşturulması önemlidir. Çalışanların sağlığını ve refahını desteklemek, işbirliği ve inovasyonu teşvik etmek, çeşitlilik ve eşitliği vurgulamak bu süreçte kritik öneme sahiptir. Liderlerin sürdürülebilirliği desteklemesi ve çalışanların katılımını teşvik etmesi de gereklidir.  Ayrıca, çalışanların sürdürülebilirlik konularında eğitilmesi ve geliştirilmesi de önemlidir. Sürdürülebilirlik prensiplerini eğitim ve geliştirme programlarına entegre etmek, çalışanların sürdürülebilir uygulamalara katkıda bulunmalarına yardımcı olabilir.  

ecoNOW ile Çalışan Deneyimini İyileştirmek

Büyük İstifa Hareketi, insanların yaptıkları işte anlam arayıp bulamaması ile büyüdü ve tüm dünyada bir insan kaynakları terimi olarak önem kazandı. Maaş ve yan haklar gibi maddi değerlerin yanı sıra iş ortamı, kültür, liderlik tarzı, eğitim fırsatları gibi eylemlerin yanı sıra şirketin sosyal etkisi ve topluma sunduğu fayda da çalışan deneyimini artıran etkenlerden biri olarak öne çıktı.

Sonuç olarak, sürdürülebilirlik iş dünyasında giderek daha fazla önem kazanıyor ve bu, çalışan deneyimini önemli ölçüde etkiliyor. Çalışanlar, sürdürülebilirlikle uyumlu bir iş ortamında çalışmayı tercih ediyorlar ve bu da organizasyonların sürdürülebilir başarıya ulaşmalarına katkı sağlıyor.

Oyunlaştırma yöntemiyle çevre bilinci ve sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandırmak amacıyla geliştirilen ecoNow; kurum içi kullanım aboneliği ile çalışanlarınızı iklim krizine karşı mücadeleye ve karbon ayak izlerini azaltmaya teşvik ederken, sürdürülebilirlik yaklaşımını da kurum kültürü haline getirmenize katkı sunar. Ayrıca ekip içi ve ekipler arası mücadeleler ile eğlenceli bir deneyime dönüşürken, lider sıralaması ve çevresel etki raporuyla onları çevre dostu yaşama teşvik eder. 

Detaylı bilgi için lütfen bizimle iletişime geçin.

Kurumsal Sürdürülebilirlik nedir? ecoNow Şirketinizin Kurumsal Sürdürülebilirlik Amacına Nasıl Hizmet Eder?

Kurumsal sürdürülebilirlik son yıllarda en çok duyduğumuz kavramlardan biri ve şirketler vizyonlarını bu yönde şekillendiriyorlar. Ancak kurumsal sürdürülebilirlik bilinçsizce ve yüzeysel uygulanmaya çalışıldığında şirketler, bilerek ya da bilmeyerek greenwashing (yeşil badana) yapmaya meyledebiliyorlar.

Bu yazımızda, “Kurumsal sürdürülebilirlik nedir? Şirketinizin sürdürülebilirlik hedeflerini belirlerken nelere dikkat etmelisiniz? ecoNow, çalışanlarınızın sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazanmalarını sağlarken şirketinizin kurumsal sürdürülebilirlik vizyonuna nasıl katkıda bulunur?” sorularını yanıtlayacağız.

İçindekiler

Kurumsal Sürdülebilirlik Nedir?

Kurumsal sürdürülebilirlik; bir şirketin iş süreçlerini çevresel, sosyal, ekonomik boyutlarıyla ele alarak dönüştürmesini gerektirir. Şirketin şeffaf ve bütüncül bir yaklaşım benimseyerek, finansal amaçlara ulaşmaya çalışırken stratejilerinin çevresel ya da sosyal düzeydeki etkilerini göz ardı etmemesidir. Yani kurumsal sürdürülebilirlik, şirketin kâr amacı gütmenin yanı sıra sosyal, finansal, etik ve çevresel faktörleri de içerecek şekilde BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda ekonomiye, topluma ve gezegene katkı sunmasına odaklanan bir anlayıştır. 

