ecording olarak, Stockholm’deki teknoloji ve etki girişimleri merkezi Norrsken Foundation tarafından Dünyanın En Umut Verici Etki Girişimleri listesi 2022 Norrsken Impact100’e seçildik!
Bu sayede logomuz New York Times Meydanı’nda yer alırken, sizlerle bu gururu paylaşmak ve Norssken Vakfı hakkında bilgilendirme yapmak istiyoruz.
İçindekiler
Norssken Vakfı Nedir?
Norssken Vakfı’nın Çalışma Alanları
ecording’in Yer Aldığı Impact100 Listesi Nedir?
Impact100’e Hangi Şirketler Seçilir?
ecording Neden Impact100 Listesi’ne Seçildi?
Norssken Vakfı Nedir?
Norrsken Vakfı, dünyanın dört bir yanından girişimcilerin yoksulluk, kıtlık, mental sağlık, kirlilik ve iklim değişikliği gibi dünyanın en büyük zorluklarını çözmelerine yardımcı olmaya adanmış, kar amacı gütmeyen, dini ve partizan olmayan bir kuruluştur.
Bir finansal teknoloji şirketi olan Klarna’nın kurucusu Niklas Adalberth tarafından Haziran 2016’da kurulmuştur.
başlangıç aşamasındaki girişimler için bir hızlandırma programı yürüten kuruluş; Stockholm, İsveç, Kigali ve Ruanda’da ortak çalışma alanları işletiyor. 2020’de Norrsken House adı verilen ofisleri, 130’dan fazla şirketten 450’den fazla girişimciyi ağırlamıştır.
Norssken Vakfı’nın Çalışma Alanları
Vakıf, Avrupa’nın en büyük teknoloji ve etki girişimleri merkezi olan İsveç’in Stockholm kentindeki Norrsken House isimli ofisi ve Afrika’nın en büyük başlangıç merkezi olan Kigali, Ruanda’daki Norrsken House’u yönetmekte.
Teknolojiyi kullanarak küresel zorlukları çözen en iyi girişimcilere yatırım yapan 130 milyon dolarlık bir etki VC fonu olan Norrsken VC’yi ve Afrika’nın yeni teknoloji unicornlarını inşa eden istisnai girişimcileri destekleyen 200 milyon dolarlık bir büyüme fonu olan Norrsken22’yi geliştiriyor.
Ayrıca erken aşamadaki startup’lar için Avrupa’nın önde gelen Hızlandırıcı programlarından biri olan Norrsken Impact Accelerator’ı da yönetiyor.
ecording’in Yer Aldığı Impact100 Listesi Nedir?
Impact100Norrsken ve aday ortakları tarafından derlenen, dünyanın en umut verici etki girişimlerinin yıllık bir listesidir.
Liste, olumlu değişimi yönlendirmek için girişimciliğin gücünü vurgulamayı ve dünyayı daha iyi hale getirmeye çalışacak kadar cesur bireyleri cesaretlendirmeyi amaçlıyor.
Impact100’e Hangi Şirketler Seçilir?
Impact 100 listesine seçilmek demek:
Pozitif küresel etkiyi iş modelinin içsel ve tartışılmaz bir parçası haline getiren şirketler.
İş yapmak ve olumlu etki yaratmak için ölçeklenebilir teknolojiden yararlanmayı amaçlayan, yüksek riskli ve yüksek potansiyelli girişimler.
Ölçeklenebilir bir iş modelinnin yanı sıra büyümeyi olumlu küresel etki ile birleştirme konusunda kanıtlanmış bir yeteneğe sahip işletmeler.
Pazara en az bir MVP (piyasaya sürülmesi ve test edilmesi için gereken en temel özelliklere sahip ürün) ürünü sunmuş ve/veya en azından seri A finansmanı toplamış şirketler.
17 sürdürülebilir kalkınma hedefine karşı ölçülebilir, olumlu ilerleme sağlayan şirketler
İleride unicorn girişime dönüşme potansiyeli olan, çalışmaları 1 milyar insanın hayatını olumlu yönde etkileyebilecek şirketler
ecording Neden Impact100 Listesi’ne Seçildi?
2017’de temelleri atılan ecording; kelebek etkisi ile değişimin ve etkinin oluşturabileceği çözümleri, yenilikçi teknolojiler ile insanlığa ulaştırmayı ve teknolojinin gücünü kullanarak dünyadaki iklim krizi mücadelesine destek vermeyi amaçlar.
ecording, 2017 yılında ormansızlaşma ve biyoçeşitlilik kaybını önlemek amacıyla ecoDrone’ları geliştirmeye başladı. Türkiye’de geliştirdiğimiz insansız hava araçları ecoDrone’larla, öncelikli ulaşılması zor alanlara tohum topu atışları gerçekleştirerek, dünyadaki ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik çalışmalarına teknolojiyi kullanarak destek vermeyi amaçladık.
2021 yılında karbon salımının azaltılması konusuna yoğunlaştık ve ecoNow’i geliştirdik. ecoNow’te Dünya yararına görevlerle, insanların günlük hayatlarında uygulayabilecekleri çevreye duyarlı faaliyetlerin ödüllendirme sistemiyle alışkanlık haline dönüşmesini sağlamayı amaç edindik.
Bireysel olarak yılda sadece %1’lik bir karbon ayak izi azaltımıyla dahi yaratacağımız muazzam değişimi insanlara göstermek, eylemlerimizle aslında çözümün bizde olduğunu sunma fikri temel motivasyonumuz oldu.
ecoDrone’larla başlayan ve ecoNow ile devam eden iklim krizi mücadelemizi 2030 yılına kadar gezegenimizin sınırlarını oluşturan kritik eşikler çerçevesinde 4 geliştireceğimiz alternatif teknolojiler ile destekleyeceğiz.
2030’dan 2050’ye kadar da tüm paydaşlarımızla birlikte dünyamızın iklim krizinden kaynaklı hasarlarını onarmakta kararlıyız!
“mission2030 pursued by ecording” adını verdiğimiz manifestomuzda da belirttiğimiz üzere, tüm çalışmalarımızı Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde sürdürüyor ve küresel etkimizin gücüne inanıyoruz.
Küçücük fidelerin nasıl devasa ormanlara dönüştüğünü hiç merak etmiş miydiniz? İş, gıda, sağlık ve küresel iklim krizi bağlamında insanlığa inanılmaz katkıları olan ağaçların oldukça büyüleyici ve yakından bakmaya değer olduklarını düşünüyoruz. İklim kriziyle olan mücadelede, ağaçların rolünü ve gücünü hepimiz benimsemeliyiz.
Bu yazımızda, ağaçların nasıl büyüyüp geliştiğini detaylıca anlatırken, insanlık ve gezegen için bu kadar önemli olmalarının sebeplerini belirtiyoruz.
Ağaçların önemini anlamak için önce nasıl büyüdüklerini ve geliştiklerini anlamalıyız.
Tohum: Yaşamın Başladığı Yer
Her ağaç hayata bir tohum olarak başlar. Her tohumun iç kısmı, hayatta kalmak ve yeşile dönüşmek için ihtiyaç duyduğu besinlerle doludur.
Birçok şekli ve boyutu olan tohumlar, farklı şekillerde toprağa dağılırlar. Böcekler tarafından çapraz tozlaşmayla taşınmaları yaygındır ancak rüzgar veya hayvanlar tarafından da taşınabilirler.
ecording olarak, biz bu süreci insansız hava araçları ile yürütüyoruz. İklim krizinden olumsuz etkilenen onlarca Anadolu kadınının yardımıyla ürettiğimiz tohum toplarını, ulaşılması zor alanlara ecoDronelar ile taşıyarak biyoçeşitlilik çalışmalarına destek veriyoruz. Daha fazlası için: https://ecording.org/ecodrone/
Bir tohum, uygun koşullara sahip bir ortam bulup yerleştikten sonra, büyümesinin bir sonraki aşamasına geçebilir.
Çimlenme: Tohumdan Fideye
Yaşam döngüsünün bir sonraki aşaması, bitkinin toprakla buluştuktan sonra tohumun içinde büyümeye başladığı çimlenme sürecidir.
İlk kök tohumun içinden çıkar ve kendisini toprağa sabitler. Bir çapa görevi görür ve tohumun suyu emmeye başlamasını sağlar. Kısa bir süre sonra, tohumun içinden çıkan filiz toprağın yüzeyine doğru ilerlemeye başlar.
Böylelikle bitkinin gövdesi ortaya çıkmış olur. Bu, ‘ağacın yaşam döngüsü devam ediyor’ demektir. Aynı zamanda, bitkinin hastalık gibi riskler altında olduğu bir zaman dilimidir.
Fidan: Yeni Zirvelere Ulaşmak
Bir fide, yaklaşık bir metre yüksekliğe ulaştığında fidan olur.
Fidan dönemini ağacın gençlik yılları olarak düşünebilirsiniz. Hızlı büyüyebilir, ancak tam olgunluğa erişmeden önce kat etmesi gereken uzun bir yol da vardır. Gövdesi hala esnektir ve kabuğu pürüzsüz bir dokudadır. Fidanlar çiçek veya meyve veremez, yani tohum üretemezler.
Olgun Bir Ağaç: Çoğalmaya Hazır
Bir ağaç olgunluğa eriştiğinde ve tam olarak büyüdüğü kabul edilebildiğinde, kendi meyvesini, çiçeklerini veya yemişlerini üretebilir. Bu, üreyebileceği ve yaşam döngüsünün yeniden başlaması için tohumlarının dağılabileceği anlamına gelir.
Olgun bir ağacın genellikle geniş bir gövdesi, ayrıca birçok şekil ve renkte yaprakları filizlendiren çok sayıda dalı vardır. Gençlik yıllarını geride bırakmış ve geniş bir çevrenin hayati bir parçası olan ağacın, ömründe en verimli olduğu dönemdir.
Bazı ağaç türleri, yaşam döngüsünün bu olgun aşamasında diğerlerinden daha uzun süre kalır. Örneğin; meşe ağaçlarının çoğu, yaklaşık 40 yaşında meşe palamudu üretmeye başlar ve üretkenlikleri 80-120 yaşlarında zirveye ulaşır. (1)
Meşe ağaçları genel olarak 300 yıl üretken olup, ardından 300 yıl dinlenirler. Dinlendikten sonra tekrar tohum üretmeye devam edebilirler. Üvez ağaçları ise yaklaşık 15 yıl sonra meyve vermeye başlar ve yaklaşık 120 yıl sonra ömürlerinin sonuna gelirler. (2)
Bir ağacın yaşını ise her yıl kabuğunun altında çıkardığı halkaları sayarak öğrenmeniz mümkün.
Ağaçlar da Ölür: Çürüyen Ağaçlar
Bir ağacın çürümeye başladığı ve yaşam döngüsünün son aşamalarına geldiği zaman, daha az kullanışlı hale geldiğini düşünebilirsiniz. Ama durum böyle değil.
Çürüyen her ağaç veya “budak”, herhangi bir zengin biyolojik çeşitlilik içeren ormanlık alanın veya orman ortamının önemli bir parçası. Kendisi ölmüş olabilir ancak verimliliği devam etmektedir. Çünkü:
Böceklere ve mantarlara yuva olur
Böcekler, kuşlar, yarasalar ve diğer küçük memeliler için besin kaynağıdır
Yukarıda belirttiğimiz canlılar barınak için ağaçtaki oyuklardan veya deliklerden yararlanır
Ölmüş ya da çürümekte olan ağaçlar, bir ahşabın biyolojik çeşitliliğinin hayati bir parçasıdır. Cansız bir ağacı ormanlık alandan çıkarmak, yukarıda okuduğunuz pozitif etkenlere engel olarak, biyolojik çeşitliliğinin önemli bir bölümünü ortadan kaldırır.
Ağaçların Bu Kadar Önemli Olmasının 8 Nedeni
Hayati Su Döngüsünü Düzenlerler
Su döngüsü, suyun yağmur olarak yere düştüğü sürecin ismidir. Bu sular, daha sonra ağaçlar ve diğer bitkiler tarafından emilir ve ardından buharlaşarak tekrar havaya salınır.
Bir ağaç her gün yaklaşık 950-1515 litre suyu tekrar havaya bırakır. Bu nedenle ağaçlar, havadaki optimum nem seviyelerini korumak için çok önemlidir. Ayrıca hayatta kalmak için tükettiğimiz tatlı suyu sağlaya) su döngüsünün dengede kalmasını sağlarlar. (3)
Su döngüsü söz konusu olduğunda dünya doğal bir ritim oluşturmuştur. Ormansızlaşma bu döngüyü ciddi şekilde bozar ve gezegenin yalnızca %3’ünü oluşturan tatlı su kaynaklarını tehlikeye atabilir.
Ağaç Demek İş ve Ekonomi Demek
Yağmur ormanlarının bakımından ağaç dikmeye,, meyve hasadından biyolojik ve botanik araştırmalara kadar ağaçlar insanlık için çok sayıda iş alanı yaratır.
Fiziksel olarak zorlayıcı diğer birçok işte olduğu gibi, kırsalda yaşamını sürüdüren ve sosyo-ekonomik imkanları kısıtlı insanlar ile çiftçilerin geçim kaynağını ormanlar oluşturuyor. Çoğu küçük, genellikle kırsal topluluklar için, ağaçlar olmadan yerel halkı ayakta tutmak oldukça zordur.
Ormansızlaşmanın istihdam yarattığı da söylenebilir ancak uzun vadede sürdürülebilir değildir. Ağaçlar bittiğinde iş de biter.
Yaban Hayatı İçin Hayati Yaşam Alanları
Orman habitatlarında çok çeşitli kuşlar, böcekler ve memeliler yaşar. Bu canlılar yüzyıllar boyunca ormanda yaşamaya uyum sağlamış ve ona bağımlıdır.
İlk akla gelen daha büyük ve vahşi ya da yabani hayvanlar (filler, kaplanlar vs.) olabilirken, görünüşte basit bir ağaç, çok daha küçük boyutlu yüzlerce hatta binlerce canlıya ev sahipliği yapabilir. Yılanlar, kurbağalar, kırkayaklar, karıncalar, termitler, örümcekler, böcekler, güveler… Bu canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri, yaşam alanları ormanların varlığına ve güvenliğine bağlıdır.
Ormansızlaşmanın bugünkü hızıyla devam etmesi durumunda, önümüzdeki 25 yıl içinde yaklaşık 28.000 farklı türün yok olabileceği tahmin ediliyor. Hatta birçoğu keşfedilmeden ortadan kaybolabilir..
Toprak Kalitesini Artırırlar
Ağaçlar, etraflarındaki toprağın kalitesini çeşitli şekillerde iyileştirmede çok önemli bir rol oynar. Karbon filtreleme özelliklerinin bir parçası olarak, karbonu ve diğer zararlı maddeleri topraktan uzaklaştırarak, diğer bitkilerin sağlıklı bir şekilde yetişmesine olanak tanırlar.
Kaliteli toprak, %2’den fazla karbon içermemelidir. Ancak yoğun ormanlık alanlarda bu oran %0,05’e kadar düşebilir. (4)
Ağaçlarla çevrili arazi, ağaçların toprağı arındırıcı etkisi sayesinde mahsul üretimini ikiye katlayabilir. Verim ne kadar iyi olursa, insanlığı beslemek için o kadar az toprağa ihtiyaç duyulur.
Kısacası: Tarım ve biyoçeşitlilik için kaliteli toprak istiyorsak, üzerinde yaşadığımız gezegenin ağaçlarına bakmamız gerekir.
Erozyonu Önlerler
Ormansızlaştırılmış alanlar, çölleşmeye karşı çok daha savunmasızdır. Ağaçlar, gövdelerini ve yapraklarını kullanarak rüzgarlara ve sellere karşı doğal bir bariyer oluşturur. Bu bariyer, kötü havanın geniş alanları tahrip edebilecek bir doğal afete dönüşmesini önlemeye yardımcı olur.
Ağaç kökleri, toprağı bir arada tutarak erozyona karşı korumada hayati bir işlev görür. Ormansız alanlarda, toprağı yerinde tutacak veya gelen rüzgarların hızını yavaşlatacak hiçbir şey yoktur.
Vazgeçilmez Besin Kaynakları
Sürdürülebilir bir şekilde yetiştirilen ağaçlar, pek çok hayati gıda maddesinin kaynağıdır.
Sadece ağaçlardan bol miktarda besin alabiliriz. Fındıktan meyvelere, çiçeklerden ve reçinelerden elde edilen şuruplara ve aromatik kabuklardan elde edilen baharatlara kadar, ağaçlar insanlar için yüzlerce besin üretirler.
Gürültü Kirliliğini Önlerler
Ağaçların hava kirliliğiyle mücadele kadar, gürültü kirliliğinin olumsuz etkileriyle mücadelede de rolü vardır. Kentleşmenin, ulaşımın ve sanayileşmenin önemli bir etkisi olan gürültü, yalnızca insanlar için rahatsız edici olmakla kalmaz, aynı zamanda yaban hayatı üzerinde de yıkıcı bir etkiye sahip olabilir.
İnsanların neden olduğu gürültü kirliliği, bir hayvanın sonar ve navigasyon sistemlerini etkilemekle kalmaz, tüm ekosistemi bozabilir. Örneğin, yuva yapan bazı kuş türleri, gürültü nedeniyle istenmeyen habitatlarda yuva yapmazlar.
Ağaçların yaprakları, kendisine ulaşan ses seviyesini azaltan soğurucu bir etkiye sahiptir. Yaban hayatı, insanlar olarak yarattığımız gürültü kirliliğinden korunmuştur.
İklim Krizine Karşı Mücadele Ederler
Küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini etkileyen faktörlerden biri de atmosferdeki karbondioksit seviyeleridir. Karbondioksit, ısı tutma özellikleriyle bilinen bir “sera” gazıdır. Hızla ısınan bir gezegende, insanların ürettiği aşırı karbondioksit seviyeleri, kelimenin tam anlamıyla ısıyı atmosfere hapsediyor.
Bir ağaç büyüdükçe, fotosentez adı verilen bir işlemle havadaki karbondioksiti emer. Karbonu odun olarak depolar ve oksijen moleküllerini serbest bırakır. Sera gazını havadan temizlerler.
Bu nedenle ormanlar dev bir filtre görevi görür. Ancak ağaçlar, yakıldıklarında veya toprağa geri ayrıştırıldıklarında tekrar havaya dağıtırlar.
Ormansızlaşmanın etkileri iki yönlüdür. Doğanın CO2 filtreleri ortadan kaldırılmakla kalmıyor, aynı zamanda genellikle daha sonra yakılıyor ve depoladıkları karbonu atmosfere geri bırakıyorlar.
İklim değişikliği ile mücadelede ağaçlar kesinlikle hayati önem taşıyor. Dünyanın ormanları olmasaydı hiç şansımız olmazdı.
İklim Kriziyle Mücadelenin Yüzlerce Yolundan Bir Tanesi: ecoDrone
Ağaçlar, gezegende ve hayatımızda yeri doldurulmaz bir öneme sahipler. Hepimizin ortak sorunu olan küresel iklim krizinde ise rolleri tartışılmaz.
Bugün, ulaşılması zor alanlara tohum topu atışı yapan ve böylelikle biyoçeşitlilik çalışmalarına destek veren yeni nesil iklim krizi savaşçımız ecoDrone ile tanışarak hem Dünya hem de kendin için büyük bir fark yaratabilirsin: https://ecording.org/ecodrone/
İnsanların, ürünlerin ve tüm endüstrilerin karbon ayak izi vardır. Kişisel ayak izimiz, günlük işe gidiş gelişimiz, yediğimiz yiyecekler, satın aldığımız giysiler, çöpe attığımız her şey ve daha fazlası gibi çeşitli faaliyetlerimizden kaynaklanan emisyonları içerir. Ayak izimiz ne kadar büyük olursa, çevreye bindirdiğimiz yük de o kadar fazla olur.
Küresel iklim krizini durdurmak ve en kötü etkilerinden kaçınmak için iki şey yapmamız gerekiyor: düşük karbonlu bir ekonomiye geçmek ve düşük karbonlu bir yaşam stilini benimsemek.
Karbon emisyonunuzu azaltarak, yuvanız olan gezegene ve kendinize büyük bir iyilik yapmak istiyor ancak nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, sizin için giriş niteliğinde bir rehber hazırladık.
Dünya çapında ortalama bir insan her yıl 4,8 metrik ton karbondioksit emisyonu üretiyor. (1) İnsanlık olarak, gezegenin hızlı bir sona gitmesinin en büyük sebeplerinden biriyiz. Peki bu konuda neler yapabiliriz?
İlk olarak karbonu ve ayak izini tanımlayalım:
Karbon ayak izi, atmosfere salınan toplam sera gazı emisyonlarının ölçüsü olarak tanımlanır. Bu emisyonlara bir bireyin, şirketin veya bir ulusun seçimleri ve eylemleri neden olmaktadır.
Bir karbon ‘ayak izi’, eşdeğer miktarda karbondioksit (CO2) cinsinden ölçüldüğü şekliyle, bazı faaliyetlerin sonucu olarak atmosfere ne kadar sera gazı eklendiğini tanımlamanın bir yoludur.
Örneğin, işe gitmek için benzinli bir araba kullanan birinin karbon emisyonu, aynı mesafeyi otobüsle kat eden birine göre daha fazla olacaktır, çünkü araba sürücüsü, otobüs yolcusundan daha fazla CO2 emisyonundan sorumludur.
Karbon ayak izi üç kapsamda kategorize edilir:
Kapsam 1 veya Doğrudan Emisyonlar: Doğrudan sera gazı, yakıtın sahada yakıldığı kaynaklardan gelir. Kişisel araçlar ve gaz sobaları kapsam 1 emisyonlarına örnektir.
Kapsam 2 veya Dolaylı Emisyonlar: Kapsam 2 emisyonları, ister elektrik ister ısıtma olsun, bir şirketin enerji kullanımından kaynaklanır.
Kapsam 3 veya Diğer Dolaylı Emisyonlar: Bir şirketin faaliyetlerinden kaynaklanan tüm dolaylı emisyonlar, malların üretimi, satın alınan yakıtın taşınması gibi ve bireysel ölçekte Kapsam 3 emisyonları kapsamındadır.
Daha Basit Bir Tabirle Karbon Ayak İzi
‘Karbon ayak izim nedir’ diye merak ettiyseniz, işte anlamanıza yardımcı olacak bir örnek:
Yediğiniz bir meyve, büyük olasılıkla bir kamyonla yerel manavınıza taşındığından, bir karbon ayak izi üretir. Sürdüğünüz araba sadece karbon salımı yapmaz, diğer zararlı gazları da salar.
Pişirdiğiniz yemek, ev tipi bir sera gazı emisyonu kaynağı olan gaz gerektirir. Elektrikli ocak kullanarak da emisyonu azaltmanız mümkün değildir çünkü elektrik de fosil yakıtla üretilir.
Çevre dostu bir ürünün kapınıza teslim edilmesini ister misiniz? Ürün muhtemelen bir dizi yakıt yakan araçla taşınıyor. Dolayısıyla günümüzde karbon salımını tamamen yok etmek neredeyse imkansızdır.
Karbon Emisyon Kaynakları Nelerdir?
Sera gazları hem doğal hem de insan yapımı faaliyetlerden kaynaklanan emisyonları içerir. Bunların neler olduğunu görelim:
Doğal Karbon Emisyonu Kaynakları
Okyanuslardan ve volkanik patlamalardan yayılan gazlar, bitkilerden salınan karbondioksit, organik maddelerin ayrışmasından salınan nitrojen vb. doğal sera gazı kaynaklarıdır. Bununla birlikte, bu gazlar doğal olarak fotosentez, turba oluşumu ve okyanus emilimi gibi doğal yutaklar tarafından dengelenir.
Ancak insan faaliyetleri, karbonu atmosfere bu doğal yutakların dengeleyebileceğinden daha hızlı salıyor.
Okyanuslar ve Volkanlar
Okyanuslar, dünyanın yaklaşık %71’ini oluşturur. Geniş karbondioksit ve metan rezervuarlarından oluşan okyanus tabanı, bunları su yüzeyine çıkarıp atmosfere karıştırarak karbon salımına katkıda bulunmaktadır.
Öte yandan, bir yanardağ patladığında, dünyanın derin katmanlarından kül, toz ve gazlar çıkarır. Karbondioksit salınan gazlar arasındadır.
Solunum
İnsanlar ve hayvanlar solunum yapar ve enerji üretirler. Bu enerji hareket etmemizi ve büyümemizi sağlar. Oksijen, şekerleri ve proteinleri parçalamaya yardımcı olur, yan ürünler olarak su ve karbondioksit salar.
Çözünme ve Ayrışma
Organik madde parçalanır ve karbonu da serbest bırakır. Toprak altındaki canlılar ölü bitki vb. organik maddeleri parçalayarak karbondioksiti dışarı verirler.
Ancak insan faaliyetleri kaynaklı sera gazları kendiliğinden soğurulmaz ve okyanus gibi doğal yutakların emebileceğinden çok daha fazla miktardadır.
İnsan Faaliyetli Karbon Emisyonu Kaynakları
1700’lerin Sanayi Devrimi’nden beri yükselişe geçen fosil yakıt kullanımıyla birlikte karbon emisyonu hiç olmadığı kadar yüksek seviyelerde.
Elektrik
Evlerimizde elektriği aydınlatmak, mutfak aletleri veya diğer elektronik aletler için kullanırken biz karbondioksit oluşturmuyoruz. Ancak kullandığımız elektriği üreten santraller kömür, petrol ve gaz kullanarak karbondioksit salıyorlar ve bu santraller büyük miktarlardakarbondioksit oluşturur. Muhtemelen dünya çapındaki en büyük sera gazı kaynağıdırlar.
Gazlı Isıtma
Elektrikten sonra gazlı ısıtma, ikinci en yüksek miktarda karbondioksit salan emisyon kaynağıdır. Çoğu ev kışın ısınmak için petrol, doğal gaz veya elektrik kullanır ve bunların tümü karbondioksit oluşturur.
Ulaşım Araçları
Arabaların çoğu benzin veya dizel ile çalışır. Yeni nesil elektrikli araçlar da enerji kullanır, çünkü bu araçları şarj etmek için kullanılan elektrik de bir karbon ayak izi bırakır, ancak bu seviye minimumdadır.
Karbon salımını azaltmak için akıllı ulaşım seçimleri yapılmalıdır. Toplu taşıma kullanmayı, yürümeyi veya bisiklete binmeyi tercih edebiliriz.
Endüstri Sektörü
Sanayi sektörü, fosil yakıtlardan oluşan karbondioksit emisyonlarının %20’sini oluşturarak insan kaynaklı faaliyetler arasında üçüncü en büyük emisyon kaynağıdır. Sanayi sektörü madencilik, inşaat, tarım ve imalattan oluşmaktadır. Çoğu fosil yakıt kullanımı ve karbon emisyonundan sorumlu olan 5 ana kategori (gıda, kağıt, petrol, kimyasal ve metal/mineral ürünler) bulunmaktadır.
Malların imalatı ve diğer endüstriyel işlemler, büyük miktarda ve çeşitli türlerde sera gazı üretir, ancak esas olarak karbondioksit üretir. Çoğu üretim tesisi, çeşitli amaçlar için ihtiyaç duyulan ısı ve buharı oluşturmak için gerekli olan fosil yakıtları kullanır. Örneğin, çimento yapmak için kireçtaşı 1450°C’ye ısıtılır; çok fazla ısı yaratmak için fosil yakıtlar kullanılmaktadır.
Tarım ve Hayvancılık
Çoğu insan, karbondioksitten nispeten daha güçlü bir sera gazı olan metan gazının tarım faaliyetleri sırasında üretildiğinden habersizdir. Bunun büyük bir bölümü tarımdan, diğer kısmı ise hayvancılıktan geliyor.
Besi hayvanlarının tükettiği gıda ürünleri, hayvan bağırsaklarında fermente olur. Hayvanların gaz çıkarmasıyla birlikte, metan gazı çıkışına sebep olur.
Arazi Kullanımı
Doğal çevrenin tarım, barınma vb. gibi insan kullanımına dönüştürülmesine “arazi kullanım değişikliği” denir. İnsan karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %9’u arazi kullanımı değişikliklerinden kaynaklanmaktadır.
Bu emisyonlar, 2011’de 3,3 milyar ton toplam karbondioksit emisyonuna katkıda bulunmuştur. 1850’den 2000’e kadar bu arazi kullanımı değişiklikleri, atmosfere yaklaşık 396 ila 690 milyar ton karbondioksiti, yani insan kaynaklı karbon salımının yaklaşık %28-%40’ını oluşturmuştur.
Bu emisyonun en büyük nedenlerinden biri ormansızlaşma ve arazi kullanım değişikliğidir. Çünkü ticari kullanımlar için kalıcı doğal ortam ortadan kaldırılır ve bunun sera gazı emisyonları üzerinde büyük etkisi vardır.
Dünya çapında geniş ormanlık alanlar kereste üretimi için temizlendi, bazı ormanlar ise çiftlikler ve meralar için yakıldı. Ormanların yok edilmesi ve tahribi, karbonu emen ağaçların azalması sebebiyle; karbondioksit seviyelerinin artmasına neden olan büyük miktarda sera gazı salmaktadır.
Karbon Ayak İzi Nasıl Azaltılır?
Hali hazırda hızla ilerleyen iklim krizinin en büyük sebeplerinden biri olan karbon salımını tamamen durdurmak mümkün değil. Ancak hem kendinize hem de gezegene çok iyi gelecek birkaç küçük hareketle bireysel karbon salımınıazaltmak ve sürdürülebilir yasşam için dönüşüme destek olmak oldukça kolay:
Reddetmek (Reject)
Mümkün olan her yerde ve her zaman reddedin. Plastik ambalajlı olmayan ürünleri seçin ve kendi çantalarınızı, kaplarınızı ve mutfak eşyalarınızı taşıyın. Reddetmek, atıklarınızın çoğunu ortadan kaldırmanıza yardımcı olacaktır.
“Bu ürünü neden satın alıyoruz?” sorusunu sorun.
Bir içecek sipariş ettiğinizde, “pipet olmasın lütfen” diyebilirsiniz çünkü bu tür plastikler geri dönüştürülemez ve çevreye zararlıdır. Dolayısıyla bu tür gerekli olmayan şeyleri reddetmek bize ve doğaya zarar vermez.
Azaltmak (Reduce)
Atık azaltma, basitçe kullandığımız şeyleri azaltmak ve sadece gerekli olanı tüketmek anlamına gelir. Bu sayede oluşan atık miktarı azaltılır. Bu aynı zamanda atıkların arıtılmasında kullanılan doğal kaynakların yanı sıra yeni şeyler üretmek için gerekli olan doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı da azaltır.
Örneğin şişelenmiş su tüketimini azaltabilir, SuCo veya matara kullanabilirsiniz. Öte yandan, son kertede tek kullanımlık ürünler tercih etmeniz gerektiyse, geri dönüşüm kutularına atmayı ihmal etmeyin lütfen.
Yeniden Kullanmak (Reuse)
Yeniden kullanım (reuse), bir şeyi yeniden kullanma yöntemi veya uygulamasıdır. Bu, ürünü orijinal amacına uygun kullanmak veya farklı bir işlevi yerine getirmek için yapılabilir. Bir ürünü birden fazla tekrar kullanmak hem bize hem de çevreye fayda sağlar.
Yeniden kullanmak hem zamandan, hem paradan, hem de enerjiden tasarruf etmeye yardımcı olur.
Geri Dönüşüm (Recycle)
Geri dönüşüme, atık malzemeleri yeni malzeme ve nesnelere dönüştürme işlemi denebilir. Öğelerin aynı veya farklı bir biçimde yeniden işlenmesi ve yeniden kullanılması uygulamasıdır.
Bu süreç çok fazla zaman, enerji, kaynak ve para tasarrufu sağlar. Aynı zamanda bir şeyler üretmek için kullanılan doğal ham madde ve kaynak tüketimini de azaltır.
Bu nedenle, çevre üzerindeki baskıyı azaltmak için mümkün olduğunca geri dönüştürülmüş ve geri dönüştürülebilir ürünler satın almak önemlidir.
Bugünlerde ne kadar çok şeyin geri dönüştürülebildiğine inanamayacaksınız. Birkaçının listesini yaptık:
Alüminyum Kutular
Yapı malzemeleri
Karton
Cam (özellikle şişeler ve kavanozlar)
Dergiler
Metal
Gazeteler
Plastik poşetler
Plastik şişeler
Çelik kutular
Lastikler
Bahçe Atıkları
Tamirat
Bugünlerde yeni bir ürün satın almayı, mevcut bir ürünü tamir edip kullanmaktan daha kolay buluyoruz. Bu, özellikle cep telefonu ve ev aletleri gibi gerektiğinde tamir edildiğinde uzun süre dayanabilen elektronik ürünler için geçerli.
Azaltmak, yeniden kullanmak ve geri dönüşüm, hem doğal varlıklar üzerindeki talebi hem de bunların tüketilme oranlarını azaltır. Daha az kaynak kullanılır ve sınırlı olan sarf malzemeleri korunur.
Gömülen veya yakılan çöp miktarı azaldıkça, atıkların yakılması veya uygunsuz şekilde bertaraf edilmesi sonucu oluşabilecek su ve hava kirliliği potansiyeli de azalmaktadır.
Ulaşım Alternatiflerini Değerlendirmek
Karbon ayak izimizi azaltmaya yardımcı olacak bir başka kolay seçenek de daha az araç kullanmaktır. Varış noktasına araba kullanmak yerine; yürüyerek veya bisikletle gidildiğinde, bir kişi yalnızca benzinden tasarruf etmekle kalmaz, aynı zamanda daha az yakıt yakar ve atmosfere daha az emisyon salar.
Bununla birlikte, yürümek bir seçenek değilse, kendi bölgelerindeki toplu taşıma seçeneklerini kullanarak araç paylaşımına bakılabilir.
Beslenme Seçimleri
Beslenme tercihi, bir kişinin karbon ayak izi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Hayvansal protein kaynakları (özellikle kırmızı et), pirinç (yüksek metan yayan çeltik tarlalarında üretilir), uzun mesafelere ve/veya yakıt açısından verimli olmayan nakliye yoluyla taşınan gıdalar gibi şeyleri seçmek, karbon salımını en üst seviyelere çıkarmaktadır.
Eğer yapabiliyorsanız bunları azaltmaya çalışmak, sebze ağırlıklı bir beslenme stilini seçmek, yerel ve mevsiminde beslenmek hem size hem de gezegene çok iyi gelecek.
Sürdürülebilir bir yaşamı bugün alışkanlık edinmeye başlamak için:
Son on yıldır elektrikli araçlar karbon salımını ve petrol kullanımını azaltmak, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için kilit bir teknoloji olarak revaçta. Dünya çapında elektrikli araba stoğunun 2030 yılına kadar 145 milyonun üzerine çıkması beklenirken; Jaguar, Audi, GM ve Mercedes gibi birçok otomobil üretim şirketi önümüzdeki beş ila on yıl içinde tamamen elektrikli araba üretimine geçme sözü verdi. (1)
Aynı zamanda, AB ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülke elektrikli araç alımını teşvik ediyor. “Çevre dostu” olduğu söylenen bu ulaşım alternatifi her geçen gün yayılırken, herkes aynı şeyi sorguluyor: Elektrikli araçlar gerçekten ne kadar sürdürülebilir?
Uzmanlar, şarj edilebilir araçların sıradan araçlara göre daha iklim dostu bir seçenek olduğu konusunda genel olarak hemfikir olsalar da, nasıl şarj edildiklerine ve üretildiklerine bağlı olarak bazı çevresel etkilere sahip olduğunu düşünüyor. Biz de bu yazımızda, en büyük endişelerden bazılarına ve bunların nasıl ele alınabileceğine dair bir rehber hazırladık.
A noktasından B noktasına gitmek için benzin doldurmaya alışkın olan çoğu insan için ulaşım aracını fişe takmak yeni bir kavramdır. Dev bir akıllı telefona benzeyen bir gösterge paneliyle elektrikli otomobiller, gelecekten gelmiş gibi görünebilir.
Yine de teknolojileri yeni değil. Tıpkı ortalama bir otomatik şanzımanlı arabanız gibi elektrikli bir araç da kontakla çalışır, gaz pedalıyla hızlanır ve frenle durur. Benzinli bir arabadan temel farkı motorunun tasarımıdır.
Elektrikli araçlar, elektrik güç kaynağına bağlı bir şarj istasyonu kullanılarak, periyodik olarak yeniden şarj edilmesi gereken pillerle çalışır. Bu çoğu kişiye tanıdık geliyor çünkü telefonlarımızı ve bilgisayarlarımızı şarj etme yöntemimizle aynı.
Çoğu elektrikli araç, nispeten basit bir tasarıma sahip bir lityum iyon pil kullanır. Aslında, karşılaştırılabilir bir içten yanmalı motorlu aracın motorunda yaklaşık 2.000 parça bulunurken, bir elektrikli araç motorunda yalnızca 20 hareketli parça vardır.
Elektrikli araçların temel farkları nelerdir?
Daha sessiz çalışırlar.
Vites geçişleri olmadan daha kolay hızlanabilirler.
Aşırı sıcak veya soğuk hava, şarjı ılıman havaya göre daha hızlı tüketebilir.
Çevresel Etki: Elektrikli vs. Benzinli Araba
Benzinli araçlarının neden olduğu kirlilik, egzoz borularından çıkan egzozla sınırlı değildir. Petrolün çıkarılması, yakıt haline getirilmesi ve benzin istasyonlarına taşınması da büyük miktarda karbon salımı ve hava kirliliği yaratır.
Günümüzde benzinli araba üreticileri CO2 emisyonlarını düşürmüş olsa da, üretim sürecinin çevre üzerinde olumsuz etkileri devam ediyor.
Öte yandan, elektrikli araba pillerinin üretimi de emisyon yaratıyor. Karmaşık üretim süreci nedeniyle elektrikli bir araba, üretimi sırasında benzinli bir araca göre iki kat daha fazla enerji kullanarak daha fazla CO2 yayabiliyor.
Yine de, işleyiş şekilleri genel olarak çok daha sürdürülebilir olduğundan, elektrikli araçlar ulaşım için en temiz seçenek olmaya devam ediyor. Yakıt olarak elektriği kullanmaları nedeniyle sürüş, yüksek üretim emisyonlarını telafi ediyor.
Ortalama olarak bir elektrikli otomobil, ömrü boyunca benzinli bir aracın karbon emisyonunun yarısını üretir ve sürdürülebilirlik açısından tamamen daha iyi performans gösterir.
Elektrikli araçlar kullanım ömrünün sonuna geldiğinde ise, ileri dönüşümlü pili birçok kez yeniden kullanılabilecek şekilde ileri dönüştürülebilir. Diğer yandan, pil malzemelerinin yüzde 90’ına kadar geri dönüştürülmesi mümkündür.
Elektrikli otomobiller, iklim değişikliğini ele almak için tek başına sihirli bir çözüm değil. Ancak, ulaşımdan kaynaklanan emisyonları azaltmada değerli bir araç ve fosil yakıtla çalışan arabalara göre çok daha sürdürülebilir bir alternatif.
Üretimleri ve ömürlerinin sonu çevre üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olsa da, genel yaşam döngüleri dikkate alındığında karbon ayak izleri, fosil yakıt kullanılan araçlardan çok daha düşüktür.
Sektördeki yeniliklerin büyük bir hızla ilerlemesiyle, yarının elektrikli araçlarının bugünün benzinli araçlarıyla karşılaştırıldıklarında, sürdürülebilirlik farkını genişletmesi muhtemel.
Türkiye’de yapılan bir araştırma, tüketicilerin elektrikli ve hibrit araçlara olan ilgisinin hızla arttığını gösteriyor. Geçen yıla göre, bir sonraki satın alacakları aracın hibrit veya elektrikli olacağını söyleyen tüketicilerin oranı %27’ye yükseldi.
Ayrıca, önde gelen elektrikli araç üreticisi Tesla’nın ve yerli üretim elektrikli araç TOGG’un Türk pazarına girmesiyle, gelecekte kesinlikle elektrikli veya hibrit bir araç alacaklarını belirten tüketicilerin oranı %29 iken, fiyat teklifi cazip olduğunda bu oran %90’a kadar yükseliyor.
Özet Geçelim: Eksi ve Artı Yönleriyle Elektrikli Arabalar
Eksi Yönler
Tamamen elektrikli araçlar, içerilerinde bulunan lityum piller sayesinde çalışıyorlar. Ancak bu lityum pillerin üretimi, fazla karbon salımına neden olabiliyor.
Elektrikli araç akülerinin çoğu Çin, Güney Kore ve Japonya’da üretilmektedir. Bunlar, elektrik üretiminde (yenilenebilir kaynaklardan ziyade) karbon kullanımının genel olarak hala oldukça yüksek olduğu ekonomilerdir.
Elektrikli araçların benzinle çalışan araçlara göre en önemli dezavantajlarından biri, tam şarjlı olduklarında kısa menzilli olmalarıdır. Bu nedenle, sıradan içten yanmalı motorlara sahip araçlar şu anda uzun mesafeli yolculuklar için daha iyidir.
Artı Yönler
Elektrikli araçlar, çalışırken egzoz borusundan hiç CO2 yaymazlar. Bu da emisyonlarda muazzam bir azalma anlamına geliyor: Elektrikli bir araç kullanmak, yılda ortalama 1,5 milyon gram CO2 tasarrufu sağlıyor. (2)
Elektrikli otomobiller kullanım sırasında emisyon üretmezler, bu da hava kirliliğine katkıda bulunmadıkları anlamına gelir. Bu, özellikle hava kirliliği seviyelerinin tehlikeli derecede yüksek olabileceği şehirlerde önemlidir.
Elektrikli araçlar, daha az parçaya sahip olmaları ve frenleme sırasında enerjiyi tutan ve geleneksel fren disklerine göre aşınmaya ve yıpranmaya karşı daha dirençli olan bir sistem olan rejeneratif frenleme özelliğine sahip olmaları nedeniyle, daha az enerji kullanıyorlar.
Elektrikli araçların bir diğer önemli avantajı da, giderek daha pahalı hale gelen gaz ya da benzinle doldurulmalarına gerek kalmamasıdır. Gazla çalışan arabalardan farklı olarak elektrikli araçlar, düzenli olarak değiştirilmesi gereken yağ, şanzıman yakıtı ve soğutma sıvıları gibi iki veya üç kat daha az motor sıvısı içeriyor. Bu da yakıt, onarım ve bakım masraflarını fazlaca azaltıyor.
Elektrikli arabalar oldukça sessiz çalışıyorlar, bu da gürültü kirliliğini önemli derecede azaltıyor.
Henüz anne karnından itibaren bir bebeği etkilemeye başlayan iklim değişikliğinin, en çok çocuklar üzerinde olumsuz etki yarattığı ve gelecek dönemde de yaratacağı kaçınılmaz bir gerçek. Çocukların sağlıklarını ve geleceklerini bu kadar etkileyen iklim değişikliği sorununu anlamalarına yardımcı olmak ve onları bilinçli birer birey olarak yetiştirmek biz yetişkinlerin sorumluluğunda.
2019’da NPR tarafından yapılan bir anket, ebeveynlerin yaklaşık yüzde 85’inin çocukların iklim değişikliği hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini düşündüğünü gösterdi. Ancak bu ebeveynlerin sadece yarısı, kendi çocuklarıyla bu konuda konuştuklarını söyledi. (1)
Can sıkıcı bir konu gibi görünen iklim değişikliği hakkında konuşabilmeniz, çocuklarınıza yol gösterebilmeniz ve yaşadıkları gezegen için onları sorumluluk almaya hazırlayabilmeniz için sizlere detaylı bir rehber oluşturduk.
Tüm dünyada milyonlarca çocuk şimdiden iklim değişikliğinden etkileniyor. Söz konusu iklim krizi; deniz seviyeleri üzerindeki etkisi, daha sık ve daha şiddetli kasırgalar, sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar, hava kirliliği, orman yangınları ve bulaşıcı hastalıklardaki artış nedeniyle çocukların yaşam biçimini olumsuz derecede etkilemeye başlamış durumda.
UNICEF’e göre, iklim krizi ve çevre tahribatının kaçınılmaz bir sonucu olarak artık çok daha tehlikeli bir hale gelen Dünya’daki ilk çocuk neslini yetiştiriyoruz. 2040 yılına kadar 25 milyon çocuk daha iklim krizi nedeniyle yetersiz beslenecek.
2050 yılına kadar ise, hemen hemen Dünya’daki her çocuğun yoğunlaşan ısı dalgalarına maruz kalması ve bunun küçük çocuklar veya bebekler için belirli sağlık risklerini artırması bekleniyor. (2)
Ekosistemlerin insan faaliyetleri kaynaklı yok edilmesi; çocukları doğanın güzelliğini, temiz havasını ve içme suyunu, besleyici gıda kaynaklarını ve sonucunda güvenli bir yaşamı deneyimlemekten mahrum bırakıyor.
Peki bu “yeni normal” içinde sağlıklı ve kaliteli yaşamı, kendimiz ve çocuklarımız için nasıl mümkün kılabiliriz?
6 Yaş Altı Çocuklar
6 yaşın altındaki çocuklar iklim değişikliğini doğrudan anlamak için henüz çok küçükler. Çocukların dünya ile ilişkilerini yeni kurmaya başladıkları bu süreç, doğanın güzellikleriyle tanıştırılmaları için en ideal zamanlardan.
Bir çocuğu doğanın içine çekmek, yeşil ile etkileşim kurabileceği bir ortamda büyütmek, çevreyle ilgili sorular sormaya teşvik etmek, ona doğa sevgisi aşılamaya ve etraftaki yaşam formlarına saygılı olmayı öğretmeye yardımcı olacaktır.
Birlikte bunları yapabilirsiniz:
Doğa yürüyüşleri: Havanın doğayı nasıl etkilediğini göstermek için yürüyüşler yapın. Havanın mevsimleri nasıl oluşturduğu hakkında konuşun. Örneğin; kuş yuvalarını gösterebilir ve havanın, kuşların yuva yapım sürecini nasıl etkilediğini anlatabilirsiniz.
Bahçıvanlık: Küçük bir bitkinin büyüdüğünü görmek hemen hemen her çocuğu heyecanlandıracaktır. Saksılara dikebileceğiniz meyve, sebze veya çiçek tohumları, çocuğunuzun bitkilerle ilgilenmesini ve bilinç kazanmasını sağlar.
Bulunduğunuz bölge özelinde konuşmak: Bulunduğunuz yere bağlı olarak iklim değişikliğinin yerel etkilerini çocuğunuza anlatabilirsiniz.
Bu yaştaki çocuklarla konuşurken en önemli şeylerden biri de güven verici olmaktır. Dürüst, umutlu, gelişimsel olarak uygun ve eylem odaklı bir şekilde iletişim kurabiliriz.
6 yaş altı çocuğunuzla iklim krizi hakkında konuşurken kullanabileceğiniz örnek ifadeler:
“Dünya bizim evimiz, bu yüzden gezegende güvenli bir şekilde yaşamak için ona iyi bakmalıyız.”
“İklim değişikliği büyük bir sorun, ancak bunu çözmek için birlikte çalışan birçok insan var.”
“İnsanlar havaya karışan ve bir battaniye gibi hareket edebilen kirlilik yaratıyor. Bu battaniye gezegeni ısıtıyor ve bu da sorunlara neden oluyor.”
Okul Çağındaki Çocuklar (6-12 yaş)
Bu yaştaki birçok çocuğun iklim bilimiyle hali hazırda ilgilenmeleri ya da bu konuda temel bilgilere sahip olmaları beklenir.
Bu yüzden iklim değişikliğinin ardındaki kavramları basit bilimsel terimlerle açıklamaya başlamadan önce, çocuğunuzun ne bildiğini öğrenin. Sonrasında boşlukları beraber doldurabilirsiniz.
Uzmanlar özellikle 8 yaşından itibaren çocukların iklim değişikliğini daha geniş perspektiften anlamaya, duyguları adlandırmaya ve yaşadıklarına karşı duygusal dayanıklılık göstermeye başladığını belirtiyor.
Yani, bu yaşlardaki çocuklar henüz duygusal gelişimlerinin çok başlarında olduklarından, iklim krizi gibi ağır sonuçları olan bir durumu öğrendiklerinde hissedecekleri olumsuz duyguları işleme yetisine ve donanımına sahip değiller. Bu noktada çocukla hassas bir şekilde iletişim kurmak ve pembe bir tablo çizmeden umut verici konuşmalar yapmak çok önemli.
Okul dönemindeki çocuğunuzla iklim değişikliği hakkında konuşurken kullanabileceğiniz örnek ifadeler:
“İklim değişikliği hakkında neler duydun? Arkadaşların böyle şeylerden bahseder mi?”
“İklim kriziyle nasıl mücadele edebileceğimizi merak ediyor musun? Beraber neler yapabileceğimize bakalım mı?”
“Ne tür duygular hissediyorsun? Onlara isim verebilir misin? Olumsuz duygularını yatıştırmak için sana birkaç tüyo vermek istiyorum.”
Bu yaşlar aynı zamanda çocukların bir fark yaratmaya ve harekete geçmeye ilgi duymaya başladığı bir yaş grubudur. Çocuğunuzla iklim eylemi üzerinde çalışmanın yollarını bulmak ikiniz için de güçlendirici ve bağlayıcı olabilir. Beraber yapabileceğiniz şeyler:
Bağlantı kurmak: Kişisel seçimlerin gezegeni nasıl etkileyebileceği hakkında konuşmalar yapabilirsiniz. Ailenizin karbon ayak izini hesaplamak ve bunun nasıl azaltılabileceğini çocuğunuzla tartışmak en etkili yollardan biridir.
Teşvik etmek: Odadan çıktıktan sonra ışıkları kapatmak, toplu taşıma ve bisiklet kullanmak, geri dönüşüm yapmak gibi basit eylemleri hayatınıza katmak, çocuğunuz bunları uyguladığında ise onu takdir etmek onu daha iyi bir çevre için teşvik edecektir.
13 Yaş ve Üstü Çocuklar
Gençler, sorunların hayatlarının tüm yönlerini nasıl etkileyebileceğinin daha fazla farkındadır. Bu yaşlarda bilgiye erişimleri oldukça yüksektir.
Bu sebeple bir ebeveyn olarak size düşen en büyük görev onlara bir bilgi sağlayıcı olmaktan çok; dinlemeye, soru sormaya, kendi duygularınız konusunda dürüst olmaya ve bilgi ışığında iklim krizi hakkında sohbeti sürdürmeye devam etmektir.
Bunun için 13 yaş ve üstü çocuğunuzla iklim krizi hakkında konuşurken kullanabileceğiniz ifadeler:
“Bunun ağır ve bunaltıcı olduğunu biliyorum ancak bu zorluğun üstesinden gelmek ve olumlu bir fark yaratmak için yapabileceğimiz çok şey olduğuna da gerçekten inanıyorum.”
“Bütün yanıtlara sahip değilim. Bunu senin gibi ben de öğreniyorum ama konuşmaya devam etmemizin önemli olduğunu biliyorum. Ne hissediyorsan veya ne düşünüyorsan dinlemek isterim.”
“Sana nasıl destek olurum? Daha fazla öğrenmek için mi, harekete geçmek için yardım ister misin? Yoksa sadece duygularını ve düşüncelerini paylaşabileceğin biri olmamı mı tercih edersin?”
Çocuğunuzla iklim değişikliğinin dünya çapındaki ekonomiyi ve toplumu nasıl etkileyebileceğini tartışın. Bu, çocukta bilimsel merak uyandırabilir ve sivil sorumluluk fikrini ortaya çıkarabilir. Birlikte yapabilecekleriniz:
Güncel olayları konuşmak: Örneğin, iklim değişikliğinin Türkiye’de nasıl daha uzun ve daha şiddetli orman yangınlarına yol açarak evlerin ve iş yerlerinin kaybına neden olduğundan bahsedin. İnsanları evde kalmaya zorlayan hava kirliliğine de neden olduğunu anlatabilirsiniz. Tüm bunların aileler üzerindeki ruh sağlığı etkilerini düşünün.
Empati kurmak: İklim değişikliğinin herkesi eşit şekilde etkilemediğini ve bazı toplulukların daha fazla sağlık riskiyle karşı karşıya kaldığını araştırabilir ve konuşabilirsiniz. Temiz su ve havaya erişimde herkesin eşit fırsatlara sahip olması gerektiğini de anlatabilirsiniz.
Çözüm odaklı olmak: Çocuğunuzla konuşurken umutlu kalın ve çözümlere odaklanın. İklim krizi hızlanıyor olsa bile, birlikte havayı ve suyu temizleyip karbon ayak izinizi azaltabileceğinizi vurgulayın.
Yaz mevsimi kapıdayken, 1980’lerden beri görülmemiş aşırı sıcaklarla karşı karşıya kalma tehlikesindeki Türkiye, orman yangınları açısından riskli bir coğrafyada bulunuyor. (1)2022 yılı Ekim ayı itibariyle 14.000 hektar yeşil alanını kaybetmiş olan Türkiye(2) kırmızı alarm vermeye başlamadan, biyoçeşitliliği ve yaşamı korumak hepimizin elinde.
Sıcak geçecek bir yaz mevsimine girmek üzereyken, bu yazımızda, karbon salımının ve küresel sıcaklıkların artmasının sonucu olarak iklim krizinin etkisiyle, Türkiye’nin biyoçeşitliliğini tehdit eden orman yangınlarının nedenlerini, sonuçlarını ve önleme yöntemlerini inceliyoruz.
Türkiye’deki Orman Yangınları: Yangın Mücadelesine Nereden Başlanır?
Orman Yangını Nedir: Orman Yangınlarının Nedenleri
Birleşmiş Milletler, orman yangınlarını “orman, otlak, çalılık veya tundra gibi doğal bir ortamda doğal yakıtları tüketen ve kontrolsüz bir şekilde yayılarak bitkilerin yanması veya yakılması” olarak tanımlamaktadır.
National Geographic, bir orman yangınının ortaya çıkması için ortamda yakıt, oksijen ve ısı kaynağının olması gerektiğini belirtiyor. Yakıt olarak adlandırılan şeyler ise ağaçlar, çimenler, çalılar ve hatta evler dahil olmak üzere bir ateşi çevreleyen herhangi bir yanıcı madde olabilir.
Bir bölgenin yakıt yükü ne kadar büyükse, yangın o kadar yoğun olur. Hava, bir ateşin yanması için ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlar. Isı kaynakları, orman yangınını ateşlemeye ve yakıtı tutuşmaya yetecek kadar yüksek sıcaklıklara getirmeye yardımcı olur.
Şimşek, yanan kamp ateşleri veya sigaralar, sıcak rüzgarlar ve hatta güneş bile bir orman yangınını başlatmak için yeterli ısı sağlayabilir. (3)
Coğrafi koşullar, yangının davranışı üzerinde güçlü etkilere sahiptir. Örneğin, yangınlar yokuş yukarı halde, yokuş aşağı olduğundan daha hızlı yayılma eğilimindedir. Genellikle yangınlar, koşulların daha sıcak olduğu ve rüzgarın yokuş yukarı esme eğiliminde olduğu gün boyunca daha aktiftir. (4)
Orman yangınlarının birçok nedeni vardır. Bazıları doğal sebeplerden kaynaklanırken, bazıları insan kaynaklıdır:
Küresel İklim Krizi
İnsanlık atmosfere daha fazla sera gazı salıp daha fazla ısıyı hapsederken, yüzey sıcaklıkları potansiyel olarak yıkıcı seviyelere yükseliyor. Daha yüksek sıcaklıklar ve iklim değişikliği, artan ısı dalgalarıyla bağlantılıdır ve bu da daha uzun kuraklıklara ve daha az yağışa yol açar. (5)
Tutuşturulabilecek daha fazla kuru bitki örtüsü ve daha yüksek şimşekli fırtına oranlarıyla, orman yangınları yaygınlaşmakla kalmıyor, ağaçlar daha hızlı yanıyor ve daha geniş bir alana yayılıyor.
2021’de, başta Sibirya, ABD ve Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanında gerçekleşen orman yangınları, Almanya’nın yıllık CO2 emisyonunun iki katından fazlasına eşdeğer, toplam 1,76 milyar ton karbon saldı. (6)
İhmal
İnsanların dikkatsizliği veya kasıtlı olarak yangın çıkarması orman yangınlarına neden olur. Yanlış yerlerde yapılan piknikler veya ateş yakma, sigara izmaritleri bırakma gibi nedenlerle yangınlar çıkabilir. İnsanların neden olduğu orman yangınlarının %43’ü ihtiyatsızlıklarla (sigara izmaritleri, çöp birikintileri, yakma vb.) bağlantılıdır. (7)
Doğal Afetler
Yıldırım düşmesi, volkanik patlamalar veya çökmeler gibi doğal afetler orman yangınlarına neden olabilir.
Orman Yönetimi
Ormanların yanlış yönetimi orman yangınlarına neden olabilir. Özellikle ormanlık alanların düzenli olarak temizlenmemesi, yanlış ağaç türlerinin kullanılması gibi sebeplerden dolayı yangınlar daha kolay çıkabilir.
Türkiye’de Orman Yangını Türleri
2001’den 2021’e kadar Türkiye, orman yangınlarında 87,7 hektar ağaç örtüsünü kaybetti. Bu dönemde yangınlar nedeniyle ağaç örtüsü kaybının en fazla olduğu yıl, 27,0 hektar ile 2021 oldu. (8)
Ülkemizdeki orman yangınlarının iki türü olduğu belirtiliyor: örtü yangınları ve tepe yangınları. Örtü yangınları, orman toprağını örten ölü ve diri örtüyü yakan yangınlar olarak tanımlanıyor.
Bu yangınlar, toprağı örten yanıcı maddelerin yoğun olmadığı toprak yapılanmalarında genellikle ağaçlara zarar vermezler. Yangın sonrasında, yanan sahanın takip edilmesi ve kontrol edilmesi önemlidir.
Sadece yüzey çöpünü ve kumu yaktıkları için, söndürmesi en kolay ve ormana en az zarar veren yangınlardır. (9)
Tepe yangınları ise ağaçların tepelerini de yakarak ilerleyen yangınlardır. Bu tür yangınlarda ormanın örtüsü, ağaçların gövdeleri ve tepeleri çeşitli şiddetlerde yanarak ağaçlar kurutabilir ve biyoçeşitliliği büyük ölçüde tahrip eder.
Orman Yangınlarının Sonuçları
Orman yangınları doğal yaşamı, insanları ve ekonomiyi olumsuz etkiler:
Doğal Yaşam
Orman yangınları, yüz binlerce canlı türünün yaşam alanını yok eder. Yangın sonrası bölgedeki toprakların yapısı bozulur, tarım arazileri kullanılamaz hale gelir ve çevredeki su kaynakları da kirlenebilir.
Otlayan memeliler ve böcekler gibi otçullar üzerindeki yangını etkileri, özellikle ikincisi besin döngüsü ve tozlaşma gibi temel ekosistem fonksiyonlarını çalıştırdığından, çevre açısından geri dönülemez sonuçlara sahip.
Türkiye’de 2022’den buyana 1,6 hektar arazi yandı. Ülke, 2001 ile 2021 arasındaki dünya çapındaki ağaç örtüsü kaybının %53’ünden sorumlu olan 9 bölgeden biri. (10)
Su Kalitesi
Her orman yangınında, su havzaları yağmur suyu akışına ve erozyona karşı daha savunmasız hale geliyor.
Bir orman yangınının ardından, toprağın su emme kapasitesi önemli ölçüde tehlikeye giriyor. Havzalar, bir orman yangınından sonra 15 yıl boyunca (11) daha yüksek seviyelerde nitrojen ve çözünmüş karbondioksit tutabilir ve bu da çevredeki topluluklarda içme suyu kalitesini düşürür.
Bitki Örtüsü
Bitki örtüsünün kaybı erozyonu artırarak, topraktaki besin mevcudiyetini azaltarak, hastalık ve haşere istilası için yüksek bir risk oluşturarak bir ekosistemi önemli ölçüde değiştirebilir.
Orman bitki örtüsü yılda 7,6 milyar metrik ton karbondioksit emebilir. (12)Dünyanın en büyük karbon yutaklarından birini yangınlardan korumak, Dünya’ya ve kendimize yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden.
Ekonomi ve İnsan
Mülk kaybı da orman yangınlarının ani bir ekonomik etkisidir, ancak yıllarca devam eden dalgalanma etkileri de vardır. Mülkiyet kaybı, bireylerin ve ailelerin evlerinden çıkarılmasını, işletmelerin yok olmasını ve sigortacılar için önemli etkileri beraberinde getirir.
Orman Yangınları Nasıl Önlenir?
Olduğunuz yerin yangın sezonunu bilin
Topluluğunuzda en yaygın ne zaman, nerede ve ne tür yangınlar çıktığını bilmek, bunların önüne geçmek için birincil adımdır. Örneğin; Türkiye’de yangınların fazlalıkla görüldüğü vakit genellikle Haziran ortasında başlar ve yaklaşık 19 hafta sürer. (13)
Gözetimsiz yangınları bildirin
Dışarıdaysanız ve kontrolden çıkan veya gözetimsiz bir yangın fark ederseniz, hemen 177’yi arayın. Koşullar uygun olduğunda küçük bir kamp ateşi bile büyük bir ateşe dönüşebilir. “Bir şey gördüğünde hemen haber ver” yöntemi, orman yangınını önlemenin en önemli yöntemlerinden biridir.
Yerel düzenlemelere uyun
Ülkemizdeki pek çok alan, ateş yakmak için bazı kanun ve düzenlemelere tabiidir. Buna havai fişekler, bahçe atıklarının yakılması, çöplerin yakılması ve daha fazlası dahildir.
Yangına neden olabilecek herhangi bir faaliyete girmeden önce, faaliyetin güvenli olup olmadığını belirlemek için, yerel hava tahminleri ve yangın değerlendirmelerini her zaman kontrol edin.
Örneğin, şiddetli rüzgar bekleniyorsa, rüzgarlar yanan közleri kilometrelerce taşıyabileceğinden ve diğer yerlerdeki orman yangınlarına neden olabileceğinden, herhangi bir ateşten yakmaktan kaçınmalısınız.
İşiniz bittiğinde ateş çukurlarını ve kamp ateşlerini söndürün
Pek çok insan, orman yangınlarını nasıl önleyeceğini merak eder, ancak en kolay yol, kamp ateşi yakarken veya ateş çukuru kullanırken dikkatli olmaktır. Ateş hiçbir zaman gözetimsiz bırakılmamalıdır.
Hareket halindeki arabanızdan yanan sigaraları atmayın
Yanan sigaraları, tütsülen maddeleri veya kibritleri asla arabanızdan veya yere atmayın. Hem sigara hem de kibrit kıvılcım oluşturmaya yetecek kadar ısıya sahiptir.
Çöpe atmadan önce sigaraların tamamen söndüğünden emin olun. Pek çok orman yangını, özellikle tehlikeli derecede kuru koşullarda, dikkatsizce yere bir sigara izmariti fırlatarak başlayabilir.
Yanıcı sıvılar kullanırken dikkatli olun
Sobaları, fenerleri veya ısıtıcıları yeniden doldurmak için propan kullanırken çok dikkatli olun. Tamamen soğuduktan sonra bu cihazları doldurmak için bekleyin. Herhangi bir yanıcı sıvı, bir feneri hızla tutuşturabilir. Ayrıca bunlar içeriden değil dışarıdan doldurulmalıdır.
8. Ormanlara çöp bırakmayın, özellikle de cam ya da plastik şişe bırakmaktan kaçının
Cam ve plastik şişeler orman yangınlarına neden olabilir. Bunun bir örneği olarak, Washington’ın Lincoln kasabasında gerçekleşen, ormana bırakılan kırık cam parçalarından çıkan Ağustos 2018 yangını örnek verilebilir. (14)
Her iki malzeme de güneş ışığını çok odaklı bir şekilde yansıtabiliyor. Özellikle sıcak hava koşullarında ormanda duran cam ve plastik şişelerden yansıyan güneş ışığı, kıvılcıma neden olabilecek herhangi bir yanıcı maddeye yansıyarak büyük bir orman yangınına sebebiyet verebilir.
Kuraklık deyince aklınızda susuz ve yağışsız bir yaz mevsimi manzarası canlanıyor olabilir. Fakat “artık neden kar yağmıyor”, “havalar neden soğumuyor” sorularını sorduğunuzda, yağışsız geçen bir sezonun ve yükselen sıcaklıkların her mevsimde başımıza gelebilecek bir senaryo haline geldiğini fark etmemek elde değil.
Kuru hava koşulları ve yağış kıtlığı, artık sadece yaz mevsiminde aklımıza gelen konseptler olmaktan çıktı. Hal böyleyken, su kıtlığı konusunda yaşamakta olduğumuz ve yaşayabileceğimiz problemler hakkında sürdürülebilir önlemler almak durumundayız. Bu yazımızda, kuraklığın tanımını yapıyor ve alınabilecek önlemleri anlatıyoruz.
“Eskiden her 10 yılda bir meydana gelen aşırı tarımsal ve ekolojik kuraklık olaylarının, insanların iklimi büyük ölçüde etkilemesinden önceki 1850’den 1900’e göre 1,7 kat daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.”
Kuraklığın birçok tanımı ve türü vardır. Meteorologlar genellikle kuraklığı insan ya da doğa kaynaklı bazı faaliyetler, nüfus veya ekolojik sistem için ciddi bir su kıtlığına neden olan yağış eksikliğinden kaynaklanan, uzun süreli kuru hava dönemi olarak tanımlarlar.
Kuraklık, yağış ve buharlaşma arasındaki uzun süreli bir dengesizlik olarak da düşünülebilir. Depremler veya kasırgalar gibi daha ani olan diğer aşırı hava olaylarının aksine, su kıtlığı kademeli olarak gerçekleşir. Ancak diğer hava tehlikeleri kadar ölümcül olabilir.
Su kıtlıkları, nasıl geliştiklerine ve ne tür etkilere sahip olduklarına göre sınıflandırılır:
Meteorolojik kuraklıklar, bir bölgenin yağış miktarı beklenenin çok altına düştüğünde meydana gelir. Bu durum, kuru ve çatlamış toprak manzaralarıyla sonuçlanır.
Tarımsal kuraklıklar, mevcut su kaynaklarının mahsullerin veya hayvanların ihtiyaçlarını karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkar. Bu tür su kıtlığı meteorolojik kıtlıklardan, su kaynaklarına erişimin azalmasından da kaynaklanabilir.
Hidrolojik kuraklıklar ise nehirler, su kaynakları, akarsular gibi yüzey sularını ve ayrıca yeraltı su kaynaklarını tüketecek kadar uzun süre yağış eksikliği devam ettiğinde meydana gelir.
Kuraklığın Sebebi Nedir?
Su kıtlığı, hava durumu gibi doğal nedenlerle tetiklenebilir. Ancak giderek artan bir şekilde insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır.
İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sebepler şu şekilde sıralanabilir:
İklim Değişikliği
Artan sıcaklıklar, ıslak bölgeleri daha ıslak ve kuru bölgeleri daha kuru hale getirme etkisine sahiptir. Nem oranı ortalamanın üstünde seyreden bölgelerde, sıcak hava çok fazla su emerek daha büyük yağmur olaylarına ve dolayısıyla sel felaketlerine yol açar. Öte yandan, aşırı kurak bölgelerde görülen yüksek sıcaklıklar, suyun daha hızlı buharlaşması ve dolayısıyla toprağın kurumasına neden olur.
Ormansızlaşma
Bitkiler ve ağaçlar atmosfere su salar, bu da bulutları ve ardından yağmuru oluşturur. Kontrolsüz ve yoğun çiftçilik gibi kötü tarım uygulamaları yalnızca ormansızlaşmaya katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda toprağın emiciliğini de etkiler. Bu da toprağın daha hızlı kuruyacağı anlamına gelir.
Yüksek Su Talebi
Su arzı ve talebindeki dengesizlik de kuraklığa neden olabilir. Küresel insan nüfusu artmaya devam ettikçe ve yoğun tarım uygulamaları yapılmaya devam edildikçe, insan ırkının ve tarımsal uygulamaların devamı için daha fazla suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, teraziyi değiştirmeye devam ediyor ve her geçen gün kuraklığı gerçeğe dönüştürüyor.
Bir araştırma, 1960 ile 2010 yılları arasında insanların su tüketiminin yalnızca Kuzey Amerika’daki su kıtlığı sıklığını %25 artırdığını tahmin ediyor.
Kuraklığın Etkileri Nelerdir?
Su kıtlığının canlılar üzerinde birçok etkisi var:
Kıtlık ve Açlık
Su kıtlığının baş göstermesi, tarım mahsullerini ve gıdayı desteklemek için çok az su bulabilmek anlamına geliyor.
Son yıllarda, Orta Akdeniz bölgesinin büyük bir bölümünde olağanüstü oranlarda kuraklıklar görüldü. Bazı bölgelerde toprak nemi değerleri, son 40 yılın en düşük %10’u arasındaydı. (1)
Susuzluğun gıda kaynaklarını baltalaması gıda üretimini azaltacak, açlığı arttıracak ve uzun süre devam ederse kıtlık meydana getirecektir.
Temiz Su Yetersizliği
Su kıtlığı içmek, yemek yapmak ve temizlenmek için yeterli su olmamasına neden olacaktır. Tüm canlıların hayatta kalmak için suya sahip olması gerekiyor.
Ancak insanlar temiz suya erişim problemi yaşamaya başladığı zaman, temiz olmayan ve işlenmemiş kaynaklara yönelmek zorunda kalabilir.
Temiz su eksikliği aynı zamanda gerek kişisel, gerek toplumsal hijyeni tehdit edecek ve hastalıklara sebebiyet verecektir.
Orman Yangınları
Ormanlar atmosferdeki karbonu tutmak ve dünyaya nefes olmakla kalmıyor; canlılara yaşam alanı olarak biyoçeşitliliğin artması ve mevcut ekosistemlerin korunmasına olanak tanıyor.
Öte yandan yağışlarla gelen suyu köklerinde depolayarak içme suyumuzu oluşturan yer altı sularının oluşumuna katkı sağlıyor, dolayısıyla atmosferdeki su döngüsünün işlemesine ve temiz su ihtiyacımızı karşılamamıza yardımcı oluyor.
Kuru koşullar, kalan bitki örtüsünü ve yerleşim yerlerini tehlikeye atan orman yangınlarına neden olabilir. Yangınlar ayrıca hava kalitesini etkileyebilir ve insan sağlığını son derece olumsuz etkileyebilir.
Göçler
Kuraklığın diğer etkileriyle karşı karşıya kalan pek çok insan ve tabii ki hayvan, temiz su kaynakları ve yeterli yiyecek olan, hastalık ve çatışmaların olmadığı yeni bir yuva arayışıyla bölgeden kaçmaya çalışabilir.
Dünya Sağlık Örgütü, “Su kıtlığı dünya nüfusunun %40’ını etkiliyor ve 2030 yılına kadar 700 milyon kadar insan yağışsızlık nedeniyle yerinden olma riskiyle karşı karşıya.” açıklamasını yaptı.
Elektrik Kesintileri
Dünyadaki çoğu insan elektrik üretimi için hidroelektrik projelerine bel bağlıyor. Ancak su kıtlığı, baraj kaynaklarında depolanan su oranının ve üretilen elektrik miktarının azalmasına neden olabilir.
Ekonomik Etkiler
Kurak hava koşullarının aileler, işletmeler, hükümetler ve bireyler üzerinde olumsuz bir finansal etkisi kaçınılmaz. Düşük verimler, tarım sektörünün zarar görmesine ve önemli bir gelir kaybına yol açabilir.
Kuraklığın Küresel Isınma ile Alakası Nedir?
Susuz koşulların küresel ısınma ile olan ilişkisini, bir kısır döngü olarak tanımlamak yanlış olmaz. Canlılık ve biyoçeşitlilik için gerekli olan sera gazının, çoğunlukla insan faaliyetleri sebebiyle ısıyı hapsederek ekosisteme zararlı hale gelmesi, kuraklığın ana sebeplerinden bir tanesi.
Sıcak hava, nemi emerek daha az yağmur yağmasına sebep olur. Daha sıcak hava, ayrıca göllerden ve nehirlerden buharlaşmayı artırarak su kaynaklarını azaltır. Azalan yağış, normalde toprakta nemi tutan bitkileri öldürerek daha da kuru koşullara yol açar.
Ne yazık ki, yağışsızlık daha aşırı hava koşullarının olasılığını da artırıyor. Yağmur yağdığında sertleşen kir ve toprak, suyun kuru topraktan akmasına neden oluyor. Bu, suyun emilmesini önlüyor.
Yağışsızlık bitkileri öldürdüğü için yağmur sırasında toprağı tutacak kökler yok oluyor. Bu akış, yeni akış modelleri oluşturarak daha büyük ve daha sık ani seller yaratır. Ölü bitki örtüsü, daha sıcak hava ve azalan yağışlar da orman yangınlarının sıklığını ve şiddetini artırır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından hazırlanan Ağustos 2021 raporuna göre, eskiden her 10 yılda bir meydana gelen aşırı tarımsal ve ekolojik kuraklık olaylarının, insanların iklimi büyük ölçüde etkilemesinden önceki 1850’den 1900’e göre 1,7 kat daha fazla olduğuna dikkat çekiyor.
Bu, küresel ısınmanın kuraklığa olan etkisinin bir kanıtı sayılabilir.
Kuraklık Nasıl Engellenir?
Yağmur Suyu Hasadı
Su kıtlığına karşı uygulanabilecek en kolay çözümlerden biridir. Yağmur sularını toplayarak ve günlük hayatınızda kullanarak evlerinizde kullandığınız sudan tasarruf edebilirsiniz.
Daha Fazla Ağaç Dikmek ve Ormansızlaşmayla Mücadele Etmek
Daha fazla ağaç dikmek çevre kalitesini iyileştirecek ve yağış başarısını artıracaktır. Ayrıca ağaçlar olgunlaşana kadar iyi korunursa, bir alandaki kurak koşulları tersine çevirebilir.
Orman yangınları ve küresel sıcaklık artışlarıyla birleşen ormansızlaşma, yakında su döngüsünün geri döndürülemez bir şekilde kırılmasına neden olabilir.
Temiz Enerji Kaynaklarına Geçiş
İnsanlık olarak, petrol gibi yenilenemez ve çevreye zarar veren kaynaklara bel bağladık. Bu enerjilerin çıkarılması ve kullanılması, atmosfere daha fazla sera gazının salınmasına neden olarak küresel ısınmaya ve tabii ki kurak koşullara neden olur.
Çözüm ise çevre üzerinde çok az zararlı etkisi olan veya hiç olmayan, kuraklığa yol açmayacak, rüzgar ve güneş gibi temiz enerji kaynaklarına geçiş yapmaktır.
Çevre Bilincine Sahip Olmak
Tüm insanlığın çevreyi koruma ve iyileştirme, geri dönüşüm, yeniden kullanma ve daha fazla ağaç dikme ihtiyacı konusunda eğitilmesi demektir.
Kuraklığı önlemenin bireysel bir görev haline gelmesi için eğitim müfredatı, haber medyası ve şirketler de çevreye özen gösterme gereğini vurgulamalıdır.
İklim değişikliği, dünya tarihi boyunca her zaman var oldu. Ancak son 150 yıldır tanık olduğumuz küresel sıcaklıklardaki artış, insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle artık anormal bir seviyede. Her geçen gün etkileri artan iklim değişikliği, Dünya üzerinde canlı yaşamını 6. yok oluşa doğru sürüklemekte. Ancak bu büyük çaplı değişikliğin yol açtığı ve yol açacağı tahribatın etkilerini en aza indirmek, ortak geleceğimizi iyileştirmek bizim elimizde.
Bu yazımızda iklim değişikliğini tarih sahnesine çıktığı andan itibaren inceliyor, insanlığın Dünya üzerindeki canlı yaşamını ve iklimi değiştirmekte nasıl rol aldığını açıklıyor ve gezegen üzerindeki güncel etkilerine göz atıyoruz.
İklim değişikliği, gezegenin hava durumu modellerinde ve ortalama sıcaklıklarda büyük ölçekli, uzun vadeli bir değişimi ifade eder.
Bilim insanları, yıllarca süren gözlemler, teori geliştirme ve model oluşturma yoluyla Dünya’nın iklim sistemi hakkında bir anlayış geliştirdiler. Bugün, iklim değişikliğinin meydana geldiğini ve bunun insan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının bir sonucu olduğuna artık eminiz.
Bu sonuç, dünyadaki ortalama hava modellerindeki uzun vadeli değişimi anlamına gelir. İnsanlığın 1800’lerin ortalarından beri havaya karbondioksit ve diğer sera gazlarının salımına katkıda bulunmasıyla, küresel sıcaklıklar yükseldi ve iklimde uzun vadeli değişikliklere neden oldu.
Küresel iklim krizinin etkileri bugünden hissediliyor ve gelecekte de artarak devam edecek. Küresel sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik eylemler, iklim sisteminde değişiklikleri sınırlamaya yardımcı olmak için yeterli.
Küresel İklim Değişikliğinin Nedenleri: Sera Etkisi
Dünya üzerindeki yaşam, üç faktörün birleşimi sayesinde var olur: Güneş’e olan uzaklığımız, atmosferin kimyasal bileşimi ve su döngüsünün varlığı. Özellikle atmosfer, doğal sera etkisi sayesinde gezegenimizin yaşamın sürdürülmesine uygun bir iklime sahip olmasını sağlar. (Kaynak)
Güneş ışınları Dünya yüzeyine ulaştığında kısmen emilir, geri kalanı ise dışarıya yansır. Bu ışınlar, atmosferin varlığı olmadan uzaya dağılırlardı. Bunun yerine çoğu, atmosferde bulunan gazlar tarafından, ürettikleri etki nedeniyle sera gazları olarak adlandırılan tuzağa düşürülür ve Dünya’ya geri yönlendirilir.
Bu yakalanan ısı doğrudan Güneş ışınlarından emilen ısıya eklenir. Doğal sera etkisi olmasaydı, gezegendeki ortalama sıcaklığın mevcut ortalama olan yaklaşık 15°C yerine -18°C civarında olacağını da söylemeden geçemeyiz.
Sera etkisi kulağa çok avantajlı gibi gelse de, insanlık olarak bunu dezavantaja çevirmeyi başarmış durumdayız. Nasıl mı?
İnsanlık İklimi Nasıl Değiştiriyor?
Sanayi Devrimi, insanların yakıt olarak kömür, petrol ve gaz gibi fosil yakıtları yakmaya başladığı 1800’lerin ortalarına denk gelmektedir. Bu dönemden 11.000 yıl önce dünya çapında ortalama sıcaklık yaklaşık 14°C’de sabitti.
Fosil yakıtları yakmak enerji üretir, ancak aynı zamanda havaya karbondioksit, metan ve nitröz monoksit gibi sera gazları salar. Zamanla bu gazların büyük miktarları atmosferde birikmiştir.
Atmosfere girdikten sonra, karbondioksit gibi sera gazları gezegenin etrafında örtü benzeri bir yapı oluşturur. Bu örtü, güneşten gelen ısıyı hapseder ve dünyanın ısınmasına neden olur. Buna “sera etkisi” diyoruz.
Sera etkisi 1980’lere kadar gözlemlenip fark edildi. 1988’de hükümetlere iklim kriziyle mücadele konusunda bilgi sağlamak için Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kuruldu.
IPCC, son raporlarında, insan faaliyetinin tartışmasız bir şekilde iklim krizinin nedeni olduğunu belirtmektedir.
İklim Değişikliğinin Etkileri
Zaman, jeologlar tarafından Dünya’nın durumundaki belirgin değişimlere göre bölünür. Son küresel çevresel değişiklikler, Dünya’nın insan egemenliğindeki yeni bir jeolojik döneme, Antroposen’e girmiş olabileceğini düşündürmektedir.
Birçok insanın Antroposen olarak adlandırdığı bir zamanda yaşıyoruz. İnsan gezegendeki en etkili tür haline geldi ve küresel ısınmayla birlikte toprakta, çevrede, suda, organizmalarda ve atmosferde pek çok değişikliğe neden oldu. (Kaynak)
Bu değişikliklerin görülen etkilerinden bazıları ise aşağıdaki gibi:
Azalan buzul oranı ile deniz seviyelerinin yükselmesi
Yükselen deniz seviyeleri ile kıyı bölgelerinde artan su baskınları
Okyanus asitlenmesi ile deniz canlılarının yok olmaya başlaması
Orman yangınları gibi aşırı hava olaylarındaki artış
Yağışların azalmasıyla tarım ve tarımcılığın azalması, mahsul veriminde düşüş
Gıda ve kaynak için çıkan savaşlar ve iklim göçleri
İklim değişikliğinin yol açtığı ve yol açacağı tahribat, insanlık için kırmızı kod anlamına geliyor. Ancak hala zaman var. Atmosferdeki karbondioksit birikimini ele almanın en hızlı yolu, daha fazlasını eklemeyi bırakmaktır.
Yaşadığımız binalara, endüstrimiz için ürettiğimiz elektrik ve ısıya, arabalarımıza, kamyonlarımıza ve uçaklarımıza güç sağlamak için yaktığımız petrole kadar; ekonomimizin hayati önem taşıyan pek çok kısmı büyük miktarlarda sera gazı salıyor. Yine de bu sektörlerden kaynaklanan karbonu azaltmanın birçok yolu var.
Kömür, petrol ve gaz gibi yüksek emisyonlu yakıtları güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi neredeyse “karbonsuz”, yenilenebilir enerji alternatifleriyle değiştirebiliriz. Binalarımızı ve altyapımızı da güncelleyebiliriz, böylece onları inşa etmek ve kullanmak için daha az enerji harcarız.
İklim değişikliğinin değerlendirilmesinde dünyanın önde gelen bilimsel kuruluşu olan IPCC, küresel sera gazı emisyonlarının en geç 2025’ten önce zirveye ulaştırılması ve eğer sınırlanacaksa, 2030’a kadar %43 oranında azaltılması gerektiği konusunda uyarıyor.
Yine IPCC’ye göre, Dünya’nın ortalama sıcaklığının 2030’a kadar 1.5 °C artmasının önüne geçme fırsatımız kalmadı. Ancak 2030 yılına kadar karbon emisyonlarımızı yaklaşık yarıya indirirsek ve 2050 yılına kadar gezegenin her yıl emebileceğinden daha fazla karbon emisyonu salmazsak, 2030’da söz konusu sıcaklık artışını 1.5 °C’de sabit tutabiliriz. (1)
Dünyadaki enerji ihtiyacının %87’si fosil yakıtlarla karşılanıyor. Bilim insanlarına göre iklim krizini durdurmak için kömürün neredeyse %90’ı, petrol ve doğalgazın ise yaklaşık %60’ı yerin altında kalmalı. Birey veya şirket fark etmeksizin, hem bireysel yaşantılarımızda hem de kurumsal sürdürülebilirlik kapsamında gezegen için yapabileceğimiz çok şey var.
Geldiğimiz noktada, tüm insanlık olarak sürdürülebilir yollar aramaya başladık. Evlerimiz, iş yerlerimiz, yaşam standartlarımız, üretim ve tüketim süreçlerimiz…
Dünya üzerinde insan yaşamına dair her alanda sürdürülebilirlik kavramını benimsemezsek, iklim krizinin ilerlemesiyle birlikte mücadele etmek zorunda kalacağımız yeni tehlikeler ortaya çıkacak. Bu nedenle, sürdürülebilirlik konusunu iş yerlerimize uyarlamak için harekete geçmenin tam zamanı.
Bu yazımızda kurumsal sürdürülebilirlik kavramını açıklayacak, dünyada sürdürülebilirliği başarılı bir şekilde benimsemiş kurumlardan örnek verecek ve sürdürülebilirlik kavramını kendi kurumlarınıza nasıl uyarlayabileceğinize dair ipuçları sunacağız.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Yaşanan ekolojik ve sosyal krizlerin, Dünya’daki doğal varlıkların (yaygın kullanımıyla doğal kaynakların) sandığımız kadar sınırsız olmadığını anlamamıza sebep olması ve daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı arayışına girilmesiyle, sürdürülebilirlik kavramıyla ister istemez tanıştık.
Sürdürülebilirlik kavramı, ilk olarak 1987 yılında Brundtland Komisyonu tarafından sunulan Ortak GeleceğimizRaporu’nda, ‘bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılamak’ olarak tanımlandı.
Kurumsal sürdürülebilirlik ise, Borsa İstanbul’un “Şirketler İçin Sürdürülebilirlik” rehberinde ifade edildiği gibi, “şirketlerde uzun vadeli değer yaratmak amacıyla ekonomik, çevresel ve sosyal faktörlerin kurumsal yönetim ilkeleri ile birlikte şirket faaliyetlerinde ve karar mekanizmalarında dikkate alınması ve bu faktörlerle bağlantılı risklerin etkin bir biçimde yönetilmesi” olarak tanımlanabilir.
Sürdürülebilirlik, kısa vadeli finansal kazanımlara odaklanmak yerine sürdürülebilir yöntemlerle uzun vadeli büyümeye öncelik verir. Kurumsal sürdürülebilirliğin diğer değerleri ise, Dr. İzel Levi’nin Süreklilikten Sürdürülebilirliğekitabında da bahsettiği gibi açıklanabilir:
kısa vadeli değil, uzun vadeli düşünmek
kâr baskısı yerine sosyal, çevresel, ekonomik etkileri dengeleme baskısı
büyüme yerine kalkınma ve gelişim
yalnızca para ve ölçüm değil, para ve diğer parametreler
rakiplerle rekabet değil, rakiplerle paydaşlık
sadece kurumun çıkarı değil, bütünün çıkarı
yalnızca tüketim değil, tasarruf ve türetim
küresellik yerine yerellik
yıkıcı dil yerine barış dili
yatay düşünce değil, entegre düşünce
Sürdürülebilirliği ilke edinmiş bir işletme; doğal kaynakları sorumlu bir şekilde kullanmayı, gezegenin uzun vadeli refahı için yatırım yapmayı ve iş sürecine dahil olan tüm insanlara adil davranılmasını sağlamayı garanti etmelidir.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Örnekleri
Birçok şirket, girişimleri ve değerleriyle anlamlı değişiklikler yapma yolunda ilerliyor. Gelin, üzerlerine düşeni yapmaya çalışan ve güçlü sürdürülebilirlik planları oluşturan bazı şirketlere göz atalım:
IKEA
IKEA, tedarik zinciri ve operasyonları boyunca sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik çabalarıyla dünya çapında bilinen birkaç iş örneğinden biridir. Mobilya markası; sürdürülebilirlik uygulamalarıyla çalışanlarına, müşterilerine ve paydaşlarına hitap ediyor.
İsveçli mobilya üreticisi, ahşabının ve tekstil ürünlerinde kullandığı pamuğun neredeyse yarısını sürdürülebilir kaynaklardan sağlıyor. Hepsi organik tarım uygulamaları yoluyla su kirliliğini en aza indiren bir standartla üretiliyor. Kimyasal gübre ve pestisit kullanımı ise sınırlı.
LEGO ayrıca kaçınılmaz atık sorununu aşarak ve 2025 yılına kadar sıfır atık projesi dahilinde ilerleyeceklerini duyurdu. Bu iddialı bir fikir gibi görünse de, şirket 2018’de atıklarının %93’ünü şimdiden geri dönüştürdü.
Şirketin mevcut sürdürülebilirlik hedefleri arasında 2030 yılına kadar tüm temel ürünleri sürdürülebilir malzemelerden yapmak ve 2025 yılına kadar sıfır atığın çöp sahasına gitmesini hedeflemek yer alıyor.
Ayrıca, müşterilerin kullanılmış lego oyuncaklarını atmak yerine ihtiyacı olan çocuklara bağışlayabilecekleri bir oluşumu da var.
Microsoft
Microsoft son yıllarda 60.000 metrik tondan fazla atığı düzenli depolama alanlarından uzaklaştırmak ve 2020’de 20 farklı su yenileme projesine fon sağlamak da dahil olmak üzere, sürdürülebilirlik konusunda bazı büyük adımlar attı.
Microsoft’un mevcut sürdürülebilirlik hedefleri arasında 2030 yılına kadar tamamen karbon negatif olmak, sıfır atık üretmek ve gezegen bilgisayarını inşa etmek yer alıyor.
Bu bilgi işlem platformu, sürdürülebilirlik iç görüleri için pratik bilgiler sağlamak üzere küresel çevresel verileri ve yapay zekayı kullanacak.
Allianz
“İyi çevre, iyi toplum, iyi kurum” değerlerini hayata geçirmek için 2016’dan bu yana “Sürdürülebilir Değer Yaratma Modeli” ile çalışanAllianz, sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’nin kayda değer örneklerinden.
Allianz daha sürdürülebilir bir yaşam modeli yaratmak için rüzgar gülü kullanımı ile yenilenebilir enerji yatırımları yaparak, elektrik tüketimi içerisinde yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğin payını %1,5’e çıkardı.
Kurum aynı zamanda sürdürülebilir iş modellerini destekliyor, sivil toplum kuruluşlarına bağış yapıyor ve kadın istihdamına öncelik veriyor.
Abdi İbrahim
2030’a kadar karbon nötr olmayı planlayan bir diğer şirket olan Abdi İbrahim, %100 yenilenebilir enerji kullanımına geçen ilk Türk ilaç şirketidir. (1) Abdi İbrahim; prospektüssüz ilaç, daha az malzeme ve özellikle daha az plastik kullanmak için ilaç kutu ve blister optimizasyon süreci, biyo bozunur veya 3D printer ile kişiselleştirilmiş vitamin ve ilaç üretimi gibi birçok projeyi gerçekleştirmek üzere çalışmalar yürütüyor.
Kurum sosyal inovasyon programları ile yerel girişimcileri destekliyor, çalışan başına düşen gönüllülük saati gibi uygulamalarla sosyal sorumluluğu geliştiriyor, kadın istihdamını destekliyor ve adil bir ekonomik kalkınma planını benimsiyor.
Kurumsal Bir Sürdürülebilirlik Planı Nasıl Geliştirilebilir?
Sürdürülebilirlik yalnızca çevreyle ilgili değildir. İçinde sosyal, ekonomik ve çevresel faktörler barındırır ve her alanda adil uygulamaları benimser.
Sürdürülebilirlik yönetimi, işletmenin sürdürülebilir uygulamalarla buluştuğu yerdir. Bir şirketin kâr, insanlık ve gezegen temeli üzerinde durarak üçünün bir arada uyum içerisinde var olmasını sağlar.
Eğer kurumunuzun sürdürülebilir bir strateji geliştirmesini istiyorsanız, aşağıdaki adımları sağlayarak işe başlayabilirsiniz:
Karbon ayak izinizi azaltmak ve karbon nötr bir politika sahibi olmak,
Sürdürülebilir kaynak ve hammadde alımı yaparak doğal varlıkları sorumlu bir şekilde kullanmak,
İşgücü politikaları iyileştirerek, adil çalışma koşulları ve sağlıklı bir şirket kültürü oluşturmak,
Adil ticaret ve üretim yapmak,
Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılığı ilke edinmek,
Küresel bağışlar yapmak,
Topluluk ve sanal gönüllülük projelerine katılmak,
Çevreye fayda sağlayan kurumsal politikalar oluşturmak,
Sosyal ve çevreye duyarlı yatırımlar yapmak.
ecording ile Kurumsal Sürdürülebilirlik
ecording’in iklim krizine karşı geliştirdiği teknolojiler, markaların kurumsal sürdürülebilirlik adına atabilecekleri adımlara destek sunuyor. Örneğin; şirket çalışanlarının karbon ayak izlerini azaltmak amacıyla, oyunlaştırma yöntemiyle insanlara sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandırmayı amaçlayan mobil uygulama ecoNow’i tercih edebilirsiniz.
Öte yandan ecording’in ulaşılması zor alanlara tohum topu atışları gerçekleştiren ecoDrone teknolojisiyle, sürdürülebilirlik için bir adım atmanız mümkün. Sosyal ve çevreye duyarlı bir yatırım olarak markanızın ürün, hizmet veya işlemlerine ecoDrone işareti entegre edebilirsiniz.
ecoDrone işareti; markanızın her ürün, hizmet veya işlemine entegre edebileceğiniz bir QR kodudur ve her ürün, hizmet veya işleminiz için ecoDrone’ların bir tohum topunu doğayla buluşturmalarını, böylece dünyadaki ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik çalışmalarına destek olmanızı mümkün kılar.
Ayrıca ecoDrone işaretli ürünü tercih eden kişiler, ecoDrone İşareti’ni telefon kamerasıyla okutarak, tohum toplarının serüvenlerini takip edebilmektedirler. Markanızın ürün, hizmet veya işlemlerine ecoDrone işareti entegre ederek, her ürün/hizmet veya işlem başına bir tohum topunu toprakla buluşturabilirsiniz.
İklimin alarm vermeye başlamasıyla, 1987’de Brundtland Raporu ile hayatımıza resmi olarak giriş yapan, Google’da her gün milyonlarca kez aranan “sürdürülebilirlik” kavramı, yeni gerçeğimiz haline geldi.
Kaynaklarımızın tükenmesini önlemeyi amaçlayan bu kavram, insanlığı son damlasına kadar kullandığımız doğanın gelecek nesillere aktarılmasından sorumlu tutar. Peki bu konuda bizim üzerimize düşenler nedir?
Bu yazımızda, internetin moda kelimesi haline gelen bu kavramın ne sebeple hayatımıza girdiğini açıklıyor, sürdürülebilirliği üç temel boyutuyla, en basitleştirilmiş halde tanımlıyor ve sürdürülebilirliğe dair yaşamın içinden örnekler veriyoruz.
Sürdürülebilirlik Kavramı Hakkında Bilmeniz Gerekenler
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı toplumları, ekonomik ve endüstriyel faaliyetlerinin çevre ve sosyal denge üzerinde önemli bir etkisi olduğunu keşfetmeye başladılar.
Yaşanan ekolojik ve sosyal krizler, Dünya’nın sandığımız kadar sınırsız olmadığını anlamamıza sebep oldu ve daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı arayışı doğurdu.
Sürdürülebilirlik kavramı, ilk olarak 1987 yılında Brundtland Komisyonu tarafından sunulan Ortak GeleceğimizRaporu’nda, ‘bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılamak’ olarak tanımlandı.
EPA (ABD Çevre Koruma Kurumu) ise bu kavramı, “şimdiki ve gelecek nesilleri desteklemek için insanların ve doğanın üretken bir uyum içinde var olabileceği koşulları yaratmak ve sürdürmek” olarak açıkladı.
Sürdürülebilirlik Kavramının Üç Boyutu
Sürdürülebilir bir yaşam yalnızca çevreye saygı duymakla elde edilemez. Eğer gelecek nesillere adil ve daha temiz bir dünya bırakmak istiyorsak birçok şeyi göz önünde bulundurmalıyız. Bu faktörler üç temelde açıklanabilir:
Ekonomik Gelişim
Arz ve talep piyasası doğası gereği tüketicidir ve modern şehir çarkları gün geçtikçe daha fazla kaynak gerektirmektedir.
Bu noktada ekonomik gelişim, bir işletmenin veya ülkenin kaynaklarını sorumlu bir şekilde kullanmasını, böylece sürekli olarak operasyonel bir kâr elde etmek için sürdürülebilir bir şekilde faaliyet göstermesini gerekli kılar.
Sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma modelinde, insanlara yaşam kalitesinden ödün vermeden ihtiyaçları karşılanır ve sürdürülebilir bir yaşam için doğru şeyi yapmanın mali ve bürokratik yükü minimuma indirilir.
Sosyal Gelişim
Çevreye saygılı bir sosyal gelişim modeli; insan sağlığının kirlilikten ve çevresel faktörlerin olumsuzluklarından korunmasını, yaşam kalitesinden ödün verilmeden temel kaynaklara erişilmesini, temel ihtiyaçların doğaya saygılı bir şekilde giderilmesini içermektedir.
Buna, liderlik ve karar alma süreçlerinde kadınların temsilinin artırılması da dahildir. Herkesin insancıl şartlarda yaşam sürdüğü ve toplumsal cinsiyet eşitliğine sahip olan sürdürülebilir bir geleceğe yönelik ilerleme, bugün harekete geçmekle başlar.
Sosyal gelişim modelinin son ve en önemli unsurlarından biri ise eğitimdir. Sürdürülebilir bir sosyal gelişim hareketinde insanlar çevreyi korumak konusunda eğitilir ve çevresel sürdürülebilirliğe katılmaya teşvik edilir.
Çevresel Bilinç ve Koruma
İnsanlık olarak, yaşayabilmek için doğal varlıklara ihtiyaç duymaktayız.
Daha yaşanabilir bir dünya yaratmak ve gelecek nesillere de adil bir yaşam sunabilmek için üretim malzemeleri, enerji yakıtları, toprak, su vb. gibi doğal varlıkları sürdürülebilir bir oranda tükettiğimizden emin olmamız gerekiyor.
Hepimiz çevreyi korumak için neler yapmamız gerektiğini aslında az çok biliyoruz. Geri dönüşüme önem vermek, gıda israfından kaçınmak ve geri dönüştürülebilir ürünleri tercih etmek gibi küçük adımlarla büyük dönüşümün, problemin değil çözümün parçası olabiliriz.
Doğaya saygılı bir sürdürülebilir kalkınma modeli; kaynakların sürdürülebilirliğini nasıl korumamız gerektiğini açıklar. Çevre sağlığını tehdit eden unsurlara odaklanır ve teknolojinin nasıl daha yeşil bir gelecek şekillendirebileceğiyle ilgilenir.
ecoNow ile Sürdürülebilir Bir Yaşam
Her gün hayatımızda çevreyi, iklimi ve diğer canlı türlerini etkileyen seçimler yapıyoruz. Doğayı ve Dünya’yı korumak amacıyla, çevresel ayak izimizi en aza indirmek için yapabileceğimiz birçok şey var.
Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazanmaya, gezegen için daha duyarlı davranmaya ve gelecek nesillere temiz bir Dünya bırakmaya istekliyseniz ancak nereden ve nasıl başlayacağınızı bilmiyorsanız, ecoNow ile tanışın!
ecoNow; Dünya yararına verilen görevleri doğruladığınızda, küresel iklim krizine karşı harekete geçerken, edindiğiniz ecoPuan’lar ile de kendinizin ve Dünya’nın ihtiyaçlarını karşıladığınız mobil uygulamadır.
ecoNow ile sosyal etkinizi ölçüp paylaşabilir, arkadaşlarınıza meydan okuyabilir, doğrulanan görevlerinizin sosyal ve çevresel etkisini takip edebilirsiniz.
ecoNow ile daha sürdürülebilir bir yaşam için neler yapabilirsiniz:
Geri Dönüşümü Hayatınızın Bir Parçası Yapın
Mevcut insanlığın ihtiyacını karşılayabilmek için 1,7 Dünya gerekmekte, oysa sadece bir Dünya var. Üstelik Fransa’nın 3, Türkiye’nin ise ortalama 2 katı büyüklüğünde olduğu düşünülen ve çöplerden oluşan, “Büyük Pasifik Çöp Girdabı” adında bir kıta var artık.
Alüminyumun doğada yok olma süresi ortalama 100 yılı, atık pilin 300 ve pet şişenin ise 400 yılı bulabiliyor. Plastiğin doğada yok olması 1.000 yılken, cam için bu süre 4.000 yıl kadar.
Plastik başta olmak üzere günlük hayatımızda kullandığımız atıkların sayısını azaltmanın yanı sıra atıklarınızı geri dönüşüm kutularına atıp tekrar kullanımına katkı sunabilirsiniz.
ecoNow’te 1 pet şişeyi plastik geri dönüşüm kutusuna atmak, 1 bitmiş pili atık pil kutusuna atmak gibi geri dönüşüm görevlerini doğrulayarak ecoPuan’lar kazanabilirsiniz.
Etiketlere Dikkat Edin
Limit aşımını her yıl sadece 5 gün ileriye atmayı başarabilirsek, 2050’de tek bir gezegenin bir yılda sağladığı kaynaklar bize yetebilecek. Doğaya saygılı, çevre dostu ve sürdürülebilir ürünler kullanarak, bu başarıya ortak olabilirsiniz.
Satın aldığınız ürünün üstünde birbirini takip eden üç beyaz ok işareti varsa geri dönüştürülmüş demektir.
ecoNow’te geri dönüştürülmüş materyalden üretilen bir ürünü satın aldığınızı doğrulayarak ecoPuan kazanabilirsiniz.
Eviniz de Sizin Gibi Doğa Dostu Olsun
Klasikler yerine LED ampulleri tercih ederek, elektronik cihazlarınızı prize takılı halde kullanmayarak, çamaşır makinenizi kısa programda ve düşük sıcaklıkta çalıştırarak enerji tasarrufu sağlayabilir, hem ev ekonominize hem de Dünya’ya fayda sağlayabilirsiniz.
Dünya çapında üretilen gıdanın üçte biri yenmeden çöpe atılıyor ve bu, çevre üzerinde artan bir yüke neden oluyor.
Çöpe atılan her yiyecek, kendisi için harcanan enerji, su ve işgücünün boşa gitmesine neden olurken, uygun şekilde yok edilmeyip çürümeye bırakıldığında havaya saldığı metan gazıyla gezeni kötü yönde etkiliyor.
Tabağınızı yiyebileceğiniz kadarıyla doldurarak ve planlı bir gıda alışverişi yaparak gıda israfını önleyebilirsiniz. ecoNow’te tabağınızda yemek bırakmadığınızı doğrulayarak ecoPuan’larınızı katlayabilirsiniz.