İklim Kriziyle Mücadelenin Bel Kemiği: 2015 Paris İklim Anlaşması Nedir, Neyi Hedefler?

İklimimiz hızla değişiyor ve bu değişikliklerin etkilerini her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Aşırı hava olaylarının varlığına sık sık şahit olmaya, sürekli çıkan yangınlarla ülkedeki orman varlığımızı hiç olmadığı kadar yüksek seviyede kaybetmeye başladık. İklim krizi küresel bir tehdit ve bununla başa çıkmak için küresel bir eyleme ihtiyaç var. Paris İklim Anlaşması ise bize bu konuda bir yol gösteriyor.

Bu yazımızda Paris İklim Anlaşması gibi radikal bir sözleşmenin öncesinde ve sonrasında olanları, anlaşmanın neleri kapsadığını ve Türkiye’nin bu anlaşmaya katkılarını konu alıyoruz.

İçindekiler

Paris Anlaşması’ndan Önce Neler Vardı: Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin imzaladığı ilk çevre sözleşmesidir. Bu sözleşme, insan kaynaklı çevre kirliliğinin önüne geçilmesi ve sera gazı salımının azaltılmasını amaçlamaktadır. Sözleşme, ilk olması nedeniyle önemli olsa da ülkeler için yaptırım noktasında yetersiz kalmaktadır.

Sözleşme 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde imzaya açılmıştır. Birleşmiş Milletler Rio Zirvesi olarak da bilinen bu toplantı, ülkelerin çevre adına çalışmalar yapmaya başlaması için ortak bir mutabakat sağlamasından dolayı bir milad noktası olarak kabul edilmektedir. 

Ülkeler tarafından imzalanmasının ardından, 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCCC), beraberinde Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nı getirmiştir.

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı Nedir?

Birleşmiş Milletler İklim Konferansı (Conference of the Parties, COP), 1994 yılında yürürlüğe giren sözleşmenin sonrasında her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmeye başlanmıştır. İlk konferans (COP1) Almanya’nın Berlin şehrinde, 1995 yılında gerçekleştirilmiştir. 

Fun Fact: Dönemin Almanya Çevre Bakanı Angela Merkel’dir ve konferansa başkanlık etmiştir.

COP1’de ülkelerin karbon gazı salımlarını 1990 yılına göre 2005 yılına kadar %20 oranında azaltmaları hedefleyen bir protokol imzalanmak istenmiştir. Ancak protokol kabul edilmemiştir. Bu süreçte 2 yıl sonrası için bir hazırlık yapılması kararlaştırılmıştır. Bu da Kyoto Protokolü’nü beraberinde getirmiştir.

Kyoto Protokolü

Adını COP3’ün gerçekleştirildiği Japonya Kyoto’dan alan bu protokol, ülkelerin sera gazlarını hedeflerle taahhüt ettikleri ilk protokol olarak tarihte önemli bir yer tutmaktadır. 

Endüstrileşmiş ülkeler ve bazı Orta Avrupa ülkeleri 2008-2010 yılları arasındaki sera gazı emisyon oranlarını 1990 yılına göre yaklaşık %6-%8 oranında azaltmayı taahhüt etmiştir. Dönemin en çok sera gazı salımlarının sahibi Amerika Birleşik Devletleri ise %7 azaltımı taahhüt etmiş olsa da, 2001 yılında ABD yönetimi protokolü açıkça reddetmiştir.

Kyoto Protokolü, iklim değişikliğiyle mücadele amacıyla sanayileşmiş ülkeleri sera gazı emisyonlarını belirli bir dönemde azaltmaya çağırıyordu. Protokolün yürürlüğe girmesi için, en az 55 ülkenin Protokolü onaylaması gerekiyordu ve bu ülkelerin toplam sera gazı emisyonlarının sanayileşmiş ülkelerin toplam emisyonlarının en az %55’ini oluşturması gerekiyordu.

Ancak, Protokolün onay süreci oldukça zaman aldı. Ülkelerin kendi iç mekanizmalarında Protokolü onaylamaları, iç hukuklarına uygun şekilde düzenlemeler yapmaları ve ulusal onay süreçlerini tamamlamaları gerekiyordu. Bu nedenle, protokolün yürürlüğe girmesi için gerekli olan koşullar 2005 yılına kadar sağlanabilmiştir.

Paris İklim Anlaşması Nedir?

2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’de, 197 ülkenin katılımı ile BM İklim Değişikliği Konferansı’nın 21.si gerçekleştirilmiştir. Bu konferansa katılan ülkeler arasında Türkiye de yer almaktadır.

İklim krizinin önüne geçmek ve ortalama hava sıcaklığı artışını 1.5 santigrat derece ile sınırlandırmak, mümkünse 2 santigrat derecenin üstüne çıkmamak amacıyla 192 ülkenin imzaladığı bir uluslararası sözleşmedir.

Anlaşmanın başlıca hedefleri şunlardır:

  • Sıcaklık Artışını Sınırlama

Anlaşma, küresel sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 2°C’nin altında tutma hedefini taşımaktadır. Ayrıca, 1.5°C’lik bir sınırlamanın sağlanması için de çaba gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu, tehlikeli iklim değişikliği etkilerini azaltmaya yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

  • Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması

Anlaşma, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütlerini içerir. Ülkeler, kendi ulusal katkılarını sunar ve bu katkılar sürekli olarak gözden geçirilerek güncellenir.

  • Finansman ve Destek

Anlaşma, gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliği ile mücadele ve uyum sağlama çabalarına destek olmak üzere finansman ve teknik yardım sağlanması gerektiğini vurgular.

  • Adaptasyon (Uyum)

Anlaşma, iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için gelişmekte olan ülkelere destek olunması gerektiğini belirtir.

  • Şeffaflık ve Raporlama

Ülkeler, emisyon azaltım taahhütlerini düzenli olarak raporlamalı ve şeffaflık ilkesine uygun olarak ilerlemelerini paylaşmalıdır.

Paris İklim Anlaşması Neleri Kapsar?

Paris İklim Anlaşması kapsamında ülkeler kendi sera gazı azaltım hedeflerini belirlerler. Bu hedeflerde Mutlak Azaltım, Tavan Emisyon Yılı, Referans Senaryodan Azaltım ve Emisyon Yoğunluğu hedefi başlıkları yer almaktadır. Ülkeler bu başlıklarda kendi hedeflerini beyan etmektedir. Bu başlıkları biraz açacak olursak;

  1. Mutlak Azaltım

Sera gazı emisyonlarının miktarını, önceki dönemlere kıyasla gerçek anlamda azaltmayı ifade eder. Yani, belirli bir dönemde, örneğin yıl bazında, toplam emisyon miktarının azaltılması hedeflenir. Bu, emisyonların artmaya devam etmesini önlemek ve gerçek anlamda azalmayı sağlamak amacıyla yapılır.

  1. Tavan Emisyon Yılı

“Tavan Emisyon Yılı,” bir ülkenin veya bir kuruluşun belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) en yüksek sera gazı emisyonlarını ifade eder. Bu terim, emisyon azaltım hedefleri veya taahhütler belirlerken referans olarak kullanılır. Ülkenin en yüksek emisyonu hangi yıl yapacağını söyler. Bu yıldan itibaren ülkenin sera gazı emisyonlarının azalması beklenir.

  1. Referans Senaryodan Azaltım

Bu kavram, bir ülkenin veya bölgenin, emisyonlarını belirli bir dönemdeki (genellikle tavan emisyon yılı olarak adlandırılan) emisyon seviyesine kıyasla ne kadar azaltmayı planladığını ifade eder.

Referans senaryo, genellikle belirli bir eğilim, teknolojik gelişme ve politika durumu temel alınarak oluşturulur. Bu senaryo, mevcut trendlere göre emisyonların nasıl artabileceğini öngörür. Referans senaryodan azaltım, bu varsayımsal referans senaryosundan daha düşük emisyon seviyelerine ulaşmayı ifade eder. Yani, emisyonlar referans senaryosundan daha az artar veya daha fazla azalır.

İklim değişikliği ile mücadelede, referans senaryodan azaltım, emisyonların kontrol edilmesi, azaltılması ve sürdürülebilir bir gelecek için taahhütlerin yerine getirilmesi anlamında önemlidir.

  1. Emisyon Yoğunluğu Hedefi

Genellikle bir ülkenin veya bir kuruluşun ekonomik faaliyetlerine bağlı olarak ürettiği sera gazı emisyonlarını belirli bir göstergeye göre düşürmeyi amaçlayan bir hedeftir. Bu gösterge, genellikle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) veya enerji üretimi gibi birim başına emisyonları ifade eder.

Emisyon yoğunluğu hedefi, ekonomik büyüme ve faaliyetlerin sera gazı emisyonlarını azaltmak veya kontrol etmek amacıyla daha verimli hale getirilmesi gerektiği fikrine dayanır. Bu tür hedefler, emisyonları doğrudan azaltma hedefleriyle birleştirilebilir veya tamamlayıcı olarak kullanılabilir.

Örneğin, bir ülke veya bir sektör, belirli bir yıl veya dönemde GSYİH başına düşen sera gazı emisyonlarını belirli bir oranda azaltmayı hedefleyebilir. Bu, ekonomik büyüme ve faaliyet artışı sürerken toplam emisyonların azalmasını sağlamayı amaçlar. Bu tür hedefler, sürdürülebilir kalkınma ve çevresel koruma amaçlarına yönelik stratejilerin bir parçası olabilir.

Paris İklim Anlaşması ve Türkiye’nin Durumu

Anlaşma, 2020 sonrası dönem için küresel ölçekte tüm ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmalarını öngörmüş ve bu taahhütlerin ulusal katkı beyanları aracılığıyla yapılmasını sağlamıştır. 

Türkiye, 2015 yılında Paris Anlaşması’nı imzalayarak destek vermiş, ancak iç hukuk onay süreci bir süre devam etmiştir. 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile anlaşma onaylanarak iç hukukta da resmiyet kazanmıştır.

Paris Anlaşması’nın en önemli hedefi, sanayileşme öncesi dönemle kıyaslandığında küresel sıcaklık artışını 2 santigrat derecenin altında tutmak ve mümkünse 1.5 santigrat dereceyle sınırlamaktır. 

Türkiye, Ulusal Katkı Beyanı (NDC) aracılığıyla 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının artışını %21 oranında azaltma taahhüdünde bulunmuş ve bu taahhüdünü daha sonradan güncelleyerek %41’e çıkarmıştır. Bu güncellemeyle, 2030 yılına kadar yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı hedeflenmekte ve 2038 yılına kadar emisyon tepe noktasına ulaşılması planlanmaktadır.

Türkiye’nin Paris Anlaşması’ndaki taahhütleri, gelişmiş ülkelerle uyumlu olarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine dayanmaktadır. 

Bu çerçevede, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal koşulları dikkate alınarak emisyon azaltımı ve iklim değişikliği ile mücadele çabaları şekillendirilmektedir. Ülke, gelişmekte olan bir ülke olarak bu çerçevede yer alarak kendi özgün şartlarını göz önünde bulundurarak katkıda bulunmaktadır.

Paris Anlaşması’nın uygulama mekanizmaları da kademeli olarak hayata geçirilmektedir. 2021 yılında Glasgow’da düzenlenen COP 26 toplantısında, anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair hususları içeren Kural Kitap (Paris Agreement Work Program) tamamlanmıştır. 

Bu kapsamda, ülkeler ulusal katkı beyanlarını güncellemek ve daha yüksek hedefler koymak üzere düzenli olarak inceleyip sunmak durumundadır.

Oğuz Ergen

Kurumsal Sürdürülebilirlik nedir? ecoNow Şirketinizin Kurumsal Sürdürülebilirlik Amacına Nasıl Hizmet Eder?

Kurumsal sürdürülebilirlik son yıllarda en çok duyduğumuz kavramlardan biri ve şirketler vizyonlarını bu yönde şekillendiriyorlar. Ancak kurumsal sürdürülebilirlik bilinçsizce ve yüzeysel uygulanmaya çalışıldığında şirketler, bilerek ya da bilmeyerek greenwashing (yeşil badana) yapmaya meyledebiliyorlar.

Bu yazımızda, “Kurumsal sürdürülebilirlik nedir? Şirketinizin sürdürülebilirlik hedeflerini belirlerken nelere dikkat etmelisiniz? ecoNow, çalışanlarınızın sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazanmalarını sağlarken şirketinizin kurumsal sürdürülebilirlik vizyonuna nasıl katkıda bulunur?” sorularını yanıtlayacağız.

İçindekiler

Kurumsal Sürdülebilirlik Nedir?