Sürdürülebilirlik kavramı, ilk olarak 1987 yılında Brundtland Komisyonu tarafından sunulan Ortak Geleceğimiz Raporu’nda, ‘bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılamak’ olarak tanımlandı.

Kurumsal sürdürülebilirlik ise, Borsa İstanbul’un “Şirketler İçin Sürdürülebilirlik” rehberinde ifade edildiği gibi, “şirketlerde uzun vadeli değer yaratmak amacıyla ekonomik, çevresel ve sosyal faktörlerin kurumsal yönetim ilkeleri ile birlikte şirket faaliyetlerinde ve karar mekanizmalarında dikkate alınması ve bu faktörlerle bağlantılı risklerin etkin bir biçimde yönetilmesi” olarak tanımlanabilir.

Kurumsal Sürdürülebilirliğin 3 Ayağı: Çevresel, Ekonomik ve Sosyal Sorumluluk

Bir şirketin sadece kurumsal sosyal sorumluluk projelerine destek sunması yeterli değildir, aynı zamanda üretim süreçlerinden tedarik zincirine kadar sürdürülebilir dönüşümü hedeflemelidir.

  1. Çevresel Sürdürülebilirlik 


Şirket, çevreye verdiği zararı azaltmak için atıkların geri dönüşümü, karbon ve su ayak izi azaltımı, yenilenebilir enerjiye geçiş, su ve enerji tasarrufu gibi konularda uzun vadeli ve sürdürülebilir stratejik planlamalar oluşturmalıdır. Bu süreçlerin iyileştirilmesi sadece çevresel etkisini artırmaz, aynı zamanda şirketin maliyetlerini de büyük oranda düşürebilir.

  1. Sürdürülebilir Ekonomi 

Maddi kazanç ile toplumsal fayda arasında bir denge kurmak gerekir. Örneğin; bir şirketin daha çok kar elde etmek için gezegene ve topluma zarar vermesini önlemek ile fosil yakıtları veya kimyasal gübreleri anında terk etmek gibi bir kararla şirketin ekonomik sürdürülebilirliğini göz ardı etmesine karşı aşamalı olarak bırakmasını sağlamak için sürdürülebilir ekonomi stratejileri gerekmektedir.


Bazen kurumsal sürdürülebilirliğin bu ayağına yönetişim denir. Bu, yönetim kurullarının ve yönetimin hissedarların çıkarlarının yanı sıra şirketin topluluğunun, değer zincirlerinin ve müşterilerin çıkarlarıyla uyumlu hareket etmesi anlamına gelir.

  1. Sosyal Sorumluluk 

Sürdürülebilir bir şirket; çalışanlarının, paydaşlarının ve içinde faaliyet gösterdiği topluluğun desteğine ve onayına sahip olmalıdır. Bu tür bir desteğin nasıl sağlanacağı ve sürdürüleceği değişiklik gösterir. Örneğin; çalışanlara karşı adil olmak (Ürünlerin imalatında çocuk işçiliği var mı? İnsanlara adil ücret ödeniyor mu? Çalışma ortamı güvenli mi? vb.) ile doğum ve aile yardımları, eğitim ve gelişim fırsatları gibi çalışan sağlığını ve gelişimini önemseyen duyarlı faydalar bu kapsamda yer alır.

Öte yandan; bağış toplama, sponsorluk, burslar ve yerel kamu projelerine yatırım, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirme de kurumsal sürdürülebilirliğin sosyal sorumluluk ayağının birer parçasıdır.

Özetle;

  • Kurumsal sürdürülebilirlik, yalnızca ekonomik kâr değil aynı zamanda toplumsal fayda da arayan yatırımcılar arasında giderek artan bir endişe kaynağıdır.
  • Kurumsal sürdürülebilirliğin üç temel direği vardır: çevresel, sosyal sorumluluk ve ekonomik.
  • Şirketler, örneğin karbon ayak izlerini veya israf uygulamalarını azaltarak çevresel sürdürülebilirliklerini geliştirebilirler.
  • Sosyal sorumluluk ayağı, şirketin çalışanlarına, tüketicilerine ve daha geniş anlamda topluluğa fayda sağlayan uygulamaları temsil eder.
  • Ekonomik (veya yönetişim) ayağı, dürüst ve şeffaf muhasebe uygulamalarının ve mevzuat uyumluluğunun sürdürülmesini ifade eder.

Detaylı bilgi için The 3 Pillars of Corporate Sustainability başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz.

ecoNow Şirketinizin Kurumsal Sürdürülebilirlik Amacına Nasıl Hizmet Eder?

ecoNow, oyunlaştırma yöntemiyle bireylere sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandırmayı amaçlayan, kullanımı kolay ve eğlenceli bir mobil uygulamadır. Ücretsiz olarak bireysel kullanıma açık olan mobil uygulama, ecoNow Kurum İçi Kullanım Aboneliği ve Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği modelleriyle şirketinize özel bir deneyim sunar. ecoNow ile ekip arkadaşlarınızın ya da markanızı tercih eden kullanıcıların sürdürülebilir yaşama adım atmalarını destekleyebilirsiniz. 

Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandıran mobil uygulama ecoNow ile kurum içi karbon ayak izinizi azaltabilirsiniz. Ya da markanızın sürdürülebilirlik hedeflerini deneyimle birleştirerek, marka topluluğunuzu da daha yaşanabilir bir dünya hayalinize ortak edebilirsiniz. Üstelik ekipler arası/topluluk içi tatlı bir rekabet başlatıp ödüllendirebilir, bireysel/kurumsal çevresel etkinizi ölçüp paylaşabilirsiniz.

ecoNOW Nasıl Çalışır?

iOS ve Google Store’dan ücretsiz olarak indirilip kullanılabilen ecoNow, referans kodu uygulamasıyla şirketlere özelleştirilmiş bir alan sunar. Öncelikle çalışanlarınız ya da marka topluluğunuz, şirketinize özel oluşturduğumuz referans kodu ile uygulamaya kayıt olur. Böylece şirketinize özel ayrı bir lider sıralaması, çevresel etkim raporu, uygulama içi özelleştirmeler vb. alanlara erişebilirler.

ecoNow içerisinde günlük hayatta uygulayabileceğiniz geri dönüşümden toplu taşımaya, sevimli dostlarımızın ihtiyaçlarını gidermekten su ve enerji tasarrufuna kadar onlarca dünyaya fayda sağlayabileceğiniz görev hazırlayıp sunduk.

Peki sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandıran mobil uygulama ecoNow nasıl kullanılır?

  1. ecoNow’te seçtiğiniz görevlerin her birini yaparken, belirtilen yönergeler çerçevesinde uygulama içi kamerayla videosunu çekip iletiyorsunuz. Görevi o an doğrulamaya göndermek istemezseniz, uygulama içerisindeki arşive kaydedebilirsiniz.
  2. Göreviniz doğrulandığında, o görev kapsamında belirtilen sayıda ecoPuan kazanıyorsunuz. Göreviniz doğrulanmadığında da neden doğrulanmadığına dair açıklayıcı bir bildirim aldığınız gibi, doğrulandığında da uygulama içi bildirimlerle bilgilendiriliyorsunuz.
  3. Kazandığınız ecoPuan’lar ile uygulama içi markette çeşitli hediye çekleri ve ödüller alabileceğiniz gibi tohum topu bağışı yapmak için de kullanabilir, böylece ormanlaştırmaya destek olabilirsiniz. Ayrıca, şirketiniz özelinde görevler ya da ödüller ekleyebilirsiniz.
  4. Uygulama içinde yer alan “Çevresel Etkim” sayfasından bireysel etkinizi görebildiğiniz gibi ekibinizin ya da marka topluluğunuzun toplam çevresel etkisini, kategorilerine göre en çok yapılan görevleri ve ne kadar karbon salımını önlediğinizi vb. görüntüleyebilirsiniz.
  5. Dünya için harekete geçenler arasında tatlı bir yarışı amaçlayan Lider Sıralaması tablosunda; haftalık, aylık, yıllık olarak en çok görev yapan ve ecoPuan kazananları görebileceğiniz gibi toplam sıralamaları da görüntüleyebilirsiniz.

ecoNow Kurum İçi Kullanım Aboneliği
Şirketinize özel olarak raporlama ve çeşitli özelleştirme seçenekleri sunar. Bu sayede ekibinizin karbon ayak izini azaltmasını sağlarken, çevresel ve sosyal etkiyi şirket kültürü haline getirebilirsiniz.

ecoNow Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği

Tüketicilerin %79’unun markaların sürdürülebilirlik yaklaşımlarına göre seçim yapmakta ve bu oran giderek artıyor. ecoNow Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği, şirketinize özel raporlama ve çeşitli özelleştirme seçenekleriyle, topluluk içi yönetim sunar. Böylece hem marka sadakatinizi hem de topluluk içi iletişiminizi güçlendirebilirsiniz.

#1takipçi1ağaç

Biz insanların sosyal varlıklar olduğu, tarihin her döneminde farklı yöntemlerle birçok kez ispatlanmıştır. Peşinde olduğumuz soruların çözümlerini bulma amacımız, yaşadığımız çevreyi bu çözümler doğrultusunda inşa etmemize ve etrafımızdaki insanlarla bu nedenle bir araya gelmemize neden olmuştur. Biz de bu nedenle, modern yaşamda kendimiz için inşa ettiğimiz farklı bir sosyal alan olan sosyal medyada; hem küresel iklim krizine karşı hedeflediğimiz çözümleri gerçekleştirmek hem de toplumun her bireyinde çevre bilinci oluşturmak adına insanlarla bir araya geliyoruz. Sosyal medya platformlarımızda oluşturduğumuz #1takipçi1ağaç kampanyasıyla; çevre adına çözümler ve istatistikler sunduğumuz, iklim krizi ve doğa ile ilgili bilgiler paylaştığımız sosyal medya hesaplarımızı takip eden her takipçimiz için bir tohum topu atışı gerçekleştiriyoruz. Bu şekilde hem bireylerin çevre bilincine katkıda bulunuyoruz hem de yapılan bu basit eylemi, iklim krizine karşı doğrudan mücadele etme potansiyeline sahip bir argümana dönüştürüyoruz.

Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından hazırlanan Arazi Raporu’na göre, 2030 yılına kadar küresel sıcaklığın 1.5 derece olmasının önüne geçme fırsatımız kalmadı. Ancak bugünden itibaren harekete geçersek söz konusu sıcaklığı 2030 yılında 1.5 derece sıcaklıkta sabit tutarak, küresel iklim krizine karşı büyük bir adım atmayı başarabiliriz. Geçtiğimiz yıl içerisinde, We Are Social tarafından hazırlanan Digital 2020 raporunda dünya üzerinde 3.8 milyar aktif sosyal medya kullanıcısı olduğunun açıklanması, 2030 yılı için koyduğumuz hedef doğrultusunda #1takipçi1ağaç kampanyasının iklim krizi ile mücadele kapsamındaki gücünü ve önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Ayrıca geçtiğimiz yıl WIN International tarafından sosyal medya kullanıcıları üzerinde gerçekleştirilen anket sonuçları, insanların küresel iklim krizine karşı farkındalıklarının ve çevre bilinçlerinin henüz yeteri kadar gelişmediğini de ortaya koyuyor. Dünyanın 40 ayrı ülkesinde gerçekleştirilen ve “Küresel ısınmaya neden olan bir iklim krizi var mı?, Küresel iklim krizi insan faaliyetlerinin bir sonucu mu?, Küresel iklim krizi insanlık için ciddi bir tehdit midir?, İklim krizinin önüne geçilmesi için geç mi?” sorularının yer aldığı ankette, “Tamamen Katılıyorum” cevabını verenlerin dünya ortalamasının %38,7 ve Türkiye ortalamasının %24,2 oranında kalması, #1takipçi1ağaç kampanyasının başka bir açıdan da önemini net bir şekilde karşımıza çıkarıyor. Bununla birlikte ankette yer alan “İklim krizinin önüne geçilmesi için geç mi?” sorusuna, özellikle 1997’den sonra doğan ve sosyal medyayı en çok kullanan neslin %42.8 oranında “Evet” demesi, sosyal medya kullanımının ve kampanyalarının küresel iklim krizi üzerinde çok daha fazla etkili olması gerektiği anlamına geliyor.

Bizler ecording olarak tüm bu bulgular ışığında tek başımıza dünyanın çevresel problemlerini çözemeyeceğimizin farkındayız. Bu nedenle hala vaktimiz varken, sizlerle birlikte dünyamızı daha yaşanılabilir bir yer haline getirmeye çalışıyoruz. Şimdi sen de bizimle birlikte hemen harekete geçerek, 2030 yılına kadar koyduğumuz hedeflerin bir parçası ol ve @ecordingmapp sosyal medya hesaplarını takip ederek ilk adımını at!

#EvdeKalOrmanı | 24.833 Paylaşımla Yarınlara Umut Olmak

Bir Kızılderili atasözü “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” diyor. Aslında bugünlerde kıymetini bilmemiz gereken her şeyi ne kadar da güzel anlatıyor.

Son zamanlarda sağlığımızın, sevdiklerimizin kıymetini fazlasıyla anlayıp farkına vardığımız günler yaşıyoruz. Tüm bunlar yaşanırken insanlığın çevremize, doğamıza, dünyamıza hatta geleceğimize etkilerini de kavrama fırsatı buluyoruz. Yaşamdaki rollerimizin farkına varıyoruz. Aslında geleceğimizin ne kadar önemli olduğunu idrak ediyoruz ve bizler biliyoruz ki Covid-19’un yanı sıra iklim değişikliğiyle de mücadele ediyoruz. İklim değişikliği problemine çözüm oluşturmanın en iyi yollarından birinin ağaçlandırma olduğunu da biliyoruz.


Bizler de ecording olarak Covid-19 virüsünün yayılma risklerine karşı toplum sağlığını korumak için yürütülen #EvdeKal kampanyasını daha da güçlendirmenin ve insanlarımıza bu konuda destek olmanın yanı sıra, bugünlerdeki birlik ve beraberliğimizin yarınlarda da hatırlanabilmesi adına doğaya kalıcı bir iz bırakmayı istedik.

Covid-19 salgını sürecinde sosyal izolasyon ve virüsün risklerini minimize etmek amacıyla herkesin evde kalması gerekiyor. Girişimimizle, kendi geliştirdiğimiz ve ecoDrone adını verdiğimiz insansız hava araçlarıyla evde kaldığımız her gün için bir tohum topu atarak insansız bir “#EvdeKalOrmanı” oluşturabilmeyi hedefledik ve bu doğrultuda Orman Genel Müdürlüğü ve ecording partner markalarının desteğiyle #EvdeKalOrmanı kampanyamızı gerçekleştirdik.


#EvdeKalOrmanı kampanyamızda bireyler kendi sosyal medya hesapları üzerinden #EvdeKalOrmanı etiketi ile paylaşım yaparak katılım sağladılar. Kampanyanın bitiş tarihine kadar #EvdeKalOrmanı etiketiyle yapılan her bir paylaşım için, insansız hava araçlarımız olan ecoDrone’lar doğaya bir tohum topu bırakarak #EvdeKalOrmanı’nı oluşturacak. Kampanya süresince #EvdeKalOrmanı etiketliyle yapılan toplam paylaşım sayısı 24.833, partner markalarımızın desteğiyle toprakla buluşturacağımız tohum topu sayısı ise toplamda 265.000’dir. #EvdeKalOrmanı için ekimimiz Haziran ayında Ankara’da gerçekleşecek.

Bugünlerde evde kalmanın yarınlarda nefes almaya dönüşmesini hedeflediğimiz #EvdeKalOrmanı kampanyamızda ekimi gerçekleştireceğimiz günü bekliyoruz. Geleceğimizin doğasının doğamızın geleceğine bağlı olduğunu bilerek yaşadığımız bugünlerde bir kez daha anladık ki daha yeşil ve güzel bir gelecek ancak #berabermümkün.

Ceyda Olgun