Haddinden fazla insan müdahalesi nedeniyle doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğü bir zamanda küresel ısınma kavramına yabancı kalmak pek mümkün değil. Ancak uzmanlar artık doğru terimin küresel ısınma mı yoksa küresel ısıtma mı olduğunu tartışmaya başladı.
Bu yazımızda hangisinin daha doğru bir terim olduğunu tartışırken, küresel ısınma kavramının ne olduğuna ve ülkemizi nasıl etkilediğini de gözden geçiriyoruz.
İçindekiler
- Küresel Isınma Mı Yoksa Küresel Isıtma Mı?
- Peki Doğru Terim Hangisi?
- Küresel Isınma ya da “Küresel Isıtma” Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?
- Dünya Ne Durumda?
Küresel Isıtma Mı Yoksa Küresel Isıtma Mı?
İklim, bir bölgede uzun yıllar boyunca ortaya çıkan ortalama hava durumudur. İklim değişikliği ise bu ortalama koşulların değişmesidir.
Şu anda gördüğümüz hızlı iklim değişikliği, insanların evlerinde, fabrikalarda ve ulaşımda petrol, gaz ve kömür kullanmasından, hayvan endüstrisinden ve karbon yutak alanlarının tahribinden kaynaklanıyor.
Bu fosil yakıtlar yandığında, çoğunlukla karbondioksit (CO2) olmak üzere sera gazları salınır. Bu gazlar Güneş’in ısısını hapseder ve gezegenin sıcaklığının yükselmesine neden olurlar.
Diğer etkenlerin yanında, yeryüzünün ortalama sıcaklığı, kömür gibi fosil yakıtların karbondioksit emisyonlarından dolayı zaten 1.1°C yükseldi. Kıtalar ve Arktik bölgesi daha da fazla ısındı. Sonuçlar, rekor kıran sıcak dalgaları, fırtınaları, vahşi yaşamın kitlesel ölümlerini ve kıyı bölgelerindeki selleri içeren olaylarla giderek daha belirgin hale geliyor.
Ve bu sadece başlangıç. 2100 yılına kadar yüzey sıcaklıklarında en az 3°C veya 4°C artış yaşamaya yol açıyoruz ve gezegen bunun ardından uzun süre daha ısınmaya devam edebilir. Bu, geri döndürülmesi milyonlarca yıl sürebilecek veya hiç geri döndürülemeyecek büyük değişikliklerin başlamasına sebep oluyoruz.
Peki Doğru Terim Hangisi? Küresel Isınma mı Isıtma Mı?
Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi bir süredir bilim insanı Profesör Richard Betts önderliğinde dünya ikliminde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için “küresel ısınma” yerine “küresel ısıl değişim” yani “küresel ısıtma” teriminin daha doğru olduğunu konuşuyor.
Betts, “Gezegenin enerji dengesindeki değişikliklerden bahsettiğimiz için ‘küresel ısıl değişim’ terimi teknik olarak daha doğru” diyerek, “küresel ısınma” teriminin belirsizlik içeren bir terim olduğunu vurguluyor. Buna göre, artık “belirsizlikler” hakkında değil, “riskler” hakkında konuşmalıyız.
Küresel Isınma ya da “Küresel Isıtma” Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2021 raporunda, artan sıcaklıklar, kuraklık ve yükselen deniz seviyeleri olmak üzere üç etkiyle yakın zamanda karşı karşıya kalacağı belirtilmişti. Bu nedenle, ülkenin yıl boyunca daha sık ve daha şiddetli hava koşullarıyla karşılaşma olasılığı oldukça yüksek.
2050 yılına kadar, Türkiye’nin doğusunda ve ortasında sıcaklıkların 2,5°C, sahil bölgelerinde ise 1,5°C artması tahmin ediliyor. Yaz aylarında 40°C’nin üzerinde sıcaklıkların uzun süreli olarak yaşanması bekleniyor.
Maalesef felaket senaryolarımız henüz bitmedi. Türkiye’nin batısında ve özellikle Akdeniz kıyısında yıllık yağış miktarının 2050 yılına kadar yaklaşık %10 azalması bekleniyor.
Bu, su kıtlığının artmasına ve kuraklık dönemlerine neden olacak ve ülkenin suyunun yarısının sağlandığı dağlardaki buzul çekilmesi ve kar yağışının azalmasıyla daha da kötüleşecek. Türkiye’nin kaybolan gölleri de bu olgunun endişe verici bir göstergesi.
Dünya Ne Durumda?
Betts, değişen iklimin ağaçların çiçeklenmesi ve yumurtlama gibi bazı doğal süreçleri senkronizasyon dışına ittiğini belirtti. “Bu zaten oluyor. Ayrıca, daha yüksek sıcaklıkta ısı dalgaları görüyoruz. Bu yıl gördüğümüz türden olaylar daha sık olacak,” dedi.
“Riskler sürekli birikmekte. Ne kadar erken harekete geçersek, o kadar hızlı önlemler alabiliriz.”
Bu görüşler, Almanya’daki Potsdam İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu ve teorik fizik profesörü Hans Joachim Schellnhuber tarafından da paylaşıldı.
Çokça alıntı yapılan ve indirilen çalışmalarından biri olan “Hothouse Earth” raporunun, iklim krizini tanımlamak için kullanılan dilin değişmesine yardımcı olduğunu söyledi. Küresel ısınma kavramı, yıkımın boyutunu kavrayamıyor.
Bilim insanları, siyasi liderlerin eylemlerinin yavaş ilerlemesinden dolayı duydukları hayal kırıklığını dile getiriyor. 2015 Paris anlaşmasına imza atan dünya genelindeki hükümetler, ortalama sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelere göre 1.5 ila 2 santigrat derece sınırlarında tutmayı amaçladı. Ancak mevcut taahhütler bu hedeften oldukça uzakta.
Stockholm Dayanıklılık Merkezi’nin yönetici direktörü Johan Rockström, iklim sisteminde “çatlaklar” ortaya çıkmaya başladığını ve doğanın karbondioksit emen bir dosttan karbondioksit salan bir düşmana dönüştüğünü söyledi.
Bu endişeler, orman yangınlarının artan sıklığı ve şiddeti, buzulların erimesinin jet akıntısına etkisi ve donmuş toprakların çözülmesiyle birlikte hapsolmuş metanın salınma riskinin artmasıyla besleniyor.
Rockström, bardağı taşıran son damlanın henüz gelmemiş olduğunu vurgulasa da, doğanın insanlığa verdiği uyarıların kırmızı alarm seviyesine geçtiğini belirtiyor.
İnsanlık olarak küresel ısıtmaya karşı küçük ilerlemeler kaydediyoruz, ancak emisyonlar artmaya devam ediyor ve gezegen ısınmaya devam ediyor.