Kurumsal sürdürülebilirlik; bir şirketin iş süreçlerini çevresel, sosyal, ekonomik boyutlarıyla ele alarak dönüştürmesini gerektirir. Şirketin şeffaf ve bütüncül bir yaklaşım benimseyerek, finansal amaçlara ulaşmaya çalışırken stratejilerinin çevresel ya da sosyal düzeydeki etkilerini göz ardı etmemesidir. Yani kurumsal sürdürülebilirlik, şirketin kâr amacı gütmenin yanı sıra sosyal, finansal, etik ve çevresel faktörleri de içerecek şekilde BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda ekonomiye, topluma ve gezegene katkı sunmasına odaklanan bir anlayıştır. 

Sürdürülebilirlik kavramı, ilk olarak 1987 yılında Brundtland Komisyonu tarafından sunulan Ortak Geleceğimiz Raporu’nda, ‘bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılamak’ olarak tanımlandı.

Kurumsal sürdürülebilirlik ise, Borsa İstanbul’un “Şirketler İçin Sürdürülebilirlik” rehberinde ifade edildiği gibi, “şirketlerde uzun vadeli değer yaratmak amacıyla ekonomik, çevresel ve sosyal faktörlerin kurumsal yönetim ilkeleri ile birlikte şirket faaliyetlerinde ve karar mekanizmalarında dikkate alınması ve bu faktörlerle bağlantılı risklerin etkin bir biçimde yönetilmesi” olarak tanımlanabilir.

Kurumsal Sürdürülebilirliğin 3 Ayağı: Çevresel, Ekonomik ve Sosyal Sorumluluk

Bir şirketin sadece kurumsal sosyal sorumluluk projelerine destek sunması yeterli değildir, aynı zamanda üretim süreçlerinden tedarik zincirine kadar sürdürülebilir dönüşümü hedeflemelidir.

  1. Çevresel Sürdürülebilirlik 


Şirket, çevreye verdiği zararı azaltmak için atıkların geri dönüşümü, karbon ve su ayak izi azaltımı, yenilenebilir enerjiye geçiş, su ve enerji tasarrufu gibi konularda uzun vadeli ve sürdürülebilir stratejik planlamalar oluşturmalıdır. Bu süreçlerin iyileştirilmesi sadece çevresel etkisini artırmaz, aynı zamanda şirketin maliyetlerini de büyük oranda düşürebilir.

  1. Sürdürülebilir Ekonomi 

Maddi kazanç ile toplumsal fayda arasında bir denge kurmak gerekir. Örneğin; bir şirketin daha çok kar elde etmek için gezegene ve topluma zarar vermesini önlemek ile fosil yakıtları veya kimyasal gübreleri anında terk etmek gibi bir kararla şirketin ekonomik sürdürülebilirliğini göz ardı etmesine karşı aşamalı olarak bırakmasını sağlamak için sürdürülebilir ekonomi stratejileri gerekmektedir.


Bazen kurumsal sürdürülebilirliğin bu ayağına yönetişim denir. Bu, yönetim kurullarının ve yönetimin hissedarların çıkarlarının yanı sıra şirketin topluluğunun, değer zincirlerinin ve müşterilerin çıkarlarıyla uyumlu hareket etmesi anlamına gelir.

  1. Sosyal Sorumluluk 

Sürdürülebilir bir şirket; çalışanlarının, paydaşlarının ve içinde faaliyet gösterdiği topluluğun desteğine ve onayına sahip olmalıdır. Bu tür bir desteğin nasıl sağlanacağı ve sürdürüleceği değişiklik gösterir. Örneğin; çalışanlara karşı adil olmak (Ürünlerin imalatında çocuk işçiliği var mı? İnsanlara adil ücret ödeniyor mu? Çalışma ortamı güvenli mi? vb.) ile doğum ve aile yardımları, eğitim ve gelişim fırsatları gibi çalışan sağlığını ve gelişimini önemseyen duyarlı faydalar bu kapsamda yer alır.

Öte yandan; bağış toplama, sponsorluk, burslar ve yerel kamu projelerine yatırım, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirme de kurumsal sürdürülebilirliğin sosyal sorumluluk ayağının birer parçasıdır.

Özetle;

  • Kurumsal sürdürülebilirlik, yalnızca ekonomik kâr değil aynı zamanda toplumsal fayda da arayan yatırımcılar arasında giderek artan bir endişe kaynağıdır.
  • Kurumsal sürdürülebilirliğin üç temel direği vardır: çevresel, sosyal sorumluluk ve ekonomik.
  • Şirketler, örneğin karbon ayak izlerini veya israf uygulamalarını azaltarak çevresel sürdürülebilirliklerini geliştirebilirler.
  • Sosyal sorumluluk ayağı, şirketin çalışanlarına, tüketicilerine ve daha geniş anlamda topluluğa fayda sağlayan uygulamaları temsil eder.
  • Ekonomik (veya yönetişim) ayağı, dürüst ve şeffaf muhasebe uygulamalarının ve mevzuat uyumluluğunun sürdürülmesini ifade eder.

Detaylı bilgi için The 3 Pillars of Corporate Sustainability başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz.

ecoNow Şirketinizin Kurumsal Sürdürülebilirlik Amacına Nasıl Hizmet Eder?

ecoNow, oyunlaştırma yöntemiyle bireylere sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandırmayı amaçlayan, kullanımı kolay ve eğlenceli bir mobil uygulamadır. Ücretsiz olarak bireysel kullanıma açık olan mobil uygulama, ecoNow Kurum İçi Kullanım Aboneliği ve Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği modelleriyle şirketinize özel bir deneyim sunar. ecoNow ile ekip arkadaşlarınızın ya da markanızı tercih eden kullanıcıların sürdürülebilir yaşama adım atmalarını destekleyebilirsiniz. 

Sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandıran mobil uygulama ecoNow ile kurum içi karbon ayak izinizi azaltabilirsiniz. Ya da markanızın sürdürülebilirlik hedeflerini deneyimle birleştirerek, marka topluluğunuzu da daha yaşanabilir bir dünya hayalinize ortak edebilirsiniz. Üstelik ekipler arası/topluluk içi tatlı bir rekabet başlatıp ödüllendirebilir, bireysel/kurumsal çevresel etkinizi ölçüp paylaşabilirsiniz.

ecoNOW Nasıl Çalışır?

iOS ve Google Store’dan ücretsiz olarak indirilip kullanılabilen ecoNow, referans kodu uygulamasıyla şirketlere özelleştirilmiş bir alan sunar. Öncelikle çalışanlarınız ya da marka topluluğunuz, şirketinize özel oluşturduğumuz referans kodu ile uygulamaya kayıt olur. Böylece şirketinize özel ayrı bir lider sıralaması, çevresel etkim raporu, uygulama içi özelleştirmeler vb. alanlara erişebilirler.

ecoNow içerisinde günlük hayatta uygulayabileceğiniz geri dönüşümden toplu taşımaya, sevimli dostlarımızın ihtiyaçlarını gidermekten su ve enerji tasarrufuna kadar onlarca dünyaya fayda sağlayabileceğiniz görev hazırlayıp sunduk.

Peki sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları kazandıran mobil uygulama ecoNow nasıl kullanılır?

  1. ecoNow’te seçtiğiniz görevlerin her birini yaparken, belirtilen yönergeler çerçevesinde uygulama içi kamerayla videosunu çekip iletiyorsunuz. Görevi o an doğrulamaya göndermek istemezseniz, uygulama içerisindeki arşive kaydedebilirsiniz.
  2. Göreviniz doğrulandığında, o görev kapsamında belirtilen sayıda ecoPuan kazanıyorsunuz. Göreviniz doğrulanmadığında da neden doğrulanmadığına dair açıklayıcı bir bildirim aldığınız gibi, doğrulandığında da uygulama içi bildirimlerle bilgilendiriliyorsunuz.
  3. Kazandığınız ecoPuan’lar ile uygulama içi markette çeşitli hediye çekleri ve ödüller alabileceğiniz gibi tohum topu bağışı yapmak için de kullanabilir, böylece ormanlaştırmaya destek olabilirsiniz. Ayrıca, şirketiniz özelinde görevler ya da ödüller ekleyebilirsiniz.
  4. Uygulama içinde yer alan “Çevresel Etkim” sayfasından bireysel etkinizi görebildiğiniz gibi ekibinizin ya da marka topluluğunuzun toplam çevresel etkisini, kategorilerine göre en çok yapılan görevleri ve ne kadar karbon salımını önlediğinizi vb. görüntüleyebilirsiniz.
  5. Dünya için harekete geçenler arasında tatlı bir yarışı amaçlayan Lider Sıralaması tablosunda; haftalık, aylık, yıllık olarak en çok görev yapan ve ecoPuan kazananları görebileceğiniz gibi toplam sıralamaları da görüntüleyebilirsiniz.

ecoNow Kurum İçi Kullanım Aboneliği
Şirketinize özel olarak raporlama ve çeşitli özelleştirme seçenekleri sunar. Bu sayede ekibinizin karbon ayak izini azaltmasını sağlarken, çevresel ve sosyal etkiyi şirket kültürü haline getirebilirsiniz.

ecoNow Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği

Tüketicilerin %79’unun markaların sürdürülebilirlik yaklaşımlarına göre seçim yapmakta ve bu oran giderek artıyor. ecoNow Marka Topluluğu Kullanım Aboneliği, şirketinize özel raporlama ve çeşitli özelleştirme seçenekleriyle, topluluk içi yönetim sunar. Böylece hem marka sadakatinizi hem de topluluk içi iletişiminizi güçlendirebilirsiniz.

#Gezegenİçin: Ormanlar, İklim Krizi ve Havadan Tohumlama

Ormanlaştırma, kelime anlamıyla bozulmuş veya yok olmuş orman alanlarının tekrar yeşillendirilmesi anlamına gelir. Fakat aslında bu kavramın altında çok daha büyük bir amacı barındırır: gezegenimizi ve dolayısıyla kendimizi korumak. 

Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içerisindeki “Gezegen” odaklı hedeflerden biri olan ormanlaştırma, aslında birçok hayati konuyu içerisinde barındırıyor. Gelgelelim, bu konu hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? 

İçindekiler

Ormanlaştırma İklim Krizinin İlacı Olabilir Mi?

Günümüzde karşı karşıya olduğumuz en büyük tehditlerden biri, iklim krizi. Bu kriz her geçen gün önüne geçilemez sonuçları beraberinde getiriyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterrez’in de geçtiğimiz günlerde tüm dünya ile paylaştığı üzere; artık küresel ısınma çağı bitti ve küresel kaynama çağına girdik. Peki, bu krize karşı neler yapabiliriz? İşte cevap, birçok uzmanın üzerine titrediği bir kavramda gizli: ormanlaştırma.

Yine bu alanda çalışan birçok kişinin  bildiği gibi Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 3 odak alanı var. 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı, 3P; yani ”People” ”Planet” ve ”Prosperity” şemsiyeleri altında toplanıyor. Küresel iklim krizine karşı gerçekleştirilen en önemli çalışmaların çoğu da ”Planet” odağındaki çalışmaların altında toplanıyor. 

Bu doğrultuda #Gezegenİçin ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik mücadelesine destek olunması ve 13. küresel amaç olan iklim eyleminin başarıya ulaşması için hayati önem taşıyor.

Peki neden ormanlaştırma? Çünkü ormanlar, gezegenimizin akciğerleri olarak kabul edilir. Atmosferdeki karbondioksidi emerek oksijen üretirler ve ekosistemleri dengede tutarlar. Ancak ormansızlaşma ve orman alanlarının azalması, bu dengenin bozulmasına yol açıyor. 

Ormanlaştırma yalnızca küresel sıcaklıktaki artışa karşı gerçekleştirilecek çalışmalardan biri değil; aynı zamanda biyoçeşitliliğin korunması için de en önemli çalışmalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ormanlaştırma Neden Bu Kadar Önemli?

Global Forest Watch (GFW) tarafından yayınan rapora göre, Brezilya Amazonları’ndaki ormansızlaşma hız kesmeden devam ederken, dünya 2022 yılındal İsviçre büyüklüğünde eski tropik yağmur ormanı alanını kaybetti.

Kuruluşun raporunun hazırlanışında, Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ile Maryland Üniversitesi tarafından sağlanan orman verilerinden de faydalanıldı. 

Öte yandan “2030 yılına kadar sıfır ormansızlaşma” yönünde verilen küresel taahhüde rağmen, geçen yıl tropikal orman kaybı 2021 seviyelerini aştı.

Ormanlar, sadece doğal güzellikleri ile değil, ekosistemlerin dengeleyici gücüyle de büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle, ormansızlaşma gibi olumsuz etkilerle karşılaştığımızda, biyoçeşitlilik kaybı, toprak erozyonu, iklim değişikliği gibi birçok sorunla da yüz yüze geliriz. Ormanlaştırma ise tüm bu sorunların önüne geçebilecek potansiyele sahip:

  • İklim Dostu: Ormanlar, atmosferdeki karbondioksidi emerek oksijen üretirler. Bu sayede iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol üstlenirler. İklim krizine karşı atılacak en etkili adımlardan biri de kuşkusuz ormansızlaşmanın önüne geçmektir.
  • Biyoçeşitliliğin Korunması: Ormanlar, sayısız bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapar. Bu zenginlik, ekosistemin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlar. Ormanların tahrip edilmesi ise birçok türün yok olma riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açar.
  • Toprak Erozyonunu Önler: Ormanlar, toprağın erozyona uğramasını engeller. Ağaç kökleri sayesinde toprak sıkıca tutulur ve erozyon riski azalır. Bu da tarım alanlarının verimliliğini artırır.
  • Su Kaynaklarını Korur: Ormanlar, yağmur suyunun toprağa emilmesini sağlar. Bu suyun yer altı sularına sızmasını kolaylaştırarak su kaynaklarını korur. Ormanların yok olması ise su kıtlığı sorununu artırabilir.
  • Ekonomik Değer: Ormanlar sadece ekosistemler için değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da büyük öneme sahiptir. Odun, tıbbi bitkiler, turizm gibi birçok sektörde kaynak sağlarlar.

Bu doğrultuda  ormanlaştırma çabalarının önemi de her geçen yıl artıyor. Ormanlaştırma çalışmaları küresel  iklim krizine karşı etkili silah olmasına rağmen bu alandaki inovatif çalışmaların da hızla artması önemli.

Ormanlaştırmanın Hızlı ve Etkili Yöntemi: Havadan Tohumlama

Geleneksel ormanlaştırma yöntemleri zaman ve emek gerektirebilir. Ancak havadan tohumlama yöntemi, bu süreci hızlandırabilir. Bu yöntemde, drone’lar veya uçaklar aracılığıyla tohumlar havadan yayılır. Bu, geniş alanlara hızlı ve etkili bir şekilde tohumlarını saçarak orman oluşturma fırsatı sunar. Bu yöntem, özellikle ulaşılması zor bölgelerde veya acil orman yeniden oluşturma projelerinde büyük bir avantaj sağlar. 

Bu çalışmalarının yanı sıra; havadan tohumlama çalışmalarının; daha verimli bir şekilde gerçekleştirmesi için de makine öğrenmesi, görüntü işleme ve yapay zekanın da desteği ile ecording birçok çalışma gerçekleştirmektedir.

İklim krizinin etkileri her geçen gün daha fazla hissedilir hale geliyor. Bu nedenle, sürdürülebilir kalkınma amaçları çerçevesinde ormanlaştırma çalışmalarına ve özellikle havadan tohumlama yöntemine daha fazla önem verilmesi gerekiyor. 

Bu kapsamda ulusal ve uluslararası markaların, devlet kurumlarının ve üniversiteler ile birlikte kamu kurumlarının da iş birliği ile etkisini büyüterek devam edebileceğimiz bir hareket mümkün. Hep birlikte, ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik çabalarına destek olarak, küresel iklim krizi ile  mücadelede önemli adımlar atabiliriz. Unutmayalım ki, ‘’bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu gelecek nesillerden ödünç aldık.’’

Kompost 101: Kompost Nedir ve Nereden Başlanır?

Kompost

Çevreye verilen zararı azaltacak, atık bir ürünü toprağınız ve bitkileriniz için kalıcı faydalar yaratabilecek bir gübreye dönüştürebileceğiniz bir yöntem olduğunu hayal edin. Bu işlemin adı kompost.

Kompostlama, bir zamanlar canlı olan organik atıkları alıp  zengin, besleyici bir toprak takviyesine dönüştürme bilimi ve sanatıdır. Bu yazımız, öncelikle kendi evinizde uygulayabileceğiniz kompostlama yöntemlerine odaklanıyor.

İçindekiler

Kompost Nedir?

Kompost ve kompostlama doğal bir geri dönüşüm sürecidir. Yapraklar ve yemek artıkları gibi organik maddeler, doğada zamanla kendiliğinden çürüyerek toprak için değerli birer gübre haline gelir. 

İşte kompostlama burada devreye girer: Bu süreci hızlandırarak bakteri, mantar ve diğer canlılar sayesinde organik maddelerin dönüşümünü desteklemiş oluruz.

İşlem sonunda ortaya çıkan malzeme, bereketli bahçe toprağına benzeyen “kompost” adını alır. Çiftçiler arasında “siyah altın” olarak da anılan bu kompost, bitkiler için gerekli besin maddeleriyle doludur. Bahçecilik ve tarım alanlarında kullanılabilir.

Organik atıklar, büyük endüstriyel tesislerden tutun da küçük topluluk tabanlı kompostlama sistemlerine kadar çeşitli yöntemlerle işlenebilir.

Kompost Neden Bu Kadar Önemli?

  • Atık Miktarını Azaltır

Kompostlama, evimizde ürettiğimiz organik atıkları geri dönüştürmenin harika bir yoludur. Yiyecek artıkları ve bahçe atıkları bir araya geldiğinde, “çöp”ümüzün %28’den fazlasını oluşturur. (1)

Yiyecek atıkları sadece çevre üzerinde büyük bir yük değil, aynı zamanda işlenmeleri de maliyetlidir. Evde kompost yapmak, bu atıkların bir kısmını depolama sahalarından ayırmamıza ve bahçelerimiz için pratik ve besleyici bir maddeye dönüştürmemize olanak tanır.

  • Metan Emisyonlarını Azaltır

Eğer israf ettiğimiz yiyecekler bir ülke olsa, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın en büyük üçüncü sera gazı salan ülkesi olarak kayda geçebilirdi. Sadece bu bile durumun ciddiyetini göstermeye yeter, zira israf ettiğimiz yiyecekler yaklaşık 3.3 milyar ton karbona eşdeğer sera gazı üretiyor ve bunu bir çöplüğün havasız ortamında metan gazı üreterek gerçekleştiriyor.

Metan, karbondioksitten 86 kat daha güçlü bir etkiye sahiptir. Bu nedenle bu gaz, iklim değişikliğinin %25’ten fazlasından sorumlu durumda. (2) Ancak iyi haber şu ki, metan emisyonlarını azaltmak, küresel ısıtmanın hızını yavaşlatmamıza yardımcı olabilecek en etkili adımlardan biridir. Kompostlamanın sağladığı bu fayda göz ardı edilemeyecek kadar büyük.

  • Toprak Sağlığını İyileştirir 

Atık yiyecek ve diğer organik malzemeleri çöpe dökmek yerine yığın haline getirmek, besin açısından zengin toprağın oluşmasına katkıda bulunabilir. Kompost, kimyasal gübrelerin sağlıklı bir alternatifi olarak hizmet edebilir. Pestisitler gibi kimyasal gübreler de fosil yakıtlarla üretilmektedir. Onları üretmek sera gazı emisyonlarına neden olur, ki bu da küresel ısıtmaya katkı sağlar.

Genellikle geleneksel gübrelere göre daha etkili çalışan kompost, tarımın üç temel besin maddesi olan azot, fosfor ve potasyumu içerir. Sağlıklı toprağı desteklemek için gerekli olan bu besin maddelerinin yanı sıra, kompostun toprak yapısını iyileştirdiği bilinmektedir. 

Bu sayede toprak daha iyi bir şekilde besinleri ve suyu depolayabilir, bitki hastalıklarına karşı daha dirençli hale gelir. Sonuç olarak, bu bitkilerin desteklenmesine ve sebze, çiçek, meyve ve diğer ürünlerden daha yüksek verim elde edilmesine yardımcı olur.

  • Su Tasarrufu Sağlar

Toprak su eksikliği yaşadığında, tarım ve ekoloji bundan olumsuz etkilenebilir. Neyse ki, daha iyi su tutma yeteneği, kompostun diğer çevre dostu faydalarından biridir. 

Kompost sadece toprakların besin içeriğini desteklemekle kalmaz, aynı zamanda su tutma kapasitesini de artırır. Kompost ağırlığının 20 katı kadar suyu tutabilir, bu nedenle bahçeye sadece %1 organik madde eklemek, toprağın binlerce galon fazladan su tutmasına yardımcı olabilir. Giderek kuraklaşan bir dünyada, bu kesinlikle gereken başka bir kompostlama faydası.

  • Erozyon Tehlikesini Önler

Daha kurak topraklar erozyona daha yatkın olur; burada toprak, rüzgar veya yağmur etkisiyle sürüklenir ve peyzaja uzaklaşır. Kompostun daha fazla faydası olarak, toprağa kompost eklemek organik madde miktarını artırır ve bu da erozyonu azaltmaya yardımcı olur. 

Erozyonu kontrol etmek; su yollarındaki kirliliği azaltmaya, sağlıklı bitkileri desteklemeye ve birçok başka çevresel fayda sağlamaya yardımcı olabilir.

ABD Kompostlama Konseyi’ne göre, kompostlama işlemi toprak erozyonunu birkaç farklı şekilde azaltır. (3) Su emilimini artırarak suyun hızla uzaklaşması yerine toprağa nüfuz etmesini sağlar. 

Bu nedenle yüzeydeki suyun akışını yavaşlatır. Kompost ayrıca toprağı bir arada tutar, özellikle erozyona yatkın kumlu topraklarda çok faydalıdır. Taze kompostu, organik maddenin çürüme süreci sırasında üretilen humus sayesinde toprağı bir arada tutabilen bir “yapıştırıcı” olarak düşünebilirsiniz.

Kompost Nasıl Yapılır: Kompostu Oluşturan Bileşenler

Atık organik maddeleri parçalayan organizmaların yaşaması için dört temel unsur gerekir: azot, karbon, hava ve su. Tüm kompostlanabilir malzemeler karbon içerirken, farklı miktarlarda azot da içerirler. 

Başarılı kompostlama, doğru malzeme kombinasyonunu kullanmakla ilgilidir. En iyi karbon-azot oranını elde etmek ve doğru miktarda hava ve suyu sürdürmek gerekmektedir. İdeal karbon-azot oranı, 1 birim azot için 25 ila 30 birim karbon olmalıdır

Karbon fazla ise parçalanma süresi uzar. Fazla azot içeren malzeme ise kaygan, ıslak ve kötü kokulu bir yığın oluşturabilir. Bu sorunlar, ihtiyaca göre karbon veya azot içeren malzeme ekleyerek kolayca çözülebilir.

  • Azot İçin “Yeşil” Malzemeler

Azot, bitkilerin ve hayvanların büyümesi ve üremesi için temel bir elementtir. Daha yüksek azot-karbon oranı genellikle taze organik malzemelerde bulunur. Evdeki bazı yeşil malzemeler arasında atık çim, yemek artıkları ve kahve telvesi bulunur.

  • Karbon İçin “Kahverengi” Malzemeler

Karbon da hayati öneme sahip olup kahverengi bitki malzemelerinde bulunur. Karbon, ayrıştırıcıların besin kaynağıdır. Kahverengi malzemeler arasında ölü yapraklar, dallar ve kağıt var.

  • Oksijen ve Su

Ayrıştırıcılar, diğer organizmalar gibi oksijen ve suya ihtiyaç duyar. Hızlı kompostlama için doğru hava ve su miktarını sağlamak gerekir. Optimal hava akışı, malzemeleri katmanlamak, malzemeleri küçük parçalara bölmek ve yığınları düzenli olarak çevirmekle sağlanabilir. Su açısından, ideal yığın sıkılmış bir sünger gibi ıslak olmalıdır.

  • Isı

Sıcak kompostlama, yeşil ve kahverengi malzemelerin, hava ve su dengesiyle aerobik organizmaların gelişimi için ideal koşullar oluşturduğu bir süreçtir. Aerobik organizmalar (oksijenli ortamlarda üreyen canlı türleri), atıkları parçalayarak ürerken optimum sıcaklık 54 ila 60 derece arasında olur. 

  • Düzenli Havalandırma

Havalandırma, aerobik bir ortamı teşvik eder, böylece kompostlama süreci hızlanır ve kokular azalır. Yazın haftada bir kez, kışın ise üç ila dört haftada bir yığınınızı havalandırmanız önerilir. Boru veya büyük çubuklar ekleyerek doğal hava akışını artırabilirsiniz.

  • Nem Düzeyini Koruma

Nem, kompostlama için elzemdir – yığınız her zaman sıkılmış bir sünger gibi bir dokuya sahip olmalıdır. Çok kuru bir yığın; kompostlamayı yavaşlatabilirken, çok ıslak bir yığın anaerobik bir ortam oluşturabilir, kötü kokulara neden olabilir ve ayrışmayı yavaşlatabilir. Yığınınız kurursa (veya daha fazla ıslak malzeme ekleyin) sulayın; çok ıslaksa karbon ağırlıklı kahverengi malzemeler ekleyin.

  • Boyut

Bir kompost kutusu veya yığını için ideal boyut 0.9 metre küptür. Yemekleri veya bahçe atıklarınızı kutunuza veya yığınıza eklemek için önce daha küçük parçalara ayırın. Parçalar ne kadar küçükse, ayrışma o kadar hızlı olur. Bir parmak kalınlığından daha kalın hiçbir şey eklememek ana kuraldır.

  • Konum

İdeal kompost yeri kuru ve gölge bir alandır. Nemli bir yerde yaşıyorsanız, yığınınızı oluk altına veya su drenajı kötü olan yerlere koymaktan kaçının; aksi takdirde yığın çok fazla ıslanabilir. Güneşli bir yerde yaşıyorsanız, kompostun çok hızlı kurumaması ve sürekli su eklemek zorunda kalmamanız için gölgelikli bir yer bulun.

  • Komposta Başlangıç ve Bakım

Yığınızı oluşturmak için yeşil ve kahverengi malzemeleri sırayla ince tabakalar halinde ekleyin ve son katmanı kahverengi ile bitirin. Malzemeleri zamanla eklemeye devam ederek en iyi yükseklik olan 0.9 metreye ulaşana kadar devam edebilirsiniz. 

Katmanladığınız sırada ihtiyaca göre yığına su ekleyin. Ardından yığını dört gün boyunca başlangıç ayrışmasına izin vermek için bırakın. Daha sonra düzenli olarak havalandırabilir ve nem seviyesini kontrol edebilirsiniz.

Neleri Kompostlayabilirsiniz? 
  • Atık çimler
  • Solmuş yapraklar ve küçük dal parçaları
  • Ahşap parçaları ve talaş
  • Saman 
  • Meyve ve sebze atıkları
  • Kahve telvesi, filtreler, çay poşetleri
  • Karton rulolar
  • Kurutucu ve elektrikli süpürge haznesindeki atıklar
  • Şömine külü
  • Ev bitkilerinden kalan atıklar
  • Kabuklu yemişler
  • Parçalanmış gazete
  • Pamuklu ve yünlü bezler
Neleri Kompostlayamazsınız? 
  • Süt ürünleri. Kokuya neden olabilir ve zararlı organizmaları çekebilir.
  • İlaçlı bahçe artıkları. Kimyasallar yararlı kompost organizmalarını öldürebilir.
  • Kömür veya mangal külü. Her ikisi de bitkilere zararlı olabilecek maddeler içerebilir.
  • Hastalıklı veya böcek istilası altında olan bitkiler. 
  • Evcil hayvan dışkısı. İnsanlar için zararlı parazitler, bakteriler veya mikroplar içerebilir.
  • Et artıkları veya balık kemikleri. Kötü kokuya neden olabilir ve zararlı organizmaları çekebilir.
  • Siyah ceviz ağacı dal veya yaprakları. Diğer bitkilere zararlı maddeler salabilir.
  • Bitkisel yağ, hayvansal yağ veya kullanılmış herhangi bir yağ çeşidi. Kötü kokuya  neden olabilir ve zararlı organizmaları çekebilir.

Eda Demir

2023 İklim Değişikliği Konferansı COP28: COP Nedir ve Dünya’yı Kurtarabilir Mi?

İnsan kaynaklı faaliyetler sonucunda atmosfere salınan kontrolsüz karbon emisyonları nedeniyle her geçen gün daha da ısınan bir Dünya’da yaşıyoruz. Çok geç olmadan yapabileceğimiz bazı şeyler hala var. Bu bilinçle her yıl farklı bir ülkede gerçekleştirilen  “Taraflar Konferansı (Conference of  the Parties)”, diğer adıyla İklim Değişikliği Konferansı’nın 28.si, 30 Kasım – 12 Aralık 20203 tarihleri arasında Dubai’de düzenlenecek. 

2023 yılı İklim Konferansı’na, kısa adıyla COP28’e, dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’su Sultan Al Jaber başkanlık edecek. Hem Dubai’de gerçekleşmesi hem de bir fosil yakıt şirketi yöneticisinin başkanlık etmesi COP28’i şimdiden çok tartışmalı bir hale getirdi bile.

2023 İklim Konferansı’nın izini sürerken, COP meselesine en başından tüm detaylarıyla öğrenmek istiyorsanız, COP28’in küresel iklim krizi ile mücadeleye yönelik geldiğimiz noktada etkisini merak ediyorsanız bu yazı tam size göre.

İçindekiler

İklim Zirvesi’ni Takip Ederken: COP Zirvesi Nedir? COP Açılımı Nedir?

Conference of the Parties, yani “Taraflar Konferansı” anlamına gelen COP Zirvesi, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl düzenlenen uluslararası bir iklim konferansıdır. Konferansa, 1994’te yürürlüğe giren ve uluslararası bir anlaşma olan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzalayan tüm ülkeler katılmaktadır.

Bu kapsamda ‘COP’ başlığı, dünya liderleri ve devlet başkanları dahil olmak üzere tüm tarafları ve sözleşmenin kurallarını gözden geçirme ve uygulama sürecini ifade ediyor.

Sözleşmenin tarafları, iklim sistemi üzerinde “tehlikeli antropojenik (insan kaynaklı) müdahaleyi önlemek” için gönüllü önlemler alma konusunda taahhütte bulunmuştur.

COP Ne Sıklıkla Yapılır? 2023 İklim Değişikliği Konferansı Nerede?

Taraflar yapılmaması yönünde bir karar almadıkları sürece, her yıl bir COP toplantısı yapılır.

İlk COP toplantısı Mart 1995’te Almanya’nın Berlin şehrinde gerçekleştirildi. O zamandan bu yana önemli toplantılar arasında Kyoto Protokolü‘nün kabul edildiği COP3, Montreal Eylem Planı‘nın üretildiği COP11, Kopenhag’da yapılan COP15 ve Green Climate Fund‘ın oluşturulduğu COP17 bulunuyor. Ayrıca küresel sıcaklık artışını 2100 yılına kadar sanayi öncesi seviyelerin 1.5°C üzerinde sınırlamak ve zaten mevcut iklim değişikliği etkilerine uyum sağlamak için harekete geçmeyi hedefleyen Paris Anlaşması’nın imzalandığı COP21 de küresel iklim krizi ile mücadelede önemli bir yere sahip. 

2023 İklim Değişikliği Konferansı, yani COP28 (28. toplantı), 30 Kasım – 12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri’nde  gerçekleşecek.

2023 İklim Değişikliği Konferansı’nın Öncelikleri Neler Olacak?

Birleşik Arap Emirlikleri sözcülüğü, 2023 İklim Değişikliği Konferansı’nda Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki dayanışmaya ve enerji dönüşümüne odaklanmayı hedeflediğini belirtti.

Diğer önceliklerini ise şu şekilde açıkladı:

  • Daha kapsayıcı ve erişilebilir bir konferans oluşturmak,
  • Hedefleri yükseltmek için azaltma çözümlerini desteklemek,
  • Adaptasyon için Küresel Hedef koşullarına ve adaptasyon finansmanına ilerlemeye odaklanmak,
  • COP 27’de oluşturulan kayıp ve zarar fonunun operasyonel hale getirilmesini ilerletmek,
  • İklim finansına daha adil bir erişim sağlamak.
2023 İklim Değişikliği Konferansı’ndan Beklentiler: Dünya’yı Kurtarabilir Miyiz?

2023’ün başında, petrol CEO’su Sultan Al Jaber’ın Birleşmiş Milletler İklim Konferansı COP28’nin başkanı olacağının açıklanması, iklim camiasını şaşırtmıştı. Al Jaber, dünyanın en büyük üçüncü fosil yakıt üreticisi olan Abu Dhabi Ulusal Petrol Şirketi’nin başkanlığını yapıyor.

Mayıs 2023’te başlayan süreçte ise, iklim camiasından isimler ve dünya çapında yaklaşık 40 bakan Berlin’de Petersberg İklim Diyaloğu için bir araya geliyor. Diplomatik çevreler dışında pek bilinmeyen bu toplantı, 2023 İklim Değişikliği Konferansı’na giden yolun önemli bir parçası. Burada bakanlar ve diplomatlar, Dubai’de düzenlenecek büyük iklim konferansı için öncelikleri belirliyor.

Toplantıda fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması ve yenilenebilir enerji hedefleri gündemde. Bakanlar bu fırsattan iyi yararlanmalı ve net beklentileri ortaya koymalıdır. 

Dünya çapındaki beklentiler ise şu şekilde:

Küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamak için COP28’de kömür, petrol ve doğalgaz dahil tüm fosil yakıtların adil bir şekilde ve aşamalı olarak kaldırılmasını sağlayacak etkili kararlar alınmalı, 2030 ve sonrası için yılda 1.5 Teravat (TW) yenilenebilir enerji kurulum hedefi belirlenmelidir.

COP28 aynı zamanda ilk Küresel Stok Değerlendirmesi‘nin (Global Stocktake) yapılacağı an olacak. Yani, Paris Anlaşması‘nda belirlenen hedeflere ne kadar yakın olduğumuz kolektif bir şekilde değerlendirilecek. (Spoiler: Çok uzaktayız.) 

BM İklim Genel Müdürlüğü Sekreteri Simon Stiell, acil bir “rota düzeltmesinin” gerekliliğini vurguluyor. (1) Mantıklı olan ise iklim krizinin ana nedeni olan fosil yakıtlara çözüm olarak, yenilenebilir enerjiye yönelik uygulanabilir bir 2030 hedefi sunmak.

Bu nedenle, İklim Zirvesi 2023 kapsamında aşağıdaki kararların alınması bekleniyor:

  • İlk olarak, 2050’den önce tüm fosil yakıtların adil ve eşit şekilde, aşamalı olarak kaldırılma kararının alınması. Fosil yakıt kullanımında 2019’a göre en az %43 azalma sağlanarak, küresel ortalama sıcaklığı 1.5°C’de sabitlemek için önemli düzeyde azalmaların gerçekleştirilmesi bekleniyor.
  • 2030’dan itibaren küresel olarak yıllık 1.5 Teravat (TW) yenilenebilir enerji kurulumu hedefinin belirlenmesi, rüzgar ve güneş enerjisi için alt hedeflerin de bunun içine katılması isteniyor.
  • Ayrıca IPCC tarafından yakın zamanda gösterildiği gibi, 1.5°C hedefine ulaşmanın teknolojik imkanları da  işin içine katmak.

Her üç hedef de finansmanla desteklenmeli ve bu hedefleri uygulamak için hesap verebilirlik ve somut takip sağlamalı.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından yürütülen Azaltma ve Adil Dönüşüm Çalışma Programı böyle bir takibi sağlayabilir. Tabii Adil Enerji Dönüşüm Ortaklıkları ve beraberinde gelen finansal taahhütler bu hedeflerle uyumlu olmalı.

Bilindiği üzere, IPCC ve IEA tarafından son zamanlarda değerlendirilen temiz enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji hedefleri için 1.5°C senaryoları için küresel olarak yıllık 4.5 trilyon dolarlık bir yatırım gerekmektedir. 

Bu çok büyük bir miktar gibi görünebilir, ancak bunlar maliyetler değil yatırımlardır. Bu tür yatırımlar; fosil yakıt ithalat fiyatlarının düşmesi, sağlık maliyetlerinin önemli ölçüde azalması, iklim hasarları ve fosil yakıtların neden olduğu geleneksel hava kirliliği gibi harici etkilerin önlenebilmesi gibi  çevresel, sosyal ve ekonomik açılardan çok sayıda fayda sağlar.

2023 İklim Zirvesi’nde Dünya’yı Kurtarabilir Miyiz: Dubai’deki COP28’in fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırma ve etkili bir yenilenebilir enerji hedefini gerçekleştirme şansı nedir?

Mısır’daki son iklim konferansında 80’den fazla ülke tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını talep etti. Ancak Mısır COP Başkanlığı, Suudi Arabistan ve Rusya gibi anlaşmaya razı gelmeyen ülkeleri öne sürerek bu talebe sıcak bakmadı.

Tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması ve yenilenebilir enerji hedefi için güçlü bir birleşik koalisyon oluşturulması gerekiyor. 

80’den fazla ülkenin desteği, bunu başarmak için güçlü bir temel oluşturuyor.

Küresel Isınma Mı Küresel Isıtma Mı?

Haddinden fazla insan müdahalesi nedeniyle doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğü bir zamanda küresel ısınma kavramına yabancı kalmak pek mümkün değil. Ancak uzmanlar artık doğru terimin küresel ısınma mı yoksa küresel ısıtma mı olduğunu tartışmaya başladı.

Bu yazımızda hangisinin daha doğru bir terim olduğunu tartışırken, küresel ısınma kavramının ne olduğuna ve ülkemizi nasıl etkilediğini de gözden geçiriyoruz. 

İçindekiler

Küresel Isıtma Mı Yoksa Küresel Isıtma Mı?

İklim, bir bölgede uzun yıllar boyunca ortaya çıkan ortalama hava durumudur. İklim değişikliği ise bu ortalama koşulların değişmesidir.

Şu anda gördüğümüz hızlı iklim değişikliği, insanların evlerinde, fabrikalarda ve ulaşımda petrol, gaz ve kömür kullanmasından, hayvan endüstrisinden ve karbon yutak alanlarının tahribinden kaynaklanıyor.

Bu fosil yakıtlar yandığında, çoğunlukla karbondioksit (CO2) olmak üzere sera gazları salınır. Bu gazlar Güneş’in ısısını hapseder ve gezegenin sıcaklığının yükselmesine neden olurlar.

Diğer etkenlerin yanında, yeryüzünün ortalama sıcaklığı, kömür gibi fosil yakıtların karbondioksit emisyonlarından dolayı zaten 1.1°C yükseldi. Kıtalar ve Arktik bölgesi daha da fazla ısındı. Sonuçlar, rekor kıran sıcak dalgaları, fırtınaları, vahşi yaşamın kitlesel ölümlerini ve kıyı bölgelerindeki selleri içeren olaylarla giderek daha belirgin hale geliyor.

Ve bu sadece başlangıç. 2100 yılına kadar yüzey sıcaklıklarında en az 3°C veya 4°C artış yaşamaya yol açıyoruz ve gezegen bunun ardından uzun süre daha ısınmaya devam edebilir. Bu, geri döndürülmesi milyonlarca yıl sürebilecek veya hiç geri döndürülemeyecek büyük değişikliklerin başlamasına sebep oluyoruz.

Peki Doğru Terim Hangisi? Küresel Isınma mı Isıtma Mı?

Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi bir süredir bilim insanı Profesör Richard Betts önderliğinde  dünya ikliminde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için “küresel ısınma” yerine “küresel ısıl değişim” yani “küresel ısıtma” teriminin daha doğru olduğunu konuşuyor.

Betts, “Gezegenin enerji dengesindeki değişikliklerden bahsettiğimiz için ‘küresel ısıl değişim’ terimi teknik olarak daha doğru” diyerek, “küresel ısınma” teriminin belirsizlik içeren bir terim olduğunu vurguluyor. Buna göre, artık “belirsizlikler” hakkında değil, “riskler” hakkında konuşmalıyız. 

Küresel Isınma ya da “Küresel Isıtma” Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2021 raporunda, artan sıcaklıklar, kuraklık ve yükselen deniz seviyeleri olmak üzere üç etkiyle yakın zamanda karşı karşıya kalacağı belirtilmişti. Bu nedenle, ülkenin yıl boyunca daha sık ve daha şiddetli hava koşullarıyla karşılaşma olasılığı oldukça yüksek.

2050 yılına kadar, Türkiye’nin doğusunda ve ortasında sıcaklıkların 2,5°C, sahil bölgelerinde ise 1,5°C artması tahmin ediliyor. Yaz aylarında 40°C’nin üzerinde sıcaklıkların uzun süreli olarak yaşanması bekleniyor.

Maalesef felaket senaryolarımız henüz bitmedi. Türkiye’nin batısında ve özellikle Akdeniz kıyısında yıllık yağış miktarının 2050 yılına kadar yaklaşık %10 azalması bekleniyor. 

Bu, su kıtlığının artmasına ve kuraklık dönemlerine neden olacak ve ülkenin suyunun yarısının sağlandığı dağlardaki buzul çekilmesi ve kar yağışının azalmasıyla daha da kötüleşecek. Türkiye’nin kaybolan gölleri de bu olgunun endişe verici bir göstergesi.

Dünya Ne Durumda?

Betts, değişen iklimin ağaçların çiçeklenmesi ve yumurtlama gibi bazı doğal süreçleri senkronizasyon dışına ittiğini belirtti. “Bu zaten oluyor. Ayrıca, daha yüksek sıcaklıkta ısı dalgaları görüyoruz. Bu yıl gördüğümüz türden olaylar daha sık olacak,” dedi.

“Riskler sürekli birikmekte. Ne kadar erken harekete geçersek, o kadar hızlı önlemler alabiliriz.”

Bu görüşler, Almanya’daki Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu ve teorik fizik profesörü Hans Joachim Schellnhuber tarafından da paylaşıldı. 

Çokça alıntı yapılan ve indirilen çalışmalarından biri olan “Hothouse Earth” raporunun, iklim krizini tanımlamak için kullanılan dilin değişmesine yardımcı olduğunu söyledi. Küresel ısınma kavramı, yıkımın boyutunu kavrayamıyor. 

Bilim insanları, siyasi liderlerin eylemlerinin yavaş ilerlemesinden dolayı duydukları hayal kırıklığını dile getiriyor. 2015 Paris anlaşmasına imza atan dünya genelindeki hükümetler, ortalama sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 1.5 ila 2 santigrat derece sınırlarında tutmayı amaçladı. Ancak mevcut taahhütler bu hedeften oldukça uzakta.

Stockholm Dayanıklılık Merkezi’nin yönetici direktörü Johan Rockström, iklim sisteminde “çatlaklar” ortaya çıkmaya başladığını ve doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğünü söyledi. 

Bu endişeler, orman yangınlarının artan sıklığı ve şiddeti, buzulların erimesinin jet akıntısına etkisi ve donmuş toprakların çözülmesiyle birlikte hapsolmuş metanın salınma riskinin artmasıyla besleniyor.

Rockström, bardağı taşıran son damlanın henüz gelmemiş olduğunu  vurgulasa da, doğanın insanlığa verdiği uyarıların kırmızı alarm seviyesine geçtiğini belirtiyor. 

İnsanlık olarak küresel ısıtmaya karşı küçük ilerlemeler kaydediyoruz, ancak emisyonlar artmaya devam ediyor ve gezegen ısınmaya devam ediyor.

Impact100 Listesine Seçildik: Norssken Vakfı Nedir?

ecording olarak, Stockholm’deki teknoloji ve etki girişimleri merkezi Norrsken Foundation tarafından Dünyanın En Umut Verici Etki Girişimleri listesi 2022 Norrsken Impact100’e seçildik!

Bu sayede logomuz New York Times Meydanı’nda yer alırken, sizlerle bu gururu paylaşmak ve Norssken Vakfı hakkında bilgilendirme yapmak istiyoruz.

İçindekiler

  • Norssken Vakfı Nedir?
  • Norssken Vakfı’nın Çalışma Alanları
  • ecording’in Yer Aldığı Impact100 Listesi Nedir?
  • Impact100’e Hangi Şirketler Seçilir?
  • ecording Neden Impact100 Listesi’ne Seçildi?

Norssken Vakfı Nedir?

Norrsken Vakfı, dünyanın dört bir yanından girişimcilerin yoksulluk, kıtlık, mental sağlık, kirlilik ve iklim değişikliği gibi dünyanın en büyük zorluklarını çözmelerine yardımcı olmaya adanmış, kar amacı gütmeyen, dini ve partizan olmayan bir kuruluştur.

Bir finansal teknoloji şirketi olan Klarna’nın kurucusu Niklas Adalberth tarafından Haziran 2016’da kurulmuştur.

başlangıç aşamasındaki girişimler için bir hızlandırma programı yürüten kuruluş; Stockholm, İsveç, Kigali ve Ruanda’da ortak çalışma alanları işletiyor. 2020’de Norrsken House adı verilen ofisleri, 130’dan fazla şirketten 450’den fazla girişimciyi ağırlamıştır.

Norssken Vakfı’nın Çalışma Alanları

Vakıf, Avrupa’nın en büyük teknoloji ve etki girişimleri merkezi olan İsveç’in Stockholm kentindeki Norrsken House isimli ofisi ve Afrika’nın en büyük başlangıç merkezi olan Kigali, Ruanda’daki Norrsken House’u yönetmekte. 

Teknolojiyi kullanarak küresel zorlukları çözen en iyi girişimcilere yatırım yapan 130 milyon dolarlık bir etki VC fonu olan Norrsken VC’yi ve Afrika’nın yeni teknoloji unicornlarını inşa eden istisnai girişimcileri destekleyen 200 milyon dolarlık bir büyüme fonu olan Norrsken22’yi geliştiriyor. 

Ayrıca erken aşamadaki startup’lar için Avrupa’nın önde gelen Hızlandırıcı programlarından biri olan Norrsken Impact Accelerator’ı da yönetiyor.

ecording’in Yer Aldığı Impact100 Listesi Nedir?

Impact100 Norrsken ve aday ortakları tarafından derlenen, dünyanın en umut verici etki girişimlerinin yıllık bir listesidir.

Liste, olumlu değişimi yönlendirmek için girişimciliğin gücünü vurgulamayı ve dünyayı daha iyi hale getirmeye çalışacak kadar cesur bireyleri cesaretlendirmeyi amaçlıyor.

Impact100’e Hangi Şirketler Seçilir?

Impact 100 listesine seçilmek demek:

  • Pozitif küresel etkiyi iş modelinin içsel ve tartışılmaz bir parçası haline getiren şirketler.
  • İş yapmak ve olumlu etki yaratmak için ölçeklenebilir teknolojiden yararlanmayı amaçlayan, yüksek riskli ve yüksek potansiyelli girişimler.
  • Ölçeklenebilir bir iş modelinnin yanı sıra büyümeyi olumlu küresel etki ile birleştirme konusunda kanıtlanmış bir yeteneğe sahip işletmeler.
  • Pazara en az bir MVP (piyasaya sürülmesi ve test edilmesi için gereken en temel özelliklere sahip ürün) ürünü sunmuş ve/veya en azından seri A finansmanı toplamış şirketler.
  • 17 sürdürülebilir kalkınma hedefine karşı ölçülebilir, olumlu ilerleme sağlayan şirketler
  • İleride unicorn girişime dönüşme potansiyeli olan, çalışmaları 1 milyar insanın hayatını olumlu yönde etkileyebilecek şirketler
ecording Neden Impact100 Listesi’ne Seçildi?

2017’de temelleri atılan ecording; kelebek etkisi ile değişimin ve etkinin oluşturabileceği çözümleri, yenilikçi teknolojiler ile insanlığa ulaştırmayı ve teknolojinin gücünü kullanarak dünyadaki iklim krizi mücadelesine destek vermeyi amaçlar.

ecording, 2017 yılında ormansızlaşma ve biyoçeşitlilik kaybını önlemek amacıyla ecoDrone’ları geliştirmeye başladı. Türkiye’de geliştirdiğimiz  insansız hava araçları ecoDrone’larla, öncelikli ulaşılması zor alanlara tohum topu atışları gerçekleştirerek, dünyadaki ormanlaştırma ve biyoçeşitlilik çalışmalarına teknolojiyi kullanarak destek vermeyi amaçladık. 

2021 yılında karbon salımının azaltılması konusuna yoğunlaştık ve ecoNow’i geliştirdik. ecoNow’te Dünya yararına görevlerle, insanların günlük hayatlarında uygulayabilecekleri çevreye duyarlı faaliyetlerin ödüllendirme sistemiyle alışkanlık haline dönüşmesini sağlamayı amaç edindik. 

Bireysel olarak yılda sadece %1’lik bir karbon ayak izi azaltımıyla dahi yaratacağımız muazzam değişimi insanlara göstermek, eylemlerimizle aslında çözümün bizde olduğunu sunma fikri temel motivasyonumuz oldu.

ecoDrone’larla başlayan ve ecoNow ile devam eden iklim krizi mücadelemizi 2030 yılına kadar gezegenimizin sınırlarını oluşturan kritik eşikler çerçevesinde 4 geliştireceğimiz alternatif teknolojiler ile destekleyeceğiz. 

2030’dan 2050’ye kadar da tüm paydaşlarımızla birlikte dünyamızın iklim krizinden kaynaklı hasarlarını onarmakta kararlıyız!

mission2030 pursued by ecording adını verdiğimiz manifestomuzda da belirttiğimiz üzere, tüm çalışmalarımızı Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde sürdürüyor ve küresel etkimizin gücüne inanıyoruz. 

Bir Ağacın Büyüme Serüveni: Bir Ağaç Nasıl Büyür?

Küçücük fidelerin nasıl devasa ormanlara dönüştüğünü hiç merak etmiş miydiniz? İş, gıda, sağlık ve küresel iklim krizi bağlamında insanlığa inanılmaz katkıları olan ağaçların oldukça büyüleyici ve yakından bakmaya değer olduklarını düşünüyoruz. İklim kriziyle olan mücadelede, ağaçların rolünü ve gücünü hepimiz benimsemeliyiz.

Bu yazımızda, ağaçların nasıl büyüyüp geliştiğini detaylıca anlatırken, insanlık ve gezegen için bu kadar önemli olmalarının sebeplerini belirtiyoruz.

İçindekiler

Bir Ağaç Nasıl Büyür?

Ağaçların önemini anlamak için önce nasıl büyüdüklerini ve geliştiklerini anlamalıyız.

  1. Tohum: Yaşamın Başladığı Yer

Her ağaç hayata bir tohum olarak başlar. Her tohumun iç kısmı, hayatta kalmak ve yeşile dönüşmek için ihtiyaç duyduğu besinlerle doludur.

Birçok şekli ve boyutu olan tohumlar, farklı şekillerde toprağa dağılırlar. Böcekler tarafından çapraz tozlaşmayla taşınmaları yaygındır ancak rüzgar veya hayvanlar tarafından da taşınabilirler.

ecording olarak, biz bu süreci insansız hava araçları ile yürütüyoruz. İklim krizinden olumsuz etkilenen onlarca Anadolu kadınının yardımıyla ürettiğimiz tohum toplarını, ulaşılması zor alanlara ecoDronelar ile taşıyarak biyoçeşitlilik çalışmalarına destek veriyoruz. Daha fazlası için: https://ecording.org/ecodrone/

Bir tohum, uygun koşullara sahip bir ortam bulup yerleştikten sonra, büyümesinin bir sonraki aşamasına geçebilir.

  1. Çimlenme: Tohumdan Fideye

Yaşam döngüsünün bir sonraki aşaması, bitkinin toprakla buluştuktan sonra tohumun içinde büyümeye başladığı çimlenme sürecidir.

İlk kök tohumun içinden çıkar ve kendisini toprağa sabitler. Bir çapa görevi görür ve tohumun suyu emmeye başlamasını sağlar. Kısa bir süre sonra, tohumun içinden çıkan filiz toprağın yüzeyine doğru ilerlemeye başlar. 

Böylelikle bitkinin gövdesi ortaya çıkmış olur. Bu, ‘ağacın yaşam döngüsü devam ediyor’ demektir. Aynı zamanda, bitkinin hastalık gibi riskler altında olduğu bir zaman dilimidir.

  1. Fidan: Yeni Zirvelere Ulaşmak

Bir fide, yaklaşık bir metre yüksekliğe ulaştığında fidan olur.

Fidan dönemini ağacın gençlik yılları olarak düşünebilirsiniz. Hızlı büyüyebilir, ancak tam olgunluğa erişmeden önce kat etmesi gereken uzun bir yol da vardır. Gövdesi hala esnektir ve kabuğu pürüzsüz bir dokudadır. Fidanlar çiçek veya meyve veremez, yani tohum üretemezler.

  1. Olgun Bir Ağaç: Çoğalmaya Hazır

Bir ağaç olgunluğa eriştiğinde ve tam olarak büyüdüğü kabul edilebildiğinde, kendi meyvesini, çiçeklerini veya yemişlerini üretebilir. Bu, üreyebileceği ve yaşam döngüsünün yeniden başlaması için tohumlarının dağılabileceği anlamına gelir.

Olgun bir ağacın genellikle geniş bir gövdesi, ayrıca birçok şekil ve renkte yaprakları filizlendiren çok sayıda dalı vardır. Gençlik yıllarını geride bırakmış ve geniş bir çevrenin hayati bir parçası olan ağacın, ömründe en verimli olduğu dönemdir. 

Bazı ağaç türleri, yaşam döngüsünün bu olgun aşamasında diğerlerinden daha uzun süre kalır. Örneğin; meşe ağaçlarının çoğu, yaklaşık 40 yaşında meşe palamudu üretmeye başlar ve üretkenlikleri 80-120 yaşlarında zirveye ulaşır. (1

Meşe ağaçları genel olarak 300 yıl üretken olup, ardından 300 yıl dinlenirler. Dinlendikten sonra tekrar tohum üretmeye devam edebilirler. Üvez ağaçları ise yaklaşık 15 yıl sonra meyve vermeye başlar ve yaklaşık 120 yıl sonra ömürlerinin sonuna gelirler. (2)

Bir ağacın yaşını ise her yıl kabuğunun altında çıkardığı halkaları sayarak öğrenmeniz mümkün.

Meşe Ağacı
  1. Ağaçlar da Ölür: Çürüyen Ağaçlar

Bir ağacın çürümeye başladığı ve yaşam döngüsünün son aşamalarına geldiği zaman, daha az kullanışlı hale geldiğini düşünebilirsiniz. Ama durum böyle değil.

Çürüyen her ağaç veya “budak”, herhangi bir zengin biyolojik çeşitlilik içeren ormanlık alanın veya orman ortamının önemli bir parçası. Kendisi ölmüş olabilir ancak verimliliği devam etmektedir. Çünkü:

  • Böceklere ve mantarlara yuva olur
  • Böcekler, kuşlar, yarasalar ve diğer küçük memeliler için besin kaynağıdır
  • Yukarıda belirttiğimiz canlılar barınak için ağaçtaki oyuklardan veya deliklerden yararlanır

Ölmüş ya da çürümekte olan ağaçlar, bir ahşabın biyolojik çeşitliliğinin hayati bir parçasıdır. Cansız bir ağacı ormanlık alandan çıkarmak, yukarıda okuduğunuz pozitif etkenlere engel olarak, biyolojik çeşitliliğinin önemli bir bölümünü ortadan kaldırır.

Ağaçların Bu Kadar Önemli Olmasının 8 Nedeni

  1. Hayati Su Döngüsünü Düzenlerler

Su döngüsü, suyun yağmur olarak yere düştüğü sürecin ismidir. Bu sular, daha sonra ağaçlar ve diğer bitkiler tarafından emilir ve ardından buharlaşarak tekrar havaya salınır.

Bir ağaç her gün yaklaşık 950-1515 litre suyu tekrar havaya bırakır. Bu nedenle ağaçlar, havadaki optimum nem seviyelerini korumak için çok önemlidir. Ayrıca hayatta kalmak için tükettiğimiz tatlı suyu sağlaya) su döngüsünün dengede kalmasını sağlarlar. (3

Su döngüsü söz konusu olduğunda dünya doğal bir ritim oluşturmuştur. Ormansızlaşma bu döngüyü ciddi şekilde bozar ve gezegenin yalnızca %3’ünü oluşturan tatlı su kaynaklarını tehlikeye atabilir.

  1. Ağaç Demek İş ve Ekonomi Demek

Yağmur ormanlarının bakımından ağaç dikmeye,, meyve hasadından biyolojik ve botanik araştırmalara kadar ağaçlar insanlık için çok sayıda iş alanı yaratır.

Fiziksel olarak zorlayıcı diğer birçok işte olduğu gibi, kırsalda yaşamını sürüdüren ve sosyo-ekonomik imkanları kısıtlı insanlar ile çiftçilerin geçim kaynağını ormanlar oluşturuyor. Çoğu küçük, genellikle kırsal topluluklar için, ağaçlar olmadan yerel halkı ayakta tutmak oldukça zordur.

Ormansızlaşmanın istihdam yarattığı da söylenebilir ancak uzun vadede sürdürülebilir değildir. Ağaçlar bittiğinde iş de biter.

  1. Yaban Hayatı İçin Hayati Yaşam Alanları

Orman habitatlarında çok çeşitli kuşlar, böcekler ve memeliler yaşar. Bu canlılar yüzyıllar boyunca ormanda yaşamaya  uyum sağlamış ve ona bağımlıdır.

İlk akla gelen daha büyük ve vahşi ya da yabani hayvanlar (filler, kaplanlar vs.) olabilirken, görünüşte basit bir ağaç, çok daha küçük boyutlu yüzlerce hatta binlerce canlıya ev sahipliği yapabilir. Yılanlar, kurbağalar, kırkayaklar, karıncalar, termitler, örümcekler, böcekler, güveler… Bu canlıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri,  yaşam alanları ormanların  varlığına ve güvenliğine bağlıdır.

Ormansızlaşmanın bugünkü hızıyla devam etmesi durumunda, önümüzdeki 25 yıl içinde yaklaşık 28.000 farklı türün yok olabileceği tahmin ediliyor. Hatta birçoğu keşfedilmeden ortadan kaybolabilir..

  1. Toprak Kalitesini Artırırlar

Ağaçlar, etraflarındaki toprağın kalitesini çeşitli şekillerde iyileştirmede çok önemli bir rol oynar. Karbon filtreleme özelliklerinin bir parçası olarak, karbonu ve diğer zararlı maddeleri topraktan uzaklaştırarak, diğer bitkilerin sağlıklı bir şekilde yetişmesine olanak tanırlar.

Kaliteli toprak, %2’den fazla karbon içermemelidir. Ancak yoğun ormanlık alanlarda bu oran %0,05’e kadar düşebilir. (4)

Ağaçlarla çevrili arazi, ağaçların toprağı arındırıcı etkisi sayesinde mahsul üretimini ikiye katlayabilir. Verim ne kadar iyi olursa, insanlığı beslemek için o kadar az toprağa ihtiyaç duyulur.

Kısacası: Tarım ve biyoçeşitlilik için kaliteli toprak istiyorsak, üzerinde yaşadığımız gezegenin ağaçlarına bakmamız gerekir.

  1. Erozyonu Önlerler

Ormansızlaştırılmış alanlar, çölleşmeye karşı çok daha savunmasızdır. Ağaçlar, gövdelerini ve yapraklarını kullanarak rüzgarlara ve sellere karşı doğal bir bariyer oluşturur. Bu bariyer, kötü havanın geniş alanları tahrip edebilecek bir doğal afete dönüşmesini önlemeye yardımcı olur.

Ağaç kökleri, toprağı bir arada tutarak erozyona karşı korumada hayati bir işlev görür. Ormansız alanlarda, toprağı yerinde tutacak veya gelen rüzgarların hızını yavaşlatacak hiçbir şey yoktur. 

  1. Vazgeçilmez Besin Kaynakları

Sürdürülebilir bir şekilde yetiştirilen ağaçlar, pek çok hayati gıda maddesinin kaynağıdır. 

Sadece ağaçlardan bol miktarda besin alabiliriz. Fındıktan meyvelere, çiçeklerden ve reçinelerden elde edilen şuruplara ve aromatik kabuklardan elde edilen baharatlara kadar,  ağaçlar insanlar için yüzlerce besin üretirler.

  1. Gürültü Kirliliğini Önlerler

Ağaçların hava kirliliğiyle mücadele kadar, gürültü kirliliğinin olumsuz etkileriyle mücadelede de rolü vardır. Kentleşmenin, ulaşımın ve sanayileşmenin önemli bir etkisi olan gürültü, yalnızca insanlar için rahatsız edici olmakla kalmaz, aynı zamanda yaban hayatı üzerinde de yıkıcı bir etkiye sahip olabilir.

İnsanların neden olduğu gürültü kirliliği, bir hayvanın sonar ve navigasyon sistemlerini etkilemekle kalmaz, tüm ekosistemi bozabilir. Örneğin, yuva yapan bazı kuş türleri, gürültü nedeniyle istenmeyen habitatlarda yuva yapmazlar.

Ağaçların yaprakları, kendisine ulaşan ses seviyesini azaltan soğurucu bir etkiye sahiptir. Yaban hayatı, insanlar olarak yarattığımız gürültü kirliliğinden korunmuştur.

  1. İklim Krizine Karşı Mücadele Ederler

Küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini etkileyen faktörlerden biri de atmosferdeki karbondioksit seviyeleridir. Karbondioksit, ısı tutma özellikleriyle bilinen bir “sera” gazıdır. Hızla ısınan bir gezegende, insanların ürettiği aşırı karbondioksit seviyeleri, kelimenin tam anlamıyla ısıyı atmosfere hapsediyor.

Bir ağaç büyüdükçe, fotosentez adı verilen bir işlemle havadaki karbondioksiti emer. Karbonu odun olarak depolar ve oksijen moleküllerini serbest bırakır. Sera gazını havadan temizlerler. 

Bu nedenle ormanlar dev bir filtre görevi görür. Ancak ağaçlar, yakıldıklarında veya toprağa geri ayrıştırıldıklarında tekrar havaya dağıtırlar.

Ormansızlaşmanın etkileri iki yönlüdür. Doğanın CO2 filtreleri ortadan kaldırılmakla kalmıyor, aynı zamanda genellikle daha sonra yakılıyor ve depoladıkları karbonu atmosfere geri bırakıyorlar.

İklim değişikliği ile mücadelede ağaçlar kesinlikle hayati önem taşıyor. Dünyanın ormanları olmasaydı hiç şansımız olmazdı.

İklim Kriziyle Mücadelenin Yüzlerce Yolundan Bir Tanesi: ecoDrone

Ağaçlar, gezegende ve hayatımızda yeri doldurulmaz bir öneme sahipler. Hepimizin ortak sorunu olan küresel iklim krizinde ise rolleri tartışılmaz. 

Bugün, ulaşılması zor alanlara tohum topu atışı yapan ve böylelikle biyoçeşitlilik çalışmalarına destek veren yeni nesil iklim krizi savaşçımız ecoDrone ile tanışarak hem Dünya hem de kendin için büyük bir fark yaratabilirsin: https://ecording.org/ecodrone/

Karbon Ayak İzi Nedir? Nasıl Azaltılır?

İnsanların, ürünlerin ve tüm endüstrilerin karbon ayak izi vardır. Kişisel ayak izimiz, günlük işe gidiş gelişimiz, yediğimiz yiyecekler, satın aldığımız giysiler, çöpe attığımız her şey ve daha fazlası gibi çeşitli faaliyetlerimizden kaynaklanan emisyonları içerir. Ayak izimiz ne kadar büyük olursa, çevreye bindirdiğimiz yük de o kadar fazla olur. 

Küresel iklim krizini durdurmak ve en kötü etkilerinden kaçınmak için iki şey yapmamız gerekiyor: düşük karbonlu bir ekonomiye geçmek ve düşük karbonlu bir yaşam stilini benimsemek. 

Karbon emisyonunuzu azaltarak, yuvanız olan gezegene ve kendinize büyük bir iyilik yapmak istiyor ancak nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, sizin için giriş niteliğinde bir rehber hazırladık.

İçindekiler

Karbon Ayak İzi

Tanımlayalım: Karbon Ayak İzi Nedir?

Dünya çapında ortalama bir insan her yıl 4,8 metrik ton karbondioksit emisyonu üretiyor. (1) İnsanlık olarak, gezegenin hızlı bir sona gitmesinin en büyük sebeplerinden biriyiz. Peki bu konuda neler yapabiliriz? 

İlk olarak karbonu ve ayak izini tanımlayalım:

Karbon ayak izi, atmosfere salınan toplam sera gazı emisyonlarının ölçüsü olarak tanımlanır. Bu emisyonlara bir bireyin, şirketin veya bir ulusun seçimleri ve eylemleri neden olmaktadır. 

Bir karbon ‘ayak izi’, eşdeğer miktarda karbondioksit (CO2) cinsinden ölçüldüğü şekliyle, bazı faaliyetlerin sonucu olarak atmosfere ne kadar sera gazı eklendiğini tanımlamanın bir yoludur. 

Örneğin, işe gitmek için benzinli bir araba kullanan birinin karbon emisyonu, aynı mesafeyi otobüsle kat eden birine göre daha fazla olacaktır, çünkü araba sürücüsü, otobüs yolcusundan daha fazla CO2 emisyonundan sorumludur.

Karbon ayak izi üç kapsamda kategorize edilir:

  • Kapsam 1 veya Doğrudan Emisyonlar: Doğrudan sera gazı, yakıtın sahada yakıldığı kaynaklardan gelir. Kişisel araçlar ve gaz sobaları kapsam 1 emisyonlarına örnektir.
  • Kapsam 2 veya Dolaylı Emisyonlar: Kapsam 2 emisyonları, ister elektrik ister ısıtma olsun, bir şirketin enerji kullanımından kaynaklanır.
  • Kapsam 3 veya Diğer Dolaylı Emisyonlar: Bir şirketin faaliyetlerinden kaynaklanan tüm dolaylı emisyonlar, malların üretimi, satın alınan yakıtın taşınması gibi ve bireysel ölçekte Kapsam 3 emisyonları kapsamındadır.

Daha Basit Bir Tabirle Karbon Ayak İzi

‘Karbon ayak izim nedir’ diye merak ettiyseniz, işte anlamanıza yardımcı olacak bir örnek:

Yediğiniz bir meyve, büyük olasılıkla bir kamyonla yerel manavınıza taşındığından, bir karbon ayak izi üretir. Sürdüğünüz araba sadece karbon salımı yapmaz, diğer zararlı gazları da salar.

Pişirdiğiniz yemek, ev tipi bir sera gazı emisyonu kaynağı olan gaz gerektirir. Elektrikli ocak kullanarak da emisyonu azaltmanız mümkün değildir çünkü elektrik de fosil yakıtla üretilir. 

Çevre dostu bir ürünün kapınıza teslim edilmesini ister misiniz? Ürün muhtemelen bir dizi yakıt yakan araçla taşınıyor. Dolayısıyla günümüzde karbon salımını tamamen yok etmek neredeyse imkansızdır.

Karbon Ayak İzi

Karbon Emisyon Kaynakları Nelerdir?

Sera gazları hem doğal hem de insan yapımı faaliyetlerden kaynaklanan emisyonları içerir. Bunların neler olduğunu görelim:

Doğal Karbon Emisyonu Kaynakları

Okyanuslardan ve volkanik patlamalardan yayılan gazlar, bitkilerden salınan karbondioksit, organik maddelerin ayrışmasından salınan nitrojen vb. doğal sera gazı kaynaklarıdır. Bununla birlikte, bu gazlar doğal olarak fotosentez, turba oluşumu ve okyanus emilimi gibi doğal yutaklar tarafından dengelenir. 

Ancak insan faaliyetleri, karbonu atmosfere bu doğal yutakların dengeleyebileceğinden daha hızlı salıyor. 

Karbon Ayak İzi
  1. Okyanuslar ve Volkanlar

Okyanuslar, dünyanın yaklaşık %71’ini oluşturur. Geniş karbondioksit ve metan rezervuarlarından oluşan okyanus tabanı, bunları su yüzeyine çıkarıp atmosfere karıştırarak karbon salımına katkıda bulunmaktadır. 

Öte yandan, bir yanardağ patladığında, dünyanın derin katmanlarından kül, toz ve gazlar çıkarır. Karbondioksit salınan gazlar arasındadır.

  1. Solunum

İnsanlar ve hayvanlar solunum yapar ve enerji üretirler. Bu enerji hareket etmemizi ve büyümemizi sağlar. Oksijen, şekerleri ve proteinleri parçalamaya yardımcı olur, yan ürünler olarak su ve karbondioksit salar.

  1. Çözünme ve Ayrışma

Organik madde parçalanır ve karbonu da serbest bırakır. Toprak altındaki canlılar ölü bitki vb. organik maddeleri parçalayarak karbondioksiti dışarı verirler. 

Ancak insan faaliyetleri kaynaklı sera gazları kendiliğinden soğurulmaz ve okyanus gibi doğal yutakların emebileceğinden çok daha fazla miktardadır.

İnsan Faaliyetli Karbon Emisyonu Kaynakları

1700’lerin Sanayi Devrimi’nden beri yükselişe geçen fosil yakıt kullanımıyla birlikte karbon emisyonu hiç olmadığı kadar yüksek seviyelerde. 

Karbon Ayak İzi Sebepleri
  1. Elektrik

Evlerimizde elektriği aydınlatmak, mutfak aletleri veya diğer elektronik aletler için kullanırken biz karbondioksit oluşturmuyoruz. Ancak kullandığımız  elektriği üreten santraller kömür, petrol ve gaz kullanarak  karbondioksit salıyorlar ve bu santraller büyük miktarlardakarbondioksit oluşturur. Muhtemelen dünya çapındaki en büyük sera gazı kaynağıdırlar.

  1. Gazlı Isıtma

Elektrikten sonra gazlı ısıtma, ikinci en yüksek miktarda karbondioksit salan emisyon kaynağıdır. Çoğu ev kışın ısınmak için petrol, doğal gaz veya elektrik kullanır ve bunların tümü karbondioksit oluşturur. 

  1. Ulaşım Araçları

Arabaların çoğu benzin veya dizel ile çalışır. Yeni nesil elektrikli araçlar da enerji kullanır, çünkü bu araçları şarj etmek için kullanılan elektrik de bir karbon ayak izi bırakır, ancak bu seviye minimumdadır.

Karbon salımını azaltmak için akıllı ulaşım seçimleri yapılmalıdır. Toplu taşıma kullanmayı, yürümeyi veya bisiklete binmeyi tercih edebiliriz.

  1. Endüstri Sektörü

Sanayi sektörü, fosil yakıtlardan oluşan karbondioksit emisyonlarının %20’sini oluşturarak insan kaynaklı faaliyetler arasında üçüncü en büyük emisyon kaynağıdır. Sanayi sektörü madencilik, inşaat, tarım ve imalattan oluşmaktadır. Çoğu fosil yakıt kullanımı ve karbon emisyonundan sorumlu olan 5 ana kategori (gıda, kağıt, petrol, kimyasal ve metal/mineral ürünler) bulunmaktadır.

Malların imalatı ve diğer endüstriyel işlemler, büyük miktarda ve çeşitli türlerde sera gazı üretir, ancak esas olarak karbondioksit üretir. Çoğu üretim tesisi, çeşitli amaçlar için ihtiyaç duyulan ısı ve buharı oluşturmak için gerekli olan fosil yakıtları kullanır. Örneğin, çimento yapmak için kireçtaşı 1450°C’ye ısıtılır; çok fazla ısı yaratmak için fosil yakıtlar kullanılmaktadır.

  1. Tarım ve Hayvancılık

Çoğu insan, karbondioksitten nispeten daha güçlü bir sera gazı olan metan gazının tarım faaliyetleri sırasında üretildiğinden habersizdir. Bunun büyük bir bölümü tarımdan, diğer kısmı ise hayvancılıktan geliyor. 

Besi hayvanlarının tükettiği gıda ürünleri, hayvan bağırsaklarında fermente olur. Hayvanların gaz çıkarmasıyla birlikte, metan gazı çıkışına sebep olur. 

  1. Arazi Kullanımı

Doğal çevrenin tarım, barınma vb. gibi insan kullanımına dönüştürülmesine “arazi kullanım değişikliği” denir. İnsan karbondioksit emisyonlarının yaklaşık %9’u arazi kullanımı değişikliklerinden kaynaklanmaktadır. 

Bu emisyonlar, 2011’de 3,3 milyar ton toplam karbondioksit emisyonuna katkıda bulunmuştur. 1850’den 2000’e kadar bu arazi kullanımı değişiklikleri, atmosfere yaklaşık 396 ila 690 milyar ton karbondioksiti, yani insan kaynaklı karbon salımının yaklaşık %28-%40’ını oluşturmuştur. 

Bu emisyonun en büyük nedenlerinden biri ormansızlaşma ve arazi kullanım değişikliğidir. Çünkü ticari kullanımlar için kalıcı doğal ortam ortadan kaldırılır ve bunun sera gazı emisyonları üzerinde büyük etkisi vardır. 

Dünya çapında geniş ormanlık alanlar kereste üretimi için temizlendi, bazı ormanlar ise çiftlikler ve meralar için yakıldı. Ormanların yok edilmesi ve tahribi, karbonu emen ağaçların azalması sebebiyle; karbondioksit seviyelerinin artmasına neden olan büyük miktarda sera gazı salmaktadır. 

Karbon Ayak İzi Nasıl Azaltılır? 

Hali hazırda hızla ilerleyen iklim krizinin en büyük sebeplerinden biri olan karbon salımını tamamen durdurmak mümkün değil. Ancak hem kendinize hem de gezegene çok iyi gelecek birkaç küçük hareketle bireysel karbon salımınıazaltmak ve sürdürülebilir yasşam için dönüşüme destek olmak oldukça kolay:

Geri Dönüşüm
  1. Reddetmek (Reject)

Mümkün olan her yerde ve her zaman reddedin. Plastik ambalajlı olmayan ürünleri seçin ve kendi çantalarınızı, kaplarınızı ve mutfak eşyalarınızı taşıyın. Reddetmek, atıklarınızın çoğunu ortadan kaldırmanıza yardımcı olacaktır. 

“Bu ürünü neden satın alıyoruz?” sorusunu sorun. 

Bir içecek sipariş ettiğinizde, “pipet olmasın lütfen” diyebilirsiniz çünkü bu tür plastikler geri dönüştürülemez ve çevreye zararlıdır. Dolayısıyla bu tür gerekli olmayan şeyleri reddetmek bize ve doğaya zarar vermez.

  1. Azaltmak (Reduce)

Atık azaltma, basitçe kullandığımız şeyleri azaltmak ve sadece gerekli olanı tüketmek anlamına gelir. Bu sayede oluşan atık miktarı azaltılır. Bu aynı zamanda atıkların arıtılmasında kullanılan doğal kaynakların yanı sıra yeni şeyler üretmek için gerekli olan doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı da azaltır. 

Örneğin şişelenmiş su tüketimini azaltabilir, SuCo veya matara kullanabilirsiniz.  Öte yandan, son kertede tek kullanımlık ürünler tercih etmeniz gerektiyse, geri dönüşüm kutularına atmayı ihmal etmeyin lütfen.

  1. Yeniden Kullanmak (Reuse)

Yeniden kullanım (reuse), bir şeyi yeniden kullanma yöntemi veya uygulamasıdır. Bu, ürünü orijinal amacına uygun kullanmak veya farklı bir işlevi yerine getirmek için yapılabilir. Bir ürünü birden fazla tekrar kullanmak hem bize hem de çevreye fayda sağlar.

Yeniden kullanmak hem zamandan, hem paradan, hem de enerjiden tasarruf etmeye yardımcı olur. 

  1. Geri Dönüşüm (Recycle)

Geri dönüşüme, atık malzemeleri yeni malzeme ve nesnelere dönüştürme işlemi denebilir. Öğelerin aynı veya farklı bir biçimde yeniden işlenmesi ve yeniden kullanılması uygulamasıdır.

Bu süreç çok fazla zaman, enerji, kaynak ve para tasarrufu sağlar. Aynı zamanda bir şeyler üretmek için kullanılan doğal ham madde ve kaynak tüketimini de azaltır. 

Bu nedenle, çevre üzerindeki baskıyı azaltmak için mümkün olduğunca geri dönüştürülmüş ve geri dönüştürülebilir ürünler satın almak önemlidir. 

Bugünlerde ne kadar çok şeyin geri dönüştürülebildiğine inanamayacaksınız. Birkaçının listesini yaptık:

  • Alüminyum Kutular
  • Yapı malzemeleri
  • Karton
  • Cam (özellikle şişeler ve kavanozlar)
  • Dergiler
  • Metal
  • Gazeteler
  • Plastik poşetler
  • Plastik şişeler
  • Çelik kutular
  • Lastikler
  • Bahçe Atıkları
  1. Tamirat

Bugünlerde yeni bir ürün satın almayı, mevcut bir ürünü tamir edip kullanmaktan daha kolay buluyoruz. Bu, özellikle cep telefonu ve ev aletleri gibi gerektiğinde tamir edildiğinde uzun süre dayanabilen elektronik ürünler için geçerli.

Azaltmak, yeniden kullanmak ve geri dönüşüm, hem doğal varlıklar üzerindeki talebi hem de bunların tüketilme oranlarını azaltır. Daha az kaynak kullanılır ve sınırlı olan sarf malzemeleri korunur. 

Gömülen veya yakılan çöp miktarı azaldıkça, atıkların yakılması veya uygunsuz şekilde bertaraf edilmesi sonucu oluşabilecek su ve hava kirliliği potansiyeli de azalmaktadır. 

  1. Ulaşım Alternatiflerini Değerlendirmek

Karbon ayak izimizi azaltmaya yardımcı olacak bir başka kolay seçenek de daha az araç kullanmaktır. Varış noktasına araba kullanmak yerine; yürüyerek veya bisikletle gidildiğinde, bir kişi yalnızca benzinden tasarruf etmekle kalmaz, aynı zamanda daha az yakıt yakar ve atmosfere daha az emisyon salar. 

Bununla birlikte, yürümek bir seçenek değilse, kendi bölgelerindeki toplu taşıma seçeneklerini kullanarak araç paylaşımına bakılabilir.

  1. Beslenme Seçimleri

Beslenme tercihi, bir kişinin karbon ayak izi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Hayvansal protein kaynakları (özellikle kırmızı et), pirinç (yüksek metan yayan çeltik tarlalarında üretilir), uzun mesafelere ve/veya yakıt açısından verimli olmayan nakliye yoluyla taşınan gıdalar gibi şeyleri seçmek, karbon salımını en üst seviyelere çıkarmaktadır.

Eğer yapabiliyorsanız bunları azaltmaya çalışmak, sebze ağırlıklı bir beslenme stilini seçmek, yerel ve mevsiminde beslenmek hem size hem de gezegene çok iyi gelecek. 

Sürdürülebilir bir yaşamı bugün alışkanlık edinmeye başlamak için:

http://ecording.org/ecordingapp-indir/

Mitleri ve Gerçekleriyle Elektrikli Araba Rehberi: Çevre İçin Gerçekten İyiler Mi?

Son on yıldır elektrikli araçlar karbon salımını ve petrol kullanımını azaltmak, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için kilit bir teknoloji olarak revaçta. Dünya çapında elektrikli araba stoğunun 2030 yılına kadar 145 milyonun üzerine çıkması beklenirken; Jaguar, Audi, GM ve Mercedes gibi birçok otomobil üretim şirketi önümüzdeki beş ila on yıl içinde tamamen elektrikli araba üretimine geçme sözü verdi. (1) 

Aynı zamanda, AB ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülke elektrikli araç alımını teşvik ediyor. “Çevre dostu” olduğu söylenen bu ulaşım alternatifi her geçen gün yayılırken, herkes aynı şeyi sorguluyor: Elektrikli araçlar gerçekten ne kadar sürdürülebilir?

Uzmanlar, şarj edilebilir araçların sıradan araçlara göre daha iklim dostu bir seçenek olduğu konusunda genel olarak hemfikir olsalar da, nasıl şarj edildiklerine ve üretildiklerine bağlı olarak bazı çevresel etkilere sahip olduğunu düşünüyor. Biz de bu yazımızda, en büyük endişelerden bazılarına ve bunların nasıl ele alınabileceğine dair bir rehber hazırladık.

İçindekiler

Hızlı Bir Hatırlatma: Elektrikli Araba Nedir?

A noktasından B noktasına gitmek için benzin doldurmaya alışkın olan çoğu insan için ulaşım aracını fişe takmak yeni bir kavramdır. Dev bir akıllı telefona benzeyen bir gösterge paneliyle elektrikli otomobiller, gelecekten gelmiş gibi görünebilir.

Yine de teknolojileri yeni değil. Tıpkı ortalama bir otomatik şanzımanlı arabanız gibi elektrikli bir araç da kontakla çalışır, gaz pedalıyla hızlanır ve frenle durur. Benzinli bir arabadan temel farkı motorunun tasarımıdır.

Elektrikli araçlar, elektrik güç kaynağına bağlı bir şarj istasyonu kullanılarak, periyodik olarak yeniden şarj edilmesi gereken pillerle çalışır. Bu çoğu kişiye tanıdık geliyor çünkü telefonlarımızı ve bilgisayarlarımızı şarj etme yöntemimizle aynı.

Çoğu elektrikli araç, nispeten basit bir tasarıma sahip bir lityum iyon pil kullanır. Aslında, karşılaştırılabilir bir içten yanmalı motorlu aracın motorunda yaklaşık 2.000 parça bulunurken, bir elektrikli araç motorunda yalnızca 20 hareketli parça vardır. 

Elektrikli araçların temel farkları nelerdir?

  • Daha sessiz çalışırlar.
  • Vites geçişleri olmadan daha kolay hızlanabilirler.
  • Aşırı sıcak veya soğuk hava, şarjı ılıman havaya göre daha hızlı tüketebilir.

Çevresel Etki: Elektrikli vs. Benzinli Araba

Benzinli araçlarının neden olduğu kirlilik, egzoz borularından çıkan egzozla sınırlı değildir. Petrolün çıkarılması, yakıt haline getirilmesi ve benzin istasyonlarına taşınması da büyük miktarda karbon salımı ve hava kirliliği yaratır. 

Günümüzde benzinli araba üreticileri CO2 emisyonlarını düşürmüş olsa da, üretim sürecinin çevre üzerinde olumsuz etkileri devam ediyor.

Öte yandan, elektrikli araba pillerinin üretimi de emisyon yaratıyor. Karmaşık üretim süreci nedeniyle elektrikli bir araba, üretimi sırasında benzinli bir araca göre iki kat daha fazla enerji kullanarak daha fazla CO2 yayabiliyor.

Yine de, işleyiş şekilleri genel olarak çok daha sürdürülebilir olduğundan, elektrikli araçlar ulaşım için en temiz seçenek olmaya devam ediyor. Yakıt olarak elektriği kullanmaları nedeniyle sürüş, yüksek üretim emisyonlarını telafi ediyor. 

Ortalama olarak bir elektrikli otomobil, ömrü boyunca benzinli bir aracın karbon emisyonunun yarısını üretir ve sürdürülebilirlik açısından tamamen daha iyi performans gösterir.

Elektrikli araçlar kullanım ömrünün sonuna geldiğinde ise, ileri dönüşümlü pili birçok kez yeniden kullanılabilecek şekilde ileri dönüştürülebilir. Diğer yandan, pil malzemelerinin yüzde 90’ına kadar geri dönüştürülmesi mümkündür.

Elektrikli otomobiller, iklim değişikliğini ele almak için tek başına sihirli bir çözüm değil. Ancak, ulaşımdan kaynaklanan emisyonları azaltmada değerli bir araç ve fosil yakıtla çalışan arabalara göre çok daha sürdürülebilir bir alternatif. 

Üretimleri ve ömürlerinin sonu çevre üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olsa da, genel yaşam döngüleri dikkate alındığında karbon ayak izleri, fosil yakıt kullanılan araçlardan çok daha düşüktür.

Sektördeki yeniliklerin büyük bir hızla ilerlemesiyle, yarının elektrikli araçlarının bugünün benzinli araçlarıyla karşılaştırıldıklarında, sürdürülebilirlik farkını genişletmesi muhtemel.

Türkiye’de yapılan bir araştırma, tüketicilerin elektrikli ve hibrit araçlara olan ilgisinin hızla arttığını gösteriyor. Geçen yıla göre, bir sonraki satın alacakları aracın hibrit veya elektrikli olacağını söyleyen tüketicilerin oranı %27’ye yükseldi. 

Ayrıca, önde gelen elektrikli araç üreticisi Tesla’nın ve yerli üretim elektrikli araç TOGG’un Türk pazarına girmesiyle, gelecekte kesinlikle elektrikli veya hibrit bir araç alacaklarını belirten tüketicilerin oranı %29 iken, fiyat teklifi cazip olduğunda bu oran %90’a kadar yükseliyor.

Özet Geçelim: Eksi ve Artı Yönleriyle Elektrikli Arabalar

Eksi Yönler

  • Tamamen elektrikli araçlar, içerilerinde bulunan lityum piller sayesinde çalışıyorlar. Ancak bu lityum pillerin üretimi, fazla karbon salımına neden olabiliyor. 
  • Elektrikli araç akülerinin çoğu Çin, Güney Kore ve Japonya’da üretilmektedir. Bunlar, elektrik üretiminde (yenilenebilir kaynaklardan ziyade) karbon kullanımının genel olarak hala oldukça yüksek olduğu ekonomilerdir.
  • Elektrikli araçların benzinle çalışan araçlara göre en önemli dezavantajlarından biri, tam şarjlı olduklarında kısa menzilli olmalarıdır. Bu nedenle, sıradan içten yanmalı motorlara sahip araçlar şu anda uzun mesafeli yolculuklar için daha iyidir.

Artı Yönler

  • Elektrikli araçlar, çalışırken egzoz borusundan hiç CO2 yaymazlar. Bu da emisyonlarda muazzam bir azalma anlamına geliyor: Elektrikli bir araç kullanmak, yılda ortalama 1,5 milyon gram CO2 tasarrufu sağlıyor. (2) 
  • Elektrikli otomobiller kullanım sırasında emisyon üretmezler, bu da hava kirliliğine katkıda bulunmadıkları anlamına gelir. Bu, özellikle hava kirliliği seviyelerinin tehlikeli derecede yüksek olabileceği şehirlerde önemlidir.
  • Elektrikli araçlar, daha az parçaya sahip olmaları ve frenleme sırasında enerjiyi tutan ve geleneksel fren disklerine göre aşınmaya ve yıpranmaya karşı daha dirençli olan bir sistem olan rejeneratif frenleme özelliğine sahip olmaları nedeniyle, daha az enerji kullanıyorlar.
  • Elektrikli araçların bir diğer önemli avantajı da, giderek daha pahalı hale gelen gaz ya da benzinle doldurulmalarına gerek kalmamasıdır. Gazla çalışan arabalardan farklı olarak elektrikli araçlar, düzenli olarak değiştirilmesi gereken yağ, şanzıman yakıtı ve soğutma sıvıları gibi iki veya üç kat daha az motor sıvısı içeriyor. Bu da yakıt, onarım ve bakım masraflarını fazlaca azaltıyor.
  • Elektrikli arabalar oldukça sessiz çalışıyorlar, bu da gürültü kirliliğini önemli derecede azaltıyor